in , ,

Sonsuz Ormanlardan, Şimşeklerle Işıklarla

Glasxs’in geçtiğimiz haftalarda çıkan “Mavi Toz Ormanda” isimli yeni albümünün şarkılarına gelin bir de bu şekilde göz atalım.

Mavi Toz Ormanda - Glasxs
- Reklam -
- Reklam -

Kasım 2017. Londra soğuk. Doğa Tarihi Müzesi’nin bahçesinde buz pateni pisti açılmış. Müzenin içinde dev mavi balina iskeleti, ardında envai çeşit mahlukata ait fosil. Müthiş bir öğleden sonra geçirmişiz, akşam daha da güzel. Tatlı bir yorgunlukla dönüyoruz eve. South Kensington istasyonunda, bizi eve götürecek treni bekliyoruz. Artık ne hakkında muhabbet ediyorduysak, Melis kendi kendine sözünü kesiyor, gözlerini kocaman açıp gözüme bakıyor.

“Çıksın artık albüm.”

Siz onu Glasxs diye biliyorsunuz. Ta o yılın başından beri çok kez konusu açılmış. Çıksın artık albüm, çıksın artık albüm. Gözlerinde hep aynı ışığı, aynı hevesi, aynı sabırsızlığı görüyorum. Az kaldığı yönünde telkin ediyorum onu. Sonra zihnimin arkasında bir not düşüyorum. Albüm çıktığında, albüm hakkında yaz.

- Reklam -

Aylar boyu albümün çıkışına hazırlanırken herkes, ben de bir yanda sürekli bu yazıya hazırlanıyorum. Şarkılarla ilgili öyküler anlatmak istiyor, diğer yandan gerçek bir değerlendirme, inceleme yazısı yazmanın yollarını arıyorum. Haftalar süren düşünme, arama, omuz silkme sonunda karar veriyorum, nasıl yazarsam öyle olsun.

İşte bu düşüncelerle oturuyorum sayfanın başına ve açıyorum ilk şarkıyı.

“Başka bir yerde, gözlerim kapandı. Silahını doğrultmuş, bıçağını çekmiş, bundan kime ne?” diye fısıldıyor Melis kulağıma. Bu şarkının nasıl yazıldığını biliyorum. Bombalı saldırıların tavan yaptığı, yılbaşında Reina’daki korkunç katliamın olduğu bir ortamda yazılmıştı. Üsküdar’daki o huzur veren manzaralı evimizin köşelerinde huzur ararken, çıktığı her sokağa, her semte ayrı, dikkatli giyinmesi, gözünü önünden ayırmaması, her taksiye, minibüse binerken-inerken beni arayıp sürücüye göz dağı vermesi gerekirken yazılmıştı. Bir yanda ekonomi, bir yanda çevre felakete giderken yazmıştı bu şarkıyı. Başka Bir Dünya Yok diye bağırıyoruz birlikte, internetteki meşhur meme’lerden “ben de delirdiğimde böyle temiz delirmek istiyorum,” sözü geliyor aklımıza.

YouTube video

BBDY’un bandovari davulları yerini Mavi Toz Ormanda’nın kick davullarına bırakıyor. Glasxs’in ilk Türkçe şarkısı. Aklıma ilk hali geliyor. Bambaşka sözlerin Melis’in içine sinmemesi. O bambaşka versiyon için İnanç’ın (Grey Owl) bastığı tuhaf bas notaları, ve o akorlardan Melis’in çıkardığı yeni şarkı. Sözlerin içine sinmemesi. İngilizce yazdığı sözleri Türkçe’ye çevirip kullanmıştı bu şarkı için. Biraz Kayıp idi galiba şarkının ilk adı; ama düşünüyorum da ne şarkının, ne de albümün adı başka olamazdı. Şarkının korosunu dinliyorum. Aklıma en sevdiği film geliyor. It Follows. Disasterpeace’in yaptığı müzikleri Dikilitaş’taki stüdyosunda bana onlarca kez dinletişini hatırlıyorum. Şimdi o stüdyo yerle bir. Birileri tüm binayı, yandaki binalarla birlikte aldı, biz Londra’ya taşınmadan hemen önce yıktı. Yerine yenisini yapıyor.

Üçüncü şarkı başlarken Melis gerçekten fısıldamaya, mırıldanmaya başlıyor. Sonra yavaş yavaş, ilmek ilmek anlatıyor Hayaletleri. Dinlerken şarkının geçtiği aşamaları hatırlıyorum. Melis’in çok sevdiği şarkılara kendi şarkılarında nasıl baktığını görüyorum. James Blake’in Retrograde’inde nasılsa Melis’in mırıl mırıl sesi de aynı. Fka Twigs’in Two Weeks’te kullandığı gibi davullar kulağımda çınlıyor. Hatta şarkının kendisinde, anlattığı şeylerde bile Son Feci Bisiklet’in Bikinisinde Astronomi’siyle ilgili şeyler düşünüyorum. Eğer o şarkı denizin boğulan bir kıza aşkıysa, Glasxs de gökyüzünde bir yerden olup biteni izliyormuş gibi geliyor. Zaten o sırada İnanç’ın korsanvari arka vokalleri, Melis’in ürpertili hayalet vokalleri, bir de üstüne çığlıkvari ıslıklar geliyor. Daha fazla düşünemeden kendimi şarkıya bırakıyorum.

Ve Kimse Bilmez başlıyor. Yıllar önce bir film izlemişiz, orada çalıyordu. Niyeyse Aşk Tesadüfleri Sever diyesim var filme; ama internet beni o filmde bu şarkının olmadığı konusunda uyarıyor. Oradaki karakterler de bizim gibi, biri Deneme Lisesi, biri TED Ankara Koleji mezunuydu, bir şey bizi nasıl etkilemişse yetmemiş, gitmiş bir daha izlemiştik sinemada hatırlıyorum. Neyse, belki o filmde, muhtemelen de bambaşka bir filmde Mehmet Güreli’nin Kimse Bilmez’i çalıyor, sus pus oluyor Melis. “Bu şarkı çok fena, bir şey yapmalıyım,” deyip duruyor. Bir şey yapmalıyım, ne demek biliyorum artık. Bir şarkıyı o kadar beğendiyse Glasxs versiyonu yapacak. Yapıyor. Şarkının hareketli ikinci yarısı başlarken, akıl defteri gerisingeri bugüne dönüyor. Daha geçen hafta Mehmet Güreli’yle yaptıkları telefon konuşmasını hatırlıyorum. Mehmet Güreli’nin şarkıyı söylerken duygulandığını söylemesi, Melis’in de “Ben de söylerken duygulanıyorum, sizin şarkınızı dinleyince daha da duygulanıyorum,” diye cevap verişi geliyor aklıma. Nilüfer Fest’te, şarkının sonu gelip de her şey durulduğunda “Dans et Nilüfer!” diye bağırıp tekrar çıldırmalarını hatırlıyorum. Konser olsa da izlesem.

Sonraki şarkı Sonsuza Kadar. Melis şarkıyı dinletiyor, sonra Deniz Tekin’le düet yapmak istediğini söylüyor bana. Müthiş! Ne oldu, nasıl o kadar hızlı gelişti her şey bilmiyorum; ama Deniz stüdyoya geliyor, konuşuluyor, sohbet ediliyor. Arada kısa bir süre bakkala gidiyorum, Deniz dido istiyor. Şarkıyı kime dinletsek Melis ve Deniz’in seslerini benzetiyor, ayırt etmeleri birkaç dinleme alıyormuş. İnatla tekrar tekrar dinliyorum; ama kestiremiyorum ne dediklerini. Merkeze çok yakınım sonuçta. Algıda seçicilik tavan yapmış olsa gerek.

Sonraki şarkıda İnanç’ın basları başından itibaren yol göstermeye başlıyor. 24. Glasxs’in drum&bass’e doğru giden, ya da bir müzisyen dostumuzun deyişiyle progresifmişleşen deneyi. 6 yıl önceki Londra maceramızı hatırlıyorum. Aynı müzisyen dost ve bir başka müzisyen dostumuzun okul projeleri nedeniyle aşırı dozda maruz kaldığımız Pendulum’un Immersion albümü. Melis şarkıyı bitirene kadar iki hafta albümü tekrar hatmediyoruz. Şarkı 170 BPM ile bitiyor.

Üç domuzcuk ve hain kurt… Sayısız filmi, çizgi filmi olan bir masal. Ben sadece bir tanesini arıyorum; ama internet yardımcı olamıyor. Kuzenim 5-6 yaşlarında, DVD’den izliyoruz. Saman, tahta ve taştan ev yapmış domuzcuklar hep beraber şarkı söylüyor: “Kim korkar kötü koca kurttan…” Glasxs şarkılarının arası hep masallarla ve Disneyvari çizgifilmlerle iyiydi. İlk albümden Eat You Alive / Her Evil Moves ‘un aslında Hansel ve Gretel hakkında olduğunu biliyoruz. O albümdeki Post-Opkış baykuşları ve boz ayılar, yolda geyikler ve uçan periler” diyordu, Mavi Toz Ormanda albümü de bu şarkıyla o alana kayıyor. KKKKK öyle çıkıyor. Sonra bir şey fark ediyoruz. Başka Bir Dünya Yok’ta bahsedilen her şey, alttan alta bu şarkıyı da besliyor. Melis “Sür, sür atları! Bomboş topraklara. Kurtar onları uçurumlardan…” derken baş kaldırıyor. Şarkının sonunda bir mantra gibi, meditasyon yaparmış gibi onlarca kez tekrar ediyor. Kötü koca kurttan korkmamanın başka yolu yok.

Bu şarkının adı Siyah Pelerinli diyor Melis, Radiohead’in A Moon Shaped Pool albümündeki The Numbers şarkısını hatırlatan bir açılışla başlayan şarkısı için. Glasxs’in beni hiç alıştırmadığı bir formülaiklik var şarkıda. Altyapı, vokaller, arka vokaller, bas, hepsi müthiş. Birazdan televizyonda  My Girl izleyecekmişim gibi sıcak bir 90’lar havası. Her şey çok güzel; ama adını bir türlü yakıştıramıyorum. Şarkının adını bulması, belki de tüm albümü hazırladığı süre kadar alıyor.  Şarkı öykü gibi. Aklımıza bin tane öykü geliyor, adını versin şarkıya diye. Uzun süre Salinger’ın kitabının adını kullanıyoruz, Franny ve Zooey. O da sinmiyor içimize. Sonunda henüz yayımlanmamış bir  öyküyle adını paylaşıyor şarkı: Çalar Saat Sabahın Beşi.

Son şarkıyla birlikte yazının da sonlarına yaklaşıyorum. Retro Roketler. Albümün sonunda; ama albümde hazır olan ilk şarkılardan biri. Melis’in stüdyoda BBDY ya da Hayaletler’i dinlettikten sonra  “Bir de şöyle bir şey denedim, buradan bir şarkı çıkar belki,” dediğini hatırlıyorum. Şarkı zaten başından sonuna olmuş bitmişti. Albümü bu şarkıyla kapat, konserleri bu şarkıyla aç.

- Reklam -

Şimdiye dönüyorum. Gözlerimi kapatıp dinliyorum şarkıyı. Albümü açarken batırdığımız bu dünyadan başkası yok diyordu Glasxs. Şimdiyse basbayağı uzay mekiğine binmiş, atmosferden çıkmış, yeni galaksiler arayışında. Bu bir arayış şarkısı…. Aradığını bulamamak, ama onun yerine bulduğun şeylerin değerini görmekle ilgili…
Orada tüm yıldızlar ve okyanuslar… orada tüm hayatın ve sonsuzluk var… orada güneş, ay… ve herkes orada…
Ama şu modern zamanlar yalnızca iyiliği görmeye izin vermiyor. Tekinsizlik, sürekli bir kendini kollama gereği var. “Sonra ormanların derinlikleri… sokaklarda fırtınalar… dön dur aynı yerlerde…” diye devam ediyor Glasxs de zaten söze.

Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi’nin o ünlü açılışına gidiyor aklım. Tüm albüm, Glasxs’in tüm müziği o açılışı çağrıştırıyor bana. Şöyle diyordu Dickens:

“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana – sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece ‘daha’ sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.”

Sırf bu paragrafı bile alıp şarkı yaparken hayal ediyorum Glasxs’i. Bir gülme tutuyor. Az sonra ona da okutacağım bu yazıyı, belki hakikaten yapar bu şarkıyı. Albümün genelini de daha iyi sözlerle anlatamıyorum. Melankoliyi yüceltmeyen; ama melankoli yaşamanın da kendine has bir albenisi olduğunu bilen bir albüm. Mutsuz olmanın kötü; ama üzülmenin, üzülebilmenin iyi olduğunu bilen bir albüm bu. Bir duygu rollercoaster’ında sizi alıp tepelere çıkaran, aşağılara indiren; ama en önemlisi de sağ salim aldığı yere bırakan bir albüm. Taraflı bir yorum yapacağım malum; ama bence dünyanın en iyi albümü.

mavi toz ormanda orta

Saatime bakıyorum. 43 dakika geçmiş, albüm bitmiş. Sözcük sayısına bakıyorum, o da almış başını gitmiş. Asıl bahsedeceğim şeyleri unuttuğum için kendime kızıyorum. Melis’in kendi prodüktörü olması, mikslerini, kayıtlarını kendi stüdyosunda, kendisi yapmasından bahsedecektim. Sektörde kendini en zorlayan şeyin seksizm olduğunu söylediğinde, “Kadınlar da kendini kanıtladığında sorun olmayacak bu,” diyen radyocudan, Melis’in kendi kurduğu (günde 12 saat ustaların başında durarak inşa etmekten bahsediyorum) stüdyosuna gelip, kayıt alırken “şunu şöyle yapalım,” cümleleriyle kendini masanın başına alan bir arkadaşın arkadaşından bahsedecektim. Her fırsatta İnanç’a ya da bana “Abi miks müthiş,” diyen, sonra “Melis yaptı,” deyince de ani bir şaşkınlık sonrası “Peki şurası niye böyle,” diye İnanç’a ya da bana sormaya devam eden tüm o insanlardan…

Neyse… Bu yazı albümün içindeki şarkılarla ilgili olsun istiyordum sonuçta. Melis’in Glasxs olarak o cam tavanı yumruklarıyla devirişini zaten hep birlikte göreceğiz.

Tüm bu düşünce çorbası sonunda başladığım yere dönüyorum. Bu albümün bu kadar yakınındayken, nesnel yaklaşmamı kim bekleyebilir ki? Dahası, umrumda da değil. Albüm, dinleyen herkes için kendi deneyimi, kendi hikayesi olacak, ve benim hikayem oldukça alengirli ve çetrefilli hale geldi.

İçim kıpır kıpır… En önemlisi saçma bir gurur var üzerimde. Az tanıdığım, çok tanıdığım herkese çıkarıp albüm kapağını, klibi gösteriyorum. Olur olmadık yerlerde açıp şarkıları dinletiyorum. Bildiğin iftihar ediyorum yahu!

Şimdi 2 Ağustos’u bekliyorum. İstanbul’da Cemiyet’teki lansman konseri her gece rüyama girecek kadar heyecan verici. Melis Londra’dan, İnanç Stockholm’den uçacak. Turne ortasındaki Manga’nın canımızın içi Özgür lansmanda onlarla çalacak.

Ben mi? Ben de orada olacağım. İlk birkaç şarkı boyunca beni görürseniz muhtemelen oradan oraya koşturuyorumdur. Sahnede herkesin keyfi yerinde mi diye kontrol edecek, her şey güzel duyuluyor mu diye bakacağım. Sonra sahnenin en önüne geçeceğim. Melis’e söz vermiş olduğum için birkaç fotoğraf, birkaç video çekip, telefonu da cebime indireceğim. Gözlerimi 8 yıl önce, IF’teki bir konserde olduğu gibi ona dikip en sevdiğim müziği dinleyeceğim, en sevdiğim kızı izleyeceğim.

Not: Merak edenler için, şahsi favorim Retro Roketler. Hemen ardından Hayaletler geliyor.

albüme ulaşabileceğiniz adresler:

Spotify

Orçun Can

Alanya’da doğdu. Uzun süre Ankara’da, bir süre de İstanbul'da yaşadı. Uluslararası İlişkiler ve Sinema-Televizyon alanlarında öğrenim gördü. Kitapları Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkıyor, öyküleri Kafasına Göre Dergi ve Kayıp Rıhtım’da yayımlanıyor. Şu an Londra’da yaşıyor; metrolara, çift satır aralığına, kablosuz teknolojiye ve kırmızıya ilgi duyuyor.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Vordonisi: Kayıp Ada - Attila Şanbay

İstanbul’un Gizemlerinden Biri Daha Su Yüzüne Çıkıyor: “Vordonisi: Kayıp Ada” Raflarda

Yüzüklerin Efendisi Dizis senaristleri

Yüzüklerin Efendisi Dizisinin Senaristleri Belli Oldu