in ,

Oxygen İncelemesi: Tek Odalı Kaçış Evi

Oxygen incelemesi sizlerle. Netflix’in klostrofobik ve tek mekân çekimli Fransız yapımı yeni bilimkurgu macerasına ilk bakış.

Oxygen incelemesi
- Reklam -
- Reklam -

Netflix’in bilimkurgu türündeki Fransız yapımı yeni filmi Oxygen incelemesi sizlerle. Mélanie Laurent’un başrolünde olduğu yapım, klostrofobik tek mekân çekimleriyle son günlerdeki popülerliğini hak edecek kadar iyi mi?

Oxygen: Tabutta Tek Başına

Oxygen’in seyircisini bağlayan en büyük özelliği birkaçış evinden benzersiz yapısında saklı. Bu yüzden de hakkında ne kadar az bilgiyle açarsanız, seyir zevkiniz o kadar artacak. 267 uyandığında seyirciyle aynı bilgisizlikle uyanıyor. Bu bakımdan karşılaşılan her sorunda siz de aktif şekilde çözüm arıyorsunuz, panik ataklara eşlik ediyorsunuz.

Bu nedenle, filmi izlemeden okuduğunuz her yeni paragraf, filmden alacağınız zevkten bir parça çalma potansiyelinde.

- Reklam -

Oxygen netflix

Bilimkurgunun İnsanı Korkutma Kabiliyeti

267, kriyojenik bir kapsülde, bölük pörçük bir hafızayla uyanıyor. Seyirciyle arasındaki bilgisizlik ilişkisi sadece burada bozuluyor diyebilirim. Ben kriyojenik kelimesinin ne olduğunu da bilmiyorum. 267’nin durumunu değerlendirmedeki becerisi, filmin bilimkurgu tarafını doğuruyor. Biz de bulmacayı çözmeye çalışıyoruz diyordum ya, yapım seyirciye gelecekte olduğunu hemen hatırlatıyor. Bilim dünyasında bile yeni sayılabilecek (terim 1971’de ortaya çıkmış, biz daha kâğıt büküp içinden kalem geçirerek rölativite konuşuyoruz) bir kelime, karakter için sıradan bilgi. Yani, korku filmlerinde en çok eleştirilen karakterlerin mantıksız kararlar alması klişesi kopartılıyor. Film seyirciye, “Çok da havalara girme, sen olsan kuzu kuzu ölmeyi beklerdin,” diyor.

Öğrenci filmlerinde kullanılmaktan gına getirmiş karakterin uyanmasıyla film açma, böylece olabilecek en yaratıcı şeklini almış. Sonrasında ne oluyor? Oksijen %35 uyarısı. Bu kadın uyandı. Bir tabutta. Kısa süre içinde ölecek. Hâlihazırda ilgi çekici bir film oldu zaten. 2010’da yayınlanan Ryan Reynolds’lı Buried’in konsepti de buydu. Oxygen’de, tema zenginleştirilmiş ve iki karakter hâline getirilmiş. Bilimkurgu olduğu için de ikinci karakter bir yapay zekâ. 2001: A Space Odyssey’in HAL 9000’inden bu yana çok nadir hayal kırıklığına uğratmış bir teknik. HAL’in aksine karakterlerin zihniyle oyunlar da oynamıyor.

Oxygen’in yapay zekâsı MILO, olabildiğince tarafsız. Bulmacayı çözmek için doğru soruları sormak gerekiyor ve sorduğunuz sorunun cevabından başka hiçbir şey vermeyecek. Tabii, yine ekran başında karaktere sinirlenme huyumuz düşünülmüş; “Şunu sorsana!” diye bağıracağımız her şey ilk dakikalarda çıkıyor 267’nin ağzından.

Risk Almaktan Korkmayan Doğru Yönetmenin Önemi

Oksijen film

Film boyunca Alexandre Aja’nın salt korku yönetmeni geçmişi bol bol yüzeye çıkıyor. Sadece korkutmak için ansızın gelen sahnelerde değil (jumpscare hâlâ tatmin edici bir çeviriye sahip değil mi?) Liz’in suratından 15 santimetre yukarıda bir tavan varken geçen film süresinin tamamı boyunca alan hissini verirken de. Hem 267 yeni bir ipucuna sevinirken hem de sinir krizlerine girerken bir tabut içinde olduğunu unutmuyoruz. Yönetmen buna asla izin vermiyor. Her bir zafer ve yenilgi, anın yarattığı duygularla birlikte sıkışmışlığı da hissettirecek açılarla gösteriliyor.

Klostrofobinin ortadan kalktığı tek sahne ise, korkunun dozunu arttırmak için var. Liz’in filtreyi kaldırmasıyla bir saatten uzun süredir içinde yaşadığımız ve hiç farkında olmadığımız vahşet bütün canlılığıyla gözlerimizin karşısına geliyor. Bütün oksijenini boşa harcamışlığının, yardımın imkânsızlığının ve yüzünün dibinde kafası patlamış bir ceset olmasının (yani, çok da felsefi değil ama hayat böyle) korkularını bir anda Liz’in suratına tokat gibi çarpıyor.

- Reklam -

Oxygene

Ardından filmin son sürpriziyle karşı karşıya kalıyoruz. Liz, Leo ve gemideki herkes birer klon. İkilimizden yola çıkarsak hepsi büyük bilim insanları aynı zamanda. Yok olan Dünya’yı geride bırakıp, türü yeni bir gezegende devam ettirme hedefindeler. %3.

Çok büyük bir bilimkurgu altyapısı, bir tabut içinde film çekmek için kullanılıyor. Uzayın enginliklerini, klonlamayı ve birey olmanın gerçekliğini sorgularken bir anda MILO’nun uyarılarıyla tabuta geri dönüyoruz. Hâlâ en önemli sorun oksijenin bitmesi. “Ben gerçek değilim,” diye ağlanacak zaman veya lüks yok. Alexandre Aja’nın seyirciyi Liz kadar sınırlı bir alana hapsetme konusundaki başarısı burada da devreye giriyor. Oksijen sorununu çözmek lazım. Tabi, artık hafızasını geri kazanmış Liz için eskisi kadar sorun teşkil etmiyor bu.

Sonra da filmin tökezlediği tek noktaya geçiyoruz. Şimdiye kadar harika bir zaman kullanımı varken Liz’in hatırlamasının ardından sorun çözümleri git gide fizikselleşiyor. Dar alan bu kez hareket edilemediği için sıkıntı teşkil ediyor. 100 dakika çok uzun olmasa da, Liz’in ne yaparak çözeceğini bildiği ama alan darlığı yüzünden yapmakta zorlandığı pek çok sorunu filmden çıkartıp, 80 dakikalık bir eser hâline getirmek filmi pürüzsüz kılabilirmiş.

Oxygen netflix bilimkurgu

Oxygen, senarist Christie LeBlanc’ın ilk uzun metrajlı filmi. İlerleyen yıllarda Fransız sinemasının önemli isimleri arasına gireceğine dair umudum var. Merakla yeni projelerini bekliyorum. Tabii, bu senaryonun Alexandre Aja’nın ellerinde tam potansiyeline ulaştığı da bir gerçek.

Başta bir uyarı koymama rağmen, filmin sunduğu bütün sürprizlerden bahsetmeye ne gerek ne de yer bulabildim. Saf bir bilimkurgu evet ama aynı zamanda türü o kadar imkânsız ki. Film, en temelinde Alexandra Aja ve Melanie Laurent’in gövde gösterisi. Birisi gösterecek çok az şey ve alan varken kamera arkasındaki ustalığının; diğeri tamamen kendisine odaklanmış bir kamera karşısında 100 dakika boyunca elleri kolları bağlıyken sunabileceği aktörlük kabiliyetinin cakasını satıyor. İkisinin birleşimiyle, tek bir tabuta bütün bilimkurgu sığıyor.

Siz Netflix Fransa yapımı Oxygen filmini nasıl buldunuz? Yorum ve eleştirilerinizi Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilirsiniz.

Mehmet Çakıcı

1999'da Balıkesir'de doğdu. Küçük yaştan beri fantastik edebiyata ilgi duydu, büyüdükçe diğer edebiyatlara da yaklaştı. Şu sıralar İstanbul Üniversitesi'nde bu ilginin üstüne iyice düşüyor. Uzun bir süre araknofobinin nasıl yazıldığını öğrenemedi.

1 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Tombaz Tombaz dedi ki:

    Film, Ada’dan bu yana izlediğim en iyi bilim kurgu… Uzay şövalyeleri, büyülü yaratıklar, iyi ve kötü savaşçılar filan olmayan ve belli bir varoluş sorununu–bizi biz yapan, fiziksel bedenimiz midir, hatıralarımız mıdır? Hatıra olmadan insan nedir?–düşünmeye zorlayan yapısıyla iyi kotarılmış bir çalışma. Diğer taraftan, tabula rasa halinden çıkarak, sadece zihnin dolambaçlarında tüm evreni yeniden kurgulama çabasının alegorisi… Niye makine her şeyi bilirken insan olamıyor da etten kemikten bir makine–bir klon–hafızasıyla bütünleştiğinde anında insana dönüşüyor? İnsan zihni tüm zaman ve mekana tek bir bilinç kırıntısından erişebilir mi? Bilim kurgu dışında, polisiye havasında devam eden keşif duygusu da cabası…
    Ben, hakiki bilim kurgu kumaşına sahip diyebilecek kadar beğendim, bu filmin zaman içinde daha iyi anlaşılacağına inanıyorum.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Rick and Morty The Vindicators dizi

Rick and Morty Yan Dizisi “The Vindicators” Duyuruldu

hokkabaz 2 cem yılmaz

Cem Yılmaz Duyurdu: Hokkabaz’ın Devamı “İskender” Geliyor