Onurhan Ersoy, ilk kitabı Geri Dön Her Şey Berbat Edildi hakkında konuşuyor. Ersoy, geçen günlerde raflardaki yerini bulan kitabın ortaya çıkış sürecini, yazım aşamasını ve yayınevi tercihini Kayıp Rıhtım okurları için kaleme aldı.
* * *
Her şey nasıl başladı? Kalabalıktı. İçeride pek çok yazar ve pek çok duman vardı. Kişi başına ortalama beş kitap düşüyordu. Kitabı olmayan tek kişi bendim. Sonra kalabalıklar içinden bir el uzandı. Elinde kırmızı bir kartvizit vardı. Pantone 199C. Sedat Demir. “Sen öykü mü yazıyorsun?” diye sordu. Başımı salladım. “Ara beni,” dedi ve uzaklaştı.
Çok daha sonra kendisine bu anıyı anlattım. Böyle tanışmıştık, diyerek. “Ben o kalabalıkta seni Keret zannettim ya, o yüzden uzatmışım,” dedi. Olsun, Keret’i de severim.
Başlangıcı daha da geriye götürebiliriz tabii. Çünkü bu olay esnasında dergilerde öyküleri yayımlanan, bazı edebiyatçılarla tanışan, dosyasını yavaş yavaş hazırlayan bir genç öykücüydüm. Daha da geride lise var. Şiir yazan arkadaşlarım var. Benim şiirle işim olmadı hiç. Kurmaca çok daha büyülü geliyordu. Kötü öyküler yazıyordum ama hiç yoktan iyidir. Zaten kötüyü yazmadan iyiye ulaşılmaz. O zamanlar arkadaşım olmayan bir arkadaşım (Büşra, Almanca biliyor), başka bir arkadaşıma (Furkan, Almanca bilmiyor) Murat Menteş’in Dublörün Dilemması romanını hediye etmiş yılbaşı çekilişinde. Furkan da kitabı okuduktan sonra bana önerdi. Furkan Ece. Hâlâ şiir yazıyor, ben bıraktırmaya çalışıyorum. Kitabın düzeltisini de o yaptı. “Biz de bir şeyler yazabiliriz he,” lafını ilk kez o zaman ettim. Bence ilham verici.
Geri Dön Her Şey Berbat Edildi – Yayınevi Tercihi
Sonra öyküler yazdım. Dergilere gönderdim. İlk öyküm nasıl yayımlanmıştı? Lisedeki şair arkadaşlarımdan Furkan olmayanı bana Post Öykü’yü önermişti. “Aykut Ertuğrul bütün öyküleri okuyormuş gönderilen, yorum yapıyormuş, gönder bence,” demişti. Ben de elimdeki öykülerden en az kötüsünü gönderdim. O öykü yayımlanmadı ama sağ olsun cesaretlendirici bir maille geri döndü Aykut Ertuğrul. “Galiba fena şeyler yazmıyorum,” hissi ilk kez o maili aldığımda gelmişti. Sonra başka öyküler yazdım. Yayımlandılar. Böyle böyle bir dosya oluştu. Elimdeki karta baktım. Dedalus. Ama Sedat Demir Dedalus’ta değildi. Artık Epona diye bir yayınevi vardı.
Mercan Alper’in Çember’i, Hakan Kökcü’nün Kemikler ve Komşuluklar’ı, Kübra Ganbari’nin Blake ve Makus Talihi’si yayına hazırlanıyordu. Epona’yla ilk temasım “Blake ve Makus Talihi” ve “Çember” kitaplarının kapak tasarımı için olmuştu. Kapak görseli çizmek için dosyaları okudum. Beğendim. Sonra gelecek diğer kitaplardan konuştuk. O kitaplardan bazıları yayımlandı. Hâlâ gelecek olanlar var. İsmail Pelit geliyor mesela. İyi yazarlarla yavaş yavaş kurulan güzel bir ortam. Ben de bunun bir parçası olmak istedim. Yayınevi tercihinde en önemli unsur bu bana kalırsa. Başka güzel kitaplarla yan yana durmak, iyi yazarlarla bir arada olmak.
Kitapta on bir öykü var. Bunu bir futbol alegorisine çevirirsek öykülerimden oluşan ilk on bir diyebiliriz. Dergilerde yayımlanan ama kitapta olmayan öyküler, dergilerde yayımlanmayan ama kitapta olan öyküler var. Aralarında yoğun bir tematik bağ yok. En büyük ortak noktaları, aynı zaman diliminde, aynı yerde, aynı kişi tarafından yazılmış olmaları. Bu da bana kalırsa yeterli bir bağ. 2017-2021 yılları Türkiye’sinde, hatta İstanbul’unda, bu dönemi yaşamış bir Onurhan Ersoy’un yazdığı metinler. Bu süre zarfında yaşadıklarım, düşündüklerim, öykülere elbet sirayet ediyor. Bunu, öyküleri elerken çok net bir biçimde fark ettim. Bazı öykülerin kitapta yer almama sebebi, diğer öykülere çok benzemeleriydi. Evet, güzel ama farklı bir şey söylemiyorum burada. Aynı şeyi aynı şekilde söylüyorsam, ortada bunu katlanır kılacak çok çarpıcı bir fikir yoksa, öykünün varlığı da gereksiz geliyor.
İlk Basamaklar
Postmodernizm öldü diyorlar. Üst kurmaca, alt kurmaca, metinlerarasılık. Çok fazla teknik, çok fazla terim var. Edebiyatın nereye gittiğini, benim nereye gittiğimi ya da nereye gitmem gerektiğini sık sık düşünüyorum. Sistemli bir şekilde değil ama. Gün içinde düşünüyorum, yeni öyküler uydurur gibi kafamda kuruyorum. Neyin nasıl olacağını bilmeden, yalnızca kestirerek, sezerek bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Bu öyküler de bu yolun ilk adımı oldu. Yazarlık serüvenini bir merdiven olarak düşünürsek ilk basamaklar. Bu merdiven tabii ki düz değil. Sosyal medyada gördüğümüz o kafa karıştıran, başıyla sonu ayırt edilemeyen merdivenlerden. Çünkü her ne kadar teknikler, kuramlar, eleştiri metodları ve nesnel görünen yargılar olsa da, öznel bir macera bu. Neyin iyi neyin kötü olduğu, hangi metnin diğerinden üstün olduğunu ayırt etmek çok da mümkün değil. Az mümkün.
Postmodernizm öldü. Gömüldü. Yakıldı. Külleri serpildi, serpilen küllerden yıllarca kurmacalar kuruldu. Yerine ne geldi? Artık ana akım olmuş postmodern numaralarla yazılmış binlerce metin hangi yolun yolcusu? Ne gelecek? Nereye gidiyoruz? Her şey daha da basitleşecek mi örneğin? Bundan sonra herkes Sally Rooney gibi metinler mi yazacak? Karmaşa edebiyatın neresinde duracak? Karnavalesk anlatılar görmeyecek miyiz? Görürsek, şöyle bir bakıp geçecek miyiz? Deneysel öykü nedir? Hangi deney orijinal artık? Bu gibi sorular aklımı kurcalıyor.
Kurcalıyor da ne oluyor? Bilmiyorum, onu da düşünüyorum. Kurmaca kurcaladıkça kurulur. Ben de bir şeyler kurdum. Başka şeyler de kurmaya devam edeceğim. Sadece kendi öykülerim de değil. Ben sevdiğim tüm metinleri baştan kuruyorum. Umarım bu öyküler de, okuyanların yeniden kuracak kadar sevdikleri metinler olur.
Onurhan Ersoy
Geri Dön Her Şey Berbat Edildi hakkındaki yorumlarınızı bizimle Kayıp Rıhtım Forum üzerinden paylaşabilirsiniz. Sitemizdeki diğer yazar maceralarına ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.
Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.