in , ,

Korku Sinemasında Kadına Bakış II: John Carpenter’ın Kadın Karakterleri

Serinin bu ikinci incelemesinde, korku ustası John Carpenter’ın filmlerindeki kadın karakterlere yönetmenin son filmi “Koğuş”un penceresinden bakıyoruz.

Kadın
- Reklam -
- Reklam -

Koğuş’un Kadın Karakterleri

Korku ustası John Carpenter’ın 2001 yapımı Mars’taki Hayaletler (Ghosts of Mars) adlı bilimkurgu filminin ardından verdiği on yıllık aradan sonra yönettiği ilk uzun metraj olan Koğuş (The Ward, 2010), sinemaya küstüğü düşünülen yönetmenin geri dönüşü olarak yankı buldu. Bu kadar aradan sonra neden Koğuş gibi bir filmi tercih ettiği sorusunu yanıtlarken, projenin düşük bütçeli olması, sınırlı mekân içermesi ve az sayıda oyuncu gerektirmesi gibi nedenleri öne süren yönetmen, Yaşayan Ölülerin Gecesi (The Night of the Living Dead, 1968) gibi düşük bütçeli filmlerin başarı izini hâlâ sürdüğünü saklamıyordu.

Koğuş’u yönetmesi için yapımcılar tarafından ilk akla gelen ismin John Carpenter olmasının belki de en büyük nedeni, projenin Carpenter filmlerine özgü kimi izler taşıyor olmasıydı. Dikkat çeken en büyük fark ise, yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi Dark Star (1974) ve en iyi filmlerinden biri sayılan Şey (The Thing, 1982) gibi tamamı veya çoğu erkeklerden oluşan film kişilerinin bu sefer—doktor, hasta bakıcı ve birkaç figüran dışında—kadınlardan oluşmasıydı. Bu yeniliğe rağmen, Koğuş’un, eski satırların altını kalın çizgilerle çizmekten öteye geçemediği açık.

Carpenter Koğuş’ta, 1960 yapımı bir hayalet hikâyesi olan Tormented’a da atıfta bulunarak, öldürülen kadın, hayalet ve intikam temalarını bir arada kullanıp “eski usul” bir hikâyeye yeniden hayat verse de, kendini yinelemekten kurtulamıyor. Koğuş’un kadınları birbirinden farklı mizaçta görünmekle birlikte yine aynı kaderi paylaşıyor. Buradan yola çıkarak, Koğuş’un kadınlarını yönetmenin önceki filmlerindeki kadınlarla kıyaslayabilir ve kişilerin belirli ortak özellikleri üzerinden bir sınıflandırmaya giderek genel bir değerlendirme yapabiliriz.

- Reklam -

Kurtarıcısını Bekleyen Kadınlar

John Carpenter’ın Cadılar Bayramı (Halloween, 1978), Biri Beni Gözlüyor (Someone’s Watching Me!, 1978), Mars’taki Hayaletler gibi birkaç filmi dışında, ikincil kişi, yan kişi ya da figüran olan kadın Koğuş’ta başkahraman olarak karşımıza çıkar. Asıl kişilik Alice olmasına rağmen başkahramanlığı üstlenen Kristen, yönetmenin diğer filmlerindeki kadınlardan farklı, kendi başının çaresine bakabilen ve en az yönetmenin diğer filmlerindeki erkek kahramanlar kadar güçlü ve mücadeleci bir karakterdir. Âdeta birkaçış uzmanıdır; doktoru oyuna getirip masasından mektup bıçağını alarak ya da kilit yuvasına tuvalet kâğıdı sıkıştırarak kilitleri açıp her defasında kaçmayı başarır.

Aynı koğuşu paylaştığı diğer kadınlara karşı ise koruyucu tavırlıdır; çocuksu ve içine kapanık bir kişilik olan Zoey’yi karanlıktan korktuğunda sarılarak teselli eder. Grubun özgür ruhu kimliğindeki fakat “eski moda” olan Emily de diğer kadınlardan güçlü olmasına rağmen—kendisinin de belirttiği gibi—Kristen kadar dayanıklı değildir; intihara yatkındır. Baştan çıkarıcı Sarah ise bencilliği ve acımasızlığı nedeniyle diğer kadınlarla ilişkilerinde uyumsuzdur. Koğuştan kurtulabilmek umuduyla hasta bakıcılarla sürekli flört etmeye çalışır. Belki de cinselliği simgelediğinden, ilk ölen değilse bile, içlerinde en acı şekilde ölen odur.

Hikâyesi John Carpenter’a ait olan, 1970’te ‘En İyi Kısa Film’ dalında Akademi ödülünü alan The Resurrection of Brancho Billy’de geçmiş zamanda bir kovboy olmak isteyen fakat şimdiki zamanda büyük şehirde yaşayan Brancho Billy, yönetmenin sonraki çoğu filmindeki kovboy ruhlu başkahramanların bir prototipi sayılır. Koğuş’taki Kristen’in de, diğer kadınlardan ayrılan özellikleriyle söz konusu erkek kahramanları çağrıştırdığı, bu nedenle de filmin “gizli erkek kahramanı” olduğu söylenebilir.

Kogus 2

John Carpenter’ın filmlerinde kadın kahramanların çoğu ideal erkeği bekleyen, sadakatine güvenilir kadınlardır.

Fantastik bir bilimkurgu olan Yıldız Adam’da (Starman, 1984) Jenny, ölen kocasının görünümüne bürünmüş bir uzaylı tarafından kaçırılan ve kadınlığı geç fark edilen, neredeyse cinsiyetsiz bir duldur. Kocasından başka biriyle birlikte olacaksa, o kişi—bir uzaylı bile olsa—kocasının kılığında olmalıdır. Görünmez Adam’ın Maceraları’nda (Memoirs of an Invisible Man, 1992) Alice, sevgilisi görünmek olduktan sonra bile ona sadık kalan, “diğer kadınlardan farklı” bir kadındır.

Görünmez Adam’la kurduğu ilişki, ideal olanın hayaliyle de yetinebildiğini gösterir. Fantastik öğeleri en fazla içeren Küçük Çin’de Büyük Bela’da (Big Trouble in Little China, 1986) Gracie ideal eş olarak gördüğü kamyon şoförü tarafından terk edilirken, bir gün tekrar buluşacakları umuduyla bekleyeceğini belli eder. Cadılar Bayramı’ndaki Laurie, hoşlandığı erkeğe açılmaktan utanacak kadar “namuslu” bir kızdır.

(Günahkârın cezalandırılması geleneğinin güçlendiği filmde bekaret kalkanını yitirmiş kadınlar bir bir öldürülür. Bekaretinden kaynaklı masumiyetini koruyan başkahraman ise katil yerine bir polisi öldürüp günahkârlar kervanına katılıncaya dek sekiz bölüm boyunca hayatta kalacaktır.)

Kogus 4

Koğuş’un başkahramanı Kristen ise bu kurala uymaz. Onun sadık kalabileceği bir ideal yoktur; hastaneye gelmeden önceki geçmişi siliktir, son hatırladığı anı bir çiftlik evinin yandığıdır. Acı veren gerçeği yakarak kendini yeni baştan var etmiş ve ancak bu sayede en güçlü olmayı başarmıştır. Kendisini hapsedildiği koğuştan kaçırıp özgürlüğe kavuşturacak bir kahramanın hayaliyle kurtarılmayı beklemez, bir erkeğe ve onun koruyuculuğuna ihtiyaç duymaz. Oysa John Carpenter’in kadınları çoğu zaman kurtarıcı bir erkek kahramana muhtaçtır. Üç kısa filmden oluşan Body Bags’deki (1993) ‘Gas Station’ adlı bölümde bir benzin istasyonunda kasiyerlik yapan Anne, bir erkeğin saldırısından yine başka bir erkek sayesinde kurtulur. Yıldız Adam’da Jenny ölmüş kocasının görünümünü alan bir uzaylı tarafından kaçırıldıktan sonra onun ilgisine ve himayesine muhtaç duruma gelir. Tehlike altındaki kadın kurtulabilmek için 13. Bölgeye Saldırı’da (Assault on Precinct 13, 1976) polislere, Cadılar Bayramı’nda Doktor Loomis’e, Küçük Çin’de Büyük Bela’da bir kamyon şoförüne muhtaçtır.

- Reklam -

1960 yapımı Lanetliler Kasabası’nın (Village of the Damned) aynı adlı yeniden yapımında “Superman” Christopher Reeve’in canlandırdığı Doktor Alan; Midwich Kasabası’nın bütün kadınları için bir kurtarıcıdır. Kadınların savaşçı yanlarıyla ele alındığı, liderlikleri nedeniyle “kraliçe arı” olarak tanımlandığı Mars’taki Hayaletler’de bile; başkahraman Teğmen Melanie’nin silah arkadaşları hep erkektir. Koğuş’ta ise erkeğe ve onun kurtarıcılığına başta güvenilmez; fakat yanıtsızlıkları ve kaba temasları yüzünden önce şüphe uyandırıcı olmalarına rağmen, Doktor Stringer ve hasta bakıcı Roy’un kurtarıcı rolü oynadıkları filmin sonunda ortaya çıkar ve koruyuculuk yine otoriteye teslim edilir. Bu açıdan, John Carpenter’in—önceki filmlerinden farklı olarak paranoya yerine sağduyuyu önerse de—kadının bireysel bakışına ve birey olmasına imkân tanımayan ortamları bir “akıl hastanesi” görünümüne indirgediği ve bu yolla; bir kadını var etmek uğruna birden fazlasını yok ederek, bütünün birliği için bireylerin tekdüzeleştirilmesini makul kıldığı da söylenebilir.

Edilgen “Canavarlar”

John Carpenter’ın filmlerinde, rollerinin işlevsel özellikleri gereği genelde belaya yol açan ya da beladan kurtarılması gereken kadınlar; bu sayede aksiyonu başlatan ve düğüm noktalarında önemli rol oynayan kişilerdir. Bir western klişesini modern bir hayalet hikâyesine dönüştüren Sis’te (The Fog, 1980), otostopçu Elizabeth’in, bindiği on üçüncü arabayla kasabaya gelmesiyle tuhaf olayların başlaması aynı zamana rastlar. Küçük Çin’de Büyük Bela’da kırılgan Gracie, Çinliler tarafından reisleri için kaçırılan ve başkahramanı belanın merkezine sürükleyen bir avukattır. Korkunun Ustaları (Masters of Horror) dizisinin ilk sezonunda yer alan Cigarette Burns’te (2005); ‘La Fin Absolue du Monde’ adlı filmi bulmakla görevlendirilmiş sinema salonu sahibinin intihar eden karısı Annie, kocasını da intihara götürecek suçluluğun kaynağıdır.

Los Angeles’tan Kaçış’ta (Escape from L.A., 1996) başkanın anarşist kızı bir kıyamet silahını yanına alarak, terörist sevgilisi Cuervo ile birlikte Los Angeles’a kaçar. Aynı filmdeki siyahi transseksüel Hershe ise bir gangsterdir. Kadınlar suçu kendilerine ve çevresindekilere çektikleri gibi, suça neden de olurlar. Koğuş’ta ise tehlike, kadın kişiliklerin çoğalması ve asıl kişilik olan Alice’i öldürmeleriyle başlar. Kaçış sürdükçe gerçeklerle yüzleşme ertelenecek, iyileşme gecikecektir.

Hastalığın ardında ise kötü niyetli eril güç tarafından ele geçirilmişlik yatar.

Kogus 3

13. Bölgeye Saldırı’da bir karakolda, Cadılar Bayramı’nda çocuk bakılan bir evde, Sis’te radyo istasyonu olarak kullanılan bir fenerde, Christine’de (1983) katil bir arabanın içinde, Karanlıklar Prensi’nde (Prince of Darkness, 1987) bir kilisede, Çılgınlığın Ötesinde’de (In the Mouth of Madness, 1994) bir korku romanının gerçekliğinde, Korkunun Ustaları’ndaki Pro-life’ta (2006) bir kürtaj kliniğinde çıkışsız kalan kadın, Koğuş’ta bir çiftlik evinin mahzenine ve Oregon’daki North Bend Akıl Hastanesi’ne hapsolur. Tekinsiz ve karanlık atmosferiyle dış dünyadan izole edilmiş hastanenin uzun, geniş ve karanlık koridorlarında kendi hayaletinden kaçmaya zorlanır. 13. Bölgeye Saldırı’da acımasızca öldürülen küçük kızdan Cadılar Bayramı’nda çocuk bakıcısı Laurie ve onun liseli kız arkadaşlarına kadar çoğu kadın, erkek katiller için olası birer kurbandır. Koğuş’ta ise Kristen ve diğer kadınlar bir hayaletin, öldürdükleri asıl kişiliğin kurbanı olurlar. John Carpenter’ın filmlerinde kadınların katil rolünü üstlendiklerine, eğer bir canavar değillerse rastlanmaz.

Çılgınlığın Ötesinde’de resepsiyondaki yaşlı kadın, kocasına işkence ederek sonunda onu baltayla doğrayan bir canavardır. Vampirler’de (Vampires, 1998) Jan Valek tarafından ısırılan Sheryl çok geçmeden bir vampire, Karanlıklar Prensi’nde ise fizikçi kadınlar birer zombiye dönüşür… John Carpenter’ın, “Filmlerdeki canavarlar biziz. Onlar bizim tehlikeli yanımız. Yıkıcı, vahşi ve zalim yanımız. Bizler öykülerimizde o canavarları sanki dışımızdaymış gibi anlatırız,” sözlerini doğrulayan Koğuş’ta, zombi görünümlü bir hayalet olan Alice, insanın öldürülerek yerine geçilen asıl kişiliğinden artakalan ilkel ve tehlikeli yanıdır.

Genel olarak, John Carpenter’ın sinemasında kadınlar, başkahramanlığı nadiren üstlenen, işlevsel özellikleri gereği belaya yol açan, içine düştükleri tehlikeli durumlardan kendi çabalarıyla kurtulamayan ve bu yüzden kurtarıcı bir erkek kahramana muhtaç kişilerdir. Ancak etik değerlere sahip olduklarında kurtuluş hakkı kazanan, aksi takdirde ya kurban ya da canavar rolüne layık görülen kadınların asıl çıkışsız kaldığı yer ise, koğuşların duvarlarından öte, “eski usul” bir ahlakın çarklarıdır.


Korku Sinemasında Kadına Bakış I: Kesişen Cehennemlerin Kavşağında Kadın


(Bu yazı ilk kez Altyazı Aylık Sinema Dergisi’nin 97. sayısında yer almıştır.)

Onur Özgüner

1979 Burdur doğumlu. DEÜ GSF Sahne Sanatları Bölümü Dramatik Yazarlık Anasanat Dalı Dramaturgi Sanat Dalında lisans öğrenimini tamamladı. Bazı çalışmaları Eşik Cini, Özgür Edebiyat, Kaos-GL, Sahne, Altyazı gibi matbu dergilerde yer aldı. Devlet Tiyatroları’nda sözleşmeli dramaturg olarak çalıştı. Hâlen Antalya’da yaşamakta.

1 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for kitapkurduizmir kitapkurduizmir dedi ki:

    Güzel bir inceleme…Bir de filmlerinde entreresan kadın karakterler kullanan R.Polanskiyi inceleyelim,bir ara…Mesela “Rosemary nin bebeği” ya da “Dokuzuncu kapı” daki gizemli kadınlar çok farklı gotik karakterlerdir.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Conan Unconquered inceleme

Conan Unconquered: Fethedilmenin Dayanılmaz Ağırlığı

kitap

Yozgat’ta 600 Yıllık Nadide Bir Kitap Ele Geçirildi