in ,

Devrim Kunter Röportajı

Seyfettin Efendi’nin yaratıcısı Devrim Kunter ile, Büyülü Dükkan’da gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbet yayında!

- Reklam -
- Reklam -

Seyfettin Efendi’nin başlı başına bir külliyat olduğunu, ve giderek büyüyeceğini anlamamak için aptal olmak gerekiyor. Devrim Kunter’le konuşurken yazılanın arkasında, serinin yaratıcısının ne kadar da çok şey bildiğini bir kez daha fark ettim. Tüm bunların oluşması, gelişmesi ve sonunda bizlerle buluşması için ne kadar zaman gerektiğini, söyleşide anladım.

Devrim Kunter her şeyden önce bir çizer. Çizili sanata hayran; ama özünde bağlı olduğu şeyler hikayeler. Seyfettin Efendi’yi konuşurken de, konu dönüp dolaşıp hikayelere geldi. Köken hikayelerine, sevdiği çizerlerin hikayelerine, Ömer Seyfettin hikayelerine…

Peki, Seyfettin Efendi’nin Olağanüstü Maceraları’nda karşılaştığımız karakterlerin hikayeleri ne olacak?

- Reklam -

devrim kunter rop 2

Devrim Kunter’in, teşkilatta favorisi, diğerlerinden daha çok sevdiği bir karakteri var mı?

Ben galiba Seyfettin’i en çok seviyorum. Genel olarak Seyfettin’in sevilmesinin nedeni de alt kültür. İşte 20’lerde geçen dedektif… Ne düşünürsün, Türk Sanat Müziği dinler; ama o jazz dinliyor. Conan Doyle okumuş, Edgar Allan Poe okumuş, Bram Stoker okumuş. Bunlar hep o zaman için daha da alt kültür hikayeler. Bu ne demek, toplumdan dışlanmış bir karakter aslında. Uymuyor topluma. Ben de öyleyim. Okuyucu da öyle. Aslında o yüzden takımı var. Yoksa tek başına bu adamı iter kakarlar, bir yere gelemez.

Aziz’in, sonradan çıktığını söylemiştin; ama ben inanmıyorum. Aziz ve Seyfettin’in ilişkisi çok organik. Kesin gerçek hayattan geliyordur diye düşündüm. Aziz karakteri nasıl çıktı?

Aslında o adli tıp ihtiyacından çıktı. Bir açıdan sıkıntılı; çünkü Sherlock’un da Watson’ı var. Doktor hem de. Gerçi o adli tıpla pek uğraşmaz. Arada 40 yıllık bir fark var. Çok büyük bir gelişim sağlamışlar o arada. Aslında onu kitapta da verdim. Mesela, ilk kitapta mektup eline geçince, Seyfettin alıp cebine koyuyor. Bir parmak izi mefhumu yok. İkinci kitaptaysa, dokunmayalım, parmak izi alalım diyorlar. O arada o teknolojiyi öğrenmişler.

Doktoru da atıl bırakmamak için, Seyfettin Efendi’ye biraz daha yakın, yaşı yaşına uygun, atışacağı biri lazım. Benim de çok yakın bir arkadaşım vardır. Birbirimize laf atarız; ama alınmayız. Öyle bir arkadaşı olsun istedim. Bir de böyle Seyfettin zıp çıktı, kanun nizam dinlemez. Biraz daha böyle efendi, oturaklı biri olsun istedim.

Ya pehlivanımız İsmail?

O zaten klasik bir arketiptir. Kuvvetli, kaba saba. İçinde iyi bir insan; ama kaba sabalığı yüzden pot da kırabiliyor. Dini bütün ama. O yönüyle diğerlerinden farklı.

Biraz da çocuksu galiba. Ne zaman korkulacak bir şey olsa sanki ilk o korkuyor. Hemen bir Fatiha’ya girişiyor falan.

Diğerlerinden farklı olarak doğaüstü şeylerden bir korkusu var; çünkü fiziksel bir şeyden korkması zaten o cüsseyle mümkün değil. Onun korkusu da metafiziğe karşı oluyor.

Esat, Münevver ve Aziz’in, Seyfettin’le yollarının kesişmesini, teşkilata girişlerini, az çok hayal edebiliyor insan; ama İsmail’le nasıl bir araya geldiler?

Seyfettin Efendi’yi Ömer Seyfettin’den esinlendiğimi hep söylerim zaten. İsmail’i de Koca Yusuf yapayım istedim; ama baktım tarihleri tutmuyor. İlk hikayelerden birinde. İsmail, dili kuvvetli bir hocanın bodyguard’ı gibi. Dili kuvvetli diyoruz; ama aslında hipnotize etmiş İsmail’i. Seyfettin geliyor, İsmail yine belini kırmaya davranıyor. Seyfettin İsmail yerine hocaya ateş ediyor. Hipnoz bozulunca, İsmail’i de kurtarmış oluyor.

3. Kitap "Tesla Silahi"ndan bir sayfa: Haşhaşiler...
3. Kitap “Tesla Silahi”ndan bir sayfa: Haşhaşiler…

Böyle orijin hikayelerini görmeyi istiyoruz. Okuyucuların karakterlerin geçmişlerini merak ettiklerine eminim.

Kısa maceralarda orijin öyküleri olacak. Köken diyelim. Yeni kısa maceralarda Münevver’in köken hikayesi olacak. Münevver’in kendi hikayesi olacak. Tanışma hikayeleri değil; ama ikinci kitapta da bahsi geçen bir öykü. Bir iki tane daha köken öyküsü planlıyorum. Esat’ın bir öyküsü olacak. O yeni kısa maceralarda olur mu bilmiyorum; çünkü iki köken öyküsü aynı kitapta çok olur; ama bakalım.

Karakterlerden devam edelim. Münevver nasıl çıktı ortaya? “Sıradışı” Seyfettin Efendi için, o dönemde teşkilata bir kadın mühendisi ne kadar yakıştırdığımı da söylemeliyim.

Ekip başta 3 erkek oldu ya: Aziz, Seyfettin, İsmail. Şimdi bu bir teşkilat olacak, bir casus lazım; ama casus yok. Aslında Münevver en başta böyle bir karakterdi; Münevver casus olacaktı, bir de bilimadamı olacaktı. Bilimadamı da yaşlı, klasik her filmde gördüğümüz bir adam olacaktı; ama sonra bunun doğru bir fikir olmadığına karar verdim.

- Reklam -

Münevver, aslında Esat olacaktı yani?

Evet; ama işte madem standart tipleri kullandık, bari bir değişiklik yapayım dedim. O zaman ilk kadın avukat, ilk kadın pilot, ilk kadın bilimadamı çıkıyor ortaya. Biz de dedik ki o zaman Münevver de, kadın mühendis olsun.

Geriye kalan casus boşluğunu da Esat doldurdu yani. Esat nasıl şekillendi?

Esat’ın tam nasıl çıktığını hatırlayamıyorum. Yo, hatırlıyorum. Esat’ın da tarihsel dayanağı var çünkü. İngiliz Kemal. İngiliz Kemal’in gerçek adı da Esat Toprak zaten. Aslında sarışındır Esat Toprak ama ben sarışın yapmadım. Gerekirse iş için saçını boyar dedim. O aslında James Bond gibi, yani çok karizmatik. Bir de teşkilatta belki de en deneyimli isim. Onların girmediği yerlere girip çıkmış. Kurtuluş savaşında casusluk yapmış. Daha aktif bir adam. Yaş olarak, Aziz’le Seyfettin Efendi 40’larında. Esat, onlardan biraz daha genç. Münevver ve İsmail de en gençleri. Tabii bu böyle bir karakter olunca çok da James Bond vari, kasıntı olmasın istedim. Teşkilattaki gri bölge olsun, biraz belirsiz olsun istedim. Bize mi çalışıyor, karşı tarafa mı çalışıyor, çift casus mu, çift çift casus mu?

seyfettin efendi

Casus tartışmasına tekrar girmeyeceğim. Dört ve beşinci kitapları bekleyeceğim. Karakterlerin görünüşlerinden bahsetmek istiyorum. Zamanında Kayıp Rıhtım forumlarında da sorulmuştu galiba, Münevver’in Scarlett Johansson’dan esinlenip esinlenilmediği… Karakterlerin esin kaynakları var mı?

Esat’ın mesela, ilk çizimleri, internette yayınlarken, Ayhan Işık’tır. Ayhan Işık’a benzer; ama değiştirdim zamanla tabii. Jon Hamm’e de benziyor şu an. O tip var Esat’ta. Çok yapılı değil; ama sert hatlı, köşeli suratlı bir tip.

Ayhan Işık
Ayhan Işık

Münevver, evet, Scarlett’a benziyor. O hem böyle biraz daha genç, daha saftirik tipli. Aslında öyle değil; ama görünüş olarak öyle.

Scarlett Johansson
Scarlett Johansson

Pehlivanı, Koca Yusuf gibi karakterlerden modelledim; ama onlar çok kilolu. Yani gerçekte o dönemin pehlivanlarını görseniz şimdi bildiğimiz kaslı adam formuna çok uzaklar. Değiştirmem gerekti. Tek bir kişiden esinlendi diyemem. Geniş çeneli, kısa alınlı standart bir tip çiziyorum. Aziz de aslında birinden modellediklerimden. Michael Chiklis. Fantastik Dörtlü filmlerinde Taş Adam’ı, Ben Green’i oynamıştı. Tabii o kel bir adam, saç, bıyık ekleyince bayağı değişti.

Michael Chiklis
Michael Chiklis

Seyfettin’i Michael Sheen’den çizmiştim. Hatta aynı pozu verdikleri bir fotoğraf var. Tabii o da kilo aldı, değişti, artık ondan çizmiyorum. İlk başta çizdiğim daha Ömer Seyfettin’di. Saçları daha değişikti. Favorileri bu kadar uzun değildi. Daha yapışık saçlıydı; ama sonra zıpçıktı karakter olunca bu kadar biryantinli olmasın dedim saçları dalgalı oldu. İlk çalışmalardan sonra insanın eli alışıyor zaten. Karakterin çizimi de oturmuş oluyor.

Michael Sheen
Michael Sheen

Çizimlerin ne kadarı elle, ne kadarı dijital olarak yapılıyor?

Seyfettin Efendi başladığından beri her şey dijital. İlk zamanlar internete koyduklarım bile dijital. Eskizlerde de dijital çalışıyorum. Daha önceki çalışmalarımda çizim tarayıp renklendirme denedim. Onda daha klasik çizgiroman tarzına yakın sonuçlar alınıyor; fakat daha uzun bir süreç. Bir de farklı bir şey olsun istedim açıkçası. Klasik bir çizim ve boyadan farklı olsun. Daha çok yağlı boya, akrilik gibi olsun. Ben Simon Bisley’nin işlerine hayranımdır. Mesela Batman-Judge Dredd crossever’ı vardır onun. O akrilikle yapılmış inanılmaz bir iştir. Öyle bir şey yapayım dedim, hedefim oydu. Tabii şimdi değişti, baştaki hedefim aynı kalmadı.

Meraklısı için soruyorum. Donanım ve yazılım olarak ne kullanıyorsun?

Adobe Photoshop kullanıyorum. Wacom tablet kullanıyorum. Daha önce biraz kötü bir tablet kullanıyordum; ama tablette kalite gerekiyor. Yani, ciddi düşünüyorsanız bu işi, biraz daha markası olan, pahalı bir şey almakta fayda var. Tabii alışması biraz zaman alıyor. Normal, elde çizdiğiniz hıza, el alışkanlığına ulaşmak için 1-2 ay gerekiyor.

Aslında bunları Çizgiroman Rehberi’nde de anlatıyorsun. O rehber nasıl çıktı ortaya?

İsmim duyulunca çok başvurmaya başladı insanlar. “Ben çiziyorum, nasıl yazılır?”, ya da “Ben yazıyorum, nasıl çizilir?”, matbaa, nasıl basılır derken bana sürekli sorulan sorulara bir kaynak olsun diye başladığım bir şeydi. Kahramangiller diye yeni bir site açılınca oraya da bir katkım olsun istedim. Herkese tek tek cevap vermek bir süre sonra zorlaşıyor. Şimdi soran olursa hemen oraya link atabiliyorum.

İnternet sitene de bir Sıkça Sorulan Sorular Bölümü lazım artık sanki…

Orçun Can

Alanya’da doğdu. Uzun süre Ankara’da, bir süre de İstanbul'da yaşadı. Uluslararası İlişkiler ve Sinema-Televizyon alanlarında öğrenim gördü. Kitapları Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkıyor, öyküleri Kafasına Göre Dergi ve Kayıp Rıhtım’da yayımlanıyor. Şu an Londra’da yaşıyor; metrolara, çift satır aralığına, kablosuz teknolojiye ve kırmızıya ilgi duyuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

don kisot inceleme

Çünkü Çizgi Romanlar Tehlikelidir: Don Kişot

Kill la Kill İncelemesi anime

Kill la Kill İncelemesi: Önce Jung, Sonra Sophokles İçin Vur