Tracy Chevalier tarafından derlenen Onunla Evlendim Sevgili Okurum kitabının çeviri macerasını Arzu Altınanıt Kayıp Rıhtım okurları için kaleme aldı.
Charlotte Brontë’nin ilk defa 1847 yılında yayımlanan Jane Eyre kitabının meşhur sözünden yola çıkarak hazırlanan öykü derlemesi, 21 kadından 21 öykü barındırıyor. Eserde Türkiye’den Elif Şafak da yer alıyor.
Suya Atılan ve Suyun Halka Halka Yayılmasına Neden Olan Taş: Onunla Evlendim Sevgili Okurum
Kimi eserleri yıllar, hatta yüzyıllar sonra okunan başyapıtlardan biri yapan, onların evrensel olmaları ve her çağa hitap etmeleri bence. 2016 yılında çevirdiğim, İthaki ve Yabancı Yayınları’ndan çıkan Jane Eyre de bu başyapıtlardan biri. Çağın düzenini, ilişkilerini, yaşam biçimini yansıtırken sergilediği feminist duruş, edebiyatın ilk feminist eseri yapıyor onu belki de. 1847 yılında yayınlanmış bir eser olmasına rağmen, gelmiş geçmiş tüm kadınları yansıtan bir karakter Jane. Literatüre geçmiş, hâlâ alıntı yapılan, hâlâ birçok insana ilham veren çok önemli iki cümlesi var: “Ben kuş değilim ve hiçbir ağ beni tuzağa düşüremez. Özgür iradesi olan bağımsız bir bireyim,” ve “Onunla evlendim sevgili okurum.”
Bu iki cümleyi bu denli önemli kılan, hâlâ süregelen ataerkil toplum yapısına karşı bir duruş olmaları. “Ben de varım, kendi kararlarımı kendim verebilirim, kimseye ihtiyacım yok” duruşu.
Bu cümlelerden biri, “onunla evlendim sevgili okurum”, Brontë Kardeşlerin Haworth’taki evini ziyaret ettiğinde yazar Tracy Chevalier’e de ilham vermiş ve dünyaca ünlü yirmi bir kadın yazardan bu cümleden esinlendikleri bir hikâye yazmalarını istemiş ve ortaya söz konusu kitap çıkmış: Onunla Evlendim Sevgili Okurum.
Tracy Chevalier, kitabı elbette Charlotte’a ithaf ediyor ve kitabın önsözünde şöyle diyor:
“… Charlotte’ın böylesi beklenmedik bir sosyal çevreden çıkıp ünlü ve çok satan bir kitabın yazarı olması yazar olmak isteyen herkes, tüm kadınlar… aslında tüm kadın yazarlar için cesaret verici bir haber. Bu derlemeye kadınların katkıda bulunmalarını istememim sebebi bu… Tutkusu ve hayal gücü için Charlotte’a minnettar olmamızın daha da fazla nedeni var; o, yazmaları ve eserlerini bastırmaları için kadınların yolunu açtı. ‘Onunla evlendim sevgili okurum’ sadece Jane Eyre’ın kararlılığı değil, Charlotte Brontë’nin de kararlılığıdır ve bizim kararlılığımıza ilham verir. Bu yüzden yirmi bir yazar bu cümleyi aldı ve onlarda yazma duygusunu harekete geçiren şeyi yazdı. ‘Onunla evlendim sevgili okurum’u suya atılan ve suyun halka hakla yayılmasına neden olan bir taşa benzetiyorum…”
Ve yazısını şöyle bitiriyor:
“Tüm öykülerin kendi unutulmaz cümleleri; kendi doğruları; kendi mutlu, buruk ya da çarpıcı sonları var ama her biri, Jane’le Charlotte’ın o kararlı ve berrak sesinin yarattığı halkalardan biri.”
Bu kitapta hikâyesi olan yirmi kadın yazardan biri Tracy Chevalier, diğerleri ise Tessa Hadley, Sarah Hall, Helen Dunmore, Kirsty Gunn, Joanna Briscoe, Jane Gardam, Emma Donoghue, Susan Hill, Francine Prose, Elif Şafak, Evie Wyld, Patricia Park, Salley Vickers, Nadifa Mohamed, Esther Freud, Linda Grant, Lionel Shriver, Audrey Niffenegger, Namwali Serpell, Elizabeth McCraken.
(Çevirmen notu: Bu yazarların arasında Elif Şafak adını görmek ve onun hikâyesini çevirmek ayrı bir mutluluk.)
Bu eseri özel kılan şeylerden biri, Jane Eyre’ın cümlesi olan “onunla evlendim sevgili okurum”dan yola çıkan yazarlardan bazılarının bu cümleye Jane’in gözünden değil, romandaki diğer kadınların gözünden yaklaşıp çok farklı bir bakış açısı sunmaları olmuş. Örneğin hikâyelerden biri Grace Poole’un ağzından aktarılmış. Bir çevirmen ve bir okur olarak hoşuma giden diğer bir unsur ise bu konuyu sınıfsal değil, evrensel olarak ele almış olması. Kadına ya da farklı cinsel kimliklere bakış açısının ya da baskının genel olarak değişmemiş olduğunun vurgulanması.
Çeviri sürecine gelince…
İşte o, bir kâbustu…
Yayınevi bu kitaptan söz ettiğinde, “Yirmi bir kısa öykü… Her gün birini çevirsem yirmi bir günde biter. Bazısı iki gün sürdü diyelim, bir ay. Tembellik yaptığım günleri de katarsak bir hafta daha uzar. Okuması, düzeltmesi bir buçuk ayda biter,” diyerek yola çıkan çevirmenin hazin sonu.
Çünkü…
Yirmi bir farklı yazar, yirmi bir farklı tarz demek. Çeviri sürecinde yazarın diline uyum sağlama sürecinde biten bir metin var elinde demek. Tam diline hâkim oldum derken bitiveren bir bölüm ve bunun sonucu tekrar tekrar başa dönmek demek.
Diğer sorun yaratan konusu ise kısa bir hikâyede verilmek istenen yoğun duygular, farklı olaylar, hiçbir ön açıklama olmadan yapılan göndermelerdi. 400-500 sayfalık bir eserde uzun uzun anlatılan bir konu beş-altı sayfaya sığdırılınca, bir de buna tek cümlelik imalar eklenince, “Ha? Ne? Ne oldu? Bu da nereden çıktı? Bu bir şey mi ima ediyor?” diye şaşkın şakın ekrana bakan, en anlaşılacak biçimde çevirmek için saatlerce araştırma yapan ve uykuları kaçan bir çevirmen modeli çıktı ortaya. Aslında gerek okur gerek çevirmen olarak öykü kitaplarının yabancısı değilim. Geçmiş yıllarda Herman Melville’in Veranda Öyküleri adlı eserini çevirmiştim. Ama o eserde uzun hikâyeler (novellalar) vardı ve dolayısıyla olay örgüleri daha net detaylandırılmıştı, betimlemeler daha anlaşılırdı. Ama bu kitapta durum böyle değildi, sonuç olarak “en fazla bir buçuk ay” dediğim süre uzadıkça uzadı.
Çeviri Sürecini Zorlaştıran Diğer Nedenler
Çeviri sürecini zorlaştıran diğer bir neden hemen hemen her yazarın köken olarak farklı kültürden gelmiş ve kendi öz kültürünü, ana dilini hikâyesine yansıtmış olmasıydı. Bu yüzden çok araştırma yapmam gerekti. Kimi bilgilere ulaşmak günlerimi aldı.
Yazarların kendi dillerinde kullandıkları kelimeleri orijinal haliyle bırakmayı tercih ettim. Hikâyenin özü oydu çünkü ve yazar öyle yapmışsa öyle bırakılmalıydı. Çoğuna çevirmen notuyla açıklama koydum. Anlamları Google’ın ücra bir köşesine kaçmış bazı yabancı kelimelerde hafif anlam kaymaları olduysa affola.
Bir buçuk ay diye yola çıkılan süre ne kadar uzadı inanın hatırlamıyorum ama tahmin edilenden çok daha uzun bir çalışma olduğunu söyleyebilirim.
Okurları rahatsız edebilecek bazı kelimeler, bazı ifadeler olduğunu biliyorum. Bazılarınız okurken, “Buna niye böyle denmiş?” diye sorabilir. Örneğin neden “Duble Adamlar”? Ya da “Yetim Takası” da ne demek? Neden değiş tokuş değil de takas? “Bu China’da ne şimdi? Niye Çinli dememiş?” “Ne biçim çevirmiş bu çevirmen?” “Bu da çeviri mi?” tarzı söylemlerin hepsini kabul ediyorum. Ama suçlu sadece ben değilim. Sevgili editörümle yapılan uzun beyin fırtınası sonucu verilmiş kararlar onlar. Sebebi hikâyeler okununca ortaya çıkacak. Sürprizi bozmayayım, değil mi?
Tüm bu zorluklara rağmen çok severek çevirdiğim bir kitap oldu. Hikâyelerin hepsi harika mıydı? Elbette hayır. Ama çoğunu çok sevdim, hatta birkaçına bayıldım.
Son sözü Tracey Chevalier’a bırakıyorum. Keyifli okumalar.
“Bu öykülerde, her zaman ama her zaman aşk var.”
“Yazarlardan bazıları, Jane Eyre’ın hikâyesini olduğu gibi alıp farklı birinin bakış açısıyla, taşın suya düştüğü yere çok yakın yazdılar… Diğer öyküler, Jane’den biraz uzaklaşmış olabilir ama yine de hemen hemen hepsi bir biçimde evlilikten (ya da günümüzde ona eşdeğer ilişkiden) söz ediyor; evliliğin ne zaman gerçekleşebileceğinden ya da gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesi gerektiğinden, ne zaman sona erdiğinden ya da ne zaman yanlış kişiyle yapıldığından veya başta doğru görünen kişiyle evlenildiği hâlde sonra doğru gitmeyişinden… Diğerlerinde ise evlilik bir ilişkinin sadece başlangıcıdır; öyküler, evlilikte ne olduğunu keşfetmek için geleneksel mutlu sonun ötesine geçiyorlar… Bu öykülerde, her zaman ama her zaman aşk var –ister ilk kıvılcım olsun isterse sönmekte olan köz– üzücü ve olumlu tüm yanlarıyla.”
Arzu Altınanıt
Onunla Evlendim Sevgili Okurum hakkındaki yorumlarınızı bizimle Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!