The Brutalist incelemesi: Amerikan yönetmen Brady Corbet imzalı yapım, izleyicilere sunduğu epik dönem draması ile dikkat çekiyor. Adrien Brody’nin başrolünde olduğu film, soykırımdan sağ kurtulan Yahudi Macar mimar László Tóth’un Amerika’ya göçtükten sonra verdiği hayat mücadelesini konu ediniyor.
Venedik Film Festivali’nde Gümüş Aslan ödülü kazanan yapım, bu yıl 97.si düzenlenecek olan Akademi Ödülleri’nde de 10 dalda adaylık elde ederek ödüllere şimdiden damga vurmayı başardı.
Daha önce yönettiği iki uzun metrajlı yapım olan Vox Lux ve The Childhood of a Leader’da kendine has bir sinema dili geliştiren Corbet, The Brutalist ile mimariyi bir anlatım dili hâline getirerek tarihî bir bağlam oluşturuyor. Yapım, yalnızca bir mimarın yaşam öyküsünü değil, aynı zamanda savaş sonrası göçmenlerin aidiyet arayışını da ele alıyor.
Filmin oyuncu kadrosunda The Pianist ile 2003 yılında En İyi Erkek oyuncu ödülü kazanan ve The Brutalist’teki performansıyla bu dalda yeniden aday gösterilen Adrien Brody, 87. Akademi ödüllerinde The Theory of Everything’deki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu dalında aday gösterilen ve The Brutalist filmindeki performansıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında aday gösterilen Felicity Jones, yine aynı yapımdaki performansıyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında aday gösterilen Guy Pearce başta olmak üzere Joe Alwyn, Raffey Cassidy, Isaach De Bankolé ve Alessandro Nivola gibi isimler yer alıyor.
Peki, The Brutalist gerçekten 2024’ün en iyi filmleri arasında mı?
The Brutalist: Amerikan Rüyası, Savaş ve Para
Yapımın ilk bölümü 1947-1953 yılları arasında geçiyor. Bu kısım 1947 yılında ABD’ye göç eden László’nun hem kişisel hem de mesleki açıdan Amerika’da tutunmaya çalışmasını anlatıyor.
The Brutalist’in konusu şu sözlerle özetlenebilir:
Bauhaus ekolüyle yetişmiş bir mimar olan László, yaşadığı talihsizlikler sonrası kendini bohem hayatına vermesi sonucu uyuşturucu bağımlılığına sürüklenirken zengin sanayici Harrison Lee Van Buren’le yolu kesişir. Harrison, László’ya büyük bir proje teklif eder: Yakın bir zamanda hayatını kaybeden annesinin anısına inşa edilecek bir topluluk merkezini onun yapmasını istemektedir. Ancak zaman ilerledikçe hem László’nun geçmiş travmaları hem de Van Buren’in karanlık tarafı hikâyenin gidişatını değiştirecektir. Bu sırada yaşananlar aracılığıyla film izleyiciye, László’nun geriye kalan ailesinin etrafında dönemin kadına bakış açısını, dünyada yaşanan gelişmeleri ve bunların insanlar üzerindeki etkisini de gözlemleme imkânı sunmakta.
Film üç ana bölüme ayrılıyor: “The Enigma of Arrival” (Gelişin Bilmecesi), “The Hard Core of Beauty” (Güzelliğin Sert Çekirdeği) ve “The First Architecture Biennale” (İlk Mimarlık Bienali). Filmin birinci ve ikinci bölümleri arasında (yapımın 1 saat 40. Dakikasına denk gelen) 15 dakikalık bir ara bulunduğunu da söylemeden geçmeyelim.
Görsellik ve Atmosfer
Brady Corbet, The Brutalist’te stilistik bir anlatım dilini tercih ediyor. Filmin geneline hâkim olan soğuk renk paleti, keskin kontrastlar ve geometrik kadrajlarıyla yönetmen, başkarakterin ruh hâlini mimari unsurları kullanarak yansıtıyor.
Bir yandan Amerika’nın inşa edilişi, yayınlanan görkemli reklam filmleri ve şaşaalı yanları sunulurken diğer yandan ise sınıflararası fark ve alt tabakanın sıkışıp kaldığı gri dünya gözler önüne seriliyor. Daha ilk sahneden karşımıza çıkan Özgürlük Heykeli’ni alıştığımızdan farklı bir açıdan, tersten görmemiz de bunu vurgulamak için tercih edilmiş olsa gerek. Erzsébet’in yorumları da Amerika’ya dair bu durumu perçinleyerek sahneye yansıtıyor.
Film, gerçek mekân çekimlerini titizlikle kullanıyor. Özellikle inşaat sahneleri ve mimari detaylar, László’nun dünyasını anlama açısından büyük önem taşıyor.
Oyunculuk Performansları
Adrien Brody, László karakterinde kariyerinin en iyi performanslarından birini sergiliyor. Karakterin içinde yaşadığı çatışmaları beden diline varana kadar her yönüyle izleyiciye hissettirmeyi başarıyor. Felicity Jones (Erzsébet), Guy Pearce (Harrison Van Buren) ve Raffey Cassidy (Zsófia) de güçlü performanslarıyla filme önemli bir katkı sağlıyor.
Guy Pearce’ın canlandırdığı Harrison Lee Van Buren karakteri, filmin ana kötüsü olarak izleyicilerin karşısına çıkıyor. Karakterin psikolojik derinliği ve Brody ile olan dinamikleri, hikâyenin gerilimini artırıyor. Aynı şekilde Felicity Jones, canlandırdığı Erzsébet karakteriyle eşine karşı müşfik ve kırılgan ancak dünyanın geri kalanına karşı güçlü bir kadın portresi çizmeyi büyük bir ustalıkla başarıyor.
Van Buren karakterinin abartılı ve zenginliğinin etkisiyle sergilediği küçümseyici tavırları bu çatışmayı öne çıkarırken bir yandan da yapımın tüm ciddiyetine karşın seyirciye gülmek için malzeme sağlıyor.
Yönetmenlik ve Senaryo
Corbet ve Mona Fastvold’un kaleme aldığı senaryo, klasik üç perdelik yapıya sahip olmasına rağmen, karakter odaklı anlatımı ve psikolojik derinliğiyle öne çıkıyor. Bazı noktalarda temponun düşmesi ve fazla uzun süren sahneler izleyiciyi zorlayan bir yapıya bürünebiliyor.
Film, yalnızca bir mimarın hayat hikâyesini anlatmakla yetinmeyip sanatın ve mimarinin toplumsal etkisini de sorguluyor. László’nun tasarladığı Van Buren Kültür Merkezi, soykırımdan sağ kurtulmuş bir bireyin travmalarını, modernist mimarinin sert hatlarıyla şekillendirmesi üzerinden anlam kazanıyor. László, neden mimariyi seçtiği sorusuna verdiği cevapla filmin konuya dair bakış açısını açıkça ifade ediyor.
The Brutalist genellikle olumlu yorumlar alsa da bazı izleyiciler filmi fazla mesafeli ve kasvetli bulabilir. Özellikle mimari metaforların bazen fazla doğrudan olması eleştirilse de filmin sanatsal yönü ve karakter gelişimi büyük övgü topluyor.
Filmde kullanılan müzikler de atmosferi destekleyen unsurlardan biri olarak dikkat çekiyor. Minimalist ancak etkili müzik kullanımı, sahnelerin duygusal yoğunluğunu artırıyor. Ayrıca yapım süresince zamanı takip etmeyi de kolaylaştıran ve çeşitli önemli gelişmeleri izleyiciye haber veren haber yayını (radyo) kesitleri de yönetmenin başarılı bir tercihi olarak göze çarpıyor.
Sanatsal Gücü Yüksek Ağır Tempolu Bir Yapım
The Brutalist, sanatsal değeri yüksek, ağır tempolu fakat etkileyici bir film. Eğer karakter odaklı, psikolojik derinliği olan filmleri seviyorsanız kaçırmamanız gereken bir yapım. Ancak daha hızlı tempolu ve klasik anlatım şemasına uyan filmler arıyorsanız, bu yapım sizden biraz daha sabır talep edecektir.
Sonuç olarak The Brutalist; prodüksiyon kalitesi, sergilenen başarılı oyunculuklar ve sinematografisi ile kesinlikle Akademi Ödülleri’nin güçlü adaylarından biri olarak karşımıza çıkıyor.
The Brutalist hakkındaki yorumlarınızı aşağıda veya Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilir, daha fazla film eleştirisi için bizleri Google News ve WhatsApp kanalımızdan takip edebilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!