Wolfwalkers incelemesi yayında. Yıla damgasını vurabilecek nitelikteki Apple Tv+ animasyon filmi hakkında detaylı yorumlarımız sizlerle.
2020’nin sonuna gelmişken bizi cazibesi ve muhteşemliğiyle kurtaran bir animasyon Wolfwalkers. Yılın en iyi animasyonu olabilecek derecede başarılı olan film; tatlılığı, duygusallığı, çocuksuluğu ve büyüsü ile muhteşem bir yapım. Princess Mononoke’nin Brave ile çarpışması olarak en kısa şekilde tanımlayabilirim Wolfwalkers’ı. Ancak film yeni bir sanat yaratımını İrlanda’nın köklü kültürel tarihinden ilham alıyor ve bunu büyüleyici bir güzellik ile sunuyor.
Tomm Moore ve Ross Stewart tarafından yönetilen ve 17. yüzyıl İrlanda’sında geçen filmin konusu hem tatlı hem heyecanlı hem de duygusal. Temelde karakter olarak çok zıt olan Robyn ve Mebh adlı iki kızın arkadaşlık hikâyesine odaklanıyoruz. İkili, düşman ilişkisinden dostluk ilişkisine tam anlamıyla yuvarlanarak geçiş yapıyorlar. Onların tatlı ilişkisi ve etrafındaki insanların, doğanın ve dünyanın çirkinliği tüm filmi zahmetsizce taşıyor.
Wolfwalkers’ın en beğendiğim yanlarından biri ise, filmin tamamıyla bir çocuk hikâyesi güzelliğinde sunulması. Hem ruhsal hem de fiziksel anlamda. Anlatı, çocuksu yanınızı büyüsüyle canlandıracak ve duygularınızla rahatça oynayacak bir mükemmellikte. Eserin kuşe kâğıttan çıkıp ekranlarımıza giren muazzam çizimleri ise bambaşka bir olay. Zaman zaman panel panel gördüğümüz çizimler, yılbaşı yaklaşırken sıcak bir köşede oturup birilerine masal okuyormuşsunuz akıcılığında.
Wolfwalkers: Sizi Kurtaracak Bir Sanat Eseri
Filmin kendisine, beni ilk dakikadan itibaren etkileyen; tüm film boyunca bunu hem başarıp hem de üstüne bir şeyler koyarak beni daha da yükselten bir özelliğiyle başlamak istiyorum. Wolfwalkers filmi uzun zamandır izlediğim tüm animasyonlardan farklı bir sanat anlayışına sahip. Her sahne dondurup incelediğimizde, bir sanatçının fırçalarından çıkan büyüyü üstünden taşırken bir resim niteliğine ulaşıyor. Sahneler hızla akıp giderken biz film dediğimiz şeye ulaşmakla kalmıyor aynı zamanda fırça darbelerinin gözlerimiz önünde kaymasını da izliyoruz.
Cartoon Saloon’un The Secret of Kells ve Song of the Sea gibi geçmiş filmlerinde yavaş bir ilerleme görüp, sanat eseri oluşlarının bir incelemesini bize sunmuştu. Bir nevi filmlerinin gösterişini, sanatının konuşmasını izletmişti. Wolfwalkers ise diğerlerine kıyasla içinde biriken enerjiyle patlayan bir anlatıma sahip. Karakterlerin kaba hatlarını anlatmasıyla yetinmemizi bize emrediyor; karmaşık ayrıntılarla bizi boğmaktansa onların yerini sanatının anlatısını koyuyor. Sahne sahne denenen birçok faklı özelliğin ötesinde 2D animasyonlarının faklılığını da atmosferlerin içerisine yediriyor Wolfwalkers.
Tatlı olması ise çok hoş bir artısı. Elimizde olan bir çocuk kitabındaki çizgilerden farksız bir iş görüyoruz. Yapım, yeni animasyonlarda gördüğümüz gerçekçilik ve/veya dijitallik anlayışından çok daha zıt bir konumda. Gerçek çizimlerden gelen fırça darbelerine yardımcı olan duvar halıları ve ahşap baskılar gibi geleneksel ve eski sanat teknikleri ile bizi daha derin ve özlem dolu günlerimize taşıyabiliyor.
Hikâye ve Odak
Hikâyemiz çok sıradan başlıyor. Aslen İngiliz olan kurt avcısı Bill Goodfellow ve kızı Robyn’in son kalan kurt sürüsünü yok etmesi için İrlanda’ya yerleşmesi ile başlıyor her şey. Robyn ve çevresindeki dünyanın kurt nefretini, onlara kalan öfkesini acı tatlı bir şekilde izliyoruz. Bir gelenek, bir toplum bilinci olan kurtlara karşı olan tavırları hem Lord Protector hem de tanrılarından gelen bir yücelikmiş gibi gösteriliyor. Anlatı, bu noktada hikâyeler ve ağızdan ağıza geçen sözlerden ibaret kalmayarak şarkı formuna hatta dans formuna dönüşüyor. Folklorler, müzikler, tekerlemeler duyuyoruz bu içinde şiddet yatan halktan. Dediğim gibi, tatlı acı.
Ana odağımız olan Robyn tüm çevresinde olanlara rağmen dikkatimize kendisine çekmeyi kolayca başarıyor. Babası gibi bir kurt avcısı olmak için can atan küçük kız, çocuksu heyecanını filmin başından itibaren bize iletmekte hiç zorlanmıyor. Karakterinin tatlılığı, çizimlerin güzelliği ve Honor Kneafsey’in içten sesi ile bizi hikâyesinde arkadaş olarak kendine bağlayabiliyor. Filmin ilerleyişiyle babası ve kendisinin başına birçok iş açan Robyn’in karşılaştığı yerli bir kız olan Wolfwalker Mebh ile her şeyin üstesinden gelebilecek bir dostluğu da sunuyor. Mebh’in Robyn ile olan arkadaşlığı; onu Mebh ile beraber Wolfwalker’ların büyüleyici dünyasını keşfetmeye ve babasının yok etmekle görevli olduğu şeye dönüşmeye yönlendiriyor. Böylece hikâyenin akıcılığı daha kolay bir hale geliyor.
Bu büyülü dünyanın ortasında kalmış olan Robyn, onu dinlemeyen babasına karşı ne yapacağını bilemediğinden bazen söz dinler bir kız, bazen de uykusunda kurda dönüşmüş bir vahşi oluveriyor. Bu ikilem içerisinde çizimlerin şeffaflığı sayesinde; kurt ya da tatlı minik bir kız, ikisinin de aynı kişilikte, iyilik sever, arkadaş canlısı ve çocuksu olduğunu görebiliyoruz. Şehirli insanlara karşı, koca bir kurt sürüsünün başında olan Mebh Óg MacTíre’nin annesinin kurt formunda yakalanıp kafese tıkıldığını da yine Robyn sayesinde öğreniyoruz. Eserde işler kolaylıkla sarpa sarabiliyor ve her ne kadar bir çocuk hikâyesi tatlılığında desem de, tahmin edebilmesi kolay olan bir hikâye de sunmuyor bizlere.
Mitler ve Efsaneler Arasında Bilindik Bir Yer
Bu kadar yenilik arasında filmin birçok alışılmışı da takip ettiğini görebiliyoruz. Wolfwalkers her duyguyu yakalamayı, her fırsatta içgüdüsel bir korku, huşu ve heyecan uyandırmayı başarıyor. Filmin en hayranlık uyandıran sekanslarından birinde, Mebh’in ısırığıyla yanlışlıkla bir Wolfwalker’a dönüşen Robyn; dünyaya ilk kez kurt gözleriyle gördüğünde çevrenin koku izleri ile resimlendirilmesi de farklı bir bakış açısını bizlere sunuyor. Bu büyülü dünyada birinci kişi açısından koşuşturmayı ve vahşi bir hayvanın gücünü görmek, beraber heyecanlanmak ve özgürlük duygusuna yakalanmak da çok hoş bir etki bırakıyor.
Yine ilk kez kurt formuna dönüşen Robyn sekansında bizlere eşlik eden AURORA’nın büyüleyici sesi bu sahneyi mükemmelleştirip tüylerimizi diken diken ediyor. O anda sanki tüm film “Running with The Wolves” şarkısı için yazılmış ve çizilmiş gibi bir içtenlik hissediyoruz. Ayrıca tüm film boyunca AURORA müzik ve eşsiz tonuyla bizlerle olmaya da devam ediyor. Şehrin çatılarında olsun, büyülü ormanda olsun, muhteşem arkadaşlığın arifesinde olsun, ormanın katliamında veya kurtuluşunda olsun. Her an büyü, alabileceğimiz her duygu organımızdan yaklaşıp içimizi ısıtıyor.
Son Olarak: Karantina Günlerinizi Şenlendirin ve Çocuksu Bir Heyecana Kurtlarla Beraber Atılın
Belki de gereğinden fazla övdüğüm Wolfwalkers, muhteşem bir animasyon izleme olanağı vermesinden değil de daha şaşırtıcı bir şey yaptığından beni bu kadar etkilemiş olabilir. Klasik olan bir “kurt formuna dönüşme” öyküsünden ilham alarak İrlanda kültürünü derinlemesine incelemesiyle; içinde özgürlükten birliğe birçok şeyi içermesinden dolayı beni bu karanlık karantina günlerinden kurtarıyor bu harika eser. Bu sayede kendi içinde, Wolfwalker’lar ile bu dünyada hâlâ bir sihir kaldığını vurgularken; benim içerisinde bulunduğum şartlarda da eğlenebileceğim, duygulanabileceğim ve umutlanabileceğim bir gerçeklik olduğunu da öğretiyor.
Sizler Apple TV+’ın Cartoon Saloon’a yaptırdığı Wolfwalkers filmi hakkında neler düşünüyorsunuz? Film hakkındaki eleştiri ve yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da bizimle paylaşabilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!