Shirley Jackson kimdir? Amerikalı yazar Jackson’ın hayatına odaklanan Ruth Jackson, kaleme aldığı Shirley Jackson: Musallat Dolu Bir Hayat (Shirley Jackson: A Rather Haunted Life) adlı biyografi kitabıyla işte bu soruya yanıt arıyor. Zorlu bir hayatın izini süren bu kitaptan bazı öne çıkan bilgileri sizlerle buluşturuyoruz.
Tepedeki Ev ve Biz Hep Şatoda Yaşadık romanlarıyla adından söz ettiren; Piyango adlı öyküsüyle The New Yorker dergisine rekor sayıda okur mektubu yollanmasına neden olan Shirley Jackson; bugün korku anlatısının en önemli isimlerinden birisi sayılıyor.
Stephen King’den Neil Gaiman’a spekülatif kurgunun birçok usta kalemini etkilemeyi başarmış olan Jackson; son dönemlerde kültür dünyası tarafından da tekrar hatırlanmış durumda. Hakkında çekilen biyografi filmi Shirley’de Elisabeth Moss tarafından canlandırılan yazar; 2018’de Netflix dizisine de konu olmuştu.
Mike Flanagan’ın Netflix’te yayınlanan The Haunting of Hill House dizisi yazarın adını ve eserlerini tüm dünyada konuşulur hâle getirmişti. Öte yandan Shirley Jackson’ın hayat hikâyesi de, kaleme aldığı kitaplar kadar tuhaflıklarla dolu.
İşte Shirley Jackson Hakkında Bazı Gerçekler
1. Jackson’ın Annesiyle İlişkisi Çetrefilliydi
Shirley Jackson kendi çocukluğundan ölümüne kadar annesiyle anlaşamadı ve üstelik her iki ebeveyninden de fazla yaşamıştı. Kızının yüksek düzeydeki edebi başarısına rağmen, giyim tarzından saçını tarama biçimine, doğaüstü şeyler ve komünizme ilgisinden kariyer ve eş seçimine kadar Jackson’ın annesi Geraldine, kızının hayatının büyük çoğunluğunu onu eleştirerek geçirdi.
Yazarın Biz Hep Şatoda Yaşadık (We Have Always Lived in the Castle) romanı, “Okuru bir delinin, bir zehirleyicinin ve bir kundakçının yaşadığı evin, gerçek dünyaya kıyasla sempati, sevgi ve incelik açısından daha zengin bir dünya olduğuna ikna etmenin ironik mucizesiyle baş eden bir roman,” sözleriyle Times’ta övüldüğünde; Geraldine kızının başarısını tebrik etmek yerine makalede yer alan fotoğrafını eleştirmek için şunları yazdı:
“Sen kendin nasıl göründüğünü, neye benzediğini umursamıyorsan bile çocuklarının, kocanın hatırını düşün. Kendini insanlara böyle gösterdiğin için tüm gün üzüldüm durdum.”
2. Jackson Birden Fazla Günlüğü Birden Fazla Bakış Açısıyla Tutardı
“Bugün yazı yazacağım. Öyle hissediyorum. Sırf yaşama zevki için yazacağım.”
Birçok yazar hayatları boyunca günlük tutar, Jackson da istisna değildi. Fakat bunu yapma tarzı alışılandan farklıydı. Tek bir günlük tutmak yerine, Jackson aynı anda birden fazla günlük tutardı, hatta bazıları aynı gün içinde yazılmıştı.
Franklin, Jackson günlüklerinden birinde “tamamen Amerikalı bir kızın mütevazı tonuyla” yazdığını ve hobilerinden, sosyal hayatından, annesiyle olan tartışmalarından ve en sevdiği film ve şarkılardan sürekli bahsettiğini söyledi. Aynı zaman diliminde tuttuğu farklı bir günlüğü ise Jackson, kendisinden büyük olan ve hoşlandığı Harold “Bud” Young isimli okul arkadaşına özel bir aşk mektubu tarzında yazıyordu.
Bu çeşitli güncelerde Franklin, Jackson’ın “farklı kişilikleri yazmayı denediğini ve hangisinin işe yarayıp hangisinin yaramadığını bulmaya çalıştığını” iddia ediyor. Jackson, hayatı boyunca da bu yöntemi keşfetmeye devam edecekti.
3. Ruh Hâllerine Farklı Kişiliklermiş gibi Yaklaştı, Hatta Onlara İsimler Verdi
Shirley Jackson her birinin kendi tarzı ve sesinin olduğu birden fazla günlük tutmakla kalmadı, aynı zamanda ruh hâllerini, her birine kendi kişiliklerini atfederek birbirinden ayrı ve farklı tuttu. The Bird’s Nest romanında olduğu gibi, bir kadının zihninin çatlayıp -birkaç kişiliğe bölünmesini anlatan bir kitap- Jackson’ın ruh halleri de birbirinden farklıydı ve kendi kişiliklerini benimsemişti, en azından Jackson’ın zihninde durum böyleydi.
“[Jackson] ruh hallerine isim vermek gibi alışılmadık bir yol izliyordu,” şeklinde açıkladı Franklin. “sanki bir oyunda karakterlermiş gibi,” diye de ekledi. Mesela bunlardan biri, Jackson’ın en mutlu kişiliği olan “İrlandalı”’ydı, daha sonradan Jackson’ın eşi Stanley Edgar Hyman bu ismi eşi için takma isim olarak kullanacaktı ama daha başka kişilikler de vardı, Harlequin, Villion ve Pan gibi, her birini de Jackson özel ve eşsiz ruh halleri şeklinde tanımlıyordu.
4. Eşi, Jackson’ın “Janice” Öyküsünü Okuduktan Sonra Onunla Evlenmeye Karar Verdi
“Stanley, Shirley Jackson’ın kim olduğunu bilmek istediğini söyleyerek dergiyi kapattı. Onunla evlenmeye karar verdiğini söylemişti.”
Shirley Jackson yazar ve edebi eleştirmen olan Stanley Edgar Hyman’la ikisinin de kayıtlı olduğu Syracuse Ünivversitesi’nde tanıştıktan iki yıl sonra, 1940 yılında evlendi. Evlilikleri, hem dizginsiz sevgi ve birbirlerine destek hem de Hyman’ın sık sık sadakatsizliğinden çıkan çatışmalardan dolayı noktalandı. Ancak Hyman’ın hayatına girip çıkan diğer kadınlara rağmen, Jackson’ın her zaman onun tek gerçek aşkı olduğunu ve yazara olan sevdasının ikisi tanışmadan bile önce başladığını iddia etti.
Franklin’in kitabına göre, “Yeşermekte olan eleştirmen, okuduklarının çoğuna burun kıvırırdı ama Janice ilgisini çekmişti. Stanley, Shirley Jackson’ın kim olduğunu öğrenmeyi talep ederek dergiyi kapattı. Onunla evlenmeye karar verdiğini söyledi.” Hyman, iki yıl sonra, New York’ta bir arkadaşının evinde düzenlenen küçük bir törenle sözünü tuttu.
5. Eşinin Sadakatsizlikleri Jackson’ın Hastalanmasına Neden Oldu
Hyman, Jackson’a “beni diğer kızlar için şımartıyorsun” derdi, fakat bu sözlere rağmen Hyman, diğer kadınların ilgisinden payını da sürekli alıyordu, üstelik komşuları ve Shirley’nin arkadaşları da dahil. Bu yüzden Hyman sadakatsizlik kavramına uzak bir insan değildi, zaten saklamak için de çaba sarf etmiyordu. Hatta bu yazar, ne zaman kendi günlüğünü Jackson’a gösterse, bu da sık sık yaşanan bir şeydi, cilveli davranışlarını karısıyla paylaşmaktan geri durmazdı.
Kocası eylemleri hakkında açık biri olsa da Jackson, bu konuda duygu seli yaşıyordu. Dışarıdan, Jackson, Hyman’nın sadakatsizliğini kendisinin ilgisiz oluşuna yoruyordu. Fakat içten içe kalbi sürekli kırıktı ve sonunda bu kalp kırıklığı fiziksel hastalık olarak kendini gösterdi. Hyman’nın kaçamaklarından birini duyduktan sonra Jackson, sık sık annesiyle ve eşiyle iletişim kurarken yaptığı gibi eşine bir mektup yazdı fakat bu mektubu hiç göndermedi. Franklin, biyografisinde “içten içe söylemek istediği kelimeler kursağında kaldı ve günler sonra, boğaz şişkinliğinden dolayı hasta yataklarına düştü,” diyerek ironiye dikkat çekti. Bu hastalık, Jackson’ın duygularının sağlığını ele geçirdiği ne ilk ne de sondu.
6. Shirley Jackson Pratikte Bir Cadıydı
“… belki de amatör olarak cadılığı icra eden tek çağdaş yazardı.”
“Jackson kalemle değil, süpürgeyle yazar.” Jackson’ın yazılarıyla ilgili sık sık alıntılanan bir satır olan bu laf, hayalet hikâyelerinin ardındaki kadın hakkında çok fazla şeye ışık tutuyor. Jackson’ın yalnızca kurgusu doğaüstüne dayanmıyordu, aynı zamanda gerçek hayattaki inançları da öyleydi. Üniversitede Sir James George Frazer’ın The Golden Bough’sını keşfettikten ve gençliğinin sonlarında Rochester Üniversitesi’nde büyücülük hakkında yazılar yazdıktan sonra, Jackson’nın doğaüstü şeylere olan ilgisi arttı ve bu alanı gerçekten incelemeye başladı.
Franklin okurlarına, “Shirley daha sonra kendi doğaüstü güçleri hakkında cüretkâr, hatta çoğu zaman şakacı iddialarda bulunacaktı,” dedi, “ilk romanının arka kapağı (belki de amatör olarak cadı olan tek çağdaş yazar) ve yayıncı Alfred A. Knopf’un bir kayak kazasında bacağını kırmasına neden olduğunu söylentisi gibi.” Jackson, gençliğinin sonlarından hayatının geri kalanı boyunca büyücülüğe inandı ve hatta tarot kartları okudu.
7. Anneliği İlham Verici Buldu
Zamanının diğer birçok kadın yazarı, genelde de erkek yazarların eşleri, geleneksel ev ve aile modellerinden uzak durup, kendi çocuklarına sahip olmaktan kaçınırken, Jackson kendi anneliğini büyük bir ilham kaynağı olarak gördü.
Annelik, ilk olarak kadın dergilerinde yayıMlanan ve daha sonra kurgulanmış anı kitabı Life Among Savages’ta derlenen çocuklar ve ev hayatı hakkındaki popüler öykülerine sadece bilgi vermekle kalmadı, aynı zamanda diğer yazılarına da ilham verdi. “Sarah’ı doğurduktan sonra,” diye açıkladı Franklin, “hastaneden ’ultraviyole ışınları ve entrikalarla dolu’ çıktı.”
Bir kariyer ve bir aile kadını olarak hayatı hakkında hissettiği karamsarlığı (Biz Hep Şatoda Yaşadık ve Tepedeki Ev gibi karanlık romanlarında ortaya çıkan, kadınları kapana kısılmış ve yalnız hissettiren bir karamsarlık) , iç çatışmayı, görmezden gelmek imkansız olsa da yazarın çocuklarına ve anneliğe olan sevgisi inkar edilemezdi, “ki bu hayata da doğuştan uygundu.”
8. Shirley Jackson Çocuklarına Her Gece Dehşet Verici Ninniler Okurdu
“İlki genç Bayan Grattan’dı – onu içeri almamaya çalıştı / Onu mısır bıçağıyla bıçakladı ve suçları böyle başladı…”
Shirley Jackson çocuklarıyla gurur duyuyordu ve kendisi yazarlığa adadığı kadar tutkulu bir şekilde anneliğe de adamıştı. Kendi annesinin aksine, çocuklarına karşı ilgiliydi ve kendi küçük bir kızken özlemini duyduğu kişisel alanı ve özgürlüğü çocuklarına tanıdı. Her gece yatmadan önce çocuklarını öper şarkı söylerken üstlerini örterdi ama bu, Shirley Jackson tarzında olurdu. Sıradan bir şarkı olmazdı.
Kendi çocukluğundan kalma, popüler çocuk şarkılarından sıkılınca Shirley Jackson, çocuklarına Gratan Cinayetleri adında dehşet verici bir mani söylerdi. Bu mani daha sonradan bıçaklama ve öldürmeyi içeren Tepedeki Ev’e dönüşecekti.
9. Jackson Kendisine Yollanan Kaba Mektupları Defterinde Toplardı
1948’de Piyango (The Lottery) New Yorker’da yayımlandığında okurların verdiği tepki hem Jackson’ı hem de yayınevi editörlerini şaşırttı. Ticari anlamda hemen bir başarıya dönüşse de hikâyeye karşı insanlar karmaşık duygular sergiledi. Bazı okurlar büyüleyici ve ilgi çekici olduğunu düşünürken diğerleri, hatta büyük çoğunluğu oluşturan diğerleri, o kadar rahatsız olup sinirlendi ki dergiye olan aboneliklerini iptal ettiler. Ama tabii önce nefret içerikli postalar göndermeyi ihmal etmediler.
“Aşırıya kaçmış”, “dehşet verici”, “şok edici” şeklinde adlandırılan öykünün yayımlanmasından sonraki bir ay içerisinde, New Yorker dergisi ve Jackson en sevdikleri derginin sayfalarında buldukları hikâyeden sinirlenmiş okurlar tarafından 100’ü aşkın mektup aldı. Biyografide, “‘hikâyenin aldığı mektup sayısının en son 300’e ulaştığını söyledi. Bunlardan yalnızca 13 tanesi kibar bir şekilde yazılmıştı,” diye açıkladı Franklin. Arşivinde bugün, deri kaplı bir defterde yer alan Piyango ile alakalı kaba bir üslupla yazılmış 150 mektup yer alıyor.
10. Shirley Jackson Kendi Ölümünü Öngörmüş Olabilir
“… öyle sıradan bir seyahatten bahsetmiyordu. Ve açıkça belliydi ki yalnız gideceği bir seyahatti.”
48 yaşında, Kuzey Bennington’daki evinin yatak odasında uyurken Shirley Jackson kalp krizinden hayatını kaybetti. Yaşamının son kısımlarına doğru sağlık problemleriyle cebelleşse de ölümü beklenmedikti, en azından Jackson dışındaki kişiler tarafından. Çünkü ünlü yazarın kendisi böyle bir şeyin geliyor olduğunu hissetmiş olabilirdi.
“Yaşamının son günlerinde, Jackson, Carl Brandt’a tuhaf ve belirsizce yazılmış bir mektup yolladı,” diyor Franklin okurlarına. “Yeni insanlarla tanışabileceği harika bir seyahate gitmek üzereydi. Detay belirtmemesine rağmen Brandt, Jackson’ın normal bir seyahatten bahsetmediğini hissetmişti ve yalnız gittiği de aşikârdı.
Jackson onun pusuda bekleyen kaderini sezmiş miydi yoksa sadece kariyerinin önümüzdeki aylarda sahip olacağı olasılıklar onu heyecanlandırmış mıydı? Kimse kesin olarak bilemez, ancak kendi ölümünü tahmin edebilecek biri varsa bu kesinlikle Shirley Jackson olurdu.
Shirley Jackson hakkında sizin de eklemek istediğiniz detaylar var mı? Yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilir, daha fazla edebiyat içeriği için bizleri Google News üzerinden takip edebilirsiniz.
Kaynak: Bustle
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!