in ,

The Sandman İncelemesi: Neil Gaiman’ın Sonsuz Rüyalar Alemi

The Sandman incelemesi sizlerle. Neil Gaiman’ın çizgi roman dünyasını değiştiren ünlü serisinden ekrana uyarlanan yapım, rüyalarla gerçekler arasındaki çizgiyi inceltiyor.

the sandman inceleme dizi netflix
- Reklam -
- Reklam -

The Sandman incelemesi yayında. Netflix’in merakla beklenen çizgi roman uyarlaması hakkındaki görüşlerimizi, dizinin yayınlandığı ilk gün sizlerle buluşturuyoruz.

The Sandman çizgi roman dünyası içinde kendisine haklı bir yer bulmayı başaran sayılı eserler arasında. DC Vertigo etiketiyle okurlarla buluşan ve 10 ciltte toplanan 75 sayısı ile Sonsuzlar’ın yaşantısına odaklanan eser, geçen her yılda şöhretini biraz daha büyütüyor. Neil Gaiman’ın hikâye anlatıcılığındaki başarısı, Sam Keith ve Mike Dreinberg’ün çizimleriyle okuru farklı bir noktaya taşıması ve DC evreninin garip bir devamı olmayı başaran Sandman çizgi romanı, en sonunda ekran uyarlamasına kavuştu.

Neil Gaiman hikâyecilik anlamında oldukça farklı işlere imza atan bir zihin. Olayları gölgede kalmış ve belki de kendisinden başka kimsenin görmeyeceği açılardan ele almayı çok iyi beceriyor. Bunun üstüne duygusal ve boşluksuz anlattığı öyküleriyle de son darbeyi vurup okuru bütün gizemin ortasında bırakıveriyor. Sahip olduğu ünü de buna borçlu. Her ne kadar yaşlandıkça okura karşı tutunduğu bu acımasız tavrı biraz daha yumuşasa da gençliği yüzünüze tokat gibi çarpan plot twist’ler ve yürek parçalayan sonlar ile dolu. The Sandman çizgi romanı ise genç Gaiman’ın en acımasız eseri.

- Reklam -

1989 yılında ilk sayısı yayınlanan The Sandman uzun yıllar farklı formatlarla hayranlarının karşısına çıktı. James McAvoy’un Morpheus’u seslendirdiği ve kadrosunda Kat Dennings, Jeffrey Wright, Taron Egerton ve Riz Ahmed gibi isimlerin yer aldığı ve yeni sezonu ile macerasına devam eden sesli kitaplarından sonra Netflix eserin live-action adaptasyonu için kolları sıvamıştı. Uzun süren yapım aşamalarından sonra The Sandman 10 bölümlük ilk sezonuyla ekranlardaki yerini aldı.

the sandman inceleme dizisi netflix

Yazar Gaiman ile birlikte The Dark Knight filminin senaristliğini yapan David S. Goyer ve The Catch, Grey’s Anatomy gibi yapımlarda imzası bulunan Allan Heinberg’ün senarist koltuğunda yer alması serinin hayranları tarafından oldukça olumlu karşılanmıştı. Ancak oyuncu kadrosunun açıklanmasıyla birlikte hayranlar ikiye ayrıldı. Çizgi romandan farklı olarak Ölüm’ün siyah bir karakter tarafından canlandırılacak olması, John Constantine karakterinin değiştirilerek Johanna Constantine karakterinin ilk sezonda yer alması kimi kesimlerden tepki çekmişti. Ancak görünen o ki ekip görünüşünü değiştirebilen karakterleri ekrana taşımada aldığı kararla durumu kotarmayı başarmış ve maalesef bunu yaparken bazı çukurlara da düşmüş.

Diğer taraftan Netflix’in bu işe ruhunu ve yüklü miktarda parasını yatırdığı ise gözlerden kaçmıyor. Warner Bros. Stüdyoları ile ortaklaşa çekilen yapımın görselliği tam anlamıyla “rüya” gibi. Ayrıntılara gösterilen özen, sinematografi, müzikler ve yaratılan hava izleyiciyi tamamen hayran bırakmak üzerine kurulmuş. Neil Gaiman “The Sandman size bir kamyon gibi çarpacak” derken kesinlikle şaka yapmıyormuş.

Yapımda Rüya rolü Tom Sturridge, Johanna Constantine karakteri Jenna Coleman, Korintli karakteri Boyd Holbrook, Lucifer karakteri Gwendoline Christie, Ölüm karakteri Kirby Howell-Baptiste, Kuzgun karakteri Patton Oswalt, John Dee karakteri David Thewlis, Arzu karakteri Mason Alexander Park tarafından canlandırılıyor.

90’lı yılların ünlü çizgi romanı 2020’lerde kendisine nasıl bir yankı bulmuş, Netflix önümüze nasıl bir uyarlama koymuş gelin fazla spoiler’a buluşmadan detayları birlikte ele alalım.

The Sandman: Ekrana Uyarlanamaz Denen Eser

Uzun yıllar boyunca Gaiman’ın yazdığı soyutluğun, bilinmeyen diyarların, rüyaların, Ölüm’ün, kendi bedeninin kalbinde yaşayan Tutku’nun ve gözleri yerinde ağız bulunduran kâbus Korintli’nin hiçbir şekilde ekrana uyarlanamayacağına inanılıyordu. Keith ve Dreinberg’ün de klasik panel kurallarına uymadan inanılmaz bir karmaşada çizmeyi başardığı panellerle birlikte serinin hayranlarının fikri neredeyse değiştirilemezdi. Nitekim 30 yıl boyunca denildiği gibi ekran uyarlaması çalışmaları hep havada kaldı. Ancak Netflix bunu tersine çevirerek görkemli bir diziyi kütüphanesine ekledi.

rüya ve ölüm the sandman

The Sandman gibi lineer bir akışta ilerlemeyen ve fazlasıyla soyut kavramları bünyesinde barındıran bir çizgi romanın bile artık kameraya alınabilmesi görsel medyanın ne kadar güçlendiğinin gerçek bir kanıtı aslında. Çünkü ne kadar olursa olsun çizgi romanların ya da kâğıt üzerindeki görsellerin, okuyucunun o an gerçekleşen olayı kendisinin yorumlamasına olanak verir. Scott McCloud Çizgi Romanı Anlamak kitabında daha az bilgiyle ve soyut çizilen kavramların okuyucu tarafından daha kolay kavrandığından bahseder. Hatta basit bir gülen surat emojisinin bu yüzden bu kadar kolay kabul edildiğini ve insanlar tarafından gülümsemek ile bağdaştırılabildiğini öne sürer. Dolayısıyla çizgi roman sanatçısı görsel dil konusunda sinemanın gerçekliğinden her zaman daha öndedir, çünkü görselin anlamlandırılma noktasında okuyucu her zaman çizere yardım eder.

Ancak sinema yalnızdır. Gösterilmek istenen şey orada olmak zorundadır. Bu bir arka plan objesi, bir bakış, sessiz geçen bir an bile olsa orada olmak zorundadır. Dolayısıyla çizgi romanın filme aktarılması, sinema için üretilen bir metnin aktarılmasından çok daha zor oluyor. Fakat ekip bu işin altından başarıyla kalkmış, çünkü dizinin görselliği kullanılan sinema hileleri, özel efektler, pratik makyajlar, setler, kıyafetler, müzikler tam kıvamında. Eminim ki Gaiman’ın hâlâ çocuk kalmayı başaran zihnindekine yaklaşamasa da, şimdiye değin uyarlanan eserler arasında, onun kurmak istediği dünyaya en yakın şeyin bu dizi olduğuna inanıyorum.

Düşlem’in kapıları, Korintli’nin gözleri, 24 saat açık lokantada geçen kanlı gün büyük bir ayrıntı ve dikkatle ekrana aktarılmış.

Netflix “The Sandman” Dizisi ile Kaynak Materyale Sadık Kalmayı Başarmış

Eserdeki her bir noktanın diziye aktarılması dolayısıyla olayların da çizgi romandakiyle paralel gitmesine sebep olmuş. Son zamanlarda ekran adaptasyonu şeklinde etiketlenen fakat kaynak eserle bağlantısı çok zayıf yapımlar önümüze sürülürken The Sandman aranan uyarlamayı izleyiciye sunmayı başarıyor.

Adaptasyonların geçmişine baktığımızda neredeyse hiçbirinin izleyicileri mutlu etmediğini görüyoruz. Bu noktada en çok eleştirilen ve kendi eserlerini inanılmaz kötülükte yeni filmlerle izleyicilerine sunan Disney’den sonra dümende Netflix var. Cowbob Bebop animesinin yaşadığı fiyasko, derdini bir türlü anlatamayan Assassin’s Creed filmi ve daha nicesiyle dijital platformun listesi kalabalık. Ancak bu sefer ekrana yansıyanlar kaynak materyale sadık kalınarak hazırlanmış. En azından çoğu…

“Kaynak materyale sadık kalınması” noktası ise hayranlar tarafından kendi eleştirilerinin altını doldurmak için nasıl kolay kullanıldığına dikkat etmek gerekiyor. Esere sadık kalmak Ölüm’ün bembeyaz bir karakter tarafından canlandırılması demek anlamına gelmiyor. Önemli olan Ölüm karakterinin çizgi romanda temsil ettiği fikrin, ekranda görünen karakter tarafından nasıl canlandırıldığıdır. Uyarlama birçok açıdan bunu kotarmış. Karakterlerde yapılan ufak tefek değişiklikler, karakter arklarındaki fark edilebilir sapmalar bilinen eserin içinde küçük sürprizler yaratıyor. Bu da hem bölümlere hem de ilk sezonun geneline hoş bir hava katıyor. Yine de bu değişikliklerin düştüğü bazı senaryo delikleri de var.

Durun Biraz, Netflix Kaynak Materyale O Kadar da Sadık Kalmamış!

Neil Gaiman’ın yıllar içinde The Sandman eserinde değişiklik yapmak istemesini anlayışla karşılıyorum aslında. 30 yıllık süresi boyunca anlattığı bazı karakterleri değiştirmek istemiş olabilir. Yaşadığı şeyler onu John Constantine yerine yıllar önce yaşamış büyük büyük ninesi Johanna Constantine ile değiştirmesi gerektiğine ya da olay örgüsündeki ufak tefek değişiklikleri yapmaya itmiş olabilir. Bunlar uyarlamalarda gördüğümüz şeyler. Ancak karakterlerin altı oyulmaya başlandığında ve motivasyonları değişik yerlere gitmeye başladığında izleyici olarak kandırılmış hissediyoruz.

lucifer the sandman dizisi

- Reklam -

Bunlardan en göze çarpanı Rüya’nın büyük kardeşi Ölüm’ün destekleyici karakter basitliğine düşmesi. Çizgi romanda Rüya’nın 12 ciltlik yolculuğu boyunca yaşadığının bir özeti olarak karşımıza çıkan ve her anlamda ona yol göstermeye çalışan Ölüm, ekrana aktarılırken, “Bakın ölüm her zaman kurukafalar ve tırpanlarla gelmez,” noktasından öteye geçememiş. Evet, Gaiman karakteri yaratırken ve diziye uyarlarken gerçekten bu mesajı vermek istiyor. Dizi çıkmadan önce YouTube için verdiği röportajında Ölüm karakterini yaratırken nelerden esinlendiğini şöyle açıklıyor:

“Ölüm’ün mitolojik tasvirlerine baktığımda hep kapüşonlu, uzun cübbeli, kurukafalı ve tırpanlı karakterlerle gerçekten korkutucu bir karakter olduğunu görmüştüm. Oysa ben son anlarında insanların ellerinden tutan ve onlara öbür tarafa geçerken arkadaşlık eden bir karakter hayal ettim.”

Fakat Gaiman’ın bununla birlikte karaktere verdiği farklı bir sembol daha var. O da tutsaklığından sonra, muhtaç duruma düşen Rüya’nın insanlığa olan dönüşünü kolaylaştırması. Çünkü Ölüm insanların canını alırken aynı zamanda insana en çok benzemeye başlayan Sonsuzdur. Ve Morpheus’u yavaşça her şeye kadir cübbesinin ağırlığı altından kaldırmaya çalışır. Dizide gördüğümüz ise sadece “iyi kalpli Ölüm” karakteri olarak kalmış durumda.

İşin garip kısmı Constantine karakteri cinsiyet değiştirmesine rağmen çizgi roman arkındaki çizgisinden fazla sapmıyor. Her ne kadar gözlerim Constantine karakteri için Matt Ryan’ı arasa da Jenna Coleman başarılı oyunculuğu ile karakteri çok güzel taşıyor. Constantine’ın geçmişteki hüznü, iyi olmak için sürekli kötüyü seçmek zorunda kalması, kısa sürede bile görebildiğimiz karakter gelişimi, neden Ölüm’ün bu kadar garip bir şekilde ele alındığını sorgulatıyor.

Dolayısıyla uyarlama bazı açılardan esere sadık kalırken bazı noktalarda isebelki de en iyi düşünceyle karakterleri eksik bir şekilde ekrana aktarmış.

Dizinin Güçlü ve Zayıf Tarafları: Görsellik ile Senaryo

The Sandman ilk bölümün ilk sahnesinden, sezon finalinin sonuna kadar muhteşem bir görsel şölen sunuyor. Hatta her bölüme özel olarak tasarlanmış credit sahneleri, sizi bir sonraki bölüme atlamadan önce bütün jeneriği izlemeye zorluyor.

Öte yandan görselliğin hiçbir zaman çizgi roman seviyesine yetişemeyecek, ya da içeriği tüketen kişide aynı tatmini uyandıramayacak olması bir gerçek. Çizgi romanın panellerde yaratmayı başardığı ve aynı ustalıkla aktardığı his, dijital ekranın diğer tarafından aynı coşkuyla geçemiyor. Yine de bu durum yapımcıların ve görsel efekt uzmanlarının muhteşem bir iş çıkardığı gerçeğini değiştirmiyor.

Diğer taraftan The Sandman dizisinin en iyi tarafı da Neil Gaiman’ın başarılı hikâyeciliği ile oluşturduğu senaryosu. Rüya’nın Roderick Burgess tarafından esir alınması, kâbusların dünyaya saçılması, Morpheus’un eşyalarını toplamak için dünyaya, cehenneme ve en sonunda kendi içine yolculuk etmesi ve onunda başarıyla bütün eşyalarını toplaması inanılmaz keyifli bir senaryo oluşturuyor.

dream cehennem netflix

Fakat 30 yıllık bir senaryoyu yeniden dinlemek ufak bir bıkkınlık oluşturuyor. Çizgi romanını defalarca okumuş, bağlantılı eserleri tüketmiş, masaüstü rol yapma oyunlarında insanların yüzlerine kumlar üflemiş, sesli kitaplarını McAvoy’un karizmatik sesiyle dinlemiş kişiler olarak neden Rüya’nın hapsedildiği ya da Korintli’nin neden sürekli güneş gözlüğü taktığı gizemi ortadan kalkıyor. Bunun da seyir zevkini bir miktar baltaladığını itiraf etmek durumundayım.

Bitirirken…

Netflix’in The Sandman dizisi son zamanlarda uyarlama eserlerin yokuş aşağı yuvarlandığı dönemde gerçekten hayranlara derin bir nefes sunacaktır. Yazarların ve yapımcıların kaynak materyali anladığı ancak her şeye rağmen bazı değişikliklerle sunduğu bir yapım. Karakterlerin kişisel gelişimleri Habil ve Kabil gibi arka plan karakterler ya da Constantine gibi destekleyici unsurlar üzerinden temiz bir şekilde ele alınıyor. Ancak sanki aynı özen ana karakterlere verilmemiş gibi hissettiriyor.

Dizi renkli, canlı ve soyut görüntüleriyle, ayrıntılara verilen önemle izleyicilerin karşısına çıkıyor. Senaryo ise çizgi romanın paraleli olarak yeniden işleniyor.

Sonuç olarak ilk açıklandığı tarihten bu yana hayranları tarafından inanılmaz bir heyecanla beklenen Sandman modern uyarlaması ile çizgi romanın özünü tam tutturamamış. Ama bu kesinlikle dizinin suçu değil. Ticari olarak ortaya konulmuş her eserde olduğu gibi The Sandman özünün bir kısmını çizgi romanın derinliklerinden çıkaramamış. Sıkıldıkça açıp izleyebileceğiniz, evreni özlediğiniz için beşinci defa baştan başlayacağınız bir yapım olmasa da bazı sahneleri ya da replikleri zihninizde mutlaka yer edecektir.

netflix dizisi

Ne olursa olsun bundan sonra rüyalara aynı gözle bakmayacağınız kesin. O yüzden Sandman’den bir rüya da size getirmesini isteyin.

Son olarak The Sandman 2. sezon için henüz bir resmi duyuru yapılmamış olsa da, Netflix’in yakında yeni bölümlere yeşil ışık yakacağının ön görüldüğünü de hatırlatalım.

Siz The Sandman dizisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi Kayıp Rıhtım Forum üzerinden bizimle paylaşabilirsiniz.

Oğuzhan Açıkalın

Gedikli bir çizgi roman geek’i olmasam da beyaz sayfalara doluşmuş renkli resimleri her zaman ilgiyle takip ettim. Çünkü resimlerin ve kelimelerin bizi olduğumuzdan daha iyi bir yere taşıyacağına inanıyorum. Kısa kısa hikâyeler yazıyorum, edebiyatın her türlüsüne ilgi duysam da bilimkurgu konusunda kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

32 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Howl Howl dedi ki:

    Eğer Death’i Kat Dennings oynasaydı; ben temsili:

    images-10

    Diziye odaklanmaya çalışan iç dünyam

  2. Avatar for taurenim taurenim dedi ki:

    Şimdi ilk bölümü izledim. Fena durmuyor. İzlenir gibi. Keşke dijital TV platformları sjw olayını bu kadar abartmasa da şu yapımları birazcık daha keyifle izleyebilsek. Morpheus ile Death’in tip olarak benzemelerini çok isterdim çünkü çizgi romanı okurken görsel açıdan en çok hoşuma giden şey ikilinin gerçekten de ikiz gibi çizilmiş olmalarıydı.

    Bakalım, ilk bölümde Death yok. Umarım geldiğinde oyunculuğu ile beni şaşırtır ve Morpheus ile tip olarak alakasızlıklarını unutturur.

    Bunu göz ardı edeceksek iyi bir başlangıçtı bence ilk bölüm. Çizgi romana -hatırladığım kadarıyla- sadık kalınmış. Görsel efektler ve müzikler de iyiydi. Tom Sturridge role çok yakışmış bence.

  3. Avatar for Elmakurdu23 Elmakurdu23 dedi ki:
    1. bölümü izledim. Düşündüğümden iyi olmuş. Ben izlerim. Edebi esere sadık kalmışlar gibi ama şu swj olayını abartacaklar gibi duruyor.
  4. Avatar for Howl Howl dedi ki:

    Ben de şimdi izledim ilk bölümü. Malum netflix klişelerinin hepsinden nasibini almış. Olay akışı tamamen aynı olmasa da çizgiromanın çeşitlendirilmesi gibi. Şu an için çok kopuk değildi. Death hariç görünen diğer kardeşlerin castları cuk oturmuş gibi.

    Sandman’i oynayan oyuncu, sandman olmak için doğmuş resmen. Fiziksel olarak saçları tam olmasa da epey andırıyor. Onun dışında karakter olarak da iyi özümsemiş. Verdiği değer kadar vefa görmeyince içine küsen, herkes her şeyin farkında ama kimsenin umurunda değilim diye içerlenen, benle o kadar zaman geçirenler beni nasıl tanıyamaz diye mızmızlanan, burnu yere düşse eğilip almaya tenezzül etmeyecek ama burnum yok diye de bin yıl depresyona girebilecek o ruh halini veriyor yani bence xd

  5. Avatar for Kehribar Kehribar dedi ki:

    Lokanta bölümü çok keyifliydi. Kendi başına film olurdu o kadar iyidi.

    Not: Ben de SJW hareketinden rahatsız olanlardanım. Sandman okumamıştım. Eğer okusaydım bahsedilen değişikliklere çok kızardım herhalde. Dizi güzeldi. Hetero çift sayısı olağanüstü azdı. Haliyle göze batıyor. Ayrıca gaiman’dan da hiç haz etmem. Diziden sonraki tavrı komik geldi. Hakkıdır yapar. Bir şey de diyemiyorum

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benim Zürafam Uçabilir çizgi dizi oluyor

“Benim Zürafam Uçabilir” Kitabı BluTV’de Çizgi Diziye Uyarlanıyor

Kaplanın Sırtında: İstibdat ve Hürriyet - Zülfü Livaneli

Zülfü Livaneli, II. Abdülhamid’in Tahttan İndirildikten Sonra Yaşadıklarını Konu Alan “Kaplanın Sırtında” Romanı ile Raflarda