Tüm zamanların en abartılmış (overrated) 25 filmi belli oldu. Birleşik Krallık’ın köklü gazetelerinden The Independent’tan bir grup editör, sinema tarihinde haksız övgüler alan yapımların peşine düştü.
Editörler listeyi hazırlarken filmlerin aldığı ödülleri, eleştirmen yorumlarını, izleyicide gördüğü ilgiyi ve paylaşılan beğenileri göz önünde bulundurdu.
Sinema, kişisel zevklerin ve algıların büyük rol oynadığı bir sanat dalı. Aynı filmi izleyen iki kişinin tamamen farklı, hatta zıt görüşlere sahip olması oldukça olağan. Ancak zaman içinde belli filmler hakkında ortak bir kanı oluşuyor ve bu yapımlar “klasik” ya da “başyapıt” olarak anılmaya başlıyor. Peki ya bu değerlendirmeler de hatalıysa?
Şimdilerin moda terimi olan “overrated”ın kelime karşılığı olabilecek birçok sinema yapımı mevcut. İşte The Independent gazetesinden Louis Chilton, Annabel Nugent, Adam White ve Maira Butt’ın gözünden, hak ettiğinden fazla övgü almış 25 film!
İşte En Abartılmış 25 Film (Overrated Filmler)
25. American Hustle (2013)
David O. Russell’ın 70’ler döneminde geçen dolandırıcılık hikâyesi, etkileyici oyuncu kadrosu ve göz alıcı görselliğiyle dikkat çekse de, aslında fazla karmaşık ve tutarsız bir yapım. Jennifer Lawrence’ın muhteşem performansı dışında film birçok farklı türü harmanlamaya çalışırken dağınık bir yapıya bürünüyor. 10 Oscar adaylığına rağmen hiçbir ödül kazanamaması, filmin gerçek değerini ortaya koyuyor.
24. Gravity (2013)
Uzayda geçen ve Sandra Bullock’un başrolde olduğu yapım 7 Oscar kazandı. Ancak izleyiciye vermek istediği derin felsefi mesajlar büyük ölçüde havada kaldı. Film, sonsuz bir uzay boşluğunda kaybolma hissini başarıyla yansıtsa da, hikâye akışı zaman zaman sıkıcı hale geliyor.
23. Private Benjamin (1980)
Goldie Hawn’ın Amerikan ordusuna katılan bir kadını canlandırdığı film, eğlenceli bir başlangıca sahip olmasına rağmen genel olarak durağan ve tekrarlayıcı. Yapım birçok modern komediye ilham vermiş olsa da, kalıcı bir etki bırakmadığı aşikâr.
22. Desperately Seeking Susan (1985)
Madonna’nın yükselişte olduğu dönemde çekilen film, zamanının pop kültürünü yansıtmasına rağmen aslında pek de etkileyici olmayan bir hikâye anlatıyor. Madonna’nın kısa süreli rolü ve enerjik müzikleri dışında film, düşük enerjisi ve zayıf kurgusuyla beklentileri karşılayamıyor.
21. Prisoners (2013)
Denis Villeneuve imzalı gerilim filmi, güçlü görüntü yönetimi ve karanlık atmosferiyle övülse de, hikâye fazla abartılı ve gereğinden fazla dramatik. Baştan sona gerilimle dolu, ancak derinliği eksik bir yapıya sahip.
20. Elf (2003)
Noel temalı filmler genellikle coşkuyla karşılanır ve Elf de bu furyadan nasibini almıştır. Ancak Will Ferrell’in bir Noel cücesi olarak hikâyesi, pek de iç açıcı olmayan, fazla basit bir komedi olarak öne çıkıyor. Yılbaşı klasikleri arasında yer alsa da, kalıcı bir etki bırakmıyor.
19. Top Gun (1986)
Tony Scott’ın ünlü aksiyon filmi, gösterişli uçak sahneleri ve ikonik güneş gözlükleriyle hafızalara kazınmış olsa da hikâyesi yüzeysel kalıyor. Top Gun, eğlenceli bir aksiyon filmi olarak kabul edilse de sinema tarihine derin bir iz bırakamamış bir yapım olarak değerlendiriliyor.
18. Fight Club (1999)
David Fincher’ın kült klasiği haline gelen Fight Club, ilk başta derin mesajlar ve karanlık temalarla dikkat çekse de birçok eleştirmen tarafından fazla abartılmış bulundu. Film anti-kahraman teması ve yeraltı dünyasıyla övgü alsa da daha olgun eserleriyle karşılaştırıldığında zayıf kalıyor.
17. Good Will Hunting (1997)
Matt Damon ve Ben Affleck’in büyük çıkış yaptığı yapım, dramatik bir başarı hikâyesi olarak tanınır. Ancak duygusal açıdan etkileyici olsa da, hikâyesi ve karakterleri beklenenden daha sıradan. Oscar ödüllerine rağmen film iki oyuncunun sonraki işlerinden daha sönük kalıyor.
16. The Birds (1963)
Alfred Hitchcock’un korku klasiği gerilim dolu anlarıyla bilinse de, diğer yapıtlarıyla kıyaslandığında biraz sönük kalıyor. Filmin temel korku unsurları zamana yenik düşerken bazı sahneler hâlâ sinemaseverlerin aklında yer ediyor.
15. Gladiator (2000)
Ridley Scott’ın destansı filmi, yüksek bütçesi ve tarihi temalarıyla övgü toplasa da, aslında bir aksiyon filmi olmaktan öteye geçemiyor. Russell Crowe’un unutulmaz performansı dışında film birçok eleştirmen tarafından fazla abartılmış bulunuyor.
14. The Notebook (2004)
Romantik filmler denince akla ilk gelen yapımlardan biri olan The Notebook, aslında son derece klişe bir aşk hikâyesi sunuyor. Hikâyesi dramatik unsurlarına rağmen gerçekçilikten uzak ve zaman zaman rahatsız edici bir yapıya sahip.
13. Gone with the Wind (1939)
Sinema tarihinin en büyük klasiklerinden biri olarak kabul edilen Gone with the Wind, geniş ve etkileyici sahnelerine rağmen modern izleyici için uzun ve sıkıcı bir film olarak değerlendiriliyor. Ayrıca kültürel açıdan tartışmalı unsurlarıyla da dikkat çekiyor.
12. The Revenant (2015)
Leonardo DiCaprio’ya Oscar kazandıran The Revenant, vahşi doğada geçen sert ve zorlu bir hayatta kalma hikâyesi olarak övüldü. Ancak DiCaprio’nun performansı büyük ölçüde fiziksel zorluklara dayansa da karakterin derinliği eksik kalıyor. DiCaprio’nun karaktere yeterince kişilik katamadığı belirtiliyor.
11. The English Patient (1996)
Bu tarihsel aşk hikâyesi görsel olarak etkileyici sahneleriyle bilinir. Ancak film çok yavaş ilerliyor ve hikâye akışı izleyiciyi etkileyemiyor. Oscar ödüllerine rağmen genellikle fazla uzun ve sıkıcı olarak değerlendiriliyor.
10. Once Upon a Time in America (1984)
Sergio Leone’nin dört saatlik suç destanı büyük beklentilerle karşılanmasına rağmen, filmdeki ağır ilerleyen hikâye izleyicileri zorlayabiliyor. Filmin güçlü oyuncu kadrosu olmasına rağmen genel olarak vasatın ötesine geçemiyor.
9. Miracle on 34th Street (1947)
Noel klasikleri arasında yer alan film yıllar içinde efsaneleşse de, modern izleyiciler için fazla basit ve duygusal gelebilir. Noel ruhunu yaşatmayı başarsa da günümüz sinemasıyla kıyaslandığında fazlasıyla basmakalıp kalıyor.
8. Amélie (2001)
Fransız sinemasının en bilinen yapımlarından olan Amélie, etkileyici ve özgün bir film olsa da, aşırı derecede övülmesi, filmi zamanla izleyiciler için “overrated”ın kelime karşılığı hâline getirdi. Özellikle Yann Tiersen’in müzikleriyle hafızalarda yer edinmiş film, kendi türü içinde güzel bir yapım olsa da evrensel bir başyapıt olma niteliğini taşımıyor.
7. The Breakfast Club (1985)
John Hughes’un gençlik filmi kült statüsüne sahip olsa da, bazı sosyal mesajları günümüzde oldukça tartışmalı hale geldi. Film özellikle kendi döneminde gençlik temalı yapımlarda öne çıksa da, zaman içinde bazı unsurları eskidi.
6. Friday the 13th (1980)
Korku türünün klasiklerinden Friday the 13th seri katil hikâyesiyle bilinir. Ancak diğer korku filmleriyle kıyaslandığında bu yapım fazla klişe ve tahmin edilebilir bir senaryoya sahip.
5. Grease (1978)
Müzikalleri sevenler için bir başyapıt gibi görünse de Grease, şarkılar dışındaki sahneleriyle büyük ölçüde hayal kırıklığı yaratıyor. Filmin hikâyesi ve karakter gelişimi oldukça yüzeysel kalıyor.
4. Everything Everywhere All at Once (2022)
Oscar ödülleriyle taçlandırılan film, paralel evrenler arasında gidip gelen ilginç bir hikâyeye sahip olsa da derinlik açısından yetersiz bulunuyor. Eleştirel başarıya ulaşsa da herkese hitap eden bir başyapıt değil.
3. Up (2009)
Pixar’ın animasyon filmi dokunaklı bir açılış sahnesine sahip olsa da, geri kalan kısmı açılışa kıyasla yetersiz kalıyor. Film beklenenden daha yüzeysel bir hikâye sunuyor.
2. The Shawshank Redemption (1994)
Stephen King’in hapishane temalı uyarlaması iyi oyunculuklara sahip olsa da, sinema tarihinin en iyi filmi olarak anılmayı hak etmiyor. Filmin popülerliği içerdiği mesajların ötesine geçmiş durumda.
1. Joker (2019)
Yılın en çok konuşulan filmlerinden biri olan Joker, eleştirmenler tarafından aşırı övülmüş bir yapım olarak dikkat çekiyor. Joaquin Phoenix’in performansı etkileyici olsa da film genel olarak derinlikten yoksun ve aşırı dramatik bulunuyor.
The Independent’ın hazırladığı liste, sinema dünyasında “klasik” veya “başyapıt” olarak kabul edilen birçok filmin aslında eleştirmenlerin ve izleyicilerin gözünde farklı değerlendirilebileceğini gösteriyor. Sinema sanatının öznel doğası gereği her filmin farklı kişiler tarafından farklı şekillerde algılanabileceği ve değerlendirilebileceğini de unutmamak gerekiyor.
İlginizi Çekebilir: Hangi Kitap, Hangi Film Neden Tutuyor?
Peki ya sizlerin bu listede yer alması (ya da almaması) gerektiğini düşündüğünüz abartılmış filmler hangileri? Cevaplarınızı yorumlarda veya Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilirsiniz.
Daha fazlası için bizleri Google News’ten takibe alabilirsiniz.
Kaynak: The Independent
Bir an Yüzüklerin Efendisi ve Matrix’ i göreceğimi düşünüp gardımı almıştım. Neyseki kurtuldular gazabımdan. Yine de izlediklerim arasında The Shawshank Redemption, Friday the 13th, The Revenant, Top Gun ve Gravity abartılmış diyebilirim. Gladiator ise abartıldığı kadar var.
En kelimesi aslında işi bozmuş. Her filmin insan benliğinden doğma illüzyonlar ile aşırı övgüye maruz kalması çok doğal. Ne kadar objektif olabiliriz ya da olduk bu konu değerlendirilmedikçe bunu aşamayız. En kelimesini çıkarttığımız zaman listede ki açıklamalar yerini buluyor fakat en kelimesini dahil ettiğimizde bir kıyaslama yarattığı için dünyada belki de listede ki filmlerin yanından geçse görülmeğe değer bulunmayacak filmler var. Başlığa aldanıp içeriğin hakkını yememek gerek.
Birkaç filmde yayınlandığı dönemler için abartıyı normal buluyorum
Mesela Rüzgar gibi geçti; aynı, benzer yada yakın konuda ne kadar çok film izledik. Hem de en iyi yönetmen, oyuncu yada yapımcılardan ama 1930lar sinemanın ilk yılları için bence abartı değil gümüz için evet abartı
Bir kaç filmde de yine aynı o dönem ve bu dönem farkını gördüm listede
Ama bu “abartı” sözcüğü neye göre
Bana göre abartı olan size göre abartı olur mu ?
Listeye çoğunlukla katılıyorum en kısmı tartışmaya açık kimlere göre hangi şartlara göre.
Gravity, Top Gun, Fight Clup, Gladiator, Revenant, Amelie, 13. Cuma, Joker filmlerine katılırım; ama, Up ve Shawshank Redemption filmleri muazzam filmler. Abartıldığını düşünmüyorum.