“Geceyle gelen canavarlardan korkmamaya çalışan tüm çocuklara…”
Murat Başekim, fantastik ve korku türünde birçok farklı esere imza atan ve yazdıklarıyla geniş çevrelerden övgüler alan bir yazar. Kaleme aldığı ilk kitabı olan DG’den tutun da 2015 yılında GİO En İyi Roman Ödülü’ne layık görülen İskit’e kadar, çıkmış olduğu yazarlık serüveninde sadık bir okuyucu kitlesi oluşturdu kendisine ve merak edilen isim haline geldi. Bildiğiniz gibi bu yakınlardaysa Sefer adlı yeni eserini bizlerle buluşturdu. Ben de yıllardır bir türlü fırsat bulamadığım, ancak her zaman merak ettiğim yazarın serüvenini de bu kitabıyla yakalamak istedim ve edindiğim gibi başına oturdum. Ve konuk olduğum bu dünya, bana “iyi ki” dâhil olmuşum dedirtti.
Çok olmasa bile kitapla ilgili yer yer spoiler (sürpriz bozan) içeriyor yazı. Okuma keyfini zedeleyecek düzeyde değil, ancak uyarısını da yapayım.
İskandinav Mitolojisi Sosu
Öncelikle her bölüm bir günü işaret ederek, Satürn Günü ile başlıyor ve Freya Günü ile sonlanıyor. Aslında bu Viking sosunun kendini inceden hissettirdiği bir başlangıç. Çünkü, ilerleyen sayfalarda kitabımızın baş karakterlerinden bilge ve Berserk Aykan’ın da belirttiği üzere, bölüm isimleri şu an kullanılan günlerin İskandinav kökenlerine işaret ediyor. Örnek olarak Woden Günü (Wednesday) çarşamba anlamına geliyor. Ancak işin Viking boyutu kendini asıl sonraları hissettirmeye başlıyor, bu yüzden şimdi yetimlerin başlangıç hikayesine gelelim.
Eser bir grup yetim çocuğun zorlu hayatını ve yaşam mücadelesini konu alıyor. Satürn Günü, yani cumartesi, bir teknede tanıştığımız bu çocuklar, kitap boyunca çok beğendiğim ve daha sonra üzerine daha çok bahsedeceğim betimlemelerle birlikte, karanlık ve uğursuz adaya doğru yol alıyorlar. Vardıkları yer çitlerle çevrili, âdeta hapishane görünümde bir yetimhane. Issız ortam tasviri, olumsuz olayların yaklaştığına işaret ediyor ve çocuklar bu gizemli yetimhaneye girerken biz de bilinmezliğe doğru adım atıyoruz korkuyla. Yetimler burada Saklıkoy Ahlak ve Yardım Derneği müdürü Zorbey Rıza ile tanıştırılıyorlar. Burada yazarın seçtiği kelimeleri atlamamak gerek: Saklı, Ahlak, Yardım ve Dernek. Bunların her biri yakinen bildiğimiz olaylara ince ve yerinde göndermeler olmalarının yanı sıra yetimhanede neler döndüğünün de habercileri. Benzer bir şekilde, çocukların bu yetimhaneye ne aracılığıyla getirildiği de bu mesajların genişletilmesini sağlıyor: kazanılan burs, sosyal hizmetler, aileler ve diğer yetimhanelerden küçük çocukların alınması.
İlerleyen bölümlerde, küçük yaşta beyin yıkama gibi konulara cesurca değiniyor yazar. “Tarikatçılık” üzerinden insanların paralarını ve beyinlerini sömüren, onları kandıran ve güç elde etmek için dini kötüye kullanan insanlara tanık oluyoruz ve gerçek hayatta birçok kişi ne yazık ki bunu yaşıyor, yaşamakta. İkinci bölümde bu durumu net olarak görmeye başlıyoruz; bilerek binadaki ısı arttırılıyor ve 8-17 yaş arasındaki çocuklar susuz bırakılıyor. Yetimhane görevlilerinin “Şafak Muhabbeti” diye adlandırdığı bu operasyonla, kitapta da geçtiği şekilde “cehennemi hissetmeleri” ve bağımlı hale gelmeleri sağlanarak algı oyunlarına açık hale getiriliyorlar. Bu yaşlar, kandırmanın ve beyin yıkamanın en rahat olduğu, değişime en açık oldukları dönemler. Öğretmenleri üzerinden, küçük yaşta beyni yıkanan bir çocuğun, yaşı kaç olursa olsun hâlâ etkisi altında kaldığı da arada aktarılmış. Ayrıca, tarikatların beyin yıkamak için uyguladıkları, zorla okutulan propaganda kitapları gibi diğer pratikleri de görüyoruz (hatta kütüphane tamamen Zorbey’in yazdıklarından oluşuyor). Bunlara ek olarak, yetimhanede çeşitli pedofili imaları da (Zorbey ile “ikili sohbet” için seçilen “şanslı” bir oğlan var) bulunuyor. Bu alçaklığı da Nordik intikam hikâyesine dahil etmiş Başekim. Yaşanan sert ve travmatik olayları korkmadan işlemesiyle, cesareti sadece çocuklarda değil, yazarın kendisinde de görüyoruz.
“Terlemek iyidir. İnsana ateşte yanmaktan korkmayı öğretir. Böylece siz çocuklar, söz dinlemezseniz sizi bekleyen cehennemi daha iyi anlarsınız.”
Yetim Vikinglerden Cesaret ve Kudret Gösterisi
Korkunun karşısında dirençle durup, ezilmeye ve kullanılmaya karşı koyan çocuklar, eser boyunca sonuçlarını düşünmeden hamleler yapıyorlar, ancak her zaman karanlığa doğru cesurca yürüyorlar. Eh, zaten bu da acılarla dolu yaşamlarına sebep olanlara karşı destansı bir mücadele. Yetimhaneden ve adadan firar ettikleri noktada, intikam tohumları da atılmış oluyor. Bu firarla birlikte, hikâyeye cesaretle dolu Viking etmenleri de tamamıyla dahil oluyor. Kimsesizlerin yolları bir alışveriş merkezinin yapmacıklığıyla kesişiyor. İntikam ateşiyle kavrulan çocuklar, AVM’deki dükkânlardan birine girip Viking gibi giyinip kuşanıyorlar. Onlar elbiselerini giyerken, Başekim’in ince araştırmalar doğrultusunda edindiği Nordik tarihsel ve mitolojik bilgiler ekibimizin bilge karakteri Aykan aracılığıyla bize aktarılıyor. Burada yetimlerden Ertuğrul karakterinin hikâye içinde kullanılış şeklini çok beğendiğimi söylemem gerekli. Ertuğrul, milliyetçi tutumuyla ve köklerinden uzaklaşmama isteğiyle anlatıma mizahi bir yön katarken, sorgulamalarıyla da yazarın eserde “Peki neden Viking oluyorlar?” tercihini açık bir şekilde anlatıyor.
“Karanlığın üzerine yürümezsen seni kör eder”
Son kısımda intikam hikayemiz betimlemelerle birlikte Viking çetesinin yetimhaneye doğru epik bir seferine dönüşüyor. Bu his okuyucuya da fazlasıyla geçiyor. Çocukların haklı direnişine, okuyucu da dahil oluyor. Adaya öfkeyle ayak basan çocuklarda Kuzeyli halkların o amansız gazabını hissediyoruz âdeta.
Tasvir ve Anlatım
Sefer’de olumsuz olarak eleştireceğim pek bir şeyle karşılaşmadım, ancak özellikle okurken hoşlanmadığım bir kısmını paylaşmak istiyorum. Ama buna geçmeden önce, beyni yıkanmak üzere yetimhaneye getirilen çocuklardan ikisinden bahsetmeliyim. Baş karakterimiz ve arkadaşı Aykan’ın konuşmalarından gördüğümüz üzere, bu insanlar boş kutu değil. Tarikatlar içinde beyin yıkama ve kandırma gibi olayları yaşayanlar, herhangi bir eksik yönü olduğu için seçilmiyor, buna eğitimli ya da eğitimsiz herkes maruz kalabilir. Bu insanlara “cahil” diyerek kolaya kaçmaktan ziyade olayın temeline inip, asıl bu hâle nasıl geldiklerini açıklayarak, genel itibariyle bu kişilere karşı önyargıyı kırmak açısından doğru bir kullanım olmuş. İki karakterin arasındaki sohbetler kitap boyunca birçok yerde de iyi yazılmış, yukarıda yazdığım birikimlerini aktarmakta ve sohbetin doğal akışında başarılıydı. Ancak kitabın başlarındaki muhabbetlerinden birinin yazımı gözümde ne yazık ki hikâyeyi olumsuz etkiledi. Sohbet sırasında, birden hikâye ve devamlılığından uzaklaşıp, çocuğun yaptığı konuşmadan ziyade yazarın konu hakkında yazdığı denemeye dönüştü. Deneme bazında değerlendirirsek, detaylı ve içeriği güzel olmuş. Ancak muhabbete yedirilememiş, çok yapay kalıyor. Aslında, bu sohbetleri kitabın devamında yoğun olarak göreceğimiz Viking efsanelerinin ve anlatımlarının temeline zemin hazırlıyor, ancak keşke diğer sohbetlerinde olduğu gibi daha iyi konumlandırılsaymış.
Betimlemelerden de bahsetmek istiyorum. Başekim’in novellası boyunca hep çok güzeller, ancak özellikle vurgulamak istediğim yer var. Baş karakterin binadaki yalnızlıklarını ve mutsuzluklarını aktarırken, yetimhane dışındaki “benzer şeyleri” hep farklı şekillerde tasvir etmesi. Çocukların, bina dışındaki doğaya ve buna olan özlemine ekstra bir boyut katmış. Bu da bize yazarın kelimeler üzerindeki hakimiyetini ve yüksek hayal gücünü gösteriyor.
“Kötülük gördüğünüz yerde ayaklanın, düşmanınıza aman vermeyin. _EDDA”
Editörlük, Düzelti ve Kapak Tasarımı
Yankı Enki tarafından yapılan editörlük ve Ayla Duru Karadağ’ın yaptığı düzeltinin kusursuz olduğunu, kitabın anlatımında olumlu etkisinin olduğunu söyleyebilirim. Benzer şekilde, Hamdi Akçay’ın yaptığı kapak tasarımı da güzel görünmesinin yanı sıra novella boyunca okuyucuya içinde vaat edileni doğru sunuyor. Genel olarak kitapta, güzel yazımı gölgeleyecek bir anlatım problemi veya imla sorunlarıyla karşılaşmıyor okuyucu, ortaya özenli bir çalışma çıkmış.
İncelemeyi bitirmeden önce Başekim’in hem bu kitabını, hem de yazarlık serüvenini anlattığı, sitemizde yayınlanan yazısına da yer vermek istiyorum. Kendisi içten bir şekilde ve detaylarıyla, yazarlık Sefer’ini sitemizde paylaşılan Yazarın Kaleminden: Sefer yazısında anlatmıştı. Kitapları ve yazımı üzerine farkındalığı, değişen yönelimleri ve meraklarını, bu kısa romana (novella) gelen süreci ve yapmak istediklerini güzelce paylaştığı bu yazıyı, yazarı yakından tanımak istiyorsanız göz atmanızı öneririm.
Okuyucuya şahane bir serüven, haklı bir intikam hikayesi sunuyor novella. İskandinav sosunu güzel bir şekilde yerleştirmiş, yerelle harmanlanan bu kısa romanı okumanızı öneririm. Kendi adıma Murat Başekim’in kalemiyle tanışmaktan memnunum ve diğer kitapları da şimdiden radarıma girdi ve listemde okumayı bekliyor. İthaki Yayınları’nın, Türk yazarlara verdiği desteğin aynı şekilde, yükselerek devam etmesi dileğiyle.