Butik yayınevleri hakkında az bilinen bir dünyaya davetlisiniz! Markalaşmanın yayıncılık dünyasında da işlediği inkar edilemez bir gerçek. Hani şu pazarlamadaki meşhur tabir var ya, lovemark, pek çok okurun da gözü kapalı alacağı, ne bassalar güveneceği yayınevleri mevcut. Bu bir sorun mu peki? Pek değil. Sorun olan o küçücük, fıçıcık kısımsa büyük yayınevlerinin (büyük markaların) işlerinin edebiyat olmaması.
Orada, gözümüzü kapatıp yok saydığımız ya da güvenemediğimiz bir kıyıda büyük isimlere sahip olmayan, büyük yürekli insanlar mevcut. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, yine küçük yayınevlerinin asıl amacı edebiyat. Uluslararası çok satanlarla paraya para demek yerine, bu ülkede, hatta dünyada bile az duyulmuş kültür ve milletlerin eserlerini basmak gibi bir gayeleri var. Dahası, yeni yazarlar büyük markalar/yayınevleri tarafından tek seferde reddedilirken onlara kapılarını açan da yine küçük yayınevleri.
Man Booker Ödülü’nde bunu son yıllarda çok görür olduk. Küçük yayınevlerinden çıkmış, ama öncesinde yüzlerce (abartısız) büyük isim tarafından reddedilmiş isimler, edebiyat dünyasının her sene gözlerini diktiği ödülü çatır çatır kazanıyorlar. Ya büyükler ne yapıyor bu sırada? Bu edebiyat yarışında neredeler?
Büyük yayınevleri garantici davranıyor. Zaten bilineni allayıp pulluyorlar. Biz de sanıyoruz ki, büyük yayınevleri aynı zamanda kalitenin de adresi. Ama özellikle çeviri ve editörlükte yine en çok onları eleştirmiyor muyuz? Çok yazım hatası vardı, diyoruz en azından. Yalan mı?
Gözden Kaçan Butik Yayınevleri
Yitik Ülke Yayınları’na bir bakın. Kaç yayınevi okuruna fuarlarda tohum dağıtır? Türkçe haiku basıyorlar. Şiirin giderek ikinci plana itildiği şu günlerde şiir kitaplarına, hatta şairlerin ilk eserlerine yer veriyorlar. Yine roman ve öykücülerin ilk eserlerini basma cesaretine sahipler ve onlar küçük bir yayınevi. Bisikletlere, 80 ve 90’larda çocuk olmaya dair, en çok da edebiyata dair hep sıcak bir gülücükle uğraş veriyorlar.
Dedalus Kitap var mesela. Dedalus ki Gürcüce ve Macarca gibi ülkemizde çok ama çok kısıtlı çevirmene sahip olunan dillerde, konumu ve kültürü bize yakın ama edebiyatı çok uzak medeniyetleri bizlerle buluşturdu. Neden? Niçin? Ama yaptılar ve bayıla bayıla okuduk. Türkçe edebiyatı da bağırlarına basıyor, İsrail’e kadar uzanıp bilineni değil de, az bilinen ya da bilinmeyeni göğüslerini gere gere, kaliteden ödün vermeden bizlerle buluşturuyorlar.
Bir de Alef’i unutmamak lazım. Hollanda çok bilindik bir ülke, hele de turizm açısından. Neredeyse her çalışan insanın hayali değil mi tatilini Amsterdam’da geçirmek? Ama edebiyatını hiç merak ettiniz mi? Alef sizin yerinize merak etti ve Hollandacadan çeviriler yaparak bizlere kazandırdı. Dahası, İngilizce çevirilerinin de son zamanlarda gördüğüm çoğu çeviriye göre üstün bir başarıya sahip olduğunu söylemiş miydim?
Düşünüyorum da, Goa adlı yayınevi olmasaydı Pis İş gibi bir eseri okuyabilir miydik? Tükendi bu kitap elbette, onların kaderi bu. Ama Tanrı tarafından pis bir iş verilmiş bir babanın yaşadığı komik olayları göremezdik. Bunu deyince de Kanat Kitap’ın Kitab-ı Duvduvani’si geldi. Eserleri Doğan Kitap tarafından basılmadan önce, ta 2004’te Kanat Kitap ile bize tarihi fantastik türüne yakın bir eser sunmuştu kendisi. Ne güzeldi!
MonoKL var sonra. Hugh Howey gibi, e-kitap olarak başladığı WOOL serisi çok tutulunca eserleri basılı hale gelmiş bir post-apokaliptik kurgu yazarının kitaplarını bastılar. Ülkemize de geldi, kendisiyle röportaj da yaptık. Ama MonoKL olmasaydı Howey’yi ne zaman okurduk? Hadi okurduk bir şekilde diyelim, ama aynı kaliteyi bulur muyduk? Peki ya aynı yayınevinin Fransızca çevirileri? Donald Barthelme gibi bir ustanın Kırk Öykü’sünü dilimize kazandırmaları? Ya felsefe kitapları? Peki ya Norveççeden çevrilen Knausgaard otobiyografileri?
Ya Jaguar Kitap? Kâğıt Ev gibi, kendine okur diyen her tutkunun okuması ve pay çıkarması gereken, küçücük bir kitabı bastılar. Daha neler neler bastılar da hala gönlümün sahibi Kağıt Ev’dir. Küçük kitap deyince de yerimde duramam ve aykırı duruşlu Kaos Yayınları’nın kendileri gibi küçük bir boyutta bastığı Bolo’ Bolo düşüyor aklıma. Yazar: p. m. Adı da, yazarının ismi de gizemli olan bu minicik eser keşfedilmeyi bekleyen muazzam bir cevher. Hem Kaos Yayınları’nın emeği de göz ardı edilmemeli.
Aylak Kitap’ı da seviyorum hani. Versus’un bir parçası olmaları ona küçük yayınevi dememi güçleştiriyor olsa da, Karin Tidbeck’i bulup bize İsveç’in bağrında yetişmiş, büyüleyici ve tuhaf bir çekiciliğe sahip bu kadının zihniyle tanıştırlar. Ne kadar teşekkür etsem az. Bir de İskoçya taraflarından bir bilimkurgu kitabı olan Gece Oturumları’nı bizlere kazandırmışlardı. Tam Aylak Kitap’lık bir eserdi doğrusu. Onlar gibi aykırı, onlar gibi kalıplara sığmayan ve her tür bariyeri esneten bir yapısı vardı.
Daha sayılacaklar var mı? Say say bitmez aslında. Bunlar ilk aklıma gelenler. Ve tüm bunların ortak bir özelliği var: kaliteliler. Bugün büyük yayınevlerindeki çeviri ya da editöryel sorunları bu saydığım yayınevlerinde göremiyoruz. Hem de onlar İngilizceyi, Almancayı bir kenara bırakmış, Norveççe, İsveççe, Hollandaca gibi dillerde; Gürcüce, Macarca çeviriler yapıyorlar. Haklarını da veriyorlar. Yetmiyor, ülkemizin yeni yazarlarına ılımlı bakıyor, onları bünyelerine katıyorlar. (Macar edebiyatının büyük isimleri ülkemizde önceden biliniyordu, yalan olmasın. Ama “büyük” isimleri.)
Yeni bir yazarsanız ve büyük bir yayınevi sizi bassın istiyorsanız artık olay Wattpad yollarından geçiyor. Karşı değilim, fakat Wattpad’den çekip çıkarılan eserlere baktığınızda tercihin hep aynı yönde olduğunu görmek zor değil. Dahası, bu Wattpad ünlüleri büyük yayınevlerinin editörlerince ciddi bir editöryel süreçten geçiriliyor. Editörlerin önemli emekleri doğrultusunda piyasa için hazır hâle geliyorlar. Biliyor muydunuz?
Küçük yayınevleri o küçük yapıları, küçük bütçeleriyle gönlümün sahipleri. Edebiyat dergilerini de yine onlar basıyor, ne ilginç. YKY’nin Kitap-lık’ını saymazsak, Alakarga’dan Sarnıç ve Dedalus’tan Yalnızlar Mektebi ilk akla gelenlerden. Yalnızlar Mektebi de imkansızlıklardan PDF formatına döndü basılıdan. Ama bırakmadılar, dikkatinizi çekerim. Bu arada Yitik Ülke de dergiciliğe girmek için hazırlanıyor. Bakalım neler olacak?
Dergiler demişken değinmeden geçemeyeceğim: ya fanzinler? Hadi yayınevi olmayı bırakalım kenara, ya bu edebiyat sevdalısı gönüllüler? Lise öğrencilerine kadar gerileyen yaş grupları, harçlıklarından arttırdıkları paralarla fanzinler çıkartıyor. Basım maliyetleri, dağıtım derdi gibi uğraşlar için ter döküyor. El çizimi, sempatik kapaklarıyla anlaşabildikleri kimi kitapçılarda bizlerin edebiyat bam teline dokunmak için bekliyor. Onlara şans verdiniz mi? Tek dertleri edebiyat. Kimi zaman bedava, kimi zamansa cüzi fiyatlarıyla zaten sadece basım maliyetlerini karşılamaya çalışıyorlar.
Atlayın tekneye, yayınevlerine geri dönüyoruz.
Edebiyat Dolu Yayınevleri
Bu küçücük, ufacık, ama içi kesinkes edebiyat dolu, kesinkes kaliteli yayınevlerine artık sırtımızı dönmeyelim. Çünkü biz sırtımızı döndükçe onlar bu aşklarını uygulamaya geçiremiyor. Desteğimize ihtiyaçları var. Küçük bir örnek vereyim mi hemen? MonoKL, maddi yetersizlikler nedeniyle sitemizce çok sevilen Howey kitaplarının ikincisi kitap Vardiya’yı az daha basamıyordu. Sonra toparlandılar neyse ki. Çıkınca baktık ki, yine sonuç çok kaliteli. İyi ki büyükler el atmadı şu kitaba.
Küçük yayınevlerinin kitaplarını gördüğümüzde para vermek için birkaç kez düşünmeyelim. En fazla kitabın kendisini beğenmezsiniz, ki onu da denemeden bilemezsiniz. Ama yine de kabul edelim, kötüleri de var elbet. O kötülerin de derdi zaten para, para, para. Kalplerinde edebiyat yok.
Son olarak, küçük yayınevleri e-kitap sektörüne de girmeye başladı, gördünüz mü? Büyükler hâlâ nerede?