Eserleri sinema filmine ya da TV dizisine uyarlanan birçok çağdaş yazar, ortaya çıkan sonuca karşı acımasız yaklaşımlara sahip olabiliyor. İşte onlardan bazıları!
Akıllara ilk etapta Stephen King’in Stanley Kubrick tarafından uyarlanan The Shining’i gelse de geçen haftalarda George R.R. Martin de sektörü hareketlendiren bir açıklamayla gündeme gelmişti. Martin’in Ateş ve Kan (Fire & Blood) kitabından HBO tarafından ekrana taşınan House of the Dragon dizisi, yazarın sert sözlerine maruz kaldı.
Dizinin Ateş ve Kan kitabını uyarlama biçimiyle ilgili endişelere sahip olduğu görülen Martin, yapımın kitaptan belirli bir karakteri çıkarma kararının ileride nasıl olumsuz bir kelebek etkisi yaratabileceğini irdelemiş ve, “House of the Dragon 3. ve 4. sezonlar için düşünülen bazı değişikliklerle devam ederse sorunun büyüyebileceğini” dile getirmişti.
Tıpkı Martin ve King’de olduğu gibi, kendi eserlerinden uyarlanan dizi ve filmlere tepki gösteren birçok yazar bulunuyor. İşte o isimlerden bazıları ve adaptasyonlar hakkında dile getirdikleri acımasız eleştiriler!
Kendi Eserinden Uyarlanan Yapıtları Eleştiren 6 Bilimkurgu ve Fantazi Yazarı
Ursula K. LeGuin – Sci-Fi Channel’ın “Yerdeniz” Dizi Uyarlaması
Memnuniyetsizlik yolculuğumuza Kayıp Rıhtım’da da çok sayıda hayranı bulunan Yerdeniz serisinin yazarı Ursula K. LeGuin ile başlıyoruz.
Yüksek fantezi anlatıları genellikle savaş veya diğer kitlesel ölçekli çatışmalar içerdiği hâlde Yerdeniz romanları, büyünün özgürce uygulandığı bir grup adada yaşayan farklı karakterleri takip eden kurgusuyla okura daha sessiz ve daha karmaşık bir hikâye sunar. Sci-Fi Channel, serinin ilk kitabı olan Yerdeniz Büyücüsü’nden ilhamla bir Yerdeniz (Earthsea) mini dizisi çekileceğini duyurduğunda birçok hayran heyecanlanmıştı.
Ancak bu heyecan, kitlelerin 2004 yılında yayınlanan yapımı görmeleriyle hayal kırıklığına dönüştü. Le Guin kendisini en kötü olasılığa hazırlanmıştı:
“Senaryoyu gördüğümde, yazarın yaptığı şeyin kitapları öldürmek, onları kesip biçmek, bir gözünü çıkarıp bir bacağını kopartmak ve bu parçaları hepsini uydurma ve saçma sapan şeylerle birbirine ekleyerek tamamen farklı bir hikâyeye yapıştırmak olduğunu anladım. Yerdeniz adını ve kitaplardan bazı sahneleri, seks ve şiddete dayalı aptalca bir konusu olan sıradan bir McMagic filminde kullanacaklardı.
“Oyuncular için çok üzgün olduğumu söylemek istiyorum. Hepsi gerçekten çok çalıştı. Kendim ya da kitaplarım için üzgün değilim. İyi gidiyoruz, teşekkürler. Ama benim yazdığım ya da Yerdeniz’le ilgili bir şey göreceklerini düşünerek diziyi izleyen insanlar için üzgünüm. Gelecekte daha dikkatli olmaya çalışacağım ve ne kendimi ne de okuyucularımı kandırmayacağım.”
Le Guin oyuncular hakkında olumlu konuşsa da, oyuncu tercihleriyle ilgili de ciddi eleştirileri vardı. Yerdeniz Takımadaları’nda, serinin ana karakteri olmaya en yakın isim olan büyücü Ged de dahil olmak üzere karakterlerin neredeyse tamamı beyaz olmayan kişilerden oluşuyor. Ancak Sci-Fi dizisinde hemen hemen tüm karakterler beyaz tenliydi ve bu durum Le Guin’in hiç de hoşuna gitmemişti:
“Mini dizide Danny Glover ana karakterler arasındaki tek beyaz olmayan erkek (mızrak taşıyıcıları arasında birkaç kişi daha olsa da). Bu benim hayal ettiğim Yerdeniz’den çok uzak.
“Benim seçtiğim ten renkleri en başından beri bilinçli ve kasıtlıydı. Bilimkurgudaki herkesin neden Bob, Joe ya da Bill adında bir beyaz olması gerektiğini anlamıyordum. Kahramanlık fantazisindeki herkesin neden beyaz olması gerektiğini (ve neden tüm başrol kadınlarının menekşe gözlü olduğunu) çözemedim. Mantıklı değildi. Beyazlar şu anda Dünya’da azınlıktalar – gelecekte neden hâlâ azınlık olmasınlar ya da daha büyük olan renkli gen havuzunda yutulmasınlar?”
Le Guin 2006 yapımı animasyon filmi Tales from Earthsea hakkında biraz daha nazikti ancak yine de kitaplarından daha fazla yararlanılmadığı için keyifsizdi. Filmin yönetmeni Goro Miyazaki’ye şunları söylediğini anımsıyordu:
“Bu benim kitabım değil. Bu senin filmin. İyi bir film.”
Alan Moore – “Watchmen” Film ve Dizi Uyarlaması
Watchmen, Batman: The Killing Joke ve V For Vendetta gibi son 50 yılın en etkili çizgi romanlarından bazılarının altında imzası bulunan Alan Moore’u anmadan bu içerik eksik kalırdı. O, kitaplarının uyarlamalarının hepsinden nefret ediyordu.
Doğruyu söylemek gerekirse Moore, kendi eserlerini temel alan hiçbir şeyi izlememeye özen gösteriyor. Bununla birlikte söz konusu uyarlamalardan prensip olarak önceden nefret ediyor:
“Çalışmalarımın herhangi bir uyarlamasını izlemek isteyecek son kişi benim. Haklarında duyduklarıma göre bu son derece acı verici olurdu. İşkence gibi olurdu ve iyi bir nedeni de olmazdı.”
Moore’un eserlerinin en azından bazı uyarlamalarının iyi yorumlar almış olmasında rağmen bu durum değişmiyor. Örneğin HBO’nun 2019 yapımı Watchmen dizisi bir uyarlamadan çok evreni genişletme niteliği taşıyor. Damon Lindelof tarafından tasarlanan dizi hem hayranlar hem de eleştirmenler tarafından çok beğenildi. Moore, Lindelof’un kendisine dizi hakkında bir mesaj göndererek yazarın onayını almaya çalıştığını ifade ediyor. Tahmin edilebileceği gibi bu çabanın sonucu pek de hoş olmuyor:
“Sanırım, ‘Sevgili Bay Moore, ben şu anda Watchmen’i yok eden o******’dan biriyim,’ diye başlamıştı. Pek de iyi bir giriş değildi. Bana nevrotik saçmalıklar gibi görünen bir sürü şeyle devam etti. ‘En azından bize Ozymandias’ın nasıl telaffuz edildiğini söyleyebilir misiniz?’ Çok sert ve muhtemelen düşmanca bir cevapla geri döndüm ve Warner Bros.’un ne kendilerinin ne de çalışanlarından herhangi birinin herhangi bir nedenle benimle tekrar iletişime geçmemesi gerektiğinin farkında olduklarını düşündüğümü söyledim.
“Söz konusu çalışmayı reddettiğimi ve bunun nedeninin kısmen film endüstrisi ve çizgi roman endüstrisinin benim çalışmamla hiçbir ilgisi olmayan ama kamuoyunda onunla ilişkilendirilecek şeyler yaratmış gibi görünmesi olduğunu açıkladım. Dedim ki, ‘Bakın, bu benim için utanç verici. Sizinle ya da dizinizle ilgili hiçbir şey yapmak istemiyorum. Lütfen beni bir daha rahatsız etmeyin.’”
Moore, ister film, ister televizyon dizisi isterse de çizgi roman olsun, genel anlamda eğlence sektörüne karşı oldukça alaycı bir profil sergiliyor. Öyle ki sanatçı grafik romanlarının insanlar tarafından anlaşılma biçiminden de memnun değildi. Özetle Alan Moore eserlerinin ekrana uyarlanmasından hoşlanmıyor. Ama zaten… Kendisinin pek bir şeyden hoşlandığını söylemek de mümkün değil gibi.
Stephen King – “The Shining” Filmi
Stephen King, Overlook Oteli’nde bütün kışı geçirmek zorunda kaldığı sırada çıldıran ve ailesinin peşine düşen bir yazarı anlatan The Shining’i 1977 yılında yayımladı. Yalnızca birkaç yıl sonra, döneminin en ünlü yönetmenlerinden Stanley Kubrick, tarihe kült bir film olarak geçecek The Shining’i sinemaya taşıdı. Ve Stephen King bu filmden kelimenin tam anlamıyla nefret etti:
“Kubrick’in aileye yaptığı duygusal yatırımın hiçbir anlamı yok… Wendy rolündeki Shelley Duvall’a yapılan muamelenin kadınları aşağılamaktan başka bir şey olmadığını düşündüm. Kadın resmen bir çığlık makinesi. Aile dinamiğine dahil olduğuna dair hiçbir his yok. Ve Kubrick, Jack Nicholson’ın oynadığı tüm motorcu filmlerinde –Hells Angels on Wheels, The Wild Ride, The Rebel Rousers ve Easy Rider– canlandırdığı aynı motosikletli psikopatı oynadığını bilmiyor gibiydi. Adam deli. Peki adam iş görüşmesine geldiğinde zaten kafayı yemişse trajedi nerede? Hayır, Kubrick’in bu konuda yaptıklarını hiç sevmedim.”
King çekimler başlamadan önce The Shining filmi için bir senaryo yazmıştı ama Kubrick sonunda hikâyenin en çok ilgilendiği kısımlarını vurgulayan yeni bir versiyon yazması için romancı Diane Johnson’la çalışmayı seçti. “Sonra da kendisi yeniden yazdı,” diye ekliyor King: “Gerçekten hayal kırıklığına uğramıştım.”
“İzlemesi kesinlikle çok güzel: Muhteşem setler, tüm o Steadicam çekimleri. Ben buna içinde motor olmayan bir Cadillac derdim. Ona bir heykel gibi hayran olmaktan başka bir şey yapamazsınız. Birincil amacı olan hikâye anlatma özelliği elinden alınmış.”
P.J. Travers – “Mary Poppins” Filmi
Avustralyalı-İngiliz yazar P. L. Travers tarafından yazılan ve 1934-1988 yılları arasında yayımlanan çocuk kitabı serisi Mary Poppins, hem sinemada hem çocuk edebiyatında önemli bir noktada bulunuyor. Ancak yazar Travers, 1964 tarihli filmin gerçekten berbat olduğunu düşünüyordu.
Yazar Caitlin Flanagan, Travers’ın filmin galasında ağladığını dile getirmişti:
“Gözyaşlarının ya sanatsal bir hazzın ya da finansal bir coşkunun (hasılatın yüzde beşine sahipti; film onu zengin etti) ürünü olduğunu düşünenler anlayışla karşılanabilirdi. Fakat iki durum da söz konusu değildi. Filmin, eserine garip bir şiddet uyguladığını düşünüyordu.”
“Gala günü Travers’ın filmi ilk görüşüydü – başlangıçta bir davetiye almamıştı ama bir Disney yöneticisini davetiye göndermesi gerektiğini hatırlatarak utandırmıştı – ve bu bir şoktu. Daha sonra Richard Sherman’ın hatırladığı üzere, Chinese Theatre’ın bitişiğindeki otoparkta dev beyaz bir çadırda düzenlenen partiden sonra Walt Disney’in izini sürdü. ‘Pekala,’ dedi yüksek sesle. ’Gitmesi gereken ilk şey animasyon sekansı.’ Disney ona soğukkanlılıkla baktı. ‘Pamela,’ dedi, ‘Gemi hareket etti.’ Ve sonra onun yanından geçip iyi dileklerini sunan kalabalığa doğru yürüdü ve onu yalnız bıraktı; saten elbisesi ve gece eldivenleri içinde, istenmediği bir partiye katılmak için beş bin milden fazla yol kat etmiş yaşlı bir kadın.”
Biyografi yazarı Valerie Lawson’a göre, Travers The New York Times’a filmin kitaplara ters düştüğünü, gerçek sihirden olabildiğince uzak, sadece renkli bir fantezi olduğunu söylemişti. Ayrıca Dick Van Dyke tarafından canlandırılan Bert karakterini de beğenmemişti.
Görüldüğü üzere yine bir yazar, tarihe klasik olarak geçmiş bir uyarlamadan şikayet ediyor. Aslında bu durumla oldukça sık karşılaşıldığı bir gerçek. Ancak çoğu film klasikleşemiyor ve kaynak materyalin yazarlarını sessizlik içinde kendisinden nefret etmek zorunda bırakıyor.
Eserlerinden uyarlanan klasik filmlerden nefret eden sevilen çocuk yazarları gözden geçirecek olursak, Roald Dahl’ın Charlie’nin Çikolata Fabrikası kitabından uyarlanan 1971 yapımı Willy Wonka ve Çikolata Fabrikası’ndan hiç hoşlanmadığı biliniyor. Ama şimdilik daha modern bir yapımla listemize devam edelim.
Brandon Sanderson – “Zaman Çarkı” Dizisi
Geçen yıl, evrenin yaratıcısı Robert Jordan’ın ölümü sonrası Zaman Çarkı (The Wheel of Time) serisinin son üç kitabını kaleme Brandon Sanderson, Prime Video’nun Zaman Çarkı dizisinin 2. sezon finalini izledikleri bir videoda yorumlarını paylaşmıştı. Teknik olarak Sanderson bu sezonun uyarlandığı kitapları yazmamış olsa da seriyle yakından ilişkili bir isim ve sözlerinin bir ağırlığı var.
Yazarın yorumları temelde, “Bunu değiştirmelerini istedim ama değiştirmediler. Daha iyi olmadığı için üzgünüm,” ifadeleriyle özetlenebilir. Bölümle ilgili hem genel hem de özel pek çok eleştirisi vardı ve bu eleştirileri dizinin geri kalanına da yönelmiş gibi görünüyor:
“Bu bölümle ilgili sorunların birçoğu aslında önceki bölümlerle ilgili. Sahnelerin hepsi iyi – birçoğu iyi – ama deneyimlenen şey benim açımdan birçok karakter özelinde karakterlere uygun inşa edilmiş hissettirmiyor. Dizi pek çok şeyi fevkalade yapıyor ve sahneler gerçekten çok iyi. Ama sürekli sorguladığım şeylerden bazıları, ‘Olay örgüsü ne? Tema ne?’ idi. Anlatı ve tema havalı sahnelerde biraz arka planda kalıyor gibi görünüyor ve bu da beni endişelendiriyor.”
Spesifik olarak Sanderson, dizinin büyünün bu dünyadaki versiyonu olan “kanallık”ı (Seanchan) tasviriyle ilgili eleştirileri vardı:
“Çok hızlı bir şekilde kendi kurallarıyla çelişmeye başlayacaklarından endişeleniyorum… Bu konuda uyarmıştım… Bunu zaten kanallık konusunda yapıyorlar. Bir seferinde belirli bir şekilde olması gerektiğini söyleyecekler, diğer seferlerde ise öyle olmayacak. Onları ışınlanma konusunda uyarmıştım… Eğer [Ishamael] ışınlanabiliyorsa, kız bunu gündeme getirdiği anda neden kalkanın arkasında değil? Robert Jordan’ın metafiziğini bozmaya başladığınız an, birdenbire her adımda büyük sorunlarla karşılaşıyorsunuz.”
Michael Ende – Hiç Bitmeyen Öykü Filmi
Hem Martin hem de Sanderson, muhtemelen stüdyo ile olan ilişkilerini bozmak istemedikleri için eleştirilerinde oldukça ılımlı davranıyorlar. 1979 tarihli fantazi kitabı Bitmeyecek Öykü’nün yazarı Michael Ende de ise tıpkı Le Guin ve King gibi uyarlamalara çok daha sert eleştirilerde bulunanlardan. People dergisi 1984 yılında vizyona giren film karşısında Ende’nin takındığı tavra dair şunları yazmıştı:
“Genellikle çekingen ve düşünceli bir adam olan [Ende] geçen nisan ayında Stuttgart’ta ateşli bir basın toplantısı düzenleyerek ‘o iğrenç filmi’ kınadı ve adının jenerikten çıkarılmasını talep etti. Öyle de oldu. ‘Filmin yapımcıları kitabı hiç anlamamışlar,’ diye yakınıyordu. Sadece para kazanmak istiyorlar (diye düşünüyordu).”
Ende filmde danışman olarak çalışmış ancak yönetmen Wolfgang Petersen’in daha sonra filmi yeniden yazdığını iddia etmişti. “Onlara güvendim,” diye yakınan Ende, “Prömiyerden beş gün önce son senaryoyu gördüm… Dehşete kapıldım. Hikâyenin tüm anlamını değiştirmişlerdi. Fantastica, Bastian’ın yaratıcı gücü olmadan yeniden ortaya çıkıyor. Benim için kitabın özü buydu,” yorumunda bulunuyordu.
Ende’nin internet sitesinde filmi “kitsch, ticaret, peluş ve plastikten oluşan devasa bir melodram” olarak nitelendirdiği belirtiliyor. Aslında hikâyenin iç mantığıyla çeliştiğini düşündüğü sahnelerin stüdyo tarafından çıkarılması için bir ihtiyati tedbir kararı aldırsa da bu davayı kaybetti ve bunu iyi karşılamadı:
“Kararın mantığına göre: roman şüphesiz çarpıtılmıştı. Ancak film öncelikle daha genç bir izleyici kitlesini hedeflediğinden bu tür çarpıtmalar önemsizdi. Elbette işin aslı ortada 60 milyon doların söz konusu olmasıydı. Muhalefetin tek sesi, belli ki boyundan büyük işlere kalkışan yalnız bir yazardan geldi. Ne de olsa çoğunluğun görüşü bir filmi bir romancının başarısının zirvesi olarak görüyor. Yönetmenler kitaplarını filme çekmek istiyorsa yazarların minnettar olması gerekmez mi? Mali açıdan, davayı kaybetmek bana haklardan kazandığımdan çok daha fazlasına mal oldu. O zamanlar her şeyi içime attım ama bugünlerde bunun beni etkilemesine izin vermiyorum. Bir yerde Bölüm II’nin (1990) sinemada gösterime girdiğini duydum – henüz izlemedim bile.”
Sonuç Olarak…
Hollywood’un kitaplara, özellikle de bilimkurgu ve fantazi türlerindeki eserlere kutsal metin gibi davranmadığını ve yazarların uyarlama sırasında her şeyin değiştirildiğini gördüklerinde muhtemelen sinirlenmeye devam edecekleri aşikâr. Bazen Yerdeniz’in Sci-Fi Channel versiyonunda olduğu gibi herkes bir uyarlamanın berbat olduğu konusunda hemfikirdir. Bazen de film bir klasik hâline gelir ve hatta The Shining’de olduğu gibi kitabın ününü aşmayı bile başarabilir.
House of the Dragon ve Zaman Çarkı gibi yayın hayatı devam eden uyarlamaların akıbetini ise henüz bilmiyoruz. Martin ve Sanderson şikâyet etmeye devam edecekler mi ve eğer edeceklerse şikâyetlerinin yapımlara bir etkisi olacak mı? İtirazlarını dile getirmekte haklılar mı, yoksa stresten kaçınmak için kendilerini bu yapımlardan soyutlamaları daha mı iyi olur? Tüm bu soruların cevabını zaman gösterecek.
Siz bu konuda yazarlardan mı yoksa stüdyolardan mı yana mısınız? Yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilir, daha fazlası için bizleri Google News’ten takip edebilirsiniz.
Kaynak: Winter is Coming
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!