in , ,

New X-Men: Grant Morrison’dan Zamanın Ruhunun Mutanlar Üzerindeki Tesiri

New X-Men serisine yakından bakın! Marvel Klasikleri yazı dizimiz, X-Men ekibinin 21. yüzyıldaki ilk büyük değişimini yaşadığı macerayla devam ediyor.

marvel klasikleri 2 new x-men
- Reklam -
- Reklam -

Marvel Klasikleri, Marvel çizgi romanlarının 80 yıllık tarihi boyunca kurgu dünyasına kazandırdığı sayısız eser içinden en güzide örneklerini değerlendirip tavsiye olarak sunduğumuz bir yazı dizisi. İkinci bölümün konuğu Grant Morrison’un New X-Men’i! İçerdiği sayılar: New X-Men (2001) #114-154 ve New X-Men Annual 2001

Baş kreatif direktör pozisyonunu bir süre önce Marvel Sinematik Evreni’nin mimarı Kevin Feige’ye kaptıran Joe Quesada, yaptığı işlerle halefi kadar Dünya çapında bir yankı uyandırmamış olsa da çizgi roman okurlarınca tanınan ve şirketin 21. yüzyılında son derece etkili olmuş bir isim. Bu yazının öznesi olan New X-Men çizgi romanlarının hayata geçirilmesinde de önemli bir yere sahip.

Quesada’nın Tahta Çıkışı

2000 yılında yayıncı pozisyonuna yükselen Bill Jemas’ın hiç vakit kaybetmeden editör koltuğuna yakın zamanda Marvel Knights projesiyle iyi bir rüzgâr yakalamış olan kankası Joe Quesada’yı getirmesiyle bir anda şirketin ipleri bu iki ismin eline geçmişti. Bu ikili kreatif anlamda devrimsel yenilikler yapmaya oldukça niyetliydi ve özellikle ilk birkaç yıllarını bu anlamda hırslı denemeler ile geçirdiler. İleride okurlar tarafından NuMarvel gibi isimlerle anılacak olan bu dönem, Marvel tarihinin en farklı işlerine ev sahipliği yaptı.

- Reklam -

Bu süreçte Ultimate ve MAX gibi yeni alt yayınlar ortaya çıktı ve gerek çizgi roman sektörü içinden gerekse de diğer sektörlerden pek çok yeni yaratıcı isimle anlaşıldı. Mark Millar, Garth Ennis, Peter Milligan, Brian Michael Bendis ve J. Michael Straczynski gibi yazarlar Marvel’ın yeni yüzyılında önemli roller oynadılar. Quesada’nın bakış açısına göre bir süredir yeniliğe en çok ihtiyaç duyan marka ise X-Men’di. Bu devin kurtarıcısı olarak dümenin başına getirilen isim ise süperstar yazar Grant Morrison olmuştu.

Grant Morrison

Grant MorrisonAlacağı kararlarda geniş özgürlüklerle donatılan Morrison, X-Men serisinin adını New X-Men olarak değiştirerek yola koyuldu ve 41 sayı boyunca mutant dünyasını her yönden etkileyen pek çok değişime imza attı. Üstelik bunlar içinden şu anda artık kalıcı hale gelmiş olduğunu söyleyebildiklerimizin sayısı da hiç az değil. Yine seri boyunca X-Men’in ve mutantların doğasına dair ortaya attığı çeşitli fikirlerin de ilerleyen yıllarda yeni yazarlar tarafından sık sık kullanıldığını da göz önünde bulundurursak Morrison’un X-Men’i adeta baştan dizayn ettiğini söylemek çok abartılı bir yorum olmayacaktır. Elbette bu, yaptıklarının serinin okurları tarafından her zaman olumlu karşılandığı anlamına gelmiyor. Bu bağlamda Morrison’un New X-Men serisinin “yenilikçi” sıfatının ardından taşıdığı ikinci önemli sıfatı “kutuplaştırıcı” olarak teşhis edebiliriz. Serinin sıkı hayranları olduğu gibi nefret edenleri de çok.

Ani Yenilikler

Grant Morrison yeni bir seri yazmaya başladığında genellikle cebinde birçok fikirle gelen ve bu fikirleri uygulamaya koyarken de elini korkak alıştırmayan bir adam. Fikirlerini okura sunuş şekli de her zaman lineer bir anlatımla sebep sonuç ilişkisi çerçevesinde olmuyor. Bazı değişiklikler birdenbire önümüze konulmuş olabiliyor. Seride bunun ilk dikkat çeken örneği Beast’in görsel tasarımındaki radikal değişim. Henüz ilk sayıdan karakter bizi o sırada 30 yıldır alışılagelmiş olan maymunvari şekliyle değil de kedigiller sınıfına aitmiş gibi duran yepyeni bir fiziksel görünümle karşılıyor.

Karakter 2013 yılında üçüncü bir başkalaşım geçirene dek bu şekilde kaldığı için artık bu Beast’e yabancı değiliz. O yüzden bugün okunduğunda büyük bir şok etkisi yok ama 2001 yılında X-Men’i takip eden insanların bu görüntüye hemencecik alışıp kabullenmediklerini tahmin etmek zor değil. Üstüne üstlük Morrison bu hadisenin gerçekleşme sürecini daha sonra da çok detaylandırmıyor, okuru kedi Beast’le ve çevresindekilerin bu görüntüye çoktan alışmaya başlamış olduğu gerçeğiyle baş başa bırakıveriyor. Yani bize Beast’in ilk zamanlardaki tepkileri ve hisleri yerine duruma adapte olduktan bir süre sonra yeni formunda kendini tanımlama çabasını ve fizyolojik yapısının nereye gittiğini, bir sonraki adımın ne olacağını sorgulamasını okutuyor. Beast’ın entelektüel yönünü her zamankinden daha fazla öne çıkarıp karakteri bu tür soruların kucağına bırakmak yazarın kesinlikle bilinçli bir tercihi.

new x-men marvel

Morrison bu tür anlatım tercihlerini yalnızca karakterlere yeni süredurumlar tanımlarken uygulamıyor. Aslında hikâyelerini anlatırken çoğu zaman başvurduğu bir yöntem bu. Basitçe ifade etmek gerekirse bir olay örgüsünde kendi kurgusunu yapmayı ve fazla bulduğu kısımları kırpmayı seviyor diyebilirim. Çoğu zaman karakterlerimizi bir önceki sayının sonunda bıraktığımız noktada bulmuyoruz. Eğer yeni bir hikâyeye adım atılacaksa arada bir şeyler yaşanmış ve olayların akışı çoktan o yola girmiş oluyor. Arada kalan boşluklar varsa da onları yolda dolduruyor. Bunu yaparken bu tür boşlukları her zaman okurun merak duygusunu kaşımak için kullandığını ve sonrasında düğüm noktalarında açığa kavuşturduğunu düşünmeyin. Genelde basit bir diyalogla çözümlediği şeyler oluyor bunlar. Burada amaçlanan her bir sayfanın önemli olmasını sağlayarak konsantre bir iş ortaya koymak ve bu sayede okurun dikkatini sürekli yukarıda tutmak.

New X-Men ve Grant Morrison Klişeleri

Bu ve bunun gibi örneklerde Grant Morrison’un çizgi roman anlatıcılığı ve Marvel ile DC evrenlerinin işleyişi üzerine çokça kafa patlatan, buna zihninde ciddi bir mesai harcayan bir adam olduğunu görmemek mümkün değil. DC için yaptığı Animal Man ve Multiversity gibi işlerinde bu mesailerin daha çılgın sonuçlarına şahit olabilirsiniz. Yazarın bu bağlamda sık sık üzerine gittiği mevzulardan biri de bu evrenlerde yer alan kahramanların birikmişlik hisleri. Eğer popüler bir karakterseniz her ay en az bir, denk gelirse daha fazla sayıda okur karşısına çıkıyorsunuz demektir. Bu aynı zamanda her ay başınızdan türlü türlü badirelerin geçtiği anlamına geliyor. Kabul edelim, süper kahramanlar hayatlarında bizimkilere kıyasla çok daha fazla şey yaşıyorlar. Buna rağmen çoğu zaman aynı kişi olmayı sürdürebiliyorlar. Olaylara yaklaşımları ve hayattan beklentileri değişmiyor.

Morrison yaşanan bunca olayın birikimini deşmeyi seven bir yazar. New X-Men’de bunu Cyclops (Scott Summers) ve Jean Grey’in evliliğini masaya yatırarak yapıyor. Hepimizin malumu, ikilinin yıllara meydan okumuş bir aşkı vardır. Öyle ki ölüm bile onları ayıramamıştır. Bununla beraber ilişkinin başına gelen sadece Jean’in yıllarca ölü kalması olsa yine iyi diyeceğiz. Morrison seriyi devralmadan önce ikilinin yaşadığı son olaylardan biri de Cyclops’un Apocalypse’le tek bir bedende hapsolmasıydı. Bu durum çok uzun sürmedi ve Scott, kendisinin izini süren Jean ve Cable tarafından kurtarıldı. Daha sonra ilginç bir şekilde Morrison bu olayı Scott için belirlediği yolda bir kıvılcım olarak kullanmaya karar verdi. Böylece New X-Men serisinin ilk sayılarından itibaren karakterin üzerinde Apocalypse’le aynı zihni paylaşmanın travmatik etkilerini okumaya başladık. Yavaş yavaş hayattan beklentilerinin artık Jean’le aynı olmadığını fark eden Cyclops; giderek farklı ve düşünce ile davranışlarını özgürleştirdiği bir yöne evirildi.

marvel cyclops

- Reklam -

İki karakterin evliliği bu seriden sağ çıkamadı ve Morrison, Scott ve Emma Frost arasında bir romantik birliktelik başlattı. İşi daha da ilginç hale sokan ise bu hamleler bekleneceği üzere hayranlar tarafından büyük tepki çekmişken ve kalıcı olacaklarına kimse inanmazken sonradan gelen yazarların bunu üzerine koyarak devam ettirmesi oldu. Scott ilerleyen yıllarda Xavier’ın optimist öğretilerinin dışına çıkıp kendi vizyonunu oluşturdu. Gelişen olaylar sonucunda kendisini yalnızca X-Men’in değil tüm mutant ırkının önderi olarak buldu. Tüm bu süreçte Emma da yanındaydı ve ikili, temsil ettikleri insanların kaderlerini beraber çizdiler. Morrison bile işlerin buraya varacağını tahayyül etmiş midir emin değilim.

Yazarlar bu yapısöküm sularında fazla yüzünce görmenin kaçınılmaz olduğu bir diğer anlatım ögesi de meta yorumlar. Fantomex’in orijin hikâyesi buna bir örnek. Seri içinde tanıştığımız yeni yüzlerden biri olan Fantomex, Avrupa’nın Diabolik ve türevi aksiyon kahramanlarından esinlenilerek yaratılmış bir karakter. Elindeki çift tabancası, Fransız aksanı ve gizemli tavırlarıyla hikâyeye giriş yaptığı anda belirli bir popülariteye ulaşan Fantomex’in ilerleyen sayılarda yapay olarak “üretildiğini” ve bu özelliklerin kendisine bilinçli olarak, yani insan öldürmesine rağmen toplumun gözünde olumlu bir algı oluşturabilsin diye tanımlandığını öğreniyoruz. Aynı okurun üzerinde oluşturduğu gibi.

 

new x-men Fantomex
Fantomex

New X-Men Serisinin Anlatım Öncelikleri

New X-Men’in 41 sayısı boyunca 8 farklı hikâye arkı işleniyor. Bunların her birinde X-Men’in klasikleşmiş maceralarında yer alan konseptlerin çoğu teker teker ziyaret ediliyor. Bu da mekan çeşitliliğini beraberinde getiriyor tabii ki. Sorun şu ki, Grant Morrison yeri geldiğinde anlatmak istediklerini tutarlılığın önüne koyabilen birisi. Örneğin bir noktada Xavier okulunda geçen bir dedektiflik öyküsü okuyoruz ve Emma’nın başına önemli bir şey geliyor. Bu sırada Cyclops kampüste değil ve olayları daha sonra barda karşılaştığı Wolverine’den öğreniyor. Biz kendisinin bu hadiseye büyük bir tepki verip okula dönmesini beklerken Scott bunu garip bir şekilde büyük bir kayıtsızlıkla karşılıyor. Bunun sebebi yazarın sırada Dünya yörüngesindeki bir uzay üssünde geçen bir Weapon X öyküsü anlatacak olması ve Cyclops’un da bu sayılarda yer almasını istemesi. Bu nedenle Wolverine’le karşılaşan Cyclops’un bardan sonraki durağı okul değil de bu uzay üssü oluyor.

Burada Morrison’un yeni hikâyeye geçiş yaparken vakit kaybetmek istememesi anlaşılabilir ancak bu tür tercihler bir yandan karakterlere zarar verebiliyorlar. İşin kötüsü Morrison’un bu karakter tahribatına göz yumma eşiğinin yer yer bahsettiğim örnekten çok daha düşük olması. Sırf zekice bulduğu bir diyalogu söyletebilmek dahi bunun için bazen yeterli sebep olabiliyor. Bir süper kahramanın henüz birkaç gün önce yaşanmış dev bir trajedinin yıkıntıları üzerinde espri yapması ağızda pek iyi tat bırakmıyor.

Kötü tercihlerin sayısı maalesef serinin sonlarına doğru artış gösteriyor. Sondan bir önceki hikâye olan Planet X, anlamsız şiddetin seviyesini Jeph Loeb’un Ultimatum’uyla yarışacak doza çıkarması bir yana, bazı karakterleri konumlandırışı itibarıyla tam bir fiyasko. Esasında evren içi devamlılık açısından sonuçları göz ardı edildiğinde keyif alınmayacak bir öykü değil ama belirli karakterleri geri dönüşü o kadar zor yollara sokuyordu ki. Marvel editöryalı da elbette bunun bilincindeydi ve Morrison ayrıldıktan sonra hemen birtakım olaylara retcon atıldı; o öyle değilmiş de şöyleymiş oldu. Gelgelelim o değişikliklerin de beraberinde getirdiği ciddi tutarlılık problemleri var. O yüzden sanırım en iyisi kendi headcanon’umuzda bu olayların alternatif bir gerçeklikte yaşandığını kabul etmek.

new x-men marvel

Görsel Tutarsızlık

Çizimlerin de serinin güçlü yanlarından biri olmadığını belirtmek gerek. Serinin birincil çizeri olarak anlaşılan ve Morrison’la pek çok projede ortaklık yapmasıyla tanıyabileceğiniz Frank Quitely, karakteristik çizgilere sahip bir sanatçı. Marvel da o sırada tüm çizerlerini Jim Lee’ye benzetmeye çalıştığı 90’lı yıllardan yeni çıkmış olunca Quitely’nin X-Men’e getirdiği yeni görsel dil her noktada uyumlu sonuç verdi diyebilmek zor. Bunun da ötesinde Quitely seri boyunca yalnızca 10 sayı yetiştirebildi ve görevlendirilen diğer çizerler de Quitely’nin tarzını benimsemediler. Serinin istikrarlı bir görsel yapısı yok kısacası.

Günün sonunda Grant Morrison’un New X-Men’i ortaya attığı fikirlerle, mutant topluluğunu ele alış biçimiyle bu marka altında çıkmış en önemli eserlerden birisi. Ayrıca X-Men’e nereden başlayacağına karar veremeyenler için iyi bir seçenek, dikkatinizi hep diri tutacak bir okuma sunması da cabası.

Marvel Klasikleri yazı dizisi devam edecek! Bu bölümde ele aldığımız seri ve yazı hakkındaki yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da bizlerle paylaşabilirsiniz!


* Marvel Klasikleri #1: Stan Lee ve Jack Kirby’den Fantastic Four

İsmail Can Bağbozan

1994 doğumlu, ODTÜ’den endüstri mühendisi olarak sağ kurtulmayı başarmış bir azim örneği. Asıl uzmanlığı ise başka alanda. Amerika’nın çizgi romanlarına, Japonya’nın mangalarına ömür harcadı. Çocukluk ve gençliğinde okuduğu oyun dergilerinin ona ilham olmasıyla da bu tutkusunu başkalarıyla paylaşmaya karar verdi. Sinema, fantastik edebiyat, anime ve elbette video oyunlarıyla da hayatının çeşitli dönemlerinde bolca haşır neşir olmuşluğu var.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Stephen King Firestarter Tepki

Stephen King Uyarlaması Firestarter Hazırlıkları Hız Kazandı

Bronz Çağı Dövüş Tekniği

Bronz Çağı Zamanında Kullanılan Kılıç Teknikleri Ortaya Çıktı