Hayatın anlamı ne? Evrende yalnız mıyız? Başka boyutlarla birlikte mi yaşıyoruz? Mitolojilerdeki gerçek payı ne? gibi birçok soruyla yaşıyoruz ve çoğunun cevabını bilmiyoruz. Ömrümüz boyunca da yanıt alabileceğimiz sorular değiller belki… Sadece bir kabullenme ya da inanç var. Herkes gibi bu soruları kafamda taşırken bazen hayatın içinden bir olayın tetiklediği bazen de hayal gücüyle ateşlenen öykülerle örülü BAŞKA DÜNYALARDAN ÖYKÜLER.
Yayınlanmış öykülerimi toplayıp yayınlama önerisi Kanon Kitap’tan geldi. İlker Balkan Bey’e beni bu konuda cesaretlendirmesi için teşekkür etmeliyim. Hep aklımda olan ve yapmak istediğim ancak biraz teşvikle şekillenen güzel bir öykü seçmesi oldu kitap. Bir önceki öykü kitabım BAŞKA ÖYKÜLER’e de şapka çıkarıp onu üzerine bir şey inşa ettiğimizin de ibaresi oldu kitabın ismi… Kanon Kitap biraz daha yediden yetmişe diyebileceğimiz öykülerden mürekkep bir kitap istedi. Bu sebeple öyküleri seçerken oluşan kısıdımız çok şiddet ve cinsellik içeren öykülerden uzak durmak oldu. Korku nitelikli öykülerimin çoğunda hayatın her gerçeğini çekinmeden kullandığım için bu kitabın biraz daha bilimkurgu ve fantastik öykü ağırlıklı olduğu bir gerçek.
Öykülere Dair
Sanırım burada öykülerin nasıl oluştuğundan bahsetmek gerekiyor biraz. Bu kısmın kitabı okumayanlar için ufak tefek sürprizbozan (spoiler) içerdiğini de not düşelim. İçerikteki öykülerden birkaç örnek vermek gerekirse…
Günkuşu Ziyafeti, Türk Mitolojileri’ni araştırdığım bir dönemde ortaya çıktı. Yazmak kadar sevdiğim bir şey varsa o da yemek yemektir. Peki ya dedim biri şu efsanevi Anka Kuşu’nu avlayıp yemeye kalksa neler olurdu? Fantastik ya da masalsı bir öykü istemedim. Bunu herkes yapabilirdi, hikayedeki sırrı son ana kadar korumalıydım ve böylece Günkuşu Ziyafeti yazıldı. Tüm hikâyeyi iki gün içerisinde, masamın başında, diz üstü bilgisayarında yazdım. Yazmaktan keyif aldığım hikayelerden biriydi. Bir dostum bence bu yaşlı kahramanı daha fazla yerelleştirmelisin demişti ancak ben cesaret edemedim, ne de olsa o tahmin ettiğimizden çok daha yaşlıydı ve kurnazdı, dolayısıyla şivesi birazcık da halk arasına karışmak için kullandığı bir maskeydi. Her an çatlamaya hazır bu maske hikâye boyunca belli olmuyordu ve galiba bunu başarmıştım.
Başka Gezegenden Görüntüler, kitaptaki yazılması en uzun süren hikayelerden biridir. Hikâye hazırdı ancak o gece bekçisinin psikolojisine girmek için ben de gerilimi araya zaman koyarak arttırmayı denedim. Bazen yazdığım roman ya da hikayeler benim için de ilginç maceralara dönüşürler. Başka Gezegenden Görüntüler, Amerikan Öykücülüğü niteliğinde bir hikayedir. Tipik korku öyküsü öğelerini taşır ve pek çok korku yazarını kullandığı modernizmin yarattığı dehşet konusuna değinir. Ancak o başka gezegendeki gözlerin sahibi için H.P.Lovecraft’tan esinlendiğimi itiraf edeceğim. Kalanı ise dediğim gibi kabul görmüş bir formül üzerine kuruldu. Bu hikayeyi en iyi anlatabilecek tarz da buydu kanaatimce.
Kuştepe Lisesi Öyküleri, daha sonra yaptığım ufak tefek düzeltmeleri saymazsak bu hikâyeyi bir oturuşta, 2-3 saatlik bir zaman dilimi içerisinde yazıp bitirdiğimi hatırlıyorum. Belki de o yüzden çok dinamik, belki de o yüzden çok ivedi ve belki de o yüzden farklı tarzı ile bazı okuyanları içine almakta zorlandı. Aslında böylesine kederli olayları anlatan birine uyuz olmanızı istediğim için zannediyorum birazcık da okuyucuyu ben uzaklaştırdım öyküden, yani çok fazla ısınmamalarını istedim insanların bu hikâyeye çünkü hikâye içinde geçen olayların büyük kısmı farklı şekillerde olsa da yaşanan şeylerdi. Gerçekleri manipüle ederek yazmıştım hikâyeyi. O yüzden insanlar çok da sevmesin istedim bu hikâyeyi, çocukça ama belki o zaman orada anlattığım şeyler bir daha yaşanmaz dedim. Ancak ne yazık ki benzer olaylar okullarımızda yaşanmaya devam ediyor.
İnsanoğullarının Son Düşü, bir tarihi efsanedir. Tarihi kazananlar yazar… Belki de bu yüzden çok çok az Kızılderili Efsanesi günümüze ulaşabilmiş. Yine de kovboy filmlerinde bizlere hep kötü adam olarak gösterilmiş bu halkın tarihine dönüp baktığımızda ne kadar de ilginç ve zengin bir kültüre sahip olduklarını görüyorsunuz. Aslında bu halkla ilgili çok az şey biliyoruz, ne kadar da vahim… Kızılderililerin, kendi ifadeleri ile insanoğullarının, katledilirken usulca ve sessizce gitmediğini biliyorum ve bu halk, efsaneleri hak ediyor. Yaptığım araştırmalar doğrultusunda umuyorum ki özgün bir Kızılderili Efsanesi kaleme almayı başarmışımdır. Her ne kadar hikayelerimin evrensel nitelikte olduğu söylense de bu kitap içindeki bu öykü başka bir halka ait tek öyküdür.
Yayınlanmamış bir öyküyü içeri almadığımız için son birkaç yılda yazdığım yeni öyküler umuyorum ki başka bir kitaba mevzubahis olacak ancak bu kitapta beni en çok mutlu eden, yayınlandığından beri dikkat çekici bir ilgiye mazhar olmuş BENİM ADIM Z kitabının devamı niteliğinde olan KAYIP HAZİNE AVCISI öyküsüydü. Tekrar kıyamet sonrası bu dünyaya dönüp yazdığım bu özel öykü, daha evvel Adamkarga Dergisi’nde yayınlanmıştı, bu kitapla belki daha geniş kitlelere ulaşma imkânı bulacak. Ömrüm izin verirse o dünyaya bir gün yeniden dönmek istiyorum çünkü biliyorum ki Z’nin anlatılacak daha pek çok öyküsü var, yolculuğu sona ermedi.
Genelde hikayelerimin yapıları yerel mitolojilerden beslenir görünse de evrenseldir. Her zaman geçerliliği olan, her yaşta keyifle okunabilecek hikayeler yazma gayretindeyim. Öncelikle yazdığımda ve okuduğumda kendimin keyif almasına dikkat ederim. Bilimkurgu öykülerim için mutlaka ihtiyaç duyduğum konuda araştırma yapsam da gerçeğin katı kurallarının hayal gücüme gem vurmasına pek izin vermem…
Yazmaya Dair
Orta okul yıllarımdan beri yazıyorum. Yazmak benim için bir tür kendimi ifade etme biçimi haline dönüşmüş durumda. Yazmadan yaşayabilmeyi hayal edemiyorum. Yazma işi şahsımda kronikleşmiştir. Her ne kadar son iki yıldır babalık gibi kutsal bir mesleği edindiğim için yazma hacmim azalmış olsa da bir yazma hastalığına sahip olduğumu kabul ediyorum. Gerçi yaşayan ben ile yazan ben o kadar farklı ki çoğu zaman ruh sağlığımı kaybetmekten korktuğum oluyor.
Biraz Türkiye’de yazmanın zorluğundan da bahsetmek gerekiyor. Ben bir finans şirketinde çalışıyorum, yoğun bir mesai ve ofis saatlerinde bitmeyen işlerin olduğu bir sistemin içindeyiz. İster istemez ilhamı dizginleme, kendine kalan zamanda yazma lüksü doğuruyor bu yoğunluk. Aile, çocuk, arkadaşlar gibi keyifli uğraşları da ön plana alınca yazmak için uykunuzdan, eğlencenizden çalmanız gerekiyor. Film ya da dizi izlemek, sosyal medya hesaplarında dolaşmak gibi eylemlerin dikkat dağıtıcılından bahsetmek bile istemiyorum… Ayrıca bir de bol bol okumanız gerekiyor… Aslında yazı işiyle uğraşan insanların eğer bu işi bir meslek edin(e)medilerse yani bir mesai gibi sabah oturup akşama kadar yazamıyorlarsa zor bir zaman diliminde, zor bir çağda yaşadığını düşünüyorum. Modern hayatın bizden talep ettiği zaman devasa… Bu cangıl içinde yazmak için ayırdığınız zaman ve yazdığınız mesel çok daha değerli oluyor haliyle. Eskiden, adeta uykusuz yaşadığım bekar ve genç zamanlarımda sayfaları yırtıp çöpe atarken şimdi içime yeterince sinmese de atmaya kıyamadığım fikirler ve yazılardan oluşan bir yığınım var. Yazma eylemi artık çok değerli, yazabilme eylemi artık çok değerli. Hele ki benim gibi kafanızın köşesinde binlerce öykünüz ve fikriniz varsa ve onları yazmak için çok az zaman söz konusuysa… Tüm fikirlerimi yazmaya ömrüm yetmeyecek biliyorum ancak bir kısmını da olsa insanlarla paylaşmak için çabalıyorum.
BAŞKA DÜNYALARDAN ÖYKÜLER benim 12. kitabım, sanıyorum artık naçizane bir Bahadır İçel külliyatından söz edebiliriz bu kitapla birlikte çünkü daha evvel yayınlanmış eserler bir araya toplanıyor ve bu kitap bana yeni öyküler, yeni romanlar yazma, uçuk kaçık fikirlerimi kâğıda dökme cesareti veriyor.
Elbette burada, bizlerin kendimizi ifade etme imkânı sunan Kayıp Rıhtım gibi değerli oluşumları da unutmamak gerekiyor. Sizlerin varlığı da sahip olduğumuz cesareti katmerlendiriyor…
Satır aralarında görüşmek dileğiyle…
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!