Patrick Rothfuss’un üçüncü kitabını bir türlü tamamlayamadığı şahane serisi Kralkatili Güncesi’nin hem televizyona hem de sinemaya uyarlanıyor olması gerçekten de müthiş bir haber. Biz de Vulture‘ın bu uyarlamaların arkasındaki önemli isimlerden birisi olan Lin-Manuel Miranda ile gerçekleştirdiği söyleşiyi sizler için Türkçeleştirdik.
Keyifli okumalar dileriz!
Pat sizce nasıl bir insan?
Onun bir gerçek dünya ozanı olduğunu söyleyebilirim. Dungeons And Dragons hayranları ne demek istediğimi anlamıştır. Kitaplarını okurken, anlattığı bir hikâyeyi dinlerken bunu anlayabiliyorsunuz, öykü anlatmak için adam biçilmiş kaftan! Rüzgarın Adı matruşka bebeklere benzer bir yapıdaydı, hikâyenin içinde başka bir hikâye onun içinde başka bir hikâye, şu köşede başka bir karakter bambaşka bir hikâye daha anlatıyor. Adam hikâye anlatmaya cidden bayılıyor. Sadece yazılarında da böyle değil, onunla takılırken de bunu görebiliyorsunuz. Bağımlılık yapıcı bir şey.
Kitapların yapısından bahsetmeniz ilginç, Pat daha önce kitaplarında yapı ve hikâye açısından sıkıntılar yaşadığını belirtmişti. Bu ne anlama geliyor sizce?
Bilmiyorum. Sanırım güzel yazılmış kitapları seviyorsanız otomatik olarak Rüzgarın Adı’nı da seviyorsunuz. Çok fantastik edebiyat okumadım ama ilk cümlesini okuduğum anda kitabın içine girmiştim. Çok nadir kitapları ikinciye okurum ama bu seriyi sırf okumuş olma zevkini yaşamak ve o evrende daha çok zaman geçirmiş olmak için birkaç kez okudum.
Pat’le birlikte çalışmak nasıl bir his?
Eğlenceli. Karşılıklı olarak birbirimizin hayranıydık; Hamilton’u izlemeye geldiğinde arkadaşlığımız başladı. Daha sonra bana bir mesaj atıp aklını toplamamı istedi çünkü kitabın film haklarıyla ilgili haklı çekinceleri vardı ve fikrimi almak istiyordu, sonraki kırk dakika boyunca onun yancısı gibiydim. “Bak şimdi, Hollywood’daki tecrübem seninkinden zırnık kadar daha fazla yani o kadar da çok değil. Ama haklarını verip ne olup bittiğini bilmemenin ne demek olduğunu biliyorum ve bunun olmasından nefret ederdim, süreç boyunca beni de bilgilendir. Lütfen Sıçıp Batırma Komitesi‘nin başkanı olacak kadar çok seviyorum kitapları.” Bir hayran olarak, uyarlamaların da kitaptaki sevgi ve ilgiye sahip olmasını istiyordum. Yani, kısaca bu konuşmadan sonra kartopu beni de yakaladı ve bayır aşağı düşmeye devam ettik.
Lionsgate ile çalışıyoruz ve şimdiye kadar çok güzel gitti. Herkes Pat’in memnun olması için elinden geleni yapıyor. Ben de. Hatta tek işim bu diyebilirim. Müzikleri yazmaya da başlayacağım ve şimdiden çok heyecanlıyım. Başlarken herkes, “Baskı hissetme!” diyordu ama yazmam gereken şarkılar o evrende yazılmış en iyi şarkılar ve her okur Kvothe’un udunu telleri kopartana kadar çalışına veya Eolian’daki herkesi ağlatan şarkısına dair kendi özel tezahürünü yarattı. Bunlar için nota yazmak çok zor bir iş ama kabul etmemdeki bir etken de Pat’in müziği tarif edişi, bize anlatışı ve ortada gerçek bir müzik yokken kulaklarımızla hissetmemizi sağlayabilmesi oldu. Hikâyelerinde beni en etkileyen kısımlar bu sahnelerdi ama bunları notaya dökmek beni çok korkutuyor, korkularımla yüzleşmem lazım. Kısaca, o kelimeleri müziğe dönüştürmek için çok heyecanlıyım, televizyon veya sinema hiç fark etmez.
UYARI: Görselin altındaki soru, serinin ilk kitabını okumayanlar için devasa bir sürprizbozan (spoiler) içeriyor!
Müzik kitapta bir ana öge. En önemli olaylardan birisi; Kvothe’un ailesinin ölümü, bir şarkı sonucunda gerçekleşiyor.
Evet, çocuğumuz tiyatroyla büyüyen bir çocuk. Ailesi sadece yanlış bir hikâye anlattıkları için öldürüldü. Ve okuma onuruna eriştiğimiz iki kitaba rağmen bunun bir trajedi mi yoksa bir zafer mi olduğunu anlamış değiliz. Hikâyenin sonunu bilmiyoruz ki bu da beni heyecanlandıran başka bir etken. İkisi de olabilir. Kral Lear’ın fantastik bir sürümünü veya bir başarı öyküsünü okuyacağız. Üç kitaplık serinin iki kitabını okuduk ama hâlâ net bir bilgimiz yok.
Sonu olmayan bir hikâye üzerinde çalışmaya başlamanın sinir bozucu yönleri var mı?
Evet! (Gülüşmeler) Tamamen sinir bozucu. Aynı şeyi tekrar tekrar yazan insanları anlamıyorum. Bana hiç ilgi çekici gelmiyor. Aslında aynı oyunu bir yıl boyunca her gece tekrarlayan birisi için bu sözler biraz iki yüzlülük ama yazmak bambaşka bir şey, yeni yollara gitmek istersin, daha önce gitmediğin yerlere. Yola çıkıp direksiyonu Pat’in eline vermek ve yolun sonuna sağ salim varıp varamayacağımızı bilememek heyecan verici.
Sonu biliyor musun?
Şuradan şuraya gidemeyeyim! Pat sırrını koruyor. Saatlerce kitapları ve içindeki hikâyeleri konuştuk ama nasıl biteceğini bilmiyorum. Muğlak konuşmakta üstüne yok.
Hamilton’daki “The Story of Tonight” (Bu Gecenin Hikâyesi) kısmının Rüzgarın Adı’ndan esinlendiğini söylemiştin, kitapların sana fikir verdiği başka sahneler oldu mu?
Bu soruyu sorman iyi oldu. Ben de sormanı bekliyordum aslında. Bu Gecenin Hikâyesi’nde kullandığım melodi 16-17 yaşlarımdayken yazdığım bir parçaydı. Sadece benim anladığım bir şekilde de olsa, gençlik idealizmini anlatmasını istemiştim. Arkadaşlarımla bir grubumuz vardı ve şarkılarını da ben yazıyordum, o şarkıyı, şimdiki halimden çok daha idealist olan gençlik halimden çaldım ve vermesini istediğim duyguyu verdiğini düşünüyorum. Hamilton’da ve Pat’in kitaplarında ortak olan başka noktalar da var. Kvothe harika, ama bolca sıçıp batırıyor. Karakteri gözümüzde arşa çıkartamıyoruz. Pat Kvothe’un bütün kusurlarını gözümüzün önüne seriyor. Çok büyük başarılar elde ediyor, ama çok büyük sıçıp batırmalar da yaşıyor ama o hep aynı kişi. Hamilton da öyle, yazdıklarının hayatını kurtaracağını düşünüyor, ama hep kıç üstü oturuyor.
Ya Moana? Pat ile birlikte izlemeye gitmiştiniz değil mi?
Evet evet, –Moana için spoiler vereceğim- Moana, Te Fiti’nin yanına gidip, “İsmini biliyorum!” diyor. Pat’in kitaplarında, bir nesnenin gerçek ismini bildiğin zaman, o nesnede hakimiyet kuruyorsun. Rüzgarın Adı’nın Moana‘daki etkisi burada, Moana’yla yüce doğa ruhunun karşılaşması sırasında kendisini gösteriyor. Moana noktaları birleştirdiği anda, “Kim olduğunu biliyorum!” diyor ve doğa ruhuyla bağ kurup dünyayı kurtarabiliyor.
Film veya dizi için bir şeyler yazmaya başladın mı?
Geçen hafta sonu, Leydi Kilipsiz için bir iki nota karaladım, kitabı okurken beynimde o melodi dönmeye başladı, birazını kaydedip Pat’e gönderdim. Filmde kullanacağımız müzik olmayabilir ama dile dolanacak bir şeyler yazmak istiyordum ve birden ilham gelince yazmadan edemedim. Gerçekten dile dolanıyordu, bütün gün içinizden söyleyerek geçireceğiniz bir melodiydi. Pat’in kitaplarında da şarkıların dile dolanması önemli bir özellik, kimse “Eşşoğlusu, Eşşoğlusu” şarkısını söylemeden edemiyordu. Pat gönderdiğim taslağı çok beğendi ama filmde kullanıp kullanmayacağımızı kim bilebilir ki? Pazar öğleden sonrası eğlencesiydi alt tarafı.
Filmlerin ve dizinin sıradaki Game of Thrones olacağını söyleyenler var ama kitaplar çok çok farklı. Uyarlamaları göz önüne alırsak; sinema veya TV’de ilham alacağınız bir yapım var mı?
Game Of Thrones‘la Kralkatili‘nin paylaştığı nokta şu; ikisi de üst düzey yazım kalitesi ve harika bir hikâyeye sahip. Martin’in kitapları öyle güzel yazılmış ki, onlarca karakteri aklınızda tutabiliyorsunuz ve bu güzel yazılma normalde fantastik janrına hiç ilgisi olmayan insanlara da kitapları okutuyor çünkü hikâye onları sürükleyip götürüyor. Bu sadece Game of Thrones için değil Rüzgarın Adı için de geçerli. Birçok arkadaşım Rüzgarın Adı‘na bayıldı ve okudukları ellinci fantastik kitap değildi. Rüzgarın Adı fantastiğe giriş kapısı gibi, Game Of Thrones için de aynı durum var. Ama kitaplar çok farklı tabii ki. Game Of Thrones uzun yıllar boyunca birçok karakterin hikâyesini anlatıyor lakin Rüzgarın Adı tamamen Kvothe’tan ve bu çocukla alakalı hikâyelerin içindeki hikâyelerden ve bu hikâyelerin etrafındaki başka hikâyelerden ibaret; Kvothe her şeyin merkezinde. Yapısal olarak çok farklı seriler. Ama, o kadar iyi yazılmışlar ki, öncesinde Jordan veya Tolkien okumuş olman gerekmiyor, janra hakim olman gerekmiyor. Sadece o kitapları okuyup zevk alabilirsin, ikisi de harika evrenlerde geçen harika hikâyeler.
Pat’le konuştuğumda, ünün baskısından ve kitaplar yayınlanmadan önceki hayatıyla ünlü olduktan sonraki hayatının keskin farkından bahsetti. Bu baskı, filmler ve dizi çıktıktan sonra çok daha büyüyecek. Bu konuyu hiç konuştunuz mu?
Biraz. Bu konu tuhaf, Hamilton’ı yazdım ve bitti. Bir Hamilton Bölüm İki yok, Hamilton’ın kaderini öğreneceğimiz üçüncü bir kitap yok. Böyle bir ilişkide okurların gösterdiği sadece yazarlara özgü bir üne sahip.
George R.R. Martin Hamilton’ı izlemeye geldiğinde, birlikte çekildiğimiz fotoğrafı Twitter’a yükledim ve altına gelen yorum şuydu: “Tiyatroda ne işin var Allah aşkına bitir şu kitapları!” Ne kötü bir baskı. Pat de bu baskıdan payına düşeni alıyor, önemsemeyip işine odaklanmada çok başarılı ama ben asla böyle bir strese gelemezdim.
Her şey işten kopmak için ilgi çekici gelir. Pat’e de söylediğim, kendime de her zaman tekrar ettiğim bir şey var, yaptığın iş başarılı olunca ilerleyeceğin yol bir dengeden ibarettir. Her zaman içinde olan, her zaman yapmak istediğin iş ile önüne çıkacak fırsatlar arasında bir dengedir. Evet demezsen kendini balkondan atacağın fırsatlar ve yıllardır beyninin bir köşesinde olan ve sırf kitabın iyi sattı, oyunun başarılı oldu diye unutamayacağın iş arasında bir dengedir. Pat de, ben de, az biraz başarılı olmuş herkesin de hayatı bu dengeyi kurmaya çalışarak geçer.
Worldbuilders Pat için iyi bir şeyler yapma şansıydı, ününün ve başarısının da yardımıyla pek çok insanın hayatını iyileştirdi. Eğlenmek için de yaptığı işler var, Comic-Con’da hikâyeler anlatıyor, Paul And Storm grubuyla birlikte müzik yapıyor vs. Bir de, gönlünde yatan aslan var, hikâyenin geri kalanı. Zaman ayırıp bitirmeye çalışıyor. Kendince dengesini kuruyor. Benim de bu dengeyi kurmak için kendi yöntemim var. Hayatının en büyük zorluğu bu oluyor. Yaptığın işi yapmaya devam etmek ama aynı zamanda dünyadan ve etrafını çevreleyen fırsatları yakalamaya çalışmak.
Haydi hayırlısı bakalım…Çok da güvenemiyorum ama
Şaka bir tarafa şarkıları gerçekten çok merak ediyorum🤔
benim de en merak ettiğim şeylerden biri şarkılar. açıkçası moana’yı ilk izlediğimden beri lin-manuel miranda konusunda çok hafiften hayal kırıklığım var. gerçi iki filmin tarzları çok farklı ve moana’daki şarkılar da hayal ettiğim gibi olmasa da gerçekten güzeldi, ama yine de insan bir geriliyor işte. özellikle söz konusu müziğin bu kadar öne çıktığı bir eser olunca.
ayrıca serinin sonunu bilmemesine de bayağı şaşırdım O.o
bir de bu iki adam arasında ciddi anlamda samimi bir bağ olduğunu hissediyorum. umarım bu pat’in objektifliğini falan değiştirmez tüm bu yapım süreci boyunca, çünkü sürekli adamı övüp duruyor twitterda falan. sürekli ama. özellikle geçen yıl oscar döneminde zootopia ve moana hakkında söyledikleri çok sinirime dokunmuştu benim. bu konuda beklediğimden çok daha duygusal bir tavrı vardı. ama bakalım. mükemmeliyetçiliğinden 3. kitabını çıkaramayan bir yazar bu konuda kendisini kontrol edebilir sanırım eserine zarar vermemek için.
Bu gerçekten önemli ve Pat’in dikkat etmesi gereken bir nokta aslında. Ki kendisinin Lin Manuel-Miranda’ya hayranlıÄı ve sevgisi o kadar büyük görünüyor ki, yapımcı yanlıŠbir karar verse Pat çıkıp “Ya böylesi daha iyi oldu,” diyecek gibi bir hava var ortada.
Yakın zamanda benzerini Stephen King yapmıÅtı. Kara Kule film uyarlaması için önce çıkıp “Filmin kitabımla ilgisi yok ama harika bir iÅ,” dedi. Film beÄenilmeyince de çıkıp “Ya zaten kitapla ilgisi yoktu, ben de sonradan gördüm, pek de olmamıÅ,” gibi bir açıklama yapmıÅtı.