in ,

Sonsuzluğun Sonu: Kaderin Ağları Yırtılabilir mi?

“Rastlantı” yeryüzünün en eski soyluluğu; geri verdim onu her şeye, her şeyi ben amaç tutsaklığından kurtardım. (Friedrich Nietzsche)

sonsuzlugun sonu ust
- Reklam -
- Reklam -

Bu yazı eser ile ilgili sürprizbozan içermektedir.

Isaac Asimov’un “Son Soru” adlı öyküsünü okuyanlar orada kutsal kitapların yaratılış kısmına yapılan atfı hatırlayacaklardır. Öykünün sonunun bağlanış biçimi Tanrı kavramına, kendi kendisini doğuran bir “paradoks” olarak ilginç bir bakış açısı getirmektedir. Bu yazıda, yazarın bir başka eseri olan Sonsuzluğun Sonu romanının alt metninde de Tanrı ve din konusunun ele aldığını iddia edecek ve bu iddiamıza kanıtlar arayacağız.

Öncelikle romanın konusundan bahsedelim. Sonsuzluğun Sonu kurgusal eserlerde çokça işlenmiş bir meseleyi işliyor: Zamanda yolculuk! Kitabın sayfalarını çevirdikçe kendimizi Andrew Harlan karakterinin peşinde yüzyıllar arasında seyahat ederken ve Sonsuzluk adlı oluşumun ne olduğunu çözmeye çalışırken buluyoruz. Sonsuzluk, insanlığın zamanda bir kısa devre ile yarattığı bir fenomen. Sonsuzluktakiler farklı zamanları ziyaret ediyorlar ve bu “yüzyıllar” arasında ticaret yapılmasını olanaklı kılıyorlar. Ama asıl işleri çok daha derin ve bir anlamda dehşet verici. Var olan gerçekliği analiz edip “gerçeklik değiştirmeleri” yaparak ona müdahale ediyorlar. Böylece insanlığa zarar verecek çapta savaşları önleyerek toplumların belirli bir halde kalmasını sağlıyorlar.

- Reklam -

Sonsuzluğun Sonu, kavramların en zorlusunu, insan yaşamına en çok dokunanını ele alıyor: Zamanı. Bilirsiniz ki geçmiş, şimdi ve gelecek hakkında düşünmekle geçer ömrümüz. Olasılıklar sonsuzlugun sonuzihnimizde dolanır ve acı çektirir. “Ya şöyle olsaydı, şunu söyleseydim…” derken çıldırmanın eşiğine gelen az değildir. Geleceği planlarken şimdide yaşadıklarından bin kat daha yüksek bir haz duymak da sıradan bir olgudur.

Zaman mevzubahis ise başka bazı kavramlar da kaçınılmaz olarak kendini gösteriverir. Varlık, amaç, kader ve Tanrı gibi…

İsterseniz Sonsuzluk kurumunu bir tür Tanrı sembolü olarak düşünelim. Zamana müdahale eden; olabilirlikleri tek bir olmuşa, olana ve olacağa indirgeyen bir ilahi güç. Zamanın dışında, akıp giden andan münezzeh. Andrew Harlan ise bir Teknisyen. Bir anlamda Tanrı’nın kendi eliyle yapmak istemediği teknik işleri halleden bir varlık. Herkes yok ettiği olasılıklardan ötürü onu suçluyor. Ama esasında o Sonsuzluk’un verdiği kararın uygulayıcısından başka bir şey değil.

Romanın odak noktasındaki Andrew Harlan adeta Adem’in ve onu Cennet’ten eden iblisin bir karışımı gibi. İkisinden de izler taşıyor.

Bu noktada Şeytan’ın da bir zamanlar melek olduğuna dair o meşhur hikayeyi hatırlayalım. Kendisi Tanrı katında yer almaktadır, aynen Harlan’ın Sonsuzluk’un bir parçası olması gibi. Eski Ahit’te “Satan”, pek sevilmeyen, Tanrı’nın bazı istenmeyen işler için kullandığı birisidir. Gerekeni icra etmekte de olsa herkes ondan yüz çevirir bir anlamda. Sonsuzluk’un diğer çalışanlarının Teknisyenleri adeta görmezden gelmesi gibi.

Andrew Harlan aynı zamanda Adem prototipi taşıyor iddiasında bulunduk. Buna dayanak bulmak için bir başka karakteri, Noys Lambent’i incelememiz gerekecek. Kadınsı tarafını daha kurguda ilk karşımıza çıkışından beri hissettiğimiz Lambent günaha teşvik eden bir Lilith gibidir. Andrew Harlan bu duruma direnir. Ancak önünde sonunda bilgi ağacının meyvesinin cazibesine kapılacaktır. Harlan tam da cazibesiyle kendisini alt eden kadının yanındayken aklına bir fikir düşer. O, Tanrı’yı öldürebilecek güce sahiptir, kaderin ağlarını parçalayacak bıçağı avucunda tutmaktadır. Bu bilgi ağacının Lilith aracılığıyla ona bahşettiği meyvedir bir bakıma. Ne var ki karakterimiz kararsızlıklar içerisinde bocalamaktadır.

- Reklam -

Kendisi için şimdiye dek her şey olan Sonsuzluk’u, yani Tanrı’yı mı seçecektir, yoksa bilmek aracılığıyla özgürlüğün kapılarını açan Noys Lambent’i mi? Lambent ona olasılıkları ve sınırsızlığı göstermektedir. Tanrısal bir şablonun saat gibi işleyen düzeninin er geç pas tutmasının kaçınılmazlığını anlatmaktadır. Bir nehir gibi, ama sonsuz kolları olan bir nehir gibi ilerleyen bir tarihin önünü açması için teklif sunmaktadır. Sonsuzluğun Sonu’nu istemektedir.

Harlan bu noktada karakterinin Şeytan yanını ortaya koyarak onu yaratan ve Teknisyen yapan Sonsuzluk’a isyan eder. Tanrı’yı denklemden silerek yeni bir çağ başlatır.

Asimov’un “Son Soru” öyküsünü tekrar hatırlayalım. Orada insanlık tarafından yapılan bilgisayar Tanrı’yı yaratıyordu, Tanrı da evreni. Romana dönecek olursak Sonsuzluk kurumu da bu kurgudakine benzer şekilde hem kendisini mümkün kılacak bilim insanını hem de kendisini yok edecek olan üst insanları ve Noys Lambent’i istemeyerek de olsa yaratıyor.

Burada Asimov, adeta hızlı bir insanlık tarihi sunmaktadır. Din sayesinde belli bir noktaya gelen medeniyet bir noktada her şeyi gören o gözden kurtulmak ihtiyacı hisseder. Bunun için de bir Şeytan’a, bir “levha parçalayıcı”ya ihtiyaç vardır. Harlan işte bu noktada devreye girer.

Artık Cennet yoktur. Cennet’ten düşmüş iki yaratık ve önlerinde uzanan ihtimaller denizi vardır. Tarih, insanlığın risk alacağı şekilde ilerleyecektir bundan böyle. Bir anlamda, tüm herkesi sürekli gözetleyen Tanrı’nın yerini kaosun doğurgan rahmi almıştır.

Şimdi “baba”sından medet ummaktan vazgeçen insanoğlu için uzayın derinliklerini fethetmek sadece bir “zaman” meselesidir.

Nietzsche’in de dediği gibi:
“Yalnızca mezarların olduğu yerde gerçekleşir dirilişler…”

Mümin Can

Mümin Can 1989 yılında dünyaya geldi. Mitoloji, tarih, edebiyat üzerine okumayı, yazmayı ve sohbet etmeyi sever. Bunun yanında bir kimya mühendisi olarak bilim ve teknoloji dünyasını da takip etmeye çalışır.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Genç Kareli Öyküler - Tolga Gümüşay - Özet - İnceleme

Tolga Gümüşay’dan “Genç Kareli Öyküler” Raflarda Yerini Aldı

vakif ve imparatorluk ust

Vakıf Serisi’nin Yeni Kitabı “Vakıf ve İmparatorluk” 9 Şubat’ta Raflarda!