Amerika’da 4 Kasım 2013’te, Türkiye’de ise 2 Haziran 2014’te gösterilmeye başlanan dizi, bir kadın tarafından oluşturulan ilk Cartoon Network yapımıdır. Bir başka CN dizisi olan Adventure Time’da çalıştığı sırada Rebecca Sugar tarafından geliştirilmiştir. Geçtiğimiz aylarda beşinci sezonunu tamamlayan dizinin ilk sezonu 52, diğer sezonları ise 26’şar bölümden oluşuyor. Dizinin her bölümü -eğer iki bölüm birden yayınlanmadıysa- 10’ar dakika. Konumuz ise Steven Universe isimli bir çocuğun kendilerine Crystal Gems adını veren Pearl, Amethyst ve Garnet’la beraber maceradan maceraya koşmasını anlatıyor.
Dizinin çizimleri ve renk paletleri oldukça şahane. Öyle ki her bölümden en az on tane duvar kâğıdı çıkartılır. Gözü yormayan yumuşak tonları korku ve tehlike anında soluk kırmızıya çalıyor. Tıpkı duygularınız adrenalinin etkisiyle coşunca gözlerinizin kararması gibi.
Senaryosu oldukça yavaş ilerliyor, özellikle ilk sezonda ana senaryoyu konu alan bölümler oldukça az. Filler bölümleri çok ancak bunlar da ana senaryoyu destekleyen bölümler. Birkaçını kaçırıp senaryo bölümünü izleyince, “Bu karakter ne çabuk bu kadar olgunlaştı?” diyebiliyorsunuz. Yani kısacası, çok az bölümde asıl hikâyeyi ve geri kalan bölümlerde de karakterleri, evreni ve Beach City halkını derinlemesine anlatıyor.
Yönetmenlik dizinin en çok eleştirilebilecek kısmı. Kamera tekniği kötü. Duygusal bir anda düzgün bir kamera çekimiyle o an karakterin içinde bulunduğu hâletiruhiyeyi çok daha iyi anlayabilecekken, amatör bir çekimle harcanıyor. Neyse ki bu duygusal anlar karakterlerin genelde şarkı söylediği anlar oluyor ki -bu işi- ruhumuzun gıdasını çok kaliteli yapıyorlar. Ne olursa olsun, insan doyuyor.
Steven’ın babası Greg’in çıktığı, yalnızlıkla dolu, uzun macerasını anlattığı şu parça gibi:
Karakterlerin içinde bulundukları ruh halini, hissettiklerini anlattıkları çok şarkı var böyle. İstisnasız hepsi de gayet güzel. Aşağıdaki şarkının arkasındaki hikâye bile içinde o kadar farklı temayı birden barındırıyor ki üzerinde saatlerce konuşmaya değer. Fakat spoiler vermek istemediğimiz için anlatmıyor, bu yolculuğa tek başınıza çıkmanızı öneriyoruz.
Seslendirmeye gelirsek de; ilk sezon Steven’ın sesi arada bir kulak tırmalayıcı hale geliyor, bir bölümde kalın, bir bölümde ince oluyor ancak birinci sezondan sonra düzeliyor ve oldukça iyi bir gelişme yaşanıyor. Onun haricinde diğer bütün karakterlerin sesleri ilk göründükleri bölümden son göründükleri bölüme kadar sabit, karaktere birebir uyan ve kesinlikle sırıtmayan sesler. Ses sanatçılarına da buradan takdirlerimizi gönderiyoruz.
Dizi toplumsal normlara karşı koyuyor. Yazarların söylediğine göre gem’lerin bir cinsiyeti yok ancak dizi içerisinde “she” diyerek bahsediliyorlar. Kadınların başrolde olduğu, bir erkeğin de kadınlardan öğrendiği ve kadınları takip ettiği ve aşkın cinsiyetinin olmadığının anlatıldığı bir dizi bu.
Nasıl Rick and Morty ve BoJack Horseman gibi dizileri konuşurken Nihilizmden bahsetmeden duramıyorsak, Steven Universe konuşurken de Varoluşçuluktan bahsetmeden duramıyoruz. İstisnasız bütün karakterler varoluşlarına bir anlam kazandırmaya, neden sorusunun cevabını bulmaya çalışıyorlar. Camus’nün Absürdizmiyle Sartre’ın Varoluşçuluğu harman oluyor. “Ben olmamı istedikleri şeye değil olmak istediğim şeye dönüşeceğim,” diyor birisi, ötekisi ise, “Hiçbir şeyin anlamı yok, var olmanın da, hayatın da, dünyanın da…” deyip hiçbir şeyi umursamadan ölmeyi bekliyor. Aklınıza Meursault geldi mi? Gelmedi mi? Tüh…
Velhasılı kelam; spoilersız, üstün körü bahsedersek dizimiz bu. Bir çocuğun büyümesine ortak olmamız, çoğu zaman bir çocuktan ders almamız, varoluş sorularının derinine inmemiz, sevgi ve arkadaşlığı toplumun bize dayattığı şekliyle değil de her çeşidiyle öğrenmemiz, en sevmediğimiz karaktere bile duygulanmamız, kötü bir karakteri bile ruhunun derinliklerine kadar tanıyabilmemiz ve “o kadar da kötü değilmiş yahu bu karakter” diyebilmemiz… İşte Steven Universe.
Bir de tabii Onion var.
Bizden şimdilik bu kadar, samimi bir itiraf olsun; diziyi konuşurken bahsedilmesi gereken o kadar çok şey var ki bir türlü altından kalkamadım. Sürekli yarım, eksik, yavan bir tat bıraktı ağzımda. Steven Universe’e hakkını verip üzerine inceleme yazmak hakikaten zor.
Son olarak dizinin çıkacak filmini de duyuralım. Tabii CN’in takvimi çok gizli ve kendine has yöntemlerle çalıştığı için ne altıncı sezonun, ne de filmin ne zaman geleceğini bilebiliyoruz.
Umarım bu güzel diziye ilginizi çekebilmişimdir, eğer başka Steven Universe severler ile konuşmak isterseniz forumumuzda kendisine özel başlığı da var, bekleriz.
Steven’a yabancıyım ama Adventure Time ile Sürekli Dizi bence incelenmeli
Dizinin en muhteşem karakterlerinden biri olan Peridot’tan bahsedilmemesi üzse de, enfes bir yazı olmuş.
‘‘Paint me like one of your Amethysts.’’
Ellerine sağlık yine çok güzel bir yazı olmuş
Yaklaşık 5 senedir heyecanla takip ettiğim çizgifilmdir. Karakterleri,senaryosu,şarkıları duygu patlamaları…beni öylesine etkiledi ki günde en az bu diziye 1 saatimi ayırmadan duramıyorum.Bazen bölümlerin çıkması çok uzun zaman alıyor fakat fanların ürettikleri içeriklerden dolayı (animation,MV,MEP,teori,fanarts,montaj…) her gün Youtube’da veya Google’da “Steven Universe” başlığı altında sürekli bir şeylere bakıyorum,kendim tutamıyorum. Keşke Türkiye’de de gerekli saygı gösterilseydi,Türkiye’den çeşitli sebeplerden dolayı Steven Univere’a dair olan her şey kaldırıldı(büyük ihtimal ana nedenlerinden biri LGBT tarzı içerikler içermesi).Ve yetmezmiş gibi bu dizinin unutulması için uğraşıyorlar.Fakat bu dizi hala Türkiye’de yayınlansaydı,çocukarda bir dönüm noktası olarak daha olgun bireylerin yetişmesi sağlanırdı.Türkiye’de hepi topu 2000’e yakın Steven Universe fanı var,elimizden geldiği sürece Steven Universe’e ait içerikler üretip, yeni bölümlerin çevirilerini çevirilerini yayınlıyoruz.Yani Steven Universe’ü bu ülkede yaşatmaya çalışıyoruz ve finale varana kadar da böyle devam edecek!
Bu yazıyı yayınladığınız için çok teşekkür ederiz!