Dünyayı pençesine almış bir delilik salgını…
Konuşma yoluyla, zihinden zihne bulaşarak yayılan bir hastalık…
Yıkılmanın eşiğine gelmiş uygarlık…
Vaktiyle bu amansız hastalık üzerine çalışmış eski dilbilimci Murat Siyavuş, umutsuzluk içinde annesinin evine sığınmıştır.
Acımasız bir devlet kurumunun peşine düştüğünü öğrenince, evden çıkıp hayata karışmak ve salgının dönüştürdüğü dünyayla yüzleşmek zorunda kalır.
Afşin Kum’un ilk romanı; akıl, dil, uygarlık, hayatın doğası ve boşlukta anlam arayışımız üzerine çarpıcı bir düşünce deneyi.
“Meraklandıran, sürükleyen, çokça güldüren ve nihayet elinizden tutup uçuran bir hikâye. Türkiye’nin dünya bilimkurgu literatürüne armağanı.” –Alper Canıgüz
Kitabı okumadım ancak dil yoluyla bulaşan hastalık/delilik fikri 2008 tarihli Kanada yapımı Pontypool adlı filmde de vardı. Film sinema çevrelerinde entelektüeller için zombi filmi diye biliniyor.
2016’dan 2020 günleri.
Kitabı genel anlamda beğendim, belki kurgunun finalini böyle beklemiyordum ama bunun böyle sonlanabileceğini Afşin Kum kitabın 80’li sayfalarında türümüze ilişkin yaptığı değerlendirmelerde yazmıştı.
Afşin Kum’u Pangea kitaplığından yayımlanan İLK seçkisinde öyküsünü okuyup, romanlarını okuma kararı vermiştim. Yakın bir zaman sonra diğer romanı olan Kübra’yı da okuma düşüncesindeyim.