Toprak, Robert Seethaler’in kaleminden, Timaş Yayınları etiketiyle yirmi dokuz ölüyü raflara taşıyan bir roman. Toprak’ı (onları) sizin için inceledik.
Öldükten sonra fırsat bulsak bile yaşadığımızı kanıtlamak neredeyse imkânsız. İlginç bir öykü yaşamış olabiliriz. Gazete kupürü, ayak izi, vitrine asılı resim bırakmakla kocaman bir hayatın yaşandığını kanıtlamak aynı şey değil. Bir hayattan geriye ne kalır? Robert Seethaler, okura sık sık bu soruyu hatırlatıyor. Okurken sık sık, canımızı fena sıkan insanları, öldükten sonra kime mektup yazmak isteyeceğimizi, ilk defa bisiklete bindiğimizi veya yeterince şanssızsak bisiklet sürmeyi bilmeden ölebileceğimizi düşündürüyor.
Bir köy. Yirmi dokuz ölü. Yaşanmış, bitmiş, üstünden birçok hayat geçmiş yirmi dokuz ölü. Her birinin başrolünü oynadığı kendi senaryoları unutulmaya yüz tutmuş. Öyleyse neden yaşıyoruz? Hatırlanmaya değer hayatlar yaşamadığımızı henüz hayatı bitirmemişken bile hissediyoruz. Hissettiriyorlar. Seethaler, sıradan, dümdüz, önemsiz gibi görünen hayatların dışarıdan kimsenin göz uzatamayacağı perde arkasını okurları için aralamış. Yirmi dokuz bitmiş hayatın yerinde yeller eserken unutulmamaları için bir adım atmış. Hayali ölüler artık okurların hayalindeler. Seethaler’e teşekkür borçlu olan ölülerin anısına, bu kitabı okumanızı tavsiye edebilirim.
Avusturyalı Yazar Robert Seethaler’i Tanıyalım
Ölülerin geçip gitmiş hayatlarından eskimiş sesler yükseltmesiyle beni üzen yazar, 1966, Viyana doğumlu. Viyana’da tiyatro eğitimi alan Seethaler, Viyana, Stuttgard, Hamburg ve Berlin’de yaptığı sinema ve tiyatro çalışmaları ile aynı zamanda başarılı bir oyuncu. Yönetmen Paolo Sorrento’nun Eternal filminde Luca Moroder karakterini canlandırarak beğeni toplamıştı.
Yazarın İkinci Kadın kitabı sinemaya uyarlanarak Münih Film Festivali’nde Grimme Ödülü’ne layık görüldü. Adını dilimize Tütüncü Çırağı adıyla kazandırılan, orijinal adıyla Der Trafkant adlı romanıyla dünyaya duyuran Seethaler, Bütün Bir Ömür (Ein Ganzes Leben) ile satış rekorları kırdı. Ödüllü bir oyuncu olan Seethaler, kitaplarıyla Man Booker International dahil birçok ödüle aday gösterildi. Berlin ve Viyana arasında bir hayat süren yazarın son romanı ise yazımıza konu olan Toprak (Das Feld).
“Hastalandım ve HER ŞEY BOŞMUŞ adlı trajedimin kahramanı olarak öldüm.”
Bu kitapta yer alacak bir ölü olsaydınız yitirdiğiniz yaşamınıza dair en net anınız ne olurdu? Babaannenizin saç kokusu mu? İlkokulda yediğiniz dayak mı? Ölmeden önce söylediniz son söz mü? Belki siz de Hanna Heim gibi, yıllar önce giydiğiniz bir elbisenin rengini anımsıyor, ama hangi mevsimde olduğunuzu bilmiyor olurdunuz. Kocanızın bir ömür boyu elinizi bırakmadığını hangi hislerle hatırlardınız? Belki de Sonja Mayers’in büyükannesinin fotoğrafının arkasına kurşun kalemle yazdığı gibi:
“21/3/III.
Hastalandım ve
HER ŞEY BOŞMUŞ
adlı trajedimin
kahramanı olarak
öldüm.”
diye düşünürsünüz.
Kitap, birbirine bağlı olan birçok ölünün hikâyelerinden oluşuyor. Toplam yirmi dokuz hayat anlatısında, art arda gelen kısımlarda tamamlayıcı ipuçlarına rastlıyoruz. Bir ölünün kendi hayatını, kendi penceresinden doğrusuyla, yanlışıyla anlatışını dinledikten sonra, onun sevgilisinin ya da bir arkadaşının penceresinden hikâyeyi yeniden dinliyoruz. Bunun okura, “Sadece kendi pencerenden bakmamalısın,” gibi açık bir didaktiklikle verilmiş olduğunu düşünmek ara sıra huzur kaçırmayı başarıyor.
Seethaler bu hikâyelerde okurun aklında kalan soru işaretlerini farklı bakış açılarıyla yeniden anlatarak cevapladığı için huzur hemen yerine dönmeyi de biliyor. Toprak, bir roman. İçindeki öykülerin her birini ayrı ayrı okuduğumuzda Seethaler’in bir roman içinde yirmi dokuz öykü yazdığına kolayca ikna oluyoruz. Almanya’nın Paulstadt adlı kasabasında geçen hikâyeler aynı yerde başlayıp aynı yerde bitiyor: Toprak. Her ölünün çelişkileri, pişmalıkları, keşkeleri var. Geride bıraktıkları aileleri, mezarı başında sohbet eden genç misafirleri var. Kırgınlıkları, güzel anıları, aşkları, yalnızlıkları… Bu roman hayatın başınıza getireceği hemen her şeyden biraz söz ediyor.
Yirmi dokuz ölünün Paulstadt’ta sizi beklediğini unutmayın
Toprak, yaşlı bir adamın en son kimin defnedildiğini bile unuttuğunu bir mezarda gezinmesiyle başlıyor. Çoğunun sadece birer Paulstadt sakini olduğu ölüler artık halkın Toprak dediği bölümde, çukurların içindeydi. Belki de ölülerin arkalarında bıraktıklarıyla ilgilenmediklerini düşünse de, anısında kalan hikâyelerini, aklında canlanan fotoğrafları bir ağacın altında düşünür, bir araya getirmeye çalışırdı. Konuşabildiklerine emin olduğu ölüler belki de öbür dünyadan söz ediyorlardı. Öbür dünyaya geçmenin nasıl bir duygu olduğundan. Tanrı yanına çağrılmış, yerine ulaşmış, kabul edilmiş olmaktan. Sonra ölülerin her birini özgürlüklerine terk ediyor. Onları aklından sıyırıyor. Bir süreliğine unutuyor.
“Çünkü bir fikri dikkati dağılmadan sonuna kadar düşünüp taşınabilmenin ancak bu şekilde, sırtını dünyaya çevirerek mümkün olduğuna inanıyordu.” S.13
Birçok hayata birkaç sayfa arayla konuk oluyoruz. Her yenisinde yazar kalemine yeni bir giysi giydirir gibi o hayata uygun bir dil kullanıyor. Sadelik içinde keskin anılarla karşılaşıyoruz. Üzerinde bir dakikadan fazla düşünmeyeceğimiz şeyler, öldükten sonra en önemli meselemiz olacak sanmaya başlıyoruz. Harry Stevens, böyle düşünen okurlar için peşinen şunları söylüyor:
“Canlıların ölümü düşünmesi… Ölülerin yaşamdan konuşması… Nedir bu? Biri diğerinin durumunu bilmez. Varsayımlar vardır. Bir de anılar. İkisi de yanıltabilir.” s.202
Bir ölü olan Harry Stevens’in ölülerin yaşayanların durumunu neden bilmeyeceğini kendi öyküsünden öğrenebilirsiniz. Yirmi dokuz ölünün Paulstadt’ta sizi beklediğini unutmayın.
Timaş Yayınları’ndan çıkan Toprak, Barış Şehri’nin nahif kapak tasarımlarından birini daha raflara taşımış. Kitabı Almanca aslından çeviren Regaip Minareci sade, akıcı bir dil sağlamış. Ayşe Tuba Ayman’ın editörlüğünde yayına hazırlanan kitabın iç sayfa tasarımı ise Nur Kayaalp’e ait.
Siz Toprak’ı okudunuz mu? Nasıl buldunuz? Yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da bizimle paylaşabilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!