in ,

Yenilmez: Lem’in Kaleminden Star Trek Soslu Bir Bilimkurgu Klasiği

Yenilmez incelemesi sizlerle. Stanislaw Lem’in kaleminden Star Trek bölümlerini aratmayan bir bilimkurgu macerası!

Yenilmez - İnceleme - Stanislaw Lem
- Reklam -
- Reklam -

İthaki Bilimkurgu Klasikleri incelemelerimizde şimdi geldik 28. kitaba, yani bilimkurgunun usta kalemlerinden Stanislaw Lem’in ölümsüz eseri Yenilmez’e. Bize Stark Trek soslu bir macera sunan Lem, Bilimkurgu Klasikleri serisine de büyük bir katkı.

O zaman başlıyoruz.

Yenilmez İncelemesi – Kaptanın Seyir Defteri

Uzay gemisi Yenilmez ve mürettebatı, uzay gemisi Kondor’un akıbetini araştırmakla görevlendirilmiştir. Geminin ansızın ortadan kaybolması akla pek çok kuşku getirmiştir: Beklenmeyen bir arıza felakete mi sebep olmuştur, sıra dışı bir uzay fenomenine mi denk gelmiştir, yoksa o zamana kadar keşfedilmemiş güçlerle mi karşılaşmıştır? Yenilmez mürettebatının görevi açıktır: Kondor’u bulacak, akıbetini öğrenecek ve gerekirse, onun yüzleşemediğiyle yüzleşecektir.

- Reklam -

İki Ayrı Alanda Dönemlerinin Kayda Değer İki Örneği

Bu hikâye klasik Star Trek şablonuyla örtüşmektedir. Uzay gemileriyle evreni keşfe çıkan insanoğlu, ansızın ortaya çıkan gizemlerin peşinden maceralara sürüklenir. Aradaki iki – üç yıllık farka rağmen dönemdaş sayılabilecek Yenilmez ve Star Trek: The Original Series [1] benzerlikleri bununla da sınırlı kalmaz. En gelişmiş silah ve teknolojiyle donatılmış uzay gemisi Yenilmez, bir nevi yıldız gemisi USS Enterprise’dır. Emir komuta zincirine bağlı yönetilen Yenilmez mürettebatı ast-üst ilişkisiyle yönetilen Enterprise personelidir adeta. Yönetmeliklere uyma çabası içerisindeyken inisiyatifler alan Yenilmez üst rütbelileri Enterprise köprü ekibini çağrıştırmaktadır. Roman ve dizi, türü ucuz eğlenceye büründüren temel fikirleri alarak ayakları yere basan serüvene dönüştürmektedir. Kurgu gereği uydurulmuş bazı şeyler dışında, bilimsel bakış açısı ve kullanılan jargonun altı ikisinde de doludur. Aynı projenin biri edebiyat, ötekisi televizyon için düzenlenmiş versiyonları gibidirler.

Bahsettiğim benzeşmelerin hoş birer tesadüfün eseri olmasıysa daha ilginç geliyor. Stanislaw Lem Polonyalıdır ve eseri Yenilmez de 1963’te Lehçede yayınlanmıştır. ABD’li yapımcı Gene Roddenberry’nin öncüllüğünde tasarlanan Star Trek, resmi olarak 1966’da televizyon izleyicisiyle buluşmuştur [2]. Hak verileceği üzere 1946’dan itibaren yazarlığa geçen Lem’in, daha ABD de bile yayınlanmamış televizyon dizisinden esinlenmesi mümkün değildir. Lem eserlerinin 1970’lerden itibaren İngilizceye çevrilip yayınlanmasından dolayı, Star Trek’in yaratıcısı Gene Roddenberry için de aynı durum geçerlidir. Bu iki isim birbirilerinden habersizce benzer prensiplerde işleyen hikâye şablonları çıkarmışlardır. Dönemlerinin ana akım alışkanlıklarına içerikçe olmasa da dış çatısıyla anımsatmaları bu benzerliğe yol açmış olabilir. Sonuçta ikisi de uzay operası (space opera) [3] türünden kendi anlayışlarıyla faydalanmışlardır.

Elbette şablonları benzeşmekle birlikte, birinin edebiyat ötekinin televizyon yapımı olmasından dolayı tonlarında ciddi farklılaşmalar vardır. Roman, bilimsel ve hikâyesel gerçekçiliği zedelemeden serbest bırakabilmiş hayal gücüyle işlenmiştir. Dizi, döneminin televizyonculuk anlayışının ve teknik imkânların kısıtlayıcılıklarına karşın kotarılabilecek en kaliteli yapımlardandır.[4]

Amaçlar açısından da farklıdırlar. Lem Yenilmez’iyle, bilimsel gerçek ve olasılıkları harmanlayarak okurun ufkunu genişletmektedir: “Bilim için, bilimle bilimkurgu” yapılmaktadır. Hayat ve varlık hakkında ortaya saçılan artı değerler varsa bunu kapması okurun çabasını gerektirir. Roddenberry başını çektiği Star Trek’le doyumsuz arzularını tatmin etmek yerine varlığını geliştirmeyi seçmiş insanlık anlatılır. Bilimkurgu ve bilimsel olasılıklar arasında güncel sorunlara ve ideal insana değinilmektedir. İzleyiciler bölümlerdeki mesajlara yönlendirilir.

Star Trek karşılaştırmalarıyla altı çizilenler haricinde, Yenilmez’i özel kılan başka şeyler de var elbette. Romanın genel yapısı hakkında ipuçları veren başlangıcından ve Lem kahramanının genel özelliklerinden yola çıkarak onlara değinmeye çalışacağım.

Bilinmezi Çözmenin Yolunda Sadece Bildiğin Kadarıyla…

Yenilmez’in girişinde geminin Regis III gezegenine varışını ve inişini anlatmak için seçilen her cümlede bilimin işbaşında olduğunu hatırlatılıyor. Bu öyle bir güvenirlik hissiyatı veriyor ki, yapılan işlemlerin doğruluğu kadar, işlemleri yürürlüğe koyan gemi mürettebatının uzmanlığından da şüphe duyulmuyor. Uzmanlıkları vesilesiyle ne yaptıklarını bilen kahramanların macerasını okuyacağımızın sinyalleri veriliyor.

Yenilmez - Stanislaw Lem

Bir nevi karakterlerin tanıtılmasına vesile olan iniş sonrası toplantısı, bu beklentiyi doğruladığı kadar yanlışlıyor da. Toplantıdakiler neden bahsettiklerinin bilinciyle görüşlerini paylaşıyorlar. Teorileri sağlam gerekçelere dayanıyor. Uzmanlıklarıysa iş işten geçtikten sonra sergileniyor; iniş esnasında toplanan verilerin etütlerine göre, mükemmel inişlerinin tamamen şans eseri gerçekleştiği anlaşılıyor. Böylece eğitimlerinin ve beklediklerinin aksine sıra dışı şartlarla karşı karşıya olduklarının altı çiziliyor. Mevcut birikim ve donanımla hareket etmelerinin lütuf değil, zorunluluk olduğu sezdiriliyor. Yöntem ve araç gereçlerinin güvenilirliğinden kuşku duyulmazken evrenin sonsuz olasılıklar barındırması gerçeği hatırlatılıyor. Bu da roman süresince hep bir “Acaba?” soslu kuşkuyu beraberinde getiriyor.

Lem Kahramanı

Yenilmez ekibi, tek kahramana ait özelliklerin birkaç karakter arasında bölüştürülmesinden oluşuyor. Okurun empati kuracağı özellikler bir karakterde toplanıyor. Okuru bilgilendirmek ve olay örgüsünü ilerletecek adımları atmak gibi özelliklerse geriye kalanlar arasında paylaştırılıyor. Bu yapı, romanın hikâye ve bilimkurgu iskeletini biçimlendiriyor. Yapının Yenilmez’deki işlevselliğini açıklayabilmem içinse önce temel aldığı Lem kahramanına açıklık getirmem gerekiyor.

Nedir bu Lem Kahramanı?

Bahsedeceğim Lem kahramanının algıları açık, hipotez geliştirecek kadar bilinmesi gerekene vakıf ve doğru anda doğru zamanda harekete geçebilecek kadar aktiftir. Nitelik olarak, fantastikten hallice bilimkurgu serüvenlerin kahramanlarıyla benzeşir. O tip maceralar da içerik namına Lem’in haz etmediği işlerdir. Lem, bu kahraman prototipini ayakları yere basan bilimsel ve kurgusal muammalarla yüzleştirir. Karakter, doğası gereği durumları anlamlandırma ve sorunları çözme arayışına girer. Şahsının fikir ve icraatlarına şüphe duyulmaz; vermiş olduğu mücadelelerin yaydığı hissiyatsa güvenden uzaktır. Çünkü tamamen bilgi dağarcığı ve kontrolü dışında gelişen olaylar silsilesindedir. Yeni tecrübeleri, yerleşik bilgisi ve o bilgiye bağlı algı sabitlerinde uyuşmazlıklara sebep olmaktadır. Yaşananları mantıklı bir yere oturtmak için cevap ve çözümler bulması önemlidir. Ancak o zaman, iç ve dış dünyası muammadan önceki huzurlu ve olağan haline geri dönebilir. Bunun için enerji ve dikkatinin tamamını sorunlara ve çözümlerine ayırmıştır.

Lem bu sayede bir taşla birkaç kuş birden vurmaktadır. Sözde bilim diyarlarının kahramanını bilinmeyenin bilinenden fazla olduğu gerçekliğin içine sokmasıyla “O işler öyle kolay değil canlar,” dokundurması yapar. Ayrıca kahramanın yaşadığı şokla hayatın bilinenler kadar, farkında olunmayan bilmeyenler ve farkında olunan bilinmeyenlerle de dolu olduğu okura hatırlatılır. Şokun sebepleri vasıtasıyla fenomenlerin arkasındaki fikirler ve barındırdıkları olasılıklar ortaya serdirilir.

Yenilmez’in Yapısı ve Lem Kahramanı

Yenilmez’deki ekibe mal edilmiş Lem kahramanıysa bir adım daha geriye plana çekiliyor. Durumlar karşısında yapılanlar daha ön planda oluyor. Hikâye sırasıyla veri toplama, tahlil, tahmin, hipotez ve test aşamaları geçiriyor. Sonuncu aşama sözde bilim maceralarında pek önemsenmezken, Lem, “Test eşittir başarı değildir,” gerçeğine binaen sürecin o kısmına zaman ayırıyor. Olay örgüsünün yaydığı beklenti ne olacaktan ziyade ne yapılacağa yatkınlaşıyor. Romanın sürükleyiciliğinin bir kısmını bu oluşturuyor.

- Reklam -

Bilimselliğin anlatıma kadar işlediği roman, bu özelliğine rağmen akılcı soğukkanlılığın hesaplı kitaplı ürününe dönüşmüyor. Hesaplı kitaplılığı anlatıcılığının metoduna ve romanın da yazılış amacına göre şekilleniyor. Akılcı soğukkanlılığın “akılcılığı” ayakları yere basan bilimkurgu olmasından geliyor; olaylar ve süreçler o akılcılığın süzgecinden geçiyor. Roman ilerledikçe hikâyeyi saran soğukkanlılığın, çaresizliği saklayan bir maske olduğu anlaşılıyor. Çünkü süreç, inkâr edilemez gerçeklerle inatlaşmaya dönüşüyor.

Lem, rolleri farklı karakterlere paylaştırdığı kahramanıyla, “O işler öyle olmaz canlar,” uyarısını, bir de “mücadele” ve “inatçılık” üzerinden yapıyor. İğneyi kendine çuvaldızı başkasına hesabıyla tekrardan bir taşla birkaç kuş vuruyor. Yenilmez ekibinin inatlaşma durumu ve aldığı neticeler, klişeleşmiş serüvenlerin kalbinde yer eden “haklı mücadele” ve “inat ettikçe kazanma” mefhumlarının üzerine gölge düşürüyor. Bu durumu ve yarattığı çelişkileri fark ettiren, okurun duygu, vicdan ve mantığını da temsil ederek olaylara şahitlik eden Rohan oluyor. Yaptıklarının beyhude çabalar olup olmadığı, neye karşı ve hangi amaçla mücadele verdikleri, A durumuna uygulanabilecek tutumun Z durumuna uygulanmasının ne kadar mantıklı olabileceği hakkında kuşkuları gündeme getiriyor. Romanın diğer örüntüleri Rohan’ın sessiz isyanıyla yan yana gelince, okurun güdüsel biçimde sezinleyebileceği panoromiklik ortaya çıkıyor. Böylece, yabancısı olunacak durum ve gerçekliklerin yine kendi kodlarına göre okura kavratılıyor.

Bu çaba ilk başta tuhaf gelebilir. Sonuçta, başka gezegenlerde geçen uzay maceraları okurun yabancısı olacağı şeyler içerir. Lakin teoride yabancılık duyulması gerekilen şeyler pek de yabancısı olunmayacak basitlikte anlatılır. Örneğin, roket gezegene inerken ardındaki bilim ya da evrensel kanunlar önemsenmeyebilir; sonuçta kahramanı asıl macerasına taşıyan araçtır. Yenilmez’deyse, bu ayrıntıları değinmekten fazlası yapılarak onların hikâyesi anlatılıyor. Başka serüvenlerde sadece hikâyenin ihtiyaç duyduğu gerilim, heyecan ya da hokus pokusu sağlamaya yarayanlar, Yenilmez’de başrolleri paylaşıyor. Serüvenin kendisi araca dönüşüyor. Burada hikâyenin durum veya mesaj için araca dönüştürülmesi elbette yeni sayılmaz. Serüvenin geri plana atılıp, içerdiği durumların ve ait olduğu gerçekliğin öne çıkartılmasıysa alışılmışın dışında.

Çeviri Kıyası ve Kapak

Önce estetik güzelliğini takdir ederken içerikle biraz alakasız bulduğum kapağa değineceğim. Tereddüdüm kapağın romanı nasıl tanıttığıyla alakalı. Kapağın okült imalar taşıması kitaba uzayda geçen korku anlatısı izlenimi yüklüyor. Romanın gizemliliğinin kapaktaki imayla alakasızlığı kapağa bakarak romanı değerlendirecekleri yanlış yönlendirebilir. Lem’den –ve dolayısıyla tür ve tarzından– habersiz biri, korku sevmiyorsa kitaptan uzak durabilir ya da korku arayışıyla başlayıp hüsrana uğrayabilir.

Geleyim çeviriye. Daha önce İletişim Yayınlarından çıkan baskı, Erol Özbek’in Almancadan çevirisiyle Türkçeye kazandırılmıştı. İthaki baskısı yazıldığı dilden, yani Lehçesinden, Seda Köycü tarafınca çevrilmiş.

Çevirinin çevirisiyle anadilden çeviri gerçekten fark ettiriyor. İletişim baskısında aynı cümlede geçmelerine rağmen hareket ve vurgulanan durum kendini hissettirecek kadar ayrışabiliyor. İthaki baskısındaysa hareket esnasında durum da vurgulanabiliyor. Bu fark sebebiyle iki çeviride de cümlelerin odakları değişiklik gösterebiliyor. Lehçe çevirinin tekleyebildiği kısımlar, odağın harekete mi duruma mı verileceğinin kestirilemediği uzun cümlelerde oluşuyor. İçlerinden sadece birine odaklanıldığında bu gibi pürüzler oluşmuyor. Lehçe konusunda uzman olmadığım için, bunun yazardan mı çevirmenin yorumundan mı kaynaklandığını bilmiyorum. Bazı noktalarda çevirmenin inisiyatif alarak cümleyi akıcılaştıracak biçime sokmasının daha iyi olabileceğini düşündüm.

Çeviride İthaki baskısının iki artısı var. İletişim baskısı, çevirinin çevirisi olması yüzünden kaybolmuş ayrıntılara sahip. Bu, Almanca çevirisinin neden hareket ve durumdan sadece birine odaklandığını açıklıyor. Ayrıca İletişim baskısındaki kitap sonu sözlüğü yerine alışılageldiği gibi sayfa sonu çevirmen notlarına yer verilmiş. İletişim baskısındaki gibi tanımının olup olmadığı bilinmeyen terimler için ikide bir sözlüğü karıştırmak tarihe karışmış.

Baskı ve kâğıt kalitesi, sayfa düzeni ve geri kalan kısmı serinin genel çizgisini bozmadan memnun etmeye devam ediyor.

Yazıyı Bitirirken

Yenilmez’i okumak, ciddi çalışmaların yürütüldüğü laboratuvara düzenlenmiş turistik gezi gibi. Gerçekliğimizle alakadarlığına rağmen farklı prensiplerle çalıştığı sanılan dünyayı ziyarete benziyor. Belki de biraz bu yüzden durumlar “anlatılmak” yerine “sezdiriliyor”; kıssadan hisse misali “mesajlar” yerine durumun yarattığı “panoramalar” sunuluyor. Roman bu özelliğiyle, melezleşerek saflığını yitiren örnekler arasında katıksız bilimkurguyu vadediyor. Bu, hikâyesel manada kesin yargılar, belli karakter gelişimi ya da kuşkuya yer bırakmayan sonlar talep eden okurları tatmin etmeyebilir. Hoş, belli başlı talepleri karşılamaya hevesli olunsaydı roman sıradan bir serüvene dönüşür ve unutulmaya yüz tutardı. O zamansa ne Türkçe baskısı çıkardı, ne ben bu yazıyı yazabilirdim, ne de sizler bu satırları okuyabilirdiniz.

Açıklamalar

[1] Dizi ilk defa Star Trek adıyla yayınlanmıştır. Üç sezon süren bu ilk seri, evreni ve tarihini genişleten yeni seriler sonrasında The Original Series, kısaca TOS olarak anılmıştır.

[2] Daha sonradan iki bölüm halinde tv serisine dâhil edilen The Cage adlı pilot bölüm 14 Aralık 1964’te yayınlanmıştır.

[3] Space-Opera hakkında daha fazla bilgi için lütfen bakınız: https://kahramangiller.com/genel/geek-terminoloji-space-opera-nedir/

[4] Şimdilerde dizi takipçiliği internetin yaygınlaşmasıyla bölümleri biriktirip izlemeye ya da video servislerin “tüm bölümler aynı anda”cılığıyla maratona dönüşmüş olabilir. Yine de günümüzde de geçerliliğini sürdüren bazı şartlar 60larda da mevcuttu. Kanalı değiştirme gücüne hükmeden izleyici kitlesi varken dikkatlerini diri tutarak şovu sunmak gerekmiştir hep. Reytingleri yükseltmek için genele hitap etmek önemlidir. Kaptan Kirk’in rütbesine rağmen o macera benim bu macera senin koşturması ve hatta her bölüm güzel bir hanımla romans yaşaması gibi tuhaflıklar biraz bundan kaynaklıdır. Bilimkurgu gibi set, kostüm ve efekt gerektiren şovları haftalık sürdürmek bir hayli güçtür. Mr. Spock’ın sivri kulaklarını oturtmak bile sorun olmuştur. Haftalık periyoda, genel yayın politikalarına ve teknik yetersizliğe uygun bilimkurgu çıkarmak zordur. Ünlü yazarlardan Harlan Ellison’ın yazdığı The City on the Edge of Forever’ın çekilirken biraz daha farklı yansıtılması bundandır. “Seyircinin ahlakına ters. Şu Şeytanı (Mr. Spock) çıkar!” serzenişinde bulunabilen -ve karakterin ünü sayesinde para kazanmasını da bilen- üst yönetimin tepeden emirler yağdırırken televizyonda özgün ve yaratıcı işler çıkartmak ciddi mücadeleler gerektirmiştir. Bu kadar badire atlatan serisi üçüncü sezondan sonrasını görememiştir.

Cemalettin Sipahioğlu

1986 İstanbul doğumlu. Bilimkurgu, korku ve fantastiği uzun süre televizyondan takip edebilmiştir. Ailesinden habersiz aldığı ucuz VCD oynatıcıyı saklayıp, onlar yokken kullanarak, bu konularda film açıklarını kapatmaya çalışmıştır. Edebiyata sonradan bulaşması; bilgisizliği; bilgisizlik de, "Raftaydı ve ben onu alıp okumadım zamanında." pişmanlıkları getirmiştir. Lem ile Küvette Bulunan Günce'yle tanışması; okumaya yeni başlayan biri için hem talih, hem de talihsizlik olmuştur. Film, kitap, animasyon, çizgi roman olsun; kendi sınırlı bilgisiyle, eserleri iç dinamikleri içinde değerlendirmeye çalışır.

7 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for yavanna yavanna dedi ki:

    Uzun zamandır erteliyordum, yazıyı tekrar görünce bu sefer, onu da okumaya başladım, Lem çok sevdiğim ama çok sık görüşemediğim arkadaşım gibi. Erasmus döneminde bir Polonyalı arkadaşımın sayesinde Lem ile tanışmıştım ve çok şaşırmıştı sen nasıl Lem okumazsın diye, arkadaşlığımızın üzerinden 5 yıl geçti, sanırım arkadaşımı çok seviyor olmam, onları bir nevi bağdaştırmama da neden oluyor. :buyucu:

  2. Avatar for Bay_Karamsar Bay_Karamsar dedi ki:

    Arkadaşınız doğru demiş: Lem okunmaz mı yahu :slight_smile: ?Zamanında o kadar yazmış adam :smiley:

    Lem’i arkadaşlığınızla bağdaştırdığınız durumunuz, Lem ismini bir tür hasret katalizörüne dönüştürmüş gibi :thinking:

  3. Avatar for yavanna yavanna dedi ki:

    Lem’e başlayalı 5 yıl oldu yahu ve çok da severim, Lem okuyanları kıskanırım falan :blush:
    sadece o zamana kadar keşfedememiştim. :upside_down_face:

  4. Avatar for Bay_Karamsar Bay_Karamsar dedi ki:

    Taşlar şimdi yerine oturdu :smiley:

  5. Avatar for okanakinci okanakinci dedi ki:

    Hem Lem hem de bir Uzay Yolu hayranı olarak bu incelemeyi okuduktan sonra Yenilmez’i okumak benim için bir göreve dönüştü.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

2 cevap daha var.

izmir oyku gunleri

16. İzmir Öykü Günleri İçin Geri Sayım Başladı!

haftanin kitabi 77 yarim dunya

Haftanın Kitabı #77 – Yarım Dünya