Ortaokul ya da lise yıllarımdan bugünlere doğru zamanda yolculuk yapabilseydim, sanırım genç yaşta emaneti teslim edip cennete gitmiş olduğumu düşünürdüm: Dergilerde yazacağım, kitaplarım çıkacak ve bu da yetmiyormuş gibi bir de mesleğim editörlük olacak! Kitaplar, kitaplar ve kitaplarla dolu bir hayat… Hadi canım, var mı böyle güzel bir dünya? (Varmış, çok şükür.)
İlk öyküm 2008 yılında, Varlık dergisinde yayımlanmıştı. Kitapçıya girip dergiyi elime aldığımda, sayfaları karıştırıp adımı ve öykümü derginin sayfalarında gördüğümde sanki dünya durmuştu. O an, tüm insanlık nefesini tutmuş da benim öykümü okumak için dikkat kesilmişti sanki. İçimden bağırmak geliyordu, “Ey ahali! Bakın, bakın! Bu dergide benim öyküm var, daha ne olsun!” diye. (Benim için büyük, edebiyat dünyası için hmm bir adım.)
Aradan yıllar yıllar geçti.
Önce ilk öykü kitabım Öykü Yapım Çalışmaları, sonra ikincisi Rüya Kadar, sonra derleme kitaplarda öykülerim, sonra gençlik romanım Kekeme Hamlet, sonra çocuk kitabım Yanlış Masalcı Bay YaLNış… Son olarak da geçtiğimiz günlerde, üçüncü öykü kitabım Dünya Kiracısı buluştu okurla. Fakat size, aradan geçen onca zaman ve kitap sonrasında bile, o gün dergide öykümü gördüğüm andaki heyecanı yaşıyorum halen desem inanır mısınız? (Bence de.)
Dünya Kiracısı, aslında bir buçuk-iki sene önce toparladığım bir dosyaydı. Fakat yayımlanma süreci aksayınca, hazırlamış olduğum dosya da bilgisayarda durduğu gibi durmadı elbette. Yeni öyküler eklendi önce, sonra eski öyküler yeniden gözden geçirilip yazıldı, sonra birçok öykü çıkarıldı, sonra yeniden eklendi, sonra yeni yazılan öykülerin bir kısmı çıkarıldı, yeni yazılan öykülerden dosyada kalanlar tekrar gözden geçirilip yazıldı… (Yazmaktan, yazmaya vakit bulamamak; hayatımın özeti.)
Yazarlığın ve elbette editörlük mesleğinin getirdiği tüm alışkanlıklar, yazma heyecanının yarattığı o dalgalanmalar dosyanın üzerinde epeyce bir değişimin ve dönüşümün yaşanmasına yol açtı. Öykü dosyasının ilk haliyle şimdiki hali arasında öylesi bir fark oluştu ki, görseniz şaşırırsınız. (Pardon yani!)
Peki, hazırladığım ilk haliyle yayımlansaydı öykü dosyam, ne olacaktı?
Kötü mü olacaktı? Sonrasında pişman olacağım bir kitap mı çıkacaktı ortaya? Elbette hayır. Sadece, bir buçuk-iki sene önceki Doğukan İşler’in öykü kitabı olarak şekillenmiş olacaktı dosya. Tam tersine, bir buçuk-iki sene daha beklese yani, şimdiki halinden oldukça farklı bir dosya olarak şekilleneceği gibi. Çünkü bir kitap dosyası, hele ki öykü kitabıysa, kolay kolay nihai olgunluğa eremez yazarının gözünde. Olsa olsa, öyle görünür. Çünkü yazdığınız metinler, okura ulaşamadığı takdirde, elinizde oynayıp durduğunuz ve hangi şekli verirseniz verin, hiçbir zaman tatmin olmayacağınız bir hamurdan öteye geçemez. Okur olmadan, piştiğine asla emin olamayacağımız bir şeydir yazmak. Yazar değil, okur karar verir çünkü bir metnin ne kadar pişip ne kadar çiğ kaldığına. (Yazarı da tarihle yargıla.)
Sanırım bu kadar gevezelik yeter. (Evet!)
Elbette Dünya Kiracısı hakkında bir şeyler söylemeyeceğim, hem bu kadar büyük sözler edip hem de okuru bu kadar yücelttikten sonra. Okur, elbette söyleyecektir nasılsa kitabı okuduktan sonra söyleyeceklerini. (Lütfen söylesin.)
Umulur ki okurlar, okurlar. (Amin.)
Doğukan İşler
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!