in ,

Bozkırın Uzak Bahçeleri: Toprak Kavurur Anadolu’yu

Döngel Dünya ile Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanan Ethem Baran’ın Bozkırın Uzak Bahçeleri adlı öykü kitabını inceledik.

Bozkırın Uzak Bahçeleri - Ethem Baran
- Reklam -
- Reklam -

Bu sene gerçekleştirilen 66. Sait Faik Hikâye Armağanı’na Döngel Dünya ile layık görülen Ethem Baran’ın, 2006 tarihli Bozkırın Uzak Bahçeleri adlı öykü kitabını inceledik.

Memleket nere ey insan? Salt dünyaya gözünü açtığın yeri sormuyorum, bir gün eline tutuşturdukları kâğıt parçasında yazan adresi de sormuyorum. İlk adımını atıp da derinlerine köklerini saldığın, havasıyla ciğerlerini doldurup ilk nefesi içine çektiğin, pınarından ilk can suyunu içtiğin toprak nere? Adın, kaderinse şayet, bu adı mayalayan, yoğuran, ona kendi tabiatından can ve mizaç veren toprak da bir o kadar kaderindir. Bu yüzden yeşilin, ıslağın insanı içli ve çoşkun olurken bozkırın insanına toprak çatlağı işlenmiştir. Güneş kavurmuştur tenini; alnının çatını yokluk, uzaklık, ayrılık vadi vadi yarmıştır. Bozkırın Uzak Bahçeleri bu yüzden ıssız bir ada bürünmüştür; dudakları yağmursuzluktan susmuştur, sessizce tüten nice öyküsünü taştan bağırlara dökmüştür.

1962 yılında Anadolu’nun bir uzak bozkırı Yozgat’ta dünyaya gelen Ethem Baran da şüphesiz, kaleminin mayalandığı bu toprakların dili olmuştur. Lisans eğitimini Eğitim Yönetimi ve Planlaması üzerine yine bir başka bozkır toprağı olan Ankara’da tamamlayan yazar, 1990’lı yıllardan bugüne değin yaşadığı coğrafyanın gerçeklerine ayna tutan çeşitli öykü, deneme ve romanlar kaleme almıştır. 2006 yılında İletişim Yayınları’ndan çıkan Bozkırın Uzak Bahçeleri, bu eserler içinde Anadolu’nun kavurduğu hikâyeleri düşsel bir gerçekliğin dilinde yoğurarak gözlerden ırak kalmış bu köşeleri, toprağın dilinden bîhaber kent insanının gözleri önüne serer.

- Reklam -

On iki öyküden oluşan kitapta her başlık, farklı bir hânenin kapısını çalar. Belki aynı kaderlerin farklı isimlerle yeni baştan yazılmışıdır bu öyküler; ancak her birinde Anadolu’nun bir başka penceresi aralanır. Kiminde genç kızlık, delikanlılık hayallerini istikametsiz rüzgârlara teslim eden gençler, kimindeyse uçurtmaları havada asılı kalan çocukluklar, dilin ucuna varıp da bir türlü sese bürünmeyen kelimeler, vazgeçilen şiirler dile gelir. Fakat hepsinin toprağı, kökü, soyu birdir: Bozkırın Uzak Bahçeleri .

Neden Bozkır Edebiyatı?

Sonbaharı anlatabilmek için önce ihtiyar olmak gerek, diyor Orhan Pamuk; yaşamayı, deneyimi ve hissi, kelimenin öncesine alıyor. Dolayısıyla bir öyküyü dillendirmek için önce onu duyumsamak gerekiyorsa bir toprağı anlatabilmek için de o coğrafyayı teneffüs etmek, mümkünse orada kök salmış olmak gerekir. Baran’ın dili de nitekim yetiştiği iklimin sesinde, biçeminde, gözlerinde, kulağında, kavrukluğunda şekil almıştır.

Bozkırın Uzak Bahçeleri - Ethem Baran

“Bozkır Diline Meyyal Bir Üslup”

Bir röportajında yaşadığı yeri yansıtmanın yanı sıra, bozkır diline meyyal bir üslubu olduğunu dile getiren Baran, bu toprakların çetin, ıssız ve ketum oluşundan etkilendiğini söyler. Ona göre bozkır coğrafyasının çetinliği, kaya sertliğindeki mizacı, içliliğini gizlemek üzere örtündüğü düz, boz, kır toprakları, altında nefes alan en insanî hâlleri neredeyse görünmez kılmıştır. Bozkır yazarına düşense bu sert toprağı kalemiyle gerek kelime kelime, gerekse dize dize çatlatıp kazmak, toprağın yüreğine ulaşıncaya dek ilerlemektir. Ardından kendini döküversin de öyküsünü dile getirsin diye sabırla okşamak, yumuşamasını beklemek, sonra da tüm samimiyetiyle satırlara işlemektir.

- Reklam -

Ege, Balkanlar, Akdeniz ve Ekvator çevresi edebiyatına baktığımızda tabiri caizse tez canlı bir üslubun, tıpkı insanlarının mizacına yansıdığı gibi kelimelerdeki anlamı taşırarak his dünyasına aktığını, oradan düşsel diyarlarda büyük bir rahatlık ve doğallıkla gezindiğini görürüz. Yeşilin bin bir tonuyla renklenen, suyun sayısız biçimde aktığı, seslendiği, dillendiği topraklarda elbette böylesi bir kelime cümbüşünün olması da şaşırtıcı değil. Fakat Baran’ın da ifade ettiği gibi bozkır toprağını gizemli ve ulaşılmaz kılan, bu yönüyle onu uzak bahçelere iten, belki çoğu eleştirmenin yadsıyarak üzerinde durmayacağı fiziksel koşullardır. Zira bozkırın uçsuz bucaksızlığında biraz da nihayetsizlik, belirsiz bir ufuk, isimsiz bir uzunluk vardır.

Bozkır edebiyatı coğrafyasını oluşturan fiziksel alanın geniş düzlüğü, öykülerin tepelerce yükselmesine mahal vermez. Bu yüzden enginlik ne kadar genişse kelimelerin hacmi de bir o kadar daralır. İşte bozkır edebiyatını çetin ve meşakkatli kılan da gecesinin soğuğunda, gündüzünün kavruğunda iyiden iyiye sertleştirdiği kabuğudur. Bozkır yazarını usta kılan da bu kabuğun altında sıcak, ama sessizce kanayan yaraya dokunabilmesidir.

Toprağının diline bu bilinçle yaklaşan Baran, üslubunda yine kendi toprağımızın özgün ve usta yazarlarından etkilendiğini de ifade eder. Bunların başında eserlerini özümseyerek okuduğu ve aynı samimiyetle kendi eserlerine karşılık bulduğu Hasan Ali Toptaş gelmektedir. Nitekim Toptaş’ın kurduğu düşsel ve masalsı dil, Baran’ın kanatlanarak her türlü duyuya temas ettiği tasvirlerinde kendini belli etmektedir.

Bozkırın Uzak Bahçeleri: Tanıdık Çağırşımlar, Tadımlık Kelimeler

Ethem Baran
Ethem Baran

Anka adlı ilk öyküyle birlikte daha en başında noktasız, uzun cümleler, kendi içlerinde ayrı öyküleri çağrıştırır. Tıpkı ince bir su sızısının, yolu bozuk köy yokuşu boyunca menderesler çizerek her hâneye hususi niyetle uğraması gibi doğal bir akış içinde canlanır olaylar. Toptaş’ın da üzerinde sıklıkla durduğu “yokluk” bile bu akışta yer edinir, durur, oyalanır, yeniden yokluğa karışır. Düşler ve olasılar, geçmiş zamanın dilinde var olur, sonra gelecek zamanın “belki”sine karışır:
Birden uçan kuşlar durdu, kuşların arasında kalan gökyüzü durdu, göğün yüzünü okşayan yamalı bulut, bulutun ucunun değdiği tepe, tepeyi bekleyen, beklerken kendi gölgelerine sığınmaya çalışan üç beş bodur ağaç… durdu. (Anka, 13-14)
Özellikle iç seslerin, dıştaki olaylara müdahale ettiği konuşmalardan oluşan Yolum Düştü öyküsü, anlatıcının zihnini okuyucuyla seslendirerek şimdiki zaman ile zihnin zamansız düşünceler silsilesi arasında sürükleyici bir bağ kurar. Bugün, sanki geçmişten anlatılır; hatıraların arasından geleceğe yönelik hayaller sızar, itiraflarla beraber karakterler yeniden şekil alır. Yaş Kiremitten Su Damlar’ın Teslim Bey’i ise köyünden bağından başlayıp şiirine, türküsüne, acısına, yasına kadar sarhoş dilinin döndüğü her şeyi ses kayıt cihazına bütün samimiyetiyle anlatır. Dile getirilen her şey, dilin ezgisiyle süslenmiş, bozkır edebiyatı çerçevesinde resmedilen çırılçıplak gerçekliklerdir aslında. İnsanlardan, çocukların oyunlarından, yarım kalan hayallerinden, yokluk hâlinden buram buram acı tütmektedir; ama toprağın bozkır ruhu, onların da üstünü örtmüştür nihayetinde.

Burukluk

Hemen her öyküde aynı kaderi andıran bir burukluk vardır. Belki Köroğlan’ın, Postacı’nın, Usta’nın bin bir kurguyu, tasayı, endişeyi, yarayı katık ettiği rakı sofrasında boynu bükük kalan kelimeler, diğer hepsinin hülasasını anlatır:
Hiçbiri sevdiğiyle evlenemedi. Erkenden baş göz edildiler. Çoluk çocuğa karıştılar. Çocuklar büyüdü, onlar büyümediler. (Sürmeli, 90)
Evet, toprağı kıttır belki bozkırın, pekâlâ; ama o kıtlıktaki bereketi görebilmek için aralamak gerekir Bozkırın Uzak Bahçeleri’ni.

Issız bir enginlikte dahi kendinize ve insana dair hisler bulmak, toprağın kavurduğu Anadolu toprağını yüreğinizde duyumsamak isterseniz, bahçenin kapıları sizleri bekliyor.

Ethem Baran’ın eserleriyle ilgili yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilirsiniz.


* Mevsim Yenice: “Taş Gibi Sessiz Olabilmenin de Cesur Bir Yanı Var”

Rabia Elif Özcan

1995 yılında, dünyaya ilk defa dokunduğundan bu yana okuyor gözlerim, ellerim, kulaklarım ve hislerim. En çok doğayı okuyorum, sonra müziği, renkleri; ve edebiyat okuyup çeviriler yapıyorum, başka gözlerin bakışlarına dokunabilmek için. Dimağımın heybesinde biriktirdiğim kelimelerden masallar fısıldıyorum. Hayatı satır aralarına katık ediyorum; yağmurlu gökte vicdanı arıyor, mum ışığında güneşi buluyorum. Sabah günümü aydın eden kahve kokuları gece gözüme uyku sürüyor. Küçücük bir kutuda azıcık yaşıyorum, yetinmekle doyuyorum.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Altın Balık - Onur Okan

Altın Balık: Onur Okan’dan Siber Dünyada Fantastik Bir Polisiye Macera

the flash batman thomas wayne Jeffrey Dean Morgan

The Flash Filminde Thomas Wayne Karakterini Jeffrey Dean Morgan Oynayabilir