Yusuf Atılgan, Aylak Adam’da sadece bizim çağımızda görülen bir yaratıktan bahseder. Sinemadan çıkmış insan. Şöyle der:
Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.
Bazen kendimi düşünürken bulurum: acaba benzer bir örnek bir kitabı yeni bitirmiş insan hakkında da verilebilir mi? Öyle bir yaratık mevcutsa ömrü ne kadardır? Kudreti ne kadardır? Belki belli zamanda, doğru anda okunmuş bir kitap, o yaratığın ömrünü yıllarca uzatabilir. Ben, lisede okuduğum Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın beni şekillendirdiğine inandığım kadar çok az şeye inanıyorum. Belki daha da eskide, ilk okuduğum kitaplardan Tombulyürek beni hiç bilmediğim şekillerde etkiledi. O kitabı bitirmiş insan yaratığı, belki de benimle bir ömrü paylaşacak. Tuhaf.
İyi kitapları okurken elinizden bırakamazsınız. Muhteşem kitaplarıysa, okuyup bitirdikten sonra elinizden bırakamazsınız. Son sayfayı çevirip de kitabın kapağını ilk kez tersten kapatınca insanın içi burulur. Kitabı önce kendinize, göğsünüze yaklaştırırsınız. Kaçmasın diye yakın tutarsınız. Uzaklaştırır bakarsınız. Bu belki de o kitabın formuna son bir bakış, bir saygı duruşudur. Belki de umutsuz bir arayıştır dibinde köşesinde okunmadık yer kaldı mı diye. Sonunda bırakmanız gerekir sehpaya, masaya, yere; ama eliniz varmaz. Bir kez bırakınca artık onun dünyasından sonsuza kadar çıkacağınız korkusu sizi titretir. Nefesinizi keser.
Harika Kitaplar Nefes Keser
İşte çok kısa bir süre böyle nefessiz halde durursunuz. Harika kitaplar böyle nefes keser. En azından, benim için böyle.
Özellikle öyküler için bir durum daha vardır. Bir öykü bazen sizi öyle bir mıhlar ki; merakla hınç karışımı duygularla başa döner, bu sefer daha hızlı, daha haşin bir şekilde öyküyü bir daha okursunuz. Sanki sizin kaçırdığınız bir dizi olaylar sonucu bu kadar muhteşem bitmiştir ve öykünün bir yerlerinde bu o harika sonun şifreleri gizlidir. O sırrı ilk seferde çözememiş olmanın verdiği hınç, ve ipuçlarını arama heyecanının verdiği merakla bu sefer bilindik sulara bir daha dalarsınız. Sizi o fevkalade hazırlanmış sona götüren tüm durakları ayıklamaya çalışırsınız. Bulamadıkça kudurursunuz.
Yekta Kopan’ın Kediler Güzel Uyanır kitabı geliyor aklıma. Oradaki Fil Mezarlığı öyküsü. Nasıl fark etmem? diye çılgına dönüp birkaç sayfalık öyküyü tekrar tekrar okuyuşum… İşin içinden çıkamayınca kısa filme çevirişim… Film bittikten 3 yıl sonra bile geri dönüp öyküyü okuduğumda hala içime işlemesi…
Tüm bu düşünceler beni tekrar Yusuf Atılgan’a döndürüyor. Sinemadan çıkmış insan’ı ve bir kitabı yeni bitirmiş insan’ı yan yana koyuyorum. İyi anlaşıyorlar. Onlar birbirlerini bizim başaramadığımız, sözsüz bir iletişim yoluyla anlayabiliyorlar. Birbirlerinin ömrünü tartıyor, yasını tutuyorlar, ve sonunda, zamanları dolduğunda, bu dünyaya şimdiye kadar gelmiş olan ve bundan sonra gelecek olan tüm diğer yaratıklarla birlikte, ortak bir bilince karışıyorlar.
- Okuma önerisi: Konserden Çıkmış İnsan – Doğu Yücel
Kutlukhan Kutlu’nun benzer bir şekilde Book hangover halini anlatan yazısını sizinkiyle yan yana koyuyorum. İyi anlaşıyorlar.
Sinemadan Çıkmış İnsan, Kitaptan Çıkmış İnsan
Harry Potter ve Ölüm Yadigarları’nı birkaç saat önce bitirdim. Sadece kitap değil seri de bitti. Böyle bir seriyle tanıştığım için mutluyum, seri bittigi için üzgünüm; napıcam ben şimdi hissi var içimde, bir burukluk var. Kitabı kaldırıp bir köşeye koyamadım, biraz daha gözümün önünde dursun, belki bazı bölümlerini tekrar okurum. Etkisi ne kadar sürer acaba diye düşündüm yazınızı okuduktan sonra. İnsan o etki hiç bitmesin istiyor ama o etki geçmezse de başka bir filme veya kitaba bir türlü kendini kaptıramıyor.