in ,

Savcı: İntikamın Karanlık Tarafı

Altın Kitaplar etiketiyle yayımlanan Ertan Velimatti Alagöz’ün “Savcı” adlı polisiye romanını inceledik.

savci ust
- Reklam -
- Reklam -

Yerli polisiye edebiyatıyla yolculuğum ne yazık ki uzun yıllara dayanmıyor. Lakin kısacık iki yıldan ibaret bu seferim dopdolu geçti, geçiyor. Zira ekspres seferdeyim. Tarihsel, psikolojik ve kültürel maceralara bilet alıyor ve ücra taşra köyleriyle şehir merkezlerine uğruyorum. Bu keyifli yolculuğumu kimi zaman dergi vagonunda, kimi zamansa öykü veya roman vagonunda geçiriyorum. Son seferimi ise roman vagonunda bulunan “Savcı” adlı kompartımanda geçirdim. Ve sizinle seyahatimden edindiğim izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.

Ertan V. Alagöz‘ün biyografisinde İsveç’te yaşadığı ve yönetmen olduğu söyleniyor, ilk romanı olan “Savcı” daha ilk etapta aklımda sorular oluşturmayı başardı diyebilirim. Yani ilk sayfayı dahi çevirmeden yönetmenliğinin yazarlığına etkisinin ne derece olacağı konusunda ve İsveç polisiyesinin özelliklerini görebilecek miyim diye meraklanmıştım. Gelin “Savcı” adlı kitabı mercek altına alalım ve kalitesi derecesinde hakkını verelim.

Yaşam Ağacı

savciYaşam ağacını duymuşsunuzdur. İşte elimde tuttuğum eser bu motifte kurgulanıyor. Roman için “kökleri efsanelerin derinliğine kadar iniyor, gövdesi nevruzla göğe kadar yükseliyor ve intikam dallarıysa ihtişamla dağılıyor,” diyebilirim. Bu öyle bir derinlik ki Hz. Nuh ve Tufan’a kadar ulaşıyor. Hikâyeyi bilirsiniz: Hz. Nuh’un üç çocuğu (Sam, Ham ve Yafes) dünyaya gelir ve bu çocukların soylarıysa çeşitli coğrafyalara yayılır.

- Reklam -

Romandaysa Sami ve Hami soylarından gelen aileler El Hilla (eski adı Babil) şehrinde yaşıyor ve savaşıyorlar. Savaşa son noktayı koyansa Fırat Nehri oluyor: 1941 yılında Sami ailesinin fertlerini yutuyor yutmasına da birinin canını bağışlıyor. Ailesinin boğularak vefatıysa Haşim’i tek başına ve korunmasız bırakıyor. Devreye Ağrı’nın güçlü ailelerinden Danişmendler giriyor ve onu evlatlık ediniyorlar. Haşim, yaşadığı nevrozla büyüyor ve hasebiyle Tufan inancı çarpıklaşıyor.

Aradan yarım yüzyıl geçiyor ve Haşim’in inancına devlet gücü de ekleniyor. Yani siyasetine kir ve kan bulaşmış bir bakan olarak karşımıza çıkıyor. Bu sırada Gazeteci Cumhur Işık ve Emniyet Müdürü Çevik Altan derin araştırmalar içerisine giriyorlar ve onu alaşağı etmeye hiç olmadığı kadar yaklaşıyorlar. Akabindeyse olaylar domino etkisiyle gelişiyor. Faili meçhul cinayetler, karanlık acımasız katiller, çarpık inançlarla arzular, intikam şerbeti içen çocuklar, isimlerini değiştirip gizlenen karakterler vesaire…

Günümüze gelindiğindeyse Emekli Bakan Haşim, bir örümcek ağının merkezinde bulunuyor. Gazeteci Cumhur Işık, Savcı Şan Çevik ve Komiser Diyar Yıldırım ağı parçalamak istiyorlar. Ağın kollarındaysa Avcı Uras Danişmend, tetikçi Kara Ailesi ve Profesör Yılmaz Boran yer alıyor. Tabii bu kadarla da kalmıyor. Polisiyenin en güzel yönü burada ortaya çıkıyor. O da görünüşün aldatıcı olduğu! Ağı ören kimdi? İntikam yemeğini kim hazırlamıştı? Kukla olan veya ipleri tutan kimdi?  Sorular ve sorular. Keyif oranını düşürmemek için cevaplanmayan sorular.

Sistemin Sorgulanması ve Sinematik Sahneler

Polisiye edebiyatının altın çağında vakaları akıl almaz akıllı dedektifler (Holmes, Marple, Poirot) irdeliyordu. Kara roman dönemindeyse dosyaları ele alan dedektiflerin karanlık taraflarının da olabileceğini gördük ve organize suç örgütleriyle savaşırken zaaflarıyla da batıyorlardı. Müteakiben Nordic Noir akımı, namıdiğer İskandinav polisiyesi, ortaya çıktı. Değişken ahlaki değerleri değerlendirip toplumu ve yarattığı sistemi eleştiriyor; bunu sade üslupla ve karmaşık kurguyla sunuyorlardı. İsveç polisiyesinin ise bu unsurları bünyesinde barındıran kitaplar yayınlamasının yanı sıra kuzey polisiye rüzgârlarının dünyayı etkisi altına almasında da önemli rol oynadığını düşünüyorum. Zira Henning Mankell (Kurt Wallander) ve Per Wahlöö (Martin Beck) İsveçlidir, Stieg Larsson (Millennium) da öyle. Ayrıca ülkelerinde polisiyeye diğer edebiyat türlerine nazaran daha çok saygı duyuluyormuş.

Yazarımız Alagöz’ün de, bu toplumda bulunmasıyla İsveç polisiye edebiyatını yakından takip edebilme fırsatı kazandığını düşünüyorum. Çünkü “Savcı”da sade anlatım, karmaşık kurgu, ahlaki değerler ve toplumsal-sistemsel eleştiriler bulunuyor. Siyasi-politik içeriği de cabası. Romanın konusuyla karmaşık kurgusundan bahsetmiştim ve ahlaki değerlere de kısaca değinmiştim. Toplumsal ve sistemsel eleştirisi içinse gelin ilk paragrafa göz atalım.
“Hızla büyüyen metropolün yıkıcı etkisi İstanbul’un kuzey ormanlarını da yormuş, makilik alanlar artmıştı. Yok olmaya başlayan meşe, kayın gibi ağaç türlerinin yerini kocayemiş, defne ve akçakesmeler almaya başlamıştı ama köprü inşaatı bu türleri de hızla yok ediyordu.”
İsveç polisiyesinin özellikleri ve eserdeki yansımaları bu şekilde görülüyor. Yönetmenliğinin yazarlığına etkisi olup olmadığı hususuna geçmeden önce biçim ve biçemden bahsetmem gerekiyor. Biçim olarak 280 sayfadan oluşan eser, 16 bölüm içeriyor. Bölümlerse kendi içinde alt kısımlara ayrılıyor. Biçem olaraksa karakterlerin ağzından olayları dinliyoruz; onların olaylarla ilgili özellikle duygu ve düşünce dünyaları ön planda tutuluyor diyebilirim. Bilhassa intikam duygusu romanın geneline yayılıyor.

Savcı’daysa bu çerçevede sinematik sahnelerin bulunduğunu düşünüyorum. Yani sinemalarda görmeye alıştığımız sahneler, kitapta özellikle karakterlerin duygu ve düşünceleri ön plana tutularak yer alıyor. Konuyla alakalı bir pasaja göz atalım. Bu pasaj, o bildik tehlikeli adamın ormanın içinden çıkıp silahı kıza doğrultması ve kızın şok geçirmesiyle yerinde kala kalmasını içeriyor. Adam eğilmesini söyler çünkü…
Küçük bir ayı yavrusu ağaçların arasında kaybolup tekrar göründü. Poposunun üzerine oturan yavru, meraklı, biraz tedirgin bakışlarla Ada’nın eline baktı ve homurdandı.

Aniden ormanın içinden Sami’nin sesi yankılandı. “Yaklaşma, bırak onu. Uzaklaş!”

Ada telaşla sesin geldiği yöne döndü. Ağaçların arasından, karın içinde bata çıka, elinde tüfeğiyle ona doğru koşmaya çalışan, açık gri av kıyafetleri içindeki Sami’yi gördü.

Sami tekrar daha yüksek sesle bağırdı. “Ada hemen uzaklaş oradan! Hemen şimdi!”

- Reklam -

Sami birden durdu ve tüfeğini Ada’ya doğrulttu. Ada panik ve korkuyla donup kaldı. Vücudunun pompaladığı adrenalinle kafasında karışık ve hızlı düşünceler akıyordu. Ne oluyordu? Buraya kadar mıydı? Belki de Uras Danişmend’le karşı karşıyaydı ve Uras ona silahını doğrultmuştu. Korkuyla kanının çekildiğini hissetti.

“Yere yat! Yere!” diye bağırdı Sami. Ada’yı tüfeğin dürbününden görüyordu.

“Ada, yat dedim sana!” diye haykırdı Sami.

Ada büyük bir korku ve panikle kaçmak için arkasını döndü ve o anda ona doğru hızla koşan anne boz ayıyı gördü.
Bu sahneleri sinemada, aktörün duygu ve düşünceleri yeteneği ölçüsünde yansıtabildiği ve aynı ölçüde izleyicide etki bırakabildiği malumunuzdur. Romandaysa bu durum sözcükler ve sayfalarla yazarın yeteneğine bağlanıyor. Açıkçası ben bu sahnelerin güzel yazıldığını düşünüyorum. Zira bu tarz sahnelerde önemli olan duygu ve düşüncelerin de eserde ön planda tutulduğunu öncesinde söylemiştim.

Editörlük ve Kapak Tasarımı

Ertan Velimatti Alagöz’ün ilk romanı olmasına rağmen gayet seviyeyi yüksek tutuğunu düşünüyorum. Ayrıca kendisi bir televizyon kanalında dört yıl boyunca yaratıcı yönetmen olarak bulunmuş. Yazıp yönettiği ilk filmi “Peşpeşe” 2010 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivalinde ilk gösterimini gerçekleştirmiş. 2014 yılında çektiği ikinci uzun metrajlı filmi “İçimdeki Balık” ise birçok festivalde gösterilmiş ve ödüller almış. Hatta bu filmin başrolünde “Kanıt” dizisinden tanıdığımız başarılı oyuncu Deniz Celiloğlu bulunuyor.

Osman Selçuk Özdoğan ise kapak tasarımını üstlenmiş. Romanda bulunan Savcı/avcı kelime oyunu kapak görseline de (“S” harfinin silikleştirilmesi yahut kan kırmızısı renkle kapatılması şeklinde) yansımış görülüyor.

Son olarak eseri okurken bende oluşan merak unsurunun “Kim yaptı?” sorusundan ziyade “Nasıl yaptı?” sorusu olduğunu da belirtmeliyim. Efsanelere kadar inen derinliği, oyun içinde oyun kurgusu, kuzey polisiyesinin anlatım unsurları, yaşamış/yaşaması muhtemel karakterleri, yaşanmış/yaşanması muhtemel olayları ve bir an olsun düşmeyen gerilimiyle eser keyifli bir okuma sunuyor. Ve “Savcı”ya yakışır bir cümleyle yazımızı kapatalım.

İyi polisiye, iyi edebiyattır.

Mustafa İzmirli

1986 Kırcaali doğumluyum. Kırcaali, İzmir, Ankara ve Bolu gibi bir yol haritam oldu. Bu yolculukta Veteriner Hekim oldum ve çalışmaya başladım. Evlendim ve şeker mi şeker kızım dünyaya geldi. Aynı zamanda bilimkurgu ve fantastik eserler arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir yolculuğum var. Çok sevdiğim eşim ve biricik kızım Asu ile günümü gün ederken edebiyatın gel-git etkisiyle kendimi Kayıp Rıhtım'da buldum.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Shroud of Eternity Terry Goodkind Ust

Fantazyanın Önemli Yazarlarından Terry Goodkind’dan Büyük Saygısızlık

evlilikler ust

Delidolu, “Argos’taki Kanopus Arşivleri”ni Açmaya Devam Ediyor