in ,

Raised by Wolves 1. Sezon İncelemesi: Kaliteli Bilimkurguya Aç Olanlara

Raised by Wolves 1. sezon incelemesi. Ridley Scott ve Aaron Guzikowski yapımı HBO Max dizisinin ilk sezonu hakkında yorumlarımız sizlerle.

Raised by Wolves 1. Sezon İncelemesi
- Reklam -
- Reklam -

Ridley Scott’ın yapımcıları arasında yer aldığı Raised by Wolves, henüz bebek sayılabilecek HBO Max adlı platformun en iddialı dizisi. Orijinal fikirleri dizi ortamında bulamadığımız bu dönemde, içerisinde hem yazar hem yönetmen olarak çok yetenekli ve saygıdeğer kişileri barındıran dizi, Prisoners’tan tanıdığımız Aaron Guzikowski’nin en kaliteli işi olmuş. 1. sezon incelememiz sizlerle.

Dünya’nın ateistler ve inananlar arasındaki bir savaşla tükendiğini ve insanlığın uzaya kaçtığını izlediğimiz bu gerçeklikte birçok insani duygu ve bunların “android”lere uygulanmasını inceliyoruz. Küçük mercekten anneliği ve “bir predatör olarak insan”ı anlatan dizi, büyük mercekten bakıldığında bizlere adeta ders veriyor: Bir dünya oluşturma dersi.

Bilimkurgu edebiyatına ucundan bile dahil olan her okurun bildiği gibi bunun en başarılı örneklerinden biri DUNE’dur. Raised by Wolves ise Frank Herbert’ten birçok ders alırken aynı zamanda farklı yönlere de ilerliyor. Karşımızda post apokaliptik bir hikâye olmanın sınırında, bilimkurgunun en kaliteli örneklerinde biri olmaya aday bir dizi duruyor.

- Reklam -

Raised by Wolves 2. Sezon Onayı

Dizi, HBO Max’te olmasının faydasını izlerken fark ettiriyor. Sektörün en yetenekli insanlarını bir odaya toplamayı başaracak kadar zengin olmasının yanında tabii ki bunu ekrana da yansıtıyor. Reddit platformunda gördüğüm kadarıyla bazı sahnelerde Ridley Scott kolaya kaçarak efsane bilimkurgusu Prometheus’tan sahneler kullanmış. Ancak bu bile benim izleme zevkimi ya da diziye bakış açımı değiştirmedi; iyi olduğunu düşündüğüm yönetmene karşı duruşumu değiştirdi yalnızca. HBO yeni platformunda yayınladığı bu eser ile Westworld veya Game of Thrones’un bıraktığı boşluğu doldurmayı amaçlayan bir sonuç çıkartmış demek de gayet mantıklı olur. Ancak bahsettiğimiz iki dizide de olduğu gibi bu dizide de sorunlar gizli gizli bizlere göz kırpıyor.

Pahalı ve Göz Kamaştırıcı Bir Kadro

Peki kim bu efsane kadro? Heather Bellson (American Gods, The Walking Dead), Karen Campbell (Outlander, Dexter), Sinead Daly (Dirk Gently,The Get Down) ve Donald Joh (The Office, Snowpiercer) yazar ekibi Aaron Guzikowski’nin yanında muhteşem olmasa da çok kaliteli bir iş çıkarıyorlar. Alex Gabassi (The ABC Murders), Sergio Mimica-Gezzan (Schindler’in Listesi, Er Ryan’ı Kurtarmak, Penny Dreadful), James Hawes (Black Mirror, The Alienist) ve son olarak babalı oğullu olarak Ridley Scott ve Luke Scott (Blade Runner, Martian, Gladiator, Alien) ise 10 bölümlük dizinin yönetmen koltuğunda sırasıyla oturmuşlar.

Atmosferin güzelliği; Dark’tan tanıdığımız Ben Frost ve Prometheus’tan tanıdığımız Marc Streitenfeld’ın ellerinde yarattıkları müzikler ile muhteşemliğe ulaşmış. Sahne geçişleri için genellikle gezegen dağları üzerinde fön rüzgarları ile yükselip alçalan yoğun bulutlar kullanılmış. Sürekli devam eder gibi algıladığım gerici ile rahatlatıcı kavramları arasında keskin bir çıkıntıda oturan soundtrack bu kısımlarda biraz daha yükselerek kendimizi manzara izleyen birinin ferahlığına ulaşmamızı sağlıyor. Anlık da olsa.

Ridley Scott Hbo Max

Dizi içeriğine geçmeden önce hızlıca oyunculara da değinmek istiyorum bu noktada. Çünkü küçüklü büyüklü oyuncular yazılabilen karakteri en iyi şekilde bize aktarmak için ellerinden geleni yapmış gibi. Amanda Collin ve Abubakar Salim bir androidin duygu ve aynı zamanda duygusuzluğunu adeta işlemci gücünün yorulduğu anlarda bunu belli edebilecek şekilde oynamışlar. Winta McGrath ise Campion isimli karakterini gerek kızdığı gerek çocuksu olduğu gerekse yazıldığı saflığıyla bizlere sunuyor. Travis Fimmel, Niamh Algar ve Matias Varela gibi kendini kanıtlamış oyunculardan bahsetmiyorum bile. Travis’i Vikings’ten beri izlemeyen biri olarak kendini bu kadar rolüne veren birini izlemek beni diğer şeyleri kenara koysam bile heyecanlandırmaya yetiyor.

Bu noktada sonra derinlemesine olarak hikâyeye gireceğim ve ağır SPOILER altında inceleyeceğim. İzlemeyen okuyucularımızın burada bizimle ayrılıp diziye bir şans vermesini şiddetle öneriyorum.

Androidlerin Şafağında bir Topluluk: İnsanlığın Son Kırıntıları

Raised by Wolves, birbirlerine “Anne” ve “Baba” olarak hitap eden iki kişinin bir uzay gemisinde yeni bir gezegene gelişiyle başlıyor. Android olduklarını anlamamız birkaç saniye bile sürmüyor. Bu ham dünyada yegâne amaçlarını ve buna eşdeğer olarak isimlerinin anlamlarını da ilk görevlerini tamamlayan androidler sayesinde çabucak öğreniyoruz. Yanlarında taşıdıkları embriyolara, “anne”nin bedenini taşıyıcı olarak kullanmak suretiyle hayat vermek. Gerçekten çocuklarla bir anne, baba gibi ilgilenen ve bu fonksiyonları yerine getiren androidler ara ara duygu ve empati eksikliği ile ilgili sorunlarla karşılaşıyorlar. Farklı ırklardan olan altı çocuğun bu yetiştirilmesinde android olan ebeveynler sorunumuz bize sık sık acılı bir şekilde aktarılıyor.

Raised by Wolves Ridley Scott Hbo Max

Sonrasında çocuğunu isteyen ebeveynler ve gemi enkazından hayatta kalan insanlıktan bir parça var. Sanki her şey flashbackler’de izlediğimiz yıkılan dünyanın, ateistlerin ve inananların savaşı gibi. Yalnızca bu sefer yıkım ve sonlanış değil, ortada kurulmakta olan bir dünya düzeni var. Aklıma Factorio, Prometheus ve Alien gibi eserleri getiren bu dünya varlıkları da ayrı bir caba bizim için. Ortamın gerginliğini bilinmezlik etkisini kullanarak oldukça yükselten dizi, korku filmlerinden bildiğimiz o klasik “gülümseyen kızın arkasından karanlığa gitme” klasiğinin bir canlandırması da yaşanıyor. Hem de birçok kez. Etki ise her bir yandan korkunç.

Bunların hepsi bir anda izleyiciyi korkutacak bir şekilde gerçekleşmiyor tabii ki. Hatta bana kalırsa bölümlerin yayınlanma aralıkları bile tasarlanmış bir detay. Sahneler ilerleyip senaryo önümüzde akarken daha büyük bir fotoğraftan bakmaya başlıyoruz hikâyeye. Az önce söylediğim gibi flashback’ler sayesinde sağlanmış bu. Ancak bilimkurgunun gelişmiş teknolojisi ellerinin altında yatarken sadece bu şekilde ilerlemek istememişler. Dizi boyunca ara ara gördüğümüz sim modülleri içerisine uzanan insanlar (inananların kullanımında olan bir teknoloji) zihinlerini ve bedenlerini sanal ortama taşıyarak bazı olanaklara erişebiliyorlar. Bunun bizim “anne” tarafından kullanılması ise bir şölen ve robotlar arası iletişimin alçak boyutta bir örneği. Biz burada androidlerin elektrikli düş kurup kurmayacağından uzaklaşıp bize gösterilen geçmiş örneğine odaklanalım.

İnsanlığın Olası Sonu: Dinsel Bir Savaş

Neden böyle bir konuya odaklandıklarını ve tüm geçmişin buna dayandırıldığını anlamasam da daha yerinde bir senaryoya ulaşamazlardı sanırım. İnsanlık tarihinde sürekli rastladığımız din savaşlarına gayet uyumlu olan bu senaryo; geleceğin en büyük savaşının, medeniyetin sonunun, ateistler ve dindarlar arasında olan bir savaş olacağını gösteriyor.

Raised By Wolves 1. Sezon

Sol adında bir tanrıya inanan insanlar ile ateistler arasındaki bu savaşın içinde katliam makinesi olarak kullanılan necromancer’lardan biri olduğunu öğrendiğimiz annemiz bu yeteneğini şimdiki dünyası olan Kepler-22b’de çocuklarını korumak için kullanırken geçmişte yaptığı şeyler ise korkunç. Bir makineden bir anneye dönüşümünün nasıl olduğunu ve bu süreçte yaratıcısıyla olan yakın ilişkisini huzursuzluk içinde izliyoruz. Çünkü bu “yaratık”ın yalnızca birkaç koddan ve eğitimden ibaret olduğuna inanasımız gelmiyor. En büyük silahı olan gözlerini aldığında ise lütfen öldürme diye içimizden geçiriyoruz. Çünkü onun yaratıcısı olan insan gibi biz de korkuyoruz.

- Reklam -

Hepsinin ortasında gelişen ve sürekli olarak sorgulatan bir soru var. Dindarların lahitlerinde geçen bu soru ise seçilmiş kişinin kim olduğu. Bu muhafazakâr insanların birçok şeyi sol ve seçilmiş kişiye dayandırması adeta dalga geçerce anlatılmış bana kalırsa. Doğumda neredeyse ölecekken “anne”nin pes etmemesiyle hayata tutunan Campion olduğunu düşündüğümüz hatta beynimize bu şekilde kodlanan seçilmiş kişi. Hemen her bilimkurguda olduğu gibi, ortaya atılan kehanetler, geleceği söylenen peygamberler… Bölümler ilerlediğinde ise kararsızlığa düşmüş olarak buluyoruz kendimizi. O kadar çok şey oluyor ki yazımın sonunda bahsettiğim şeyin bizi de kandırdığını anlayamıyoruz bile. Birçok şeyden adeta tesadüfi şekilde kurtulan karakterler sürekli aklımızı başka yere çekerken, gelen fısıltılar ise gerginliğimizi titreterek bizimle oyunlar oynuyor.

Kutsal Görev: Annelik

Evet, dizi esasında bir bilimkurgu hikâyesini temel alıyor. Ancak bu kadar kapsamlı olan bir anlatıda birçok küçük çerçeve içerisine hikâyeler koymak çok önemli. Raised by Wolves’ta bunlardan biri ve en önemlisi annelik. Dizide bu konsept ve kişilik tipi üzerine oldukça çok durulmuş ve birçok açıdan bize gösterilmeye çalışılmış. En başta “Mother” karakteriyle bir androidin anneliğini sorgulayarak başladığımız bu macera bir anne ve babanın yerini alan ateist çiftimiz ile çiftin gerçek oğulları olmayan Paul arasındaki ilişki ile devam ediyor. Sonrasında Kepler-22b’nin gizemli yaratıklarına bir göz atıyoruz. Bu noktada iki şey bize aynı anda veriliyor. Hem yaratıkları tanımaya başlıyoruz hem de annelik kavramına bir de bu predatörler tarafından bakmış oluyoruz.

hbo max dizisi annelik

Anne isimli androidin insan ve doğal olarak da çocuk doğasına uyum sağlayamama problemi sık sık çıkıyor. Ancak bunlar ergen bir çocuğun günlük haykırışları olarak da yorumlanabilir zaman zaman. Her ne olursa olsun insani bir yanı olmayan Necromancer Anne’ye tedirgin ve ön yargıyla yaklaşıyoruz. Hikâyenin ilerleyişiyle ise izleyenler ikiye bölünüyor. Çünkü Anne’nin yalnızca annelik yapması ve tüm “yeni” ve “ateist” insan ırkına anne olması üzerine tasarlandığını öğrenmiş oluyoruz. Bu noktada geçmişte yaptığı annelik adı altındaki faaliyetlerini ve sorunlarını sorguluyor, “bir androidden robot olmaz” veya “tasarlanmış bir annenin mükemmelliği” gibi yönlere ayrılıyoruz.

Diğer bir nokta ise bize açık açık veriliyor. Eserde bir noktada bir insan bile olmayan, annelik duygularından yoksun anne ile bir annenin yerini alan, annelik duygularından yoksun olmasa bile gerçek annesi olmayan Sue karşılaşıyorlar. Böylece 13 yıl anneliği farklı şekilde yapan bu ikilide hangi taraf daha iyi bir anne olmuş acaba diye sorgulamaya itiyor dizi bizi. Burada sevmediğim şey ise muhtemelen tüm dizinin erkek egemen bir kadro altında büyüdüğünden kaynaklanan bir annelik sorumluluğu/görevi anlatısı oldu. Ancak yine bu başka bir yorumlamayla toplum ahlakına ve dine yöneltebilir. Bu noktada ise cinsiyet rollerinin sınırlandırılmadığı ve atanmadığı eserler görmeyi isteyeceğimi belirtiyorum.

Gizemin Sonundaki Gerici Haz ve Dünya Tasarımı Hakkında

“They are not evolving, they are devolving.”
Dizi 1. sezon bölümlerinde sona yaklaşırken içerisindeki çerçeveler yavaş ve temkinli bir şekilde birleşiyor. Son anda bile bizi şaşırtmaya ve beklediğimiz bir fedakarlığı beklenmedik bir şekilde yok etmeye yelteniyor. Travis Fimmel’ın oynadığı Marcus karakteri bir noktada Sol olduğu şeye inanmaya ve fısıltıların arasında kaybolup kendisini kaybediyor. Bir noktadan sonra (3. bölüm) bu ve benzeri bazı kısımlarda saçma ve genelinde bir şey gösterip sonra onu herhangi bir konuya bağlamayan minik detaylar da görmek mümkün. Ancak izleyiş kalitesini yalnızca bitirdikten sonra “noldu ya ona orda” şeklinde sorgulatabilecek türden.

Raised By Wolves 1 sezon hakkinda yorum

Çocukların kurtarılması, Sol’un müritleri, anneliğin anlatısı, efsaneler ve gelecek peygamber vb. gibi konular 9 bölüm uğraşan ve uğraşında kalitesini ortaya koyan Raised by Wolves’un bir başka sorunu daha var. O da en büyük gizemi bir bölüm içerisinde çözümlemek. Bu bir seçenek olarak istenilerek yapılmış olsa bile zaten son bölümlere yaklaşırken “anne”nin gerçekten hamile olması gibi bir gerçeklikle yüzleşen seyirciye biraz fazla. İlk olarak Kepler-22b yaratığını gördüğümüzden veya ilk olarak fısıldamalara rastladığımızdan beridir ısrarlı ve dikkatli bir şekilde yükselen gerçeklik bir bölümde anlaşılması oldukça zor ve/veya sert olacaktır.

Öyle ki ilk bölümde gezegen üzerinde kalıntılarına rastladığımız yılansı yaratıklardan bir örneği son bölümde karşımıza çıkıyor. Hem de empati besleyip “bizim android annemizin bir insan bebeği olacak” şeklinde düşünürken. Zeki, karbon bazlı ve etçil bir tür olan bu yaratık fantastik bir şekilde canlandırılmış ve necromancer annemizden bile daha güçlü bir güç olduğunu bize kanıtlamış oluyor. (Ki ilk bölümde necromancer koca bir uzay gemisini içindekilerle beraber yok etmişti.) Dizide bahsedilen tüm din, Sol ve fısıldamaları bağlayabiliriz bu yaratığa çünkü temelinde bedensiz kendinin bedenini kazanabilmesi için herkesi telepatik bir şekilde kullanımı ve uyuşturmuş durumda. Kepler 22b’yi kolonileştiren ve oradaki diğer türlerin (tahminimce) geri evirilmesini sağlayan bu tanrısal varlık kendini dizimizin sonunda ölümden, gezegenin çekirdeğinden çıkarabilecek bir güçte.

Travis Fimmel Marcus

Raised by Wolves 1. Sezon Hakkında Son Söz

Fragmanlarda ve posterlerde bir Ridley Scott dizisi olarak geçen Raised by Wolves, incelemenin başında da söylediğim gibi esasında Aaron Guzikowski’nin bir eseri. Ancak Aaron arkasında, yine incelemenin başında söylediğim gibi çok kaliteli bir yazar kadrosuna da sahip. Daha önce dünya yaratma (world building) üzerine uzun uzun konuşmuş, yazmış ve düşünmüş birisi olarak bu kadronun önünde saygıyla eğilmek istiyorum öncelikle.

DUNE olarak bilinen Arrakis’e, bizlere Westeros’u veren Game of Thrones’a hayran kaldığımız gibi bu Dünya’ya; Kepler-22b ve onun yapısına da hayran kalmamak mümkün değil. Yaratımı esasında çok dehşet ve geniş değil, sonuçta bir kitap değil. Ancak merkezine tanrısal bir varlık yerleştirip bunun geçmişini ve geleceğini yazan çizen üzerine bir de bunu bir dünyaya, onun geçmişine yediren Raised by Wolves ekibi birçok yerden esinlendiği ve ders aldığı belli. Felsefi ve karakter bakımından eksik olan hikâyenin, önü sonsuza yakın bir çizgide açık olan dünya, geçmişi ve ona hükmeden yaratıkları sayesinde gelecek olan 2. sezonunda daha da karmaşık, bağlantılı ve fantastik bir yöne çekilen hikâye gelebileceğini öngörmek çok da zor değil.

Raised by Wolves 1. Sezon incelemesi ic

Siz diziyi izleme şansı buldunuz mu? HBO Max ve Raised by Wolves 1. sezon hakkında yorum, teori ve eleştirilerinizi Kayıp Rıhtım Forum’da bizlerle paylaşmayı unutmayın.


* Raised by Wolves Öncesini Anlatan Çizgi Roman Ücretsiz Olarak Yayında

Ömer Faruk Avcı

19 yaşında, Eskişehir doğumlu. Hayallerim oldukça sayısal işlerde olsa da edebiyata ve yazarlığa tutku ve sevgiyle bağlı biriyim. Her alanda herkesten bir şeyler öğrenmeyi ve kendime bir şeyler katmayı çok seviyorum. Devam ettirmekte olduğum bir fantastik serim olmakla beraber aklımdan geçen her konuda içerik üretmeyi seviyorum ve bunları paylaşmak için her zaman can atıyorum. Ayrıca tam bir kahve aşığıyım.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kurtadamın Kutsal Kitabı Ursula K. Le Guin

Kurtadamın Kutsal Kitabı: Tilkiyi Kuyruğundan Yakalamak | Ursula K. Le Guin

Mean Girls Oyuncuları

Mean Girls Oyuncuları 16 Yıl Sonra Buluştu