in , ,

Schopenhauer’ın Metafiziği: Aşkın Pençesinde Oyuncak Olan İnsanlık

İnsanın hayatındaki önemli kavramlardan biri olan aşk, Arthur Schopenhauer’ın gerçekçi bakış açısı altında farklı bir anlam kazanıyor. Aşkın Metafiziği ile tanışın.

Arthur Schopenhauer Aşk - Aşkın Metafiziği
- Reklam -
- Reklam -

Aşk, eskiden ozanların şimdiyse şarkıcıların bestelerini, tiyatrolardan sinema filmlerine kadar kurgu eserlerin neredeyse hepsini domine eden bir konu. En alakasız olduğu düşünülen kitaba veya filme bile bir noktada dahil edilmeye çalışılan, tüketicinin ilgisini hep üst düzeyde tutan şiddetli arzu, Cinsel Sevgi.

18. ve 19. yüzyıllarda yaşamış Alman Arthur Schopenhauer ise, hayatın acılarla ve tatmin edilemeyen arzularla dolu olduğunu söylemiş bir filozoftur. Eğer arzuladığımız bir şeyi elde edersek, ya daha fazlasını isteyecek ya da ne kadar boş bir şeyin peşinde koştuğumuzu fark edip yine hayal kırıklığına uğrayacağızdır.

Hatta Schopenhauer’ın, İrade veya daha yaygın olarak İstem dediği bu güç, Aşkın/Transendent bir güç olarak insanı acımasız bir şekilde ona fark ettirmeden kontrol eder. Aşkın Metafiziği adlı eserinde genelde Tür veya Doğa olarak bahsettiği bu güç aşkı da, türün devamını en ideal insan tipi ile sürdürme amacı için sadece bir araç olarak kullanmaktadır.

- Reklam -

Gerçek Tutku ve İstemin Kölesi Olmak

Schopenhauer Aşkın Metafiziği denemesi boyunca insanın Doğa/Tür veya onun başka bir söylemiyle İstem’in nasıl kölesi haline geldiğini sorgular. Filozof, aşk kavramını kesinlikle anlamsız veya kimyasal reaksiyonlardan ibaret, sıkıcı bir kavram olarak görmemektedir. Uğruna insanların kendi karakterlerine çok ters düşen şeyler yapmalarının, çevrelerindeki herkese karşı gelmelerinin hatta sevdiklerine kavuşamazlar ise yaşamların son vermelerinin, incelemeye değer olduğunu savunur.

Ancak bunu yaparken, romantizm ile süslenmiş cümleler yerine (şu an bize normal gelse de) kendi dönemi için aykırı denebilecek kadar pozitivist bir şekilde aşkı ele alır.

“Uğruna besteler yapılan, şiirler yazılan, intihar edilen Cinsel Sevgi, kesinlikle insanın anlayışının üzerinde, aşkın/transendent bir kavramdır. Kadın ile erkek, karşısındakinin ideal eş olup olmadığını anlamak için ne kadar uzun süre harcamakta, ne de detaylı süzmektedir karşısındakini.”

Schopenhauer’a göre aşk veya kendi tabiriyle Cinsel Sevgi, yalnızca ama yalnızca Tür’ün, ideal/güzel insan tipini korumak için, bireyi doğru kişi ile eşleştirme çabasıdır. Bunu yaparken en başta fiziksel uyumluluğu ele alır. Kadın veya erkek, partnerinde kendisinde eksik olanı her zaman arayacaktır. Schopenhauer’a göre kısa boylu bir kadın uzun boylu erkeği ararken, fiziksel açıdan yetersiz bir erkeğe ise kaslı, kuvvetli bir kadın daha çekici gelecektir. Böylece doğa, bu kombinasyonlardan doğacak yeni bireyin, ideal insan tipinde olmasını garantilemeye çalışacaktır.

Arthur Schopenhauer
Arthur Schopenhauer

Bu bağlamda Schopenhauer gerçek tutkunun, insanın kendi bireyselliğini tür için feda etmesi olarak tanımlar. Buna örnek olarak da, ailesi tarafından zengin bir erkek ile evlendirilmek istenen bir kadının ebeveynleri ile inatlaşarak, âşık olduğu erkeğe ulaşmaya çabalamasını gösterir. Genç kadın, kendi bireyselliği yerine doğanın çıkarlarını ön plana koymuştur. Doğanın, hedefine ulaşmak için gözüne perde çektiği kadın veya erkek, sevgilisin kusurlarını görmezden gelecek, uyumlu oldukları yanlara odaklanacaktır.

Schopenhauer, insanın haz duyması konusunda dikkate aldığı yanları ayrıca inceler. Bunlardan ilk olarak ele aldığı yaştır. Erkeğin, kadın partnerini seçerken genelde adet görmenin başlamasıyla bitmesi arasındaki on sekiz ile yirmi sekiz yaş arasındaki dönemi dikkate aldığını vurgular. “Güzellikten yoksun gençlik çekici ancak gençlikten yoksun güzellik çekici değildir,” diyen filozof, doğurganlığın ve yeni birey üretme imkânının, kişilerin seçimlerinde hep merkezde olduğunu ifade etmektedir.

Bu Kadın Niye Bu Adama Âşık Olmuş?

Schopenhauer’a göre gerçek tutku, bize filmlerde verilen mesajdan çok ama çok farklıdır. Ona göre anlayışlı, kültürlü bir kadının, bir erkeğin kavrama yetisine veya zekasına değer vermesi kesinlikle gerçek tutku değildir. Filmlerde bazen erkeğin veya kadının, partnerinin fiziksel veya psişik özelliklerinden çok karakterine âşık olduğu; bu yüzden de “gerçek aşk”ın bu olduğu mesajı verilir. Fakat Schopenhauer, buna karşı çıkar. Tutkunun, her şeyden önce mantık ile bir arada olamayacağını, tamamen içgüdüden kaynaklanacağını savunur. Tür veya doğa, içgüdü yoluyla uygun gördüğü partnerleri, fiziksel ve psişik olarak birbirlerini tamamlamalarına göre bir araya getirir. Bu da, ozanların şarkılarına konu olan gerçek, şiddetli hatta kavuşulamaz ise intihara götürebilen gerçek tutkudur.

Kimi zaman güzellik algımıza uymayan bir kadın-erkek çifti gördüğümüzde şaşırır, hatta eleştiririz. Ve bu eleştiri de genelde, çok güzel, alımlı kadınların, toplumda “odun” diye tabir edilen erkeklere âşık olduğunu görmemizden kaynaklanır. Schopenhauer, bu konuda maalesef entelektüel açıdan güçlü ve nahif ancak fiziksel açıdan yetersiz erkeklere kapıları kapıyor denebilir. Çünkü, deneme boyunca vurguladığı gibi doğanın önem verdiği tek şey, türün ideal insan tipinin korunarak geleceğe aktarılmasıdır. Erkekten çocuğa geçecek olan kişilik özellikleri cesareti ve kararlığıdır ki bunlar da genelde fiziksel olarak güçlü olmanın sonuçlarıdır. Zeka, entelektüel bakış gibi özellikler anneden geçeceği için kadın, kendisinde eksik olanı karşılayacak erkekleri arayacaktır.

Ancak bu durum, “Kadınlar sadece kuvvetli ve cesur erkekleri ararlar, diğerlerine bakmazlar,” olarak yorumlanmamalıdır. Schopenhauer bütün cinselliğin tek-yanlılıktan ibaret olduğunu söyler. Her birey, yeni üretilecek ve her şeyin onun vasıflarına bağlı olduğu ideal insan tipinin tamamlanabilmesi için, kendisinin tam karşıtı bireysel tek-yanlılıklara muhtaçtır. Toplumumuzdaki “ruh ikizini bulmak” deyimini buna örnek gösterebiliriz. Cinsel Sevgi’nin bütün hedefi, dünyaya yeni gelecek birey ve onun kusursuzluğu sağlamak olduğu için, herkes kendisini nötrleyecek/tamamlayacak kişiyi arar. “Deliler gibi aşığım, sonunda ruh ikizimi buldum,” dediğimiz, uğruna gözünü kararttığımız kişi aslında bizdeki eksikleri tamamlayan, bu yüzden de bizim (aslında türün) delicesine muhtaç olduğu eştir.

- Reklam -

Cinsel Sevgi’nin pençesindeki insanlık sevdiğine kavuşamazsa acısı tarifsizdir. Ancak aşkına karşılık bulamazsa, belki de Doğa tarafından ihanete uğrayarak, kavuşamayacağı bir tutku ile kıvrandırılır.

Aşkın Metafiziği - Arthur Schopenhauer

Doğanın Ahlak Anlayışı Yoktur

Dünyaya yeni birey getirme amacının kutsallığına sarınan Cinsel Sevgi, sevenlerin gözünü kör eder. Asla almayacakları riskleri aldırır, karakterlerine ters hareketlerde bulunmalarına sebep olur ve nihai amacı yani çiftlerin cinsel birleşimi gerçekleşene dek bu ısrarından şaşmaz. Schopenhauer’a göre doğa gerekirse zinaya da, tecavüze de başvurmaktadır. Biricik amacı ideal insan tipinin korunduğu yeni bir birey dünyaya getirip, türün kusursuzluğunu korumak olan doğanın, ahlak anlayışı yoktur.

Schopenhauer ne zinayı ne de tecavüzü savunmamakla beraber, doğanın bu yollara da başvuracağını ifade eder. Çünkü zina da, tecavüzler de asırlardır süregelen şeyler olarak doğanın ve türün tipini korumak için başvurduğu acımasız, ahlaksız yollardır.

Doğa veya Tür insan ırkını Cinsel Sevgi ile kör eder, ardından da bir köşeye fırlatır. Buna verilebilecek en iyi örnek evlenip, yeni doğacak çocuğun tohumlarının atılmasının ardından, er ya da geç aşk ateşi içinde yanan âşıkların birbirlerinin kusurlarını görmeye başlamalarıdır. Çünkü doğa nihai amacına ulaşmış, ideal insan tipini koruyacak bireyi garantilemiştir artık. “Evlilik aşkı öldürür,” deyimimizi buna bağlayabiliriz. Belki 5, belki 10 yıl sonra aşk bitecektir.

Schopenhauer karkikatür
Schopenhauer’ın, İstem’e dair fikirlerine dair bir karikatür.

Eninde sonunda erkek veya kadın -Schopenhauer’ın burada verdiği örnekte erkek- bütün uğraşının boşa olduğunu görecektir. Çünkü aşkını en yukarı koyan, ilişkisini koruyabilmek için her türlü fedakarlığı yapan erkek eninde sonunda eline geçen şeyin sıradan bir cinsel tatminden öte olmadığını görecek ve hayal kırıklığına uğrayacaktır. Fakat Schopenhauer, evliliklerin her zaman mutsuzlukla devam etmeyeceğini, partnerlerin entelektüel açıdan uyumlu oldukları takdirde sağlam bir dostluğun kurulabileceğini de belirtir.

Schopenhauer’ın felsefesinin ana noktası olan, insanın İstem veya İrade’nin elinde oyuncak olmasını, bireyin gözünü karartan arzu veya hedefin, ona ulaşmasının ardından sönüp gideceğini buradaki fikirlerine de yansıttığı görülebilir. Bu yüzden çok tutkulu âşıkların, evlendikten kısa süre sonra mutsuz hayatlara sahip olmaları hiç şaşırtıcı değildir. İnsan, yine İrade’nin elinde oyuncak olmuştur.

Schopenhauer ayrıca erkeğin aldatmaya her zaman daha açık olduğunu, kadının ise doğası gereği eşine bağlı olmaya yatkın olduğunu belirtir. Çünkü erkek bir sene içinde istediği kadar çocuğa sahip olabilecekken, kadın bir yıl içinde (ikiz veya üçüzler hesaba katılmaz ise) sadece bir çocuk dünyaya getirebilir. Kadın, eşini elinde tutmaya odaklıdır. Bu yüzden erkeğin değil ancak kadının ihaneti, doğaya aykırı olması sebebiyle çok daha ağır ve dehşet vericidir.

Schopenhauer’ın bu yaklaşımını sizler nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce de aşkın tanımını bu şekilde mi yapmalı? Kayıp Rıhtım Forum’da yorumlarınızı paylaşabilirsiniz.


* İnsan, Doğası Gereği Kötü müdür?

Murathan Özlü

1995 yılında dünyaya geldim.Hep biraz hayalperest ve düş dünyalarına ilgili oldum. Yeditepe Üniversitesi Gazetecilik bölümü mezunuyum. Küçüklüğümden beri buna iten şey Warcraft evreni oldu, son dönemde tanıştığım Witcher evreni de kalbimde onun yanına yerleşti. Felsefe, psikoloji ve korku kitaplarını da fırsat buldukça -Lovecraft başta olmak üzere- okurum. Okumak, yazmak, fikirlerimi paylaşmak ve bunlar üzerine tartışmak benim için bir rahatlama yöntemidir.

2 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Pardus Pardus dedi ki:

    Kitapçılarda gezerken felsefe bölümüne uğradığımda hep gözüme ilişen bir kitaptı ama felsefe alt yapımız pek olmadığı için bir heyecanla aldığımız kitapları zar zor bitiriyoruz. Yine de aklımızda bulunsun. :slight_smile:

  2. Avatar for Caleina Caleina dedi ki:

    Ehehe, ben de felsefe okumaya ilk Freudla başlamıştım aslında ve aynı sizin gibi çok zorlanmıştım. Kesinlikle beginner seviyesinde yazmıyor Freud. Schopenhaur’un şu an en çok sevdiğim yazar olmasının sebeplerinden birisi de, gerçekten çok sade yazması. Felsefe diline ve denemelere alışık olmasanız bile siz de onunla başlayabilirsiniz bence. En başta aynı sayfayı bir kaç kez okuyorsunuz ama bir noktada alışıyorsunuz, Schopenhaur’un dili diğerlerine göre pek sadedir. ^^

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Alfred Hitchcock

Alfred Hitchcock Ölümünün 40. Yılında Blackmail’den Kesitlerle Anıldı

Stranger Things 4. Sezon - Steve Harrington - Joe Keery

Stranger Things 4. Sezon Çok Daha Korkunç Olacak