Top Gun: Maverick incelemesi yayında. Bir dönem dünyayı sarsan efsanevi Top Gun‘ın devamı niteliğindeki film, uzunca bir süre sonra hikâyesini aynı tat ve heyecanla devam ettirebilmeyi başarıyor. Yarattığı heyecan ve aldığı olumlu eleştirilerle film, tüm zamanların en iyi gişe performanslarından birine imza atarak, otuz altı yıl sonra, seyircisine Top Gun heyecanını yaşatabiliyor.
Top Gun: Maverick – Hikâye Kaldığı Yerden, Otuz Altı Yıl Sonra…
Bu bölüm yüksek dozda geçmişe özlem içerebilir.
Düşünün, öyle bir çağda yaşıyorsunuz ki, aradığınız kişiye dilediğiniz vakit ulaşabileceğiniz bir cep telefonunuz olmadığı gibi bazılarının evinde telefon dahi yok! Sevdiğiniz müziği arkadaşınıza dinletmenize vesile olacak YouTube ya da Spotify gibi platformlar henüz icat edilmediğinden, üç beş kanallı radyodaki program saatlerine göre gününüzü planlamanız şart. Bin bir naz ve niyazla kaset doldurttuğunuz abilerin kral olduğu bir çağ bu.
Aklınıza düşen her bilgiyi sorup soruşturabileceğiniz Google Efendi olmadığından, kütüphanenizdeki dizi dizi Meydan Larusse ciltlerini indirip kaldırmaktan helak olmuşsunuz. Dünyada olan biten her şeyden dakikasında haberdar olabileceğiniz Twitter bir yana, TV’deki tek kanalın akşam on dokuz haberlerine mahkûmsunuz. Dolayısıyla yan mahallenizde olan bitenden dahi günler, belki aylar sonra haberiniz olabiliyor.
Bir küsüp bir barıştığınız sevgiliniz, arkadaşlarınız, aileniz ve elinizle dokunabildiğiniz gerçek dostlarınız dışında kimseyle iletişimizin olmadığı bir çağ. Etrafınızda olan bitenle ilişkinizin sınırlı olduğu, kafanızın pek çoğu çöp hükmünde bilgilerle tıka basa dolu olmadığından olsa gerek daha bir güzel olduğu vakitler. Çok fazla değil, otuz, otuz beş yıl kadar öncesinden bahsediyoruz. Zamanın daha ağır aktığı, belki de bu sebepten yaşamımızdaki pek çok şeyin adamakıllı yaşandığı seksenli yıllardan.
Gün batımını seyrederek soğuk bir bira yudumlamanın, bir jeton alıp müzik kutusundan istediğiniz parçayı çalmanın, cesaret edip sevgilinizin saçını okşamanın ya da arkadaşlarınızla birlikte sinemada güzel bir film seyrettikten sonra upuzun sohbetler yapmanın keyfiyle mutlu olduğumuz o güzel yıllardan. İşte Top Gun’ın çekildiği zamanlar böyle zamanlardı, Top Gun: Maverick ise günümüz dünyasının filmi. Aradaki en temel fark bu!
Top Gun Efsanesine Kısa Bir Bakış
Seksenli yılların kült filmi Top Gun’ı yıllar sonra dahi keyifle izliyor olmamızın sebeplerinden biri başarılı bir ekip çalışmasıydı şüphesiz. Usta yönetmen Tony Scott, hava sahnelerini gerçekçi kılmak için, uçaklara yerleştirdiği kameralarla yaptığı gerçek zamanlı çekimlerle, günümüz dünyasında dahi soluksuz izlenebilen bir aksiyon performansı yaratmayı başarabilmişti. Akılda kalıcı performanslarıyla, başrol oyuncuları Tom Cruise ve Kelly Mc Gills epey sükse yapmışlardı. Film müziklerini içeren albüm dünya listelerinde uzun zaman üst sıralarda kalmasının yanı sıra, Berlin’in “Take My Breath Away” şarkısı En İyi Orijinal Şarkı Oscar’ının da sahibi olmuştu.
Cruise’un ününe ün katan ve dünya çapında bir yıldız olmasının önünü açan filmde taktığı damla modeli Ray Ban gözlükler ile bol armalı havacı montları, aynı sarışın güzel Kelly Mc Gills’in omuz hizasındaki doğal dalgalı saç modeli gibi uzunca bir süre moda eğilimlerine yön vermişti.
Top Gun: Maverick ile Devam Eden Hikâye
İlk film, Hollywood yapımı diğer benzerleri gibi bolca Amerikan militarizmi içerdiği için eleştirilmişti şüphesiz. Final sahnesinde, Hindistan’ın hava sahasında it dalaşı yapan Amerikan jetlerinin başarısının kimi ve neden mutlu ettiği mevzusu tartışılabilir elbette. Ancak bütün bunlar, yönetmenin ve oyuncuların, hikâyeyi gerçekçi kılmadaki başarısını gölgelemedi. Sonuçta bir dönem tüm dünya gençliğinin soluksuz izlediği bir yapımdan bahsediyoruz. Başı sonu belli, klişelerle arasına mesafe koyabilmiş, seyircisini inandırmayı başarabilmiş bir yapımdı Top Gun.
Kahramanımız Maverick, kadınlar üzerindeki tartışılmaz cazibesi bir yana, kendi gibi savaş pilotu babasının hayaletiyle meselesi olan, özgüven eksikliğinden mustarip, sorunlu bir karakterdi. Göz kamaştırıcı uçuş becerilerine rağmen, asi ve ayarsız tavırlarıyla başarıyı ıskaladığına çokça şahit olmuştuk. O sıralar henüz çok genç olan Tom Cruise’un inandırıcı oyunculuğu ile vücut bulan Maverick karakteri, dönem gençliğinin kendisiyle duygudaşlık kurmasına vesile olan tüm nitelikleri karakterinde barındırıyordu.
Gelelim tam otuz altı yıl sonrasına. Top Gun: Maverick hikâyeye kaldığımız yerden, yine klişelere teslim olmadan devam ediyor. “Asıl üzücü olan yaşlanmak değil, uslanmak” sözüne inat, dik başlı ve idealist karakterinden ödün vermemiş Maverick, otuz altı yıl sonrasının seyircisini hayal kırıklığına uğratmamayı başarabiliyor. Zaten yaşlandığı da epey tartışmalı olan Maverick, halen Chef(albay) rütbesinde sürdürdüğü test pilotluğu ile sınırlarını zorlamayı seçerek, kariyeri yerine hayallerinin peşinden gitmiş. Haliyle başı beladan bir türlü kurtulmayan usta pilot, eski dostu Amiral Ice’ın koşulsuz desteğiyle her seferinde karşılaştığı sorunların üstesinden gelebilmiş. Ta ki kendisine geçmişteki korkularıyla yüzleşmesine sebep olacak zorlu bir görev verilene dek.
Maverick’in yeni görevi, Top Gun’a dönerek, en iyilerden oluşan genç pilot ekibini oldukça zorlu bir görev için eğitmek. Ekibin sağ salim dönmesinin dahi mümkün görünmediği operasyona katılacak pilotlardan birisi (Top Gun’da birlikte uçarlarken şehit olan) can dostu Goose’un oğlu Rooster olunca, görev daha da çetrefilli bir hale geliyor. Bu arada, Rooster karakterini Whiplash’dan aşina olduğumuz genç oyuncu Miles Teller’ın canlandırdığını da belirtelim.
Top Gun: Maverick’in Başarısı
Filmin, geçen zamanın değiştirdiği onca şeyden kendini soyutlamayı başararak, ilk filmin belleklerimizde bıraktığı güzel izleri tekrar canlandırabilmesinde yönetmen Joseph Kosinski’nin rolü büyük şüphesiz. Harold Faltermeyer’ın muhteşem müziği ile klasik açılışını yapan filmin Peter Craig’in yazdığı senaryosu, onca beklentiyi savuşturmayı başararak ve hayal kırıklığına yer bırakmaksızın oldukça sürükleyici bir tarzda ilerliyor.
Dikkatli seyircilerin fark edeceği üzere ilk filmde adı geçen Penny karakteri, Cruise gibi güzel yaşlananlar kulübü üyesi Jennifer Connelly’nin keyifle izlenen oyunculuğu ile vücut buluyor. Bu arada gözler Kelly Mc Gillis’in canlandırdığı Charlie’yi, kulaklar Take My Breath Away şarkısının hoş melodilerini arıyor ister istemez. Charlie karakteri Top Gun: Maverick’te olmasa da en azından bir yerde adının anılmasını bekleyen seyirci eli boş dönüyor. Take My Breath Away şarkısı da en azından jenerikte çalabilirdi diye düşünüyoruz ister istemez .
Tom Cruise’un, Val Kilmer’ın devam filminde oynaması konusunda yapımcı Jerry Bruckheimer’a baskı yaptığı da söylentiler arasında. Gırtlak kanseri sebebiyle sesini kaybeden Kilmer’in yapay zekâ teknolojisiyle konuşturulduğu filmde günümüz teknolojisine minnettar kalmamak mümkün mü? Serinin ilkinde Ice karakteriyle Maverick’in Top Gun’daki rakibini oynayan Kilmer’in filme renk kattığı bir gerçek.
Yıllar Sonra, Yine, Yeniden…
Top Gun: Maverick aksiyon sahneleri, yeni karakterleri ve temposuyla genç nesli yakalamayı başarıyorken, diğer yandan gün batımı manzaraları, hâlâ müzik kutularından parça çalınan pubları, 80’li yılların modasına göz kırpan görselliği ve yaş alsa da asla görünürde yıpranmamış Tom Cruise ile X kuşağına, hikâyesinin henüz sona ermediği fantazisini yaşatabiliyor. Maverick, yüksek beklentilere rağmen seyircisini fazlasıyla mutlu etmeyi başarabilmiş, tekrar tekrar izlenilesi bir yapım. Son olarak 2022 gişesinde 1 milyar dolar barajını geçen ilk film olduğunu da hatırlatalım.
Sizler filmi nasıl buldunuz? Yıllar sonra gelen devam macerası sizleri de tatmin etti mi? Yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilirsiniz.
Filme karşı ön yargılıydım ama bu güzel yazı sayesinde izlemeye karar verdim. Elinize sağlık @Sitaresan.
Teşekkürler, umarım siz de filmi seversiniz.
Ben de çok beğendim. Çocukken parlement sinema klibiyle büyüyüp o kült filmleri izlemiş kusaktayim. Son zamanlarda “aynı yolun lacivertli” olan tekrar tekrar çekim işleri sevmiyorum. Her batman, ghostbuster ve Jurassic bende yeni hayal kırıklıkları yaratıyor.
TOPGUN ise beni geçmişe götürdü. Aksiyon bolluğu anlatım tarzı ve karakterler ile, özellikle Goss un oğlu gayet hos bir izlenim bıraktı. Oldukça keyif aldım.
Kesinlikle. Teşekkürler.