Kendi kültürümüze ait olmasalar da ödünç aldığımız ve çocukluğumuzda gerçekliğine inandığımız efsanevi kişiler vardır: Noel Baba gibi. Benim için Baba Yaga da bu kişilerden biriydi.
Yaşlı cadıdan bütün çocukluğum boyunca korktum. Uyuyamadığım gecelerde uyanık olduğumu göremesin diye bulunduğum odanın pencereye en uzak köşesine saklanırdım. Sözlü anlatımla aktarılan bilgiler sınırlıydı, hakkında öyle az şey biliyordum ki bu bilinmezlik onu daha da gizemli kılıyor ve ilgi çekici hale getiriyordu. Yıllar sonra bir kitabın kapağında onun adına rastladığımda hiç düşünmeden kitabın üzerine atıldım. Baba Yaga hakkında yapılan ciddi araştırmaların ürünü olan bu kitabı büyük bir iştahla okudum.
Dubravka Ugrešic, aşina olduğum bir yazar değildi. Yazarın bir eserini ilk kez elime almış oldum ve kendisiyle tanıştığım için memnunum. Ugrešic’in güçlü bir kavrayışı var; gündelik hayata dair detayları kullanarak insanın varoluşuyla ilgili meseleleri sorguluyor ve gözlemlerini incitmekten korkmayan dürüst bir dille aktarıyor.
Kitabın teması olarak yaşlılık seçilmiş. Yaşlı olmayı kadınlar üzerinden anlatıyor yazar ve bunu yaparken ünlü bir yaşlı kadını, Baba Yaga’yı, figür olarak alıyor; kimi zaman ayan beyan, kimi zaman da gizlice tüm kurgunun arkasına yerleştiriyor.
Baba Yaga’nın Yumurtası İnceleme
Baba Yaga (Yaga Büyükanne/Hanım), Slav folklorunda yer alan korkutucu, mitolojik bir karakterdir. Pek de iyi görmeyen gözleri, sarkmış memeleri, gagaya benzer bir burnu ve kemikten bir bacağı olan cadı, küçük çocukları yakalayıp yemesiyle bilinir. Ormanın en karanlık yerinde, tavuk ayakları üzerinde duran küçük kulübesinde sürdürür yaşantısını. Kulübesini terk ettiği zamanlarda havan tokmağını kürek çekmekte kullanarak bir dibeğin içinde uçar. Yarı ölü, yarı diridir.
Yumurta ve Baba Yaga arasında çok güçlü bir ilişki bulunmamakla birlikte, yumurta kısa bir masalda Baba Yaga’ya ait mucizeyi temsil eder. Yazara göre yumurta hem tabutu, hem de ana rahmini sembolize ettiği için önemlidir. Kitap boyunca çift taraflı anlatım sık sık kullanıldığından yumurtanın kitabın genelini anlatmaya çok uygun bir kelime olduğunu söyleyebilirim.
Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan? Bu soru yazarın yöntemini ve dahası kitabın içeriğini açıklıyor. Bilmece hali de kitapta mevcut:
“Canlı, ölüyü doğurur; ölü ise canlıyı.”
Baba Yaga’nın vahşiliğini ortaya döküp onu yargılar görünen eser tersten okumayla birlikte onun kendini savunma manifestosu haline gelebiliyor böylece.
“Baba Yaga’nın yamyamlığı bir çocuğun öfke dolu açlığının yansıması olabilir. Acıkan çocuk annesini yemek ister. Diğer taraftan anne de kendi çocuğunu yemek isteyen bir yamyamdır.”
“Onu aykırı olmaya zorlayan bizleriz. Baba Yaga kendi hayatını yaşamaz, sadece ona tahammül eder.”
İlk Bakışta Onları Görmezsiniz…
Kitap bu cümleyle başlıyor ve bizi yaşlı kadınların dünyasına alıyor. İlk bakışta yaşlı kadınları görmeyiz.
Çift taraflı okumayı gerektirecek bir anlatımı tercih eden yazar, sonradan pek çok kez yineleyeceği gibi, bu şekilde yaşlı kadınların görünür olma isteğini açıklıyor aslında. Görünürlük isteği, toplumun en dışına itilmişliğin bir sonucu olarak Baba Yaga’ya aittir.
Güzelliğini yitirerek arzu nesnesi olmaktan çıkan, çirkin ve bilge yaşlı kadın imgesinin toplum zihnindeki yansımasıdır Baba Yaga. Çirkinliği, ona atfedilen çeşitli kötülüklerle cezalandırılır ve bu nedenle kötü kalpli olarak bilinir.
Yaşlı kadınlara dair izlenimlerle yaratılmış cadıya ait sembolik özellikler kitaptaki karakterlere dağıtılarak yaşlı kadınlara tekrar verilmiştir.
Kitap üç bölümden oluşuyor. Yazar bu bölümlere Baba Yaga masallarından alıntıladığı çok hoş isimler vermiş. Bölümlerin içeriği ve sunumu birbirinden tamamen farklı olmakla birlikte, bir bölümde yüzünü hafifçe gösteren bir karakter, sonraki bölümde ana karakter haline geldiği için üç farklı malzeme birbirine çengelli iğnelerle tutturulmuş hissi verse de, kitabın bütünlüğü sağlanıyor.
I: Oraya Git – Nereye Bilmiyorum – ve Bana İhtiyacım Olan Şeyi Getir
Orta yaşını geçmiş kadın bir yazarın ağzından yaşlı annesiyle olan ilişkisi anlatılıyor bu bölümde. Kitabın fantastik olmasına imkan verilmeyecek kadar gerçek anlatılan her şey. Ben okurken otobiyografik olduğunu düşündüm.
Çoğunlukla gözlemlemeyi reddettiğimiz yaşlılığa dair o iç burkan haller, tüm çıplaklığıyla gözlerimizin önüne seriliyor.
Yaşlı olmak, bir sürü ölüme tanık olmayı gerektirir. Duygularını açıkça ifade edemeyen biriyseniz sevdiğiniz insanlarla kurduğunuz dolaylı iletişimi onların ölümünün ardından nasıl bir şekle sokacağınızı bilemezsiniz. Oluşturduğunuz yeni tanımlara uysun diye anılarınızı da değiştirip değersizleştirmeniz gerekir. Yaşlılık bedeninizi ele geçirdiğinde yıpranmakta olan sadece görüntünüz değil, zihninizdir de aynı zamanda. Sayıklamaya başlayan bir zihnin onu tanıyan, seven ve sağlıklı düşünmeyi sürdürebilen bir bireyde bırakabileceği izleri anlatıyor okuduklarımız bize.
Yaşlı annenin arkadaşlarından biri olan Pupa, yazar kadının okuru olan ve anne kızla arkadaşlık kuran Aba ile de bu ilk bölümde tanıştırılıyoruz. Kurgu genel olarak annenin etrafında şekillendiği için olaylar onun yaşadığı Zagreb’te geçiyor. Bununla birlikte Aba ile yazarın, yaşlı annenin geçmişine dair anıları aramaya gittikleri kısa bir Bulgaristan yolculuğu da dahil oluyor kurguya. Bu kısımda üvey annesi için Baba Yaga’dan ateş istemeye giden Güzel Vasilisa’nın masalına gönderme yapılmış, bölümün isminde de bu ifade ediliyor. Bu gönderme dışında Baba Yaga bölüm içinde neredeyse hiç yer almıyor.
II: Bana Hiç Soru Sorma, Ben de Sana Hiç Yalan Söylemeyeyim
Anne ve yazar bir kenarda kalıyor. Kurgu, önceki bölümde adı geçen Pupa ve onun kendisi gibi yaşlı olan iki kadın arkadaşının Prag’da bulunan bir kaplıcada yaptıkları keyifli tatile götürüyor bizi.
İlk bölümün aksine, Baba Yaga sembolleri yağmur gibi yağıyor üzerimize. Özellikleri farklı kadınlara pay edilerek farklı yönleriyle, bir hikayenin içinde uzun uzun anlatılıyor.
III: Eğer Çok Şey Biliyorsan, Çok Erken Yaşlanırsın
Son bölümü sunma görevini çengelli iğne görevi gören bir başka karakter, daha önce tanıdığımız Aba üstleniyor. Slav folkloru uzmanı olarak, kitabın editörünün ricası üzerine, kendisinin de dahil olduğu kurguyu Baba Yaga figürü üzerinden çözümlüyor.
Baba Yaga’nın kim olduğu, farklı kültürlerdeki farklı yüzleri ve tanıtılan özelliklerin kurgu içinde karşımıza hangi şekillerde çıktığı tek tek açıklanıyor.
İlk iki bölüm kurgu, üçüncü bölüm ise mevcut kurgunun incelenmesinden oluşuyor diyebiliriz özetle. Kitap ve incelemesi bir arada! Üstelik hikaye de devam ediyor bu inceleme kısmında.
Kitaba dair pek çok şeyi beğenmiş olmakla birlikte en ilham verici bulduğum kısım, doğrusal bir kurgu yerine yamalı bir anlatımın tercih edilmesi oldu. Yazarın kurgu boyunca okuru, tersten okuma oyunlarına sevk ettiğinden bahsetmiştim. Yine de kurgunun bütününde bunu yapacağını beklemiyordum. Okumayı bitirip, sondan başa doğru yeniden düşündüğümde içerik ciddi anlamda değişti ve yeniden anlam kazandı. Okurken fantastik denmiş olmasına çok şaşırdığım ve kabul etmediğim kitap, bittikten sonra değerlendirirken fantastik hale geldi.
Baba Yaga’nın Yumurtası, ülkemizde ilk baskısını 2011’de İthaki Yayınları’ndan yapmış. Çevirisi Alev Berberoğlu’na ait. Çevirmenin iyi bir iş ortaya çıkardığını söyleyebilirim, özellikle çeşitli dillerden terimlerin üst üste yığıldığı incelemeyle çok iyi baş etmiş.
Kitapla ilgili beni rahatsız eden tek şey kapağı oldu. Kapak tasarımındaki görseli beğendim ama kitabın içeriğine dair verilen bilgileri yetersiz buldum. Yazanlar ancak kitabı okuduğum zaman anlamlı hale geldi, bu kitap için daha iyi bir tanıtım yapılabilirdi.
Sözlü gelenekte masalları artık anlatılmıyor olsa da, Baba Yaga, varlığını sürdürüyor hâlâ. Kimi zaman uyarlamalarla, kimi zaman da oyunlarda yer alarak geri gelmeye devam ediyor. Güzel bir kurgu eşliğinde, onu kapsamlı olarak tanımak isteyen herkese kitabı tavsiye ederim.
Yazan: Sayhh
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!