Birkaç gün önce geride bıraktığımız yılın başlarında hepimizin aklında, yeni dizi platformlarının akıbetinin ne olacağı sorusu vardı. Netflix’e rakip olarak açılan bu dizi izleme platformlarının ne kadar başarılı olacağı büyük merak konusuydu. Tabii bu bahsettiğimiz dizi izleme platformlarının arkasındaki şirketler de saf değil, neyin ne olduğunun gayet farkındalar. Bu yüzden hemen hemen hepsi açılışları için gizli silahlar ile çıktılar seyircilerin karşısına. Disney için ise bu gizli silah neredeyse iki aydır dilimizden düşürmediğimiz The Mandalorian dizisiydi.
Dizinin ilk yapım haberleri geldiğinde, Disney’in yaptığı diğer Star Wars işlerinin ağzımda bıraktığı kötü tat nedeniyle birazcık temkinli yaklaştığımı söylemem gerek. Yine de yapımın başında Marvel Sinematik Evreni’ni başlatan adam, yani Jon Favreau’nun olması bir nebze de olsa beni umutlandırıyordu. Acaba Disney güzel bir Star Wars eseri çıkartabilecek miydi? Bu sefer olacak mıydı? Eh şimdi birinci sezonun sonundan seslenen biri olarak söylüyorum ki evet, Disney bu sefer başardı.
Star Wars evrenini yaratan adam George Lucas’ın, bunu yaparken Vahşi Batı filmlerinden oldukça fazla faydalandığını söylemek yanlış olmaz. Hatta ilk Star Wars üçlemesinin uzayda geçen bir kovboy filmi olduğunu bile söyleyebiliriz. Ama zaman geçtikçe Star Wars evreni köklerinden iyice uzaklaştı. Artık yapılan her filmle evren daha fazla genişlemeye, daha fazla hikâye anlatmaya başladı. Öyle ki çoğu zaman filmler, anlatmaya çalıştıkları bu hikâyelerin büyüklüğünün altından kalkamadı ve hafızalarda kötü yer etti.
Oysa insanların unuttuğu bir şey vardı, hikâye anlatıcılığında en zor olan şey hikâyeyi olabilecek en basit şekliyle anlatmaktır. The Mandalorian başarısı tam da bu noktada başlıyor aslında. Bir ödül avcısının alışılagelmemiş bir ödülün peşinde koşma hikâyesini fazla uzatmadan, eğip bükmeden, inanılmaz sade ve güzel veriyor. Bunu yaparken de George Lucas’ın yarattığı köklere geri dönerek tam bir vahşi batı filmi izletiyor.
Mandalorian’lar Kimdir?
The Mandalorian dizisinden bahsetmeden önce, sanırım biraz Mandalorian’lardan bahsetmeli ve kim oldukları hakkında konuşmalıyız. Mandalorianlar, Eski İmparatorluk zamanında Mandalore isimli gezegende yaşayan, savaşı ve savaşmayı kutsal sayan bir halk. Öyle ki gezegenin üzerinde yaşanan savaşlardan ötürü, yüzeyi elverişsiz bir hale gelmiştir. Mandalorian’lar, Eski İmparatorluk yıkılışı sırasında Jedilar ile savaşmış hatta Jedi tapınağına baskınlar düzenlemiştir. Klon Savaşları sırasında Darth Maul Mandalore’u kuşatmış ve İmparatorluk adına bu gezegeni ele geçirmiştir. Bu kuşatma sırasında Mandalorian’ların soyları tükenme noktasına gelmiş ve gezegenden kaçan çok az sayıda Mandalorian evrenin dört bir yanına dağılmış bir şekilde kültürlerini yaşatmaya çalışmışlardır. Mandalorian’lar savaşmanın erdemine ve onuruna inanır, ayrıca kasklarını ve zırhlarını oluşturan Beskar çeliğine de kutsal gözüyle bakarlar.
Bizim hikâyemiz ise, hayatta kalmak için ödül avcılığı yapan bu Mandalorian’lardan birinin, daha önce dediğim gibi pek alışılmadık bir hedefin peşine düşmesiyle başlıyor. Eğer son iki aydır internette geziyorsanız bu hedefin Bebek Yoda olduğunu söylemem sanırım bir spoiler olmaz sizin için. Zira dizinin daha ilk bölümünden Bebek Yoda, deyim yerindeyse interneti kırdı ve hem dizinin hem de Skywalker Saga’sının önüne geçti. Artık internetin her köşesi Baby Yoda esprileri, Baby Yoda resimleri, Baby Yoda ürünleriyle doluydu. İşte dünyanın en tatlı varlığı olan bu bebeğin yolu bizim Mandalorian’ımız ile kesiştiği anda hem kendi hem de Mandalorian’ın kaderini geri dönülemez bir şekilde değişiyor ve biz de harika bir baba ve çocuk hikâyesi izlemeye başlıyoruz.
Baba Oğul İlişkisi
Şimdi bu noktada birazcık durmanızı ve artık bu formüle bir isim bulmamız gerektiğini düşünüyorum. The Last of Us ile başlayan bu baba ve çocuğun birlikte seyahat ederek, türlü zorluklara göğüs gerdikleri hikâyelere bir isim bulmalıyız. Çünkü bu formülü yapımcılar ne zaman deneseler deli gibi tutuyor! Last of Us’ta yaptılar sevdik, Logan’da yaptılar sevdik, e şimdi bir kez daha Mandalorian’da yaptılar ve Allah kahretsin yine sevdik! Bu formülün bir ismi olmalı ve kendimizi bu formülden korumalıyız zira her baba ve çocuk yolculuğunu seveceksek işimiz var demektir.
The Mandalorian anlatması, açıklaması çok zor bir dizi, bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. Hikâyesinin samimiyeti, karakterler arasındaki diyaloglar, sesler, müzikler, atmosfer kısacası her şeyiyle sizi kendine bağlayarak başından sonuna kadar bir rüya gibi. Çoğu bölümünde ne zaman başladım ne zaman bitirdim farkına varamıyordum. Hele son zamanlardaki Star Wars facialarından sonra The Mandalorian izlemek bir terapi gibiydi benim için. Bu yüzden incelemesini yaparken inanılmaz zorlanıyorum çünkü dizide neyi sevdiğimi bilmiyordum.
The Mandalorian: Başından sonuna kadar tam anlamıyla bir Star Wars hikâyesi
Yine de şöyle bir geriye dönüp bakınca diziyle ilgili en çok sevdiğim şeyin, dizinin Star Wars evrenini anlamış olduğu gerçeğiydi. The Mandalorian başından sonuna kadar tam anlamıyla bir Star Wars hikâyesi. The Return of Jedi filminin yedi yıl sonrasında geçen ve The Force Awakens’tan yirmi üç yıl öncesini anlatan bu hikâye Star Wars’u tam olarak temellerine döndürüyor ve bize en başta bu evreni niye sevdiğimizi hatırlatıyor. Star Wars evreni hiçbir zaman Skywalker’lardan ibaret olmadı. Onlar bu evrendeki en büyük efsanelerdi evet, ama öte yandan bu evrende onlar gibi birçok efsane daha vardı. Mandalorian’lar, Old Republic’ler, Stormtrooperlar ve daha birçok Star Wars’un unutulan güzellikleri bu diziyle bir kez daha karşımıza çıkıyor ve bize yeniden bu evreni sevdiriyor.
Öte yandan Mandalorian’ı yapan ekibin Star Wars evrenine olan hakimiyeti gerçekten inanılmaz. Bunu laf olsun diye söylemiyorum; dizinin son bölümünde iki Stormtrooper’ın bir kovaya ateş edip vuramadıkları bir sahnede bile koskoca Skywalker üçlemesinin tamamından daha fazla Yıldız Savaşları bilgisi var. Ayrıca dizinin sağına soluna iliştirilmiş bir sürü paskalya yumurtası dizinin aslında kıyıda köşede anlatılan bir hikâye değil evrenin tam ortasında ilerleyen bir macera olduğunu hatırlatıyor.
Buradan sonra yer alacak kısım bir miktar SPOILER içerecektir.
Bu kadar üstü kapalı konuştuğumuz yeter biraz da şöyle sürpriz kaçıra kaçıra konuşalım. Örneğin dizide IG-88 olarak karşımıza çıkan Taika Waititi, bizim Baby Yoda dediğimiz dünyalar tatlısı varlığın aslında bir isminin olduğunu ama bunu henüz açıklayamayacağını söyledi. Öte yandan dizinin yapımcısı Jon Favreau’ya “Baby Yoda, gerçek Yoda ile ilişkili mi?” şeklinde soru sorulduğunda, “Söylemem,” olarak cevap verdi. Sizin anlayacağınız dizinin tatlı maskotu olarak karşımıza çıkan bu sevimli yaratık çok ama çok büyük hikâyelerin merkezinde olacak. Tabii bütün bunları sonraki sezonlarda göreceğiz.
Dizinin sezon finalini sonrası akıllarda bıraktığı tek soru Baby Yoda’nın ismi ve kim olduğu değildi. Moff Gideon’ın ellerinde parlayan siyah ışın kılıcı Darksaber, ikinci sezonun en önemli anahtarı olacak. Hem Jedi’lar hem de Mandalorian’lar için hayati önem taşıyan bu kılıç çok uzun yıllar boyunca The Mandalorian kültürüne hizmet etmiştir. Kılıcı elinde tutan kişinin Mand’alor yani bütün Mandalorian’ların lideri olarak kabul edilen kılıcı ele geçirmek isteyen biri, kılıcın sahibiyle dövüşmek zorundadır. Darth Maul Mandalore gezegenini ele geçirdiği sırada bu kılıcı da ele geçirmiş ama daha sonra Sabine Wren isimli bir The Mandalorian kılıcı ondan çalmış ve Bo-Katan isimli başka bir Mandalorian’a vermiştir. Bu da kılıcın akıbeti hakkında bildiğimiz son şeydi. Ta ki Gideon onu elinde sallayana dek…
İlk sezonunu büyük bir keyifle izlediğimiz The Mandalorian’ın ikinci sezonu hem Baby Yoda’nın gerçek kimliğinin peşinde hem de Darksaber’ın gölgesinde efsane bir sezon olacağa benziyor. İşin Baby Yoda tarafını tam olarak tahmin edemesem de bana öyle geliyor ki Darksaber eninde sonunda bizim Mandalorian’ımızın eline geçecek ve kendisi belki de Mand’alor olarak bütün Mandalorian’lara liderlik ederken göreceğiz. Tabii kesin olarak ne olacağını önümüzdeki sonbahar aylarında izleyeceğiz.
The Mandalorian’ın ilk sezonunu siz nasıl buldunuz? İkinci sezondan beklentileriniz neler? Kayıp Rıhtım Forum’a gelin, beraber konuşalım.
Baby Yoda denilen şey umarım Yoda’nın çocuğu falan değildir
Gereksiz bir şey olur bu.