Geçen seneden beri radarımda olan bir kitaptı Tüm Sistemler Çöktü. Nasıl olmasındı ki? Martha Wells yazdığı bu ilk kısa bilimkurgu romanıyla türün en prestijli üç ödülünü birden aynı sene içerisinde kazanma başarısı göstermişti. Çok nadir görülen ve kesinlikle hafife alınmayacak bir olaydı bu. O nedenle bir süredir okumak için fırsat kolluyor ama İngilizce olduğu için hep erteliyordum. Alıp da okumadığım Türkçe kitapların sayısı arşa varınca…
Neyse ki İthaki Yayınları imdadımıza yetişti ve İzmir Kitap Fuarı öncesi patlattığı bombalar arasında Tüm Sistemler Çöktü’ye de yer verdi. Ben de fırsat bu fırsat diyerek pençelerimi kendisine itinayla geçirdim ve hemen okumaya başladım. Peki övüldüğü kadar var mıymış? İşte orası biraz karışık…
Tüm Sistemler Çöktü: Katilbot #1 – Vicdan Sahibi Bir Ölüm Makinesi
Birinci şahıs bakış açısından yazılan Tüm Sistemler Çöktü’de (All Systems Red), kendisini merkezî bilgisayara bağlayan ve direktiflerin dışında hareket etmesini engelleyen idari modülünü kimselere çaktırmadan hackleyip özgürlüğüne kavuşan Katilbot’un yaşadıklarını okuyoruz. Kendisi yarı organik, yarı mekanik parçalardan oluşturulmuş bir güvenlik robotu. Normalde şirkete körü körüne itaat etmesi ve müşterilerinin hayatı pahasına bile olsa merkeze sadık kalması gerekiyor. Ama Katilbot bir şekilde özgürlüğüne kavuştuğundan o artık özgür bir birey. Bununla birlikte özgürlüğünü koruyabilmek için normal bir robot gibi davranmaya devam ediyor ve yeni durumunu herkesten gizliyor.
Katilbot idari modülünü hackler hacklemez toplu bir katliam gerçekleştirip tüm insanları öldürebileceğini düşünüyor. Fakat hemen ardından şirket uydularının eğlence kanallarına ulaşabildiğini fark ediyor ve o andan sonra tam bir dizi müptelası oluyor. Artık tek yapmak istediği şey görevlerini bir an önce tamamlayıp bir köşeye çekilmek ve insanlara çaktırmadan en sevdiği diziyi izlemeye devam etmek. Üstelik bunu her fırsatta dile getirmekten ve insanlar hakkında alaycı yorumlarda bulunmaktan hiç kaçınmıyor. Sizin anlayacağınız çok eğlenceli bir karakter kendisi.
Kitap, küçük bir bilim insanı ekibi tarafından kiralanan Katilbot’un yabancı bir gezegende yaşadıklarını konu alıyor. Maceraya tam ortasından, bilim ekibi gezegende araştırma yapmaya başladığı sıralarda dalıyoruz. Katilbot bir taraftan korumakla yükümlü olduğu insanları gözlüyor bir yandan da şu iş bitse de üsse dönüp dizi izlesem diye sabırsızlanıyor. Derken bir dizi beklenmedik olay sonucunda ekibin başı feci şekilde belaya giriyor ve bıkkın robotumuz mekanik kollarını sıvamak zorunda kalıyor.
Kitabın ilk yarısı boyunca Katilbot’un alaycı yorumlarını okumak, insanlarla etkileşime girmekten kaçındığını görmek ve utangaç tavırlarına şahit olmak gerçekten de çok keyifli bir okuma deneyimi sunuyor insana. Olayların birinci şahıs açısından anlatılması karakterle daha sıkı fıkı olmamızı sağlamış. Ek olarak ekibin birbirleriyle konuşurken hem sözlü olarak iletişim kurmaları hem de kameralar ve bilgisayarlar vasıtasıyla birbirlerine özel mesajlar gönderebilmelerini çok başarılı buldum. Dört-beş kişi sözlü olarak bir konuyu tartışırken bir yandan da özel olarak konuşabiliyorlar. Yazar bu olayı çok iyi kıvırmış doğrusu.
Kitabın ilk yarısı boyunca karakterler arasındaki bu etkileşimler ve Katilbot’un yorumları gayet sürükleyici bir şekilde sizi alıp götürüyor. Ama ne oluyorsa ondan sonra oluyor zaten.
Klişelerle Fazla Sarmaş Dolaş Olmak
Bilim ekibini kimin ve neyin tehdit ettiğini anlamamızla birlikte kitabın tüm orijinalliği de sona eriyor desem yeridir. O noktadan sonra her şey klasik bir aksiyon-bilimkurgu romanı edasıyla devam ediyor ve sizi şaşırtan hiçbir şey – tekrar ediyorum, hiçbir şey – olmuyor. Hikâye tam tahmin ettiğiniz yönde ilerliyor. Katilbot’la bilim ekibi arasında tam tahmin ettiğiniz şekilde bir ilişki doğuyor. Sizi ters köşeye yatıracak hiçbir olay yaşanmıyor. Bu da bütün kitabı Katilbot’un kendisi dışında son derece sıradan kılıyor. Hikâyenin ikinci yarısından sonra robotumuzun esprili ve alaycı yorumları da önemli ölçüde azalıyor ne yazık ki…
Katilbot’a gelirsek… Kendi bilincini kazanan ve insanlara yakınlık duymaya başlayan robotlara Asimov’un 1950’lerde yazdığı Ben, Robot’tan beri oldukça aşinayız. O nedenle ne kadar sempatik olursa olsun Katilbot’un da o kadar orijinal bir karakter olmadığı bir gerçek.
Yanlış anlaşılmasın, kitabı okurken bayağı eğlendim. Gerçekten de keyifli bir maceraydı. Ama Hugo, Locus ve Nebula gibi üç büyük ödülü aynı anda kazanan, üstüne bir de Philip K. Dick ödüllerine aday gösterilen bir kitaptan daha fazlasını bekliyordum. Daha önce hiç görülmemiş, okurlarını şaşırtan ve vay be dedirten bir şey… Fakat maalesef yok. Bilemiyorum… belki de en nihayetinde “kısa roman” olan bir eserden çok fazla şey bekliyorumdur. Ah o ödüller yok mu, o ödüller…
Çeviri ve Editörlük
Tüm Sistemler Çöktü’nün çevirisi daha önce Rüzgârın Adı, Leviathan Uyanıyor, Yaşlı Adamın Savaşı ve Locke Lamora’nın Yalanları gibi pek çok İthaki kitabında emeği bulunan Cihan Karamancı’ya ait. Kitabın düzeltisiniyse Aslı Genç üstlenmiş. Yüzlerce sayfalık, devasa kitapları çevirmeye alışık olan Cihan Karamancı, 120 sayfalık bu kısa kitabın üstesinden de başarıyla gelmiş. Arada çok küçük birkaç yazım hatası dışında imla olarak gözüme çok fazla çarpan bir şey olmadı. Kitap gayet akıcı bir şekilde okunabiliyor.
Çeviri kısmına gelirsek… Bilim ekibinin gezegenin yüzeyinde kullandığı uzay gemisine “hophop” denmesi beni rahatsız etti açıkçası. Metnin orijinaline baktığımda (tam da tahmin ettiğim gibi) bahsedilen aracın “hopper” olduğunu gördüm. Yani bir tür sıçrama mekiği ya da sıçrama gemisi. Belki ona daha iyi bir karşılık bulunabilirmiş. Tabii bu bir hata değil, sadece kişisel bir tercih.
Onun haricinde “Preservation Alliance” isminin bazen çevrilmesi, bazen de hiç çevrilmemesi hoş olmamış. Aynı şekilde “hub” kelimesi de bazen “göbek” diye çevrilmiş, bazen de olduğu gibi bırakılmış. Ama saydığım bu üç şey haricinde oldukça temiz, akıcı ve kolay anlaşılır bir çeviriye sahip kitap.
Martha Wells daha sonra Katibot’la ilgili üç kısa roman daha yazarak seriyi bir dörtleme hâline getirdi. Her ne kadar aradığım orijinalliği bulamamış olsam da Katilbot’la tekrar buluşmak ve maceralarının geri kalanını okumak için sabırsızlanıyorum. Dilerim İthaki Yayınları geri kalan kısa romanları da dilimize kazandırır. Eğer birinci şahıstan anlatılan, eğlenceli bilimkurgu öykülerini seviyorsanız bu kitabı okuduğunuza pişman olmayacaksınız demektir. Yeter ki çığır açan bir şey beklemeyin.
Birinci şahış anlatım acaba geçmiş zaman olarak mı yoksa şimdiki zaman olarak mı? Bu kitabı listeme koyup sonra kaldırdım. Bir türlü emin olamıyorum. Birinci tekil şahıs anlatımlar özellikle de şimdiki zaman ise beni inanılmaz sıkıyor. Çok nadir dayanabildiklerim oluyor ama onlar da çağlar önce yazıldığı ve o dönemde genelde bu anlatım tarzı kullanıldığı için amenna diyebiliyorum. Çok ikilemde kaldım.
Kitabın nasıl ödül aldıÄı hakkında düÅünürken bir anda bu cümleyle karÅılaÅtım. “Farklılık” iyidir de “zoraki farklılık” iyi deÄildir. Gerçi, pek kafaya takmamak daha iyidir.
Evet, kendisini listeme eklemeyecek olmama sebep olan ve ön yargı kokan bir yorum oldu bu.
Birkaç gün önce almanın kıyısından dönmüştüm. Onun yerine Isaac Asimov aldım.
GeçmiÅ zaman olarak. Åimdiki zaman olarak yazılanlar beni de zorluyor, o yüzden ikileminizi anlıyorum Ama bunda öyle bir sorun yok, akıcı bir anlatımı var kitabın.
Zoraki farklılık yok iÅte bunda Kitabın bir en baÅında, bir de en sonunda yüzeysel olarak deÄiniliyor konuya. Yani öyle kör göze parmak sokma olayı yok. Yine de incelemenin bütünlüÄü açısından belirtme gereÄi duydum.
Güle güle okuyun Bu da kötü bir kitap deÄil, bakmayın eleÅtirdiÄime. Sadece o kadar ödül alınca ben daha fazlasını bulmayı beklemiÅtim, o kadar.
Ben ilk kitapta karakterlerin cinselliÄine yönelik bir detay yakaladıÄımı hatırlamıyorum, dikkatli okur farkı. Ancak belki de unutmuÅumdur net hatırlayamıyorum. Bu konuda daha belirgin detaylar diÄer kitaplarda var, ama kitapların farklılık temasına oynamak gibi bir amacı yok.
Bu konuda da, cahilliÄimi baÄıÅlayın henüz Asimov okumadım, insanlara yakınlık duymayı ilgi duymak mı yoksa sempati beslemek anlamında mı kullandınız bilmiyorum ama hikaye ilerledikçe ana tema buraya doÄru kayıyor. Belirli bir sürpriz bozan olmasa ileriye yönelik genel bilgi olarak:
Kendisinin ne olduÄunu çözmeye çalıÅan bir karakter var elimizde, robot mu yoksa yarı organik mi? Ne olduÄuna karar verebilse bile insanlara nasıl yaklaÅması gerektiÄi konusunda da sıkıntı yaÅıyor. Burada yine orijinallik konusunda eleÅtiri alabilir zira Blade Runner 2049 tarzı robot insan iliÅkisine sahip anlatılan evren (Tüm gezegenler bu konuda homojen deÄil tabii ki). Neyse ki tek olayı bu deÄil sevgili Katilbot’un. Daha fazla spoiler vermeden kısa keseyim, aksiyon ilk kitaptakinden çok daha güzel ileride. Katilbot’un kiÅilik arayıÅını okumak da epey keyifli ilerliyor bence.
Devam kitaplarının incelemesinde tekrar görüÅmeyi diliyorum, elinize saÄlık.