in ,

Yokluğumdan Aklımda Kalanlar İncelemesi: Bir Kadını Var Eden Her Şey

Yokluğumdan Aklımda Kalanlar incelemesi sizlerle. Rebecca Solnit bu kitabında da harika bağlantılar kurup çağrışımlarla dolu metinlere yer veriyor.

Yokluğumdan Aklımda Kalanlar İncelemesi
- Reklam -
- Reklam -

Rebecca Solnit imzalı Yokluğumdan Aklımda Kalanlar incelemesi sizlerle. Minotor Kitap etiketiyle çıkan eser, kadınların sessiz kalmasını tercih eden bir toplumda kadın bir yazarın kendi sesini bulma öyküsünü anlatıyor.

Rebecca Solnit’le tanışıklığımız 2015 yılında Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar kitabıyla oldu. Kitap beni resmen çarptı. Erkeklerin, bilginin kendi tekellerinde olduğu fikrini içselleştirdiklerini ve kadınlara sürekli ahkâm kestiklerini müthiş bir dille anlatıyordu. Ben de, kısmen de olsa, kadınlara bilgiçlik taslama aczine düştüğümü fark etmiştim. Kitabın Virginia Woolf ile ilgili kısmını okuduğumdaysa Solnit’in sadece feminizm üzerine yazmadığını, bilgisinin ve yaratıcılığının olağanüstü olduğunu görmüştüm. Elbette dünyayı değiştirmek için kalemini kullanan her yazar gibi yolu feminizmden geçmişti:

“Yazdığım diğer her şey bilerek seçtiğim ve yaklaştığım konular üstünedir, ama feminizm ya beni seçti ya da ondan uzak durmam imkânsızdı.” (Yokluğumdan Aklımda Kalanlar, s. 226, Minotor Kitap, 1. Baskı)

- Reklam -

Hem değindiği meseleler hem de kullandığı o harika dili sebebiyle Rebecca Solnit hep aklımda ve ruhumda olan bir yazar. Ne mutlu ki ülkemizde iyi yayıncılar tarafından hakkı verilerek yayımlandı.

Solnit’i Türkçede ilk yayımlayan Encore Yayınları oldu. Ara vermeden bizi dört mühim eserle buluşturdu: Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar, Yakındaki Uzak, Kaybolma Kılavuzu, Yol Aşkı. Şu sıralar bu kitapların baskılarını bulmak zor. Umarım Minotor Kitap onları da yayımlar.

Mayıs 2019’da Siren Yayınları Karanlıktaki Umut’u yayımladı. Karanlığın belirsizliğinde de umudun var olabileceğini anlatan harika bir eser. 2021 yılında Ayrıntı Yayınları, yazarın Sindirella/Özgürlük Kedisi adlı kitabını yayımladı. Bu kitapta Solnit, bildiğimiz “Külkedisi” masalının özgürlükçü bir halini anlatıyor.

Ve 2021’in son aylarında Minotor Kitap Yokluğumdan Aklımda Kalanlar’ı yayımlayarak Solnit’i Türkçede okuma şansını bizlere yeniden tanıdı. Hem de sıcağı sıcağına. Kendi dilinde 2020 yılında yayımlanan bu güzelim kitap, Seda Çıngay Mellor’un harika çevirisiyle Türkçeye çabucak kazandırıldı.

Yokluğumdan Aklımda Kalanlar: Var Olma Savaşı

Yokluğumdan Aklımda Kalanlar, kendi başına muhteşem bir kitap olmasının yanında Solnit’i tanımak isteyen okurlar için harika bir başlangıç. İlk gençliğinden başlayıp şimdiye dek yaşadığı, Solnit’i Solnit yapan her mühim olaydan ve konudan bahsediliyor kitapta. Solnit’in eserlerine aşina olan okurlar içinse onu daha yakından tanımak için güzel bir fırsat.

Benim için Solnit, ne yazsa okunacak yazarlardan. Yazılarının konusu, ulaşılması gereken bir durak gibi geliyor bana. Ama durak ne kadar mühimse yolculuk da o kadar değerli. Beni ulaştırdığı yeri önemsiyorum ama gösterdiği manzaralar, yoldan çıkıp yan yollarda bana sunduğu bakışlar, uzun düşünme molalarımız onu okumamın asıl sebebi sanırım.

Yeni bir yolculuğun heyecanı ile kitabın başına oturduğumda beni bir fotoğraf karşılıyor. Solnit’in yazı masası. Birçok yazar fotoğrafında gördüğümüz o afili masalardan değil. İlk kez yalnız başına yaşamaya başladığı o küçük dairesine taşınmasından kısa bir süre sonra bir arkadaşı vermiş masayı. Solnit bu masa için “Dünyaya açılan bir kapı, o dünyaya uzanıp sonra kendi içime dalmam için bir tramplen,” diyor. Masayı ona veren arkadaşı bir yıl kadar önce eski erkek arkadaşı tarafından on beş yerinden bıçaklanmış ve adam hiç ceza almamış. Bir kadının yaşam hakkı elinden alınmaya çalışılmış, şükür ki hayatta kalmış ama sesine karşılık veren olmamış. Solnit bu masanın, kendi sesi için sunulmuş bir hediye olduğunu söylüyor. Kadınları hiçliğe karıştırmaya kastedenlere karşı verilen bir mücadelenin temel dayanağı varsayıyor masayı. İşte Solnit’in çağrışım dolu, okurken genişleyen dili, bir masanın etrafında böyle turlayabiliyor. Ona göre “sözcüklere ihtiyacımız var ama en iyisi onları sürekli taşan, kırılıp açılan kaplar olduklarını bilerek” kullanmak.

Yokluğumdan Aklımda Kalanlar - Rebecca Solnit

Aklımda Kalanlar

Kitap bölümler halinde. Her bölümde yazar, hayatını şekillendiren önemli olayları ve konuları irdeliyor. Bu bölümleri birbirinden keskin bir şekilde ayırmak mümkün değil tabii. Çünkü “Bizler değişmekte olan bir diyarı bir uçtan bir uca geçen ve yolda giderken yine kendisi de değişen seyyahlarız.”

Ayna Evi’nde on dokuz yaşındayken kendine yeten bir insan olma yolunda attığı en önemli adımı, ona bir hediye gibi gelen ve yıllarını geçirdiği daireye taşınma hikâyesini anlatıyor Solnit. O daire ve bulunduğu mahalle onu bugünkü insan yapan sayısız anının ve deneyimin yaşandığı yer. Gençlikten yetişkinliğe giden yolu burada alıyor:

“O küçük daire benim için metamorfoz geçirebileceğim, değişirken ve dışarıdaki dünyada kendime bir yer edinirken kalabileceğim bir yuva oldu. (…) Değişiyorsunuz, şanslıysanız zamanla güçleniyor, kendinizle birlikte amacınızı da güçlendiriyorsunuz; nihayetinde gençliğin saflığının ve telaşının yavaş yavaş akıp giderek boşalttığı yeri olgunluk ve sükûnet olabilecek bir şey doldururken etrafınıza intibak ediyor, görüş berraklığı kazanıyorsunuz.”

Sis Düdükleri ve Gospel Müziği’nde Solnit’in yaşadığı mahallenin kültürel zenginliğinden bahsediliyor. Hıristiyanlığın her türlü mezhebine ev sahipliği yapan kiliseler, ülkenin dört bir yanından isteyerek ya da göçe zorlanarak gelmiş bambaşka kültürlerden insanlar, mimari bakımdan birbirinden farklı binalar, bir sürü küçük dükkân… Ve tüm bu çeşitliliğin zaman içinde yok olması. Solnit derin bir hüzünle zamanın götürdüklerini anıyor:

“Şehir, çatlaklarına tozlar ve hazineler sıkışmış yaşlı bir şeymiş gibi gelirdi insana; sonra düzeltilip temizlendi, sakinlerinin bir kısmı da sanki çerçöpmüş gibi süpürülüp uzaklaştırıldı.”

Mahalle değişirken yazar da değişmişti. Çevresinde olanlara karşı hep açık bir bilinçle ve hassas bir yürekle bakan Rebecca Solnit için bu değişim kaçınılmazdı.

“Sorun sen değilsin, patriyarka.”

Savaş Zamanı Yaşam’da Solnit’in, kadınların maruz kaldığı kötülükler üzerine düşüncelerini okuyoruz. Bizzat yaşadığı, şahit olduğu, duyduğu, okuduğu onlarca olay üzerinden kadınların varlığını silmeye çalışan erkek egemen kültürü eleştiriyor. Solnit’e göre kadınlar kimsenin savaş olduğunu kabul etmediği bir savaşın içinde sürekli mücadele ediyor. Medyada münferit olarak sunulan kadına yönelik şiddet olaylarının aslında daha büyük bir sorunun su yüzüne çıkan parçaları olduğunu belirtiyor. Kadın şiddet gördüğünde ya da öldürüldüğünde bunu yapan erkeğin bireysel kötülüğü ön plana çıkarılıyor, halbuki bu daha geniş bir kültürel sorunun bireysel tezahürü. Sinema filmlerinden şarkılara, edebiyat eserlerinden haber başlıklarına kadar her yerde kadın; şiddet görmesi doğallaştırılan, ölümü şiirselleştirilen bir nesne olarak görülüyor. Kendini var etmek için, savaşmak için mücadele eden kadınlar da itibarsızlaştırılıyor. Solnit’e göre kadın için “Sözüne güvenilirlik, temel bir hayatta kalma aracıdır.” Patriyarka kadının elinden işte bunu almaktadır.

Kaybolma Numaraları bir önceki bölümle yakından ilintili: Erkek şiddetine maruz kalmamak için kadınların görünmez olmaya çabalamaları. Erkek egemen kültür kadınları ya bizzat görünmez kılıyor ya da görünmez olmak zorunda bırakıyor. Bu görünmeme çabası zaman zaman beden üzerinden gerçekleşiyor. Kadınlar, bedenlerini ilgi çekici olmaktan çıkarıp özgür kalmaya, zayıflayıp az yer kaplamaya çalışıyorlar. Ya da erkeğin istekleri doğrultusunda değişip onlara hoş görünmeye ve şiddete maruz kalmamaya çabalıyorlar. Çünkü erkek, kadın vücudu üzerindeki tahakkümünü kendine hak sayıyor. Solnit, bunun yanında kadınların entelektüel olarak da yok sayıldığını belirtiyor:

“En gaddarca geleneksel biçimiyle kadınlık sürekli bir ortadan kaybolma numarasıdır, erkeklere daha fazla yer açmak için silinmek, sessiz kalmaktır, erkeğin olduğu yerde varlığınız saldırganlık, yokluğunuz zarif bir itaat kabul edilir.”

Geceleri Özgürce Solnit’in kendi dilini keşfetme sürecini anlatıyor. Bu dilin gecelerden, gölgelerden ve karanlıktaki umuttan doğduğunu söylüyor. Kitaplarla olan bağından, hangi kitapların onu değiştirdiğinden, okumanın onun yazarlığını nasıl etkilediğinden bahsediyor. Kitaplar ve olaylar arasında örüntü kurmanın, anlam keşiflerine açık olmanın, uyanışlar yaşamanın, sözcüklerin güzelliğinin ve gücünün getirdiği coşkuyu yaşamanın önemini vurguluyor. Edebiyatın da erkek egemen bir alan olduğundan, “erkek” romanlar okumanın onu olumsuz etkilediğinden, okumak eyleminin de kadın için bir kaybolma numarası olmasından bahsediyor. Solnit uzunca bir süre kalemini zekâsının hâkimiyetinde oynatmış. Karşıdakini alt etmeye çabalayan bir dille konuşmanın veya yazmanın kişiyi küçük bir yazı alanına sıkıştırdığını görmüş. “Yürekten gelerek konuşmanın nasıl cesaret gerektirdiğini” çok sonraları anlamış.

Çeperlerin Bazı Kullanım Alanları Solnit’in yazma macerası ile ilgili. Çok çeşitli alanlarda yazmış biri olarak bunların her birinin şimdiki yazısına katkıda bulunduğunu belirtiyor Solnit. Görsel sanatlara dair dergilere ve galeriler için broşürlere yazmanın, bu yolda tanıştığı özel kişilerin onun yazarlığına etkisi olduğu aşikâr. O sanatçılarla kurduğu dostluklarda görsel sanatların birçok alanıyla yakından ilgilenmiş. İlk kitabını bu sanatçılar üzerine yazmış.

- Reklam -

Enkaza Dalmak’ta Solnit’in, sanat çevrelerindeki erkeklerin de kadın hakları konusunda kör olduklarını fark edişini okuyoruz:

“Çevrenizdeki sanat size çenenizi kapatıp bulaşıkları yıkamanızı söyleyip duruyorsa nasıl sanat yaparsınız? Yararlı etkileri olmuş, ama ister kişisel kötülükten ister kategorik küçümsemeden kaynaklansın, size ya da sizin gibi insanlara hiç yararı dokunmamış kültürel kahramanlarla ne yaparsınız?”

En yenilikçi sanatçıların bile kadınları hor görmesi, sanat gibi eşitlikçi bir alanda bile kadınların sessizliğe itildiğini göstermiş. Lawrence Ferlinghetti’nin yöneticisi olduğu City Lights yayınevinde kitabını yayımlatmaya çalışan Solnit, kitapta geçen bir bilgi yüzünden iftirayla suçlanmış. Kimse ona o bilginin doğruluğuna dair itimat etmemiş. Bir kadın olduğu için güvenirliği yok sayılmış. İlk kitabı Secret Exhibition böylelikle “sessiz bir hayat”a mahkûm edilmiş. İkinci kitap Savage Dreams de benzer bir “erkek egemen” tepkiyle karşılanmış. Solnit bu yaşadıklarının yanında hayatındaki birçok erkeğin kendisini ne denli desteklediğinden de bahsediyor. Aktivist kardeşi bunların başında geliyor. Yazar, onunla birlikte birçok eylemde yer almış. Solnit eşcinsel erkeklerle olan dostluğundan ve onlarla kurduğu zenginleştirici bağlardan söz ediyor. Queer kültürü yakından deneyimleyen yazar, erkek şiddetinin türlü yüzünü burada da görmüş. Erkek egemen kültür, kadın üzerindeki tahakkümünü, “kadına öykünen” bireyler üzerinde de sürdürüyordu. Çünkü ne de olsa patriyarka kadın olmayı da kadın gibi olmayı da edilgen bir varoluş olarak algılıyordu.

İşitilebilirlik, Sözüne Güvenirlik, Önem: Bu bölümde yazar Savage Dreams’i yazma sürecinden bahsediyor. Amerikan yerlilerinin toprak mücadelesini anlatan bu kitap için giriştiği araştırmalar ve mücadeleler, görüştüğü insanlar Solnit’i çok etkilemiş. Yazar diğer kitaplarının da yazılma sürecinden kısa kısa söz ediyor. Tüm bu mücadele içinde yok sayılan bir yazardan sözüne güvenilen bir yazara nasıl dönüştüğünü anlatıyor. Solnit, kadınlara yönelik şiddetin onların sesini işitmeye istekli olmayışımızdan, işitsek bile sözlerine güvenmememizden, güvensek bile önem vermememizden kaynaklandığını söylüyor. Yazar kadın hakları mücadelesinin en önemli duraklarından biriyle bölümü bitiriyor: “Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar” adlı makale.

Sondeyiş: Can Yelekleri: Yazar bir imza gününde bir kadının gelip elini avuçlarına aldığını ve el izlerini okuduğunu hatırlıyor. Kadın şöyle demiş: “Her şeye rağmen, kim olman gerekiyorsa o olmuşsun.”

Her şeye rağmen, bütün o yaralarına rağmen Solnit, kırılan yerlerini onarıp daha değerli bir ruha sahip olmayı başarmış.

Rebecca Solnit’in yazdıklarını özetlemek çok zor. O harika bağlantılar kurup çağrışımla dolu yazılar yazıyor. Bu yazılar, tek bir konu üzerine odaklanan sınırları belirli metinler değil. Solnit, okuduktan sonra bile zihninizde genişleyen metinlerin yazarı.

Yokluğumdan Aklımda Kalanlar - Rebecca Solnit

Çeviri, Editörlük, Düzelti, Kapak

Yokluğumdan Aklımda Kalanlar adlı bu harika kitabı dilimize Seda Çıngay Mellor çevirdi. Elleri dert görmesin. Muhteşem bir çeviri. Solnit’in sesiyle Mellor’un sesi harika örtüşmüş. Seda Çıngay Mellor çevirmen olarak hep radarımızda zaten. Kimi kitapları sırf o çevirdi diye okumak istiyoruz. Çeviriye önem veren çoğu okur da onun ismini biliyor. Çevirinin niteliğini ölçmek haddimiz değil. Güzelliğini göstermek için birkaç örnek verelim:

I’ve met people who came from happy families who seemed to have little work to do as adults: they would carry on as they had been taught; they were the acorns that didn’t fall far from the tree; they were on a road that didn’t fork or they had no journey at all ahead, because they had arrived before they set out.

Mutlu ailelerden gelen ve yetişkinliklerinde yapacak pek az işleri varmış gibi görünen insanlarla tanıştığım olmuştur: Yollarına kendilerine öğretildiği gibi devam ederlerdi, dibine düşmüş armutlardı, çatallanmayan bir yolda seyrederler ya da hiç seyahat etmezlerdi, çünkü varacakları yere daha yola çıkmadan varmışlardı. (s. 24-25, Minotor Kitap, 1. Baskı)

We were subject to the wonders and frustrations of unpredictability and better able to withstand them because time moved at what would only later seem a gentle flow, like a river across a prairie before the waterfall of acceleration we would all tumble over.

Öngörülemezliğin hem harika taraflarına hem hüsranlarına maruz kalırdık o zamanlar ve onlara katlanmak konusunda daha becerikliydik, çünkü zaman aheste olduğu ancak sonradan anlaşılabilecek bir akışla hareket ederdi, hepimizin yuvarlanıp içine düşeceği sürat çağlayanına gelmeden hemen önce çayırların arasından geçen bir nehir gibi… (s. 39, Minotor Kitap, 1. Baskı)

Kitabı yayıma Enis Köksaldı hazırlamış. Enis Köksaldı iyi bir çevirmen olmasının yanı sıra, Epsilon Yayınları’nda ve özellikle Kafka Kitap’ta yaptığı harika işlerle ismi anılan iyi bir editör. Kendisini Minotor Kitap’ta görmek güzel.

Düzeltiyi Tuğçe Nida Gökırmak yapmış. Ellerine sağlık. Kitapta yazım yanlışına, baskı hatasına rastlamadım.

Kapak, İthaki’den tanıdığımız bir ismin elinden çıkmış: Hamdi Akçay. Kapak görseli, kitabın son bölümünde bahsi geçen kintsugi sanatına binaen seçilmiş. İyi bir seçim ama şahsım adına daha ilgi çekici bir kapağı tercih ederdim.

Son olarak bu incelemenin daha iyi hale gelmesini sağlayan Perçem Uğur Yıldızbaş‘a teşekkür ederim.

Ya sizler herhangi bir Solnit eseri okudunuz mu? Yazarla ve Yokluğumdan Aklımda Kalanlar kitabıyla ilgili yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum üzerinden bizlerle paylaşabilirsiniz.

Bülent Özgün

Edebiyat ve sinema hayranı (bazen hangisini daha çok sevdiğini kendisi de bilmiyor), İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu, öğretmen; yazmayı, okumayı, konuşmayı, öğretmeyi ve bunların hepsi üzerine düşünmeyi seven bir ademoğlu. Bir hayaledici. Ne yazık ki hep böyle kalacak.

1 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Gokhan_MG Gokhan_MG dedi ki:

    Bülent bey mail adresinizi alabilir miyim mümkünse?

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

falcon 9 spacex roket ay

7 Yıldır Uzayda Kontrolsüzce Dolaşan 4 Tonluk SpaceX Roketi Son Hızla Ay’a Çarpacak

Men Fragmanı

Ex Machina’nın Yönetmeni Alex Garland’dan Korku Filmi: “Men” Fragmanı Yayınlandı