in ,

Yıllarca Yanlış Anlaşılmış Bir Kahraman: Conan Kimdir, Kim ‘Değildir’?

Kılıç ve Büyü edebiyatının yaratıcılarından Robert E. Howard’ın “Conan”ı yıllar boyu bizlere yanlış aktarıldı. O halde Howard’ın yarattığı asıl Conan kimdir? Vahşi bir barbar mı? Yoksa emperyalizm düşmanı bir kahraman mı?

conan kimdir dosya
- Reklam -
- Reklam -

Robert Ervin Howard’ın yarattığı Conan, kültür emperyalizminin bir parçası olarak yıllarca yanlış anlatıldı. Peki kimdi bu Conan? Howard’ın hayal ettiği o efsane, nasıl biriydi? Conan öykülerini yepyeni bir bakışla dilimize kazandıran çevirmen Hüseyin Aksakal, Kayıp Rıhtım için anlattı.

hr

Karşıtlıklar

Lyon Sprague de Camp, Conan The Isles’in önsözünde Conan’ın yaratıcısı Robert Ervin Howard’ın sadece bir yazar değil, doğal bir öykü anlatıcı olduğunu şu ifadelerle anlatıyor:

- Reklam -

“Kurguda doğal öykü anlatıcı bir yazar ile olmayan arasında, yüzen ve yüzmeyen birer gemi arasındakine benzeyen bir fark vardır. Eğer yazar bu niteliğe sahipse, başka hatalarını affedebiliriz; yoksa başka hiçbir hüner, bir kayıktaki ışıl ışıl boya ve parıltılı pirincin onun yüzmediği gerçeğini değiştirebildiğinden fazla affettiremez onu.”

1936’da, otuz yaşındayken evinin önündeki araçta kafasına kurşun sıkarak kariyerini sonlandıran Howard, fantazi edebiyatı diye bilinen tarzın bir alt dalı kabul edilen Kılıç ve Büyü türünün yaratıcısı kabul edilir. Yayınlandığı pulp dergiler nedeniyle ana akım edebiyatla ilişkilendirmekte güçlük çeken yorumcular vardır. Fakat bir dakika —fantezi edebiyatı mı dediniz? Boş verin, aslında tek bir edebiyat vardır. Korku edebiyatı, bilimkurgu edebiyatı vesaire yoktur. Eğer gerekli estetik seviyesine ulaşmışsa, tüm türlere mensup örnekler edebiyat başlığı altında anılmayı hak ederler.

Kılıç ve Büyü tarzının ilk kahramanı, Atlantisli Kull’dur. Weird Tales sayfalarında ilk kez Gölge Krallık/Shadow Kingdom ile görünür ve bu öykü, esasen saraydaki gizli boşluklarda yuvalanan yılan adamların yeltendiği bir hükûmet darbesi girişimini anlatır. Bu öykü özellikle birkaç yıldır, Türkiye için daha anlamlı gelmiştir bana. Bu fantazi öykücülüğünün bir örneği kabul edilir ama insan işlerinde kimi zaman lüzumsuz bir riyakarlık olabiliyor. Patrice Louinet, 2006’da yayınlanan Atlantis Sürgünü başlıklı Kull derlemesine sonsöz olarak yazdığı makalede, bu durumu şöyle anlatıyor:

“Kull’un Valusia’yı istila eden yılan adamları, Shakespeare’nin hayaletlerin mesken tuttuğu Elsinore’sinden daha fantastik değildir ama kim Hamlet’i ’Kılıç ve Büyü’ olarak yaftalar ki?”

Yine de periler, devler, ogreler, satirler; kılıçlı kahramanlar ve kötü büyücülerin işin içine girdiğinde, bir alt başlık ihtiyacı olduğundan, “Fantezi” sıfatı münasip bulunur. Bu türün okurlarının çok iyi bildiği gibi, gerçek dünyaya değil de idealar evrenine ait yaratıklar yoluyla insanları, toplumları, iyiyi, kötüyü ve evrenin birbirinden farklı tüm hallerini anlamaya çalışan bir türdür bu.

Yani edebiyatın ta kendisi…

aragorn

Conan Aragorn’a Karşı-Doğal ve Nesep Asaleti

Dünyanın birçok ülkesinde bu türün iki karşı kutbunda Cimmerialı Conan öyküleri ile Yüzüklerin Efendisi bulunur. Conan ve öncülü Kull, türün atası olarak sıklıkla göndermede bulunan karakterlerdir. Dahası Lin Carter’in Yüzüklerin Efendisi Yazarı J.R.R. Tolkien’le yüz yüze görüşen Sprague De Camp’tan aktardığına göre, bu İskandinav tarihi ve dilleri uzmanı yazar, Conan’dan ’hayli hoşlanmış’tır.

Conan’ın kim olduğunu —veya kim olmadığını—anlamak için, Conan öyküleri ile Yüzüklerin Efendisi’ni kıyaslamak oldukça ilginç ve çekici bir fikirdir. Tolkien’e göre iktidar asaletten kaynaklanır, Howard’a göre ise iktidar güçten kaynaklanır. Burada bin yıllık bir aristokrat geleneğini benimsemiş bir milletin ferdinin karşısına, gelenekten kaynaklanan zincirleri kolunun ve kılıcının gücüyle kırmış bir doğa insanı konulmuştur. Yolgezer —Aragorn—asırlarca bir orman kolcusu olarak gezmesine rağmen kraliyet soyundan gelmesine dayanarak, iktidarda hak iddia ederken, Conan kendisini bir komployla tahttan indiren Koth ve Ophir krallarının karşısına çıktığında, tam tersi nedeniyle iktidar üzerinde hak iddia eder:

“… Ben bir barbarım diye krallığım ve halkını, hayatım ve sizin pis altınınız için satar mıyım zannettin? Hah! Sen ve yanındaki o kara suratlı domuz, taçlarınızı nasıl edindiniz? Savaş ve çileyi babalarınız çekti ve taçlarını altın tabaklarda size sundu.—Belki birkaç kardeşinizi zehirlemek hariç—parmağınızı bile oynatmadan mirasa kondunuz—onun uğruna savaştım ben.

“Satende oturup uğruna halkın ter döktüğü şarabı yudumluyor, ilahi saltanat haklarından söz ediyorsunuz—Pöh! Ben tahta çıplak barbarlık çukurundan tırmandım, tırmanırken de başkalarınınkini döktüğüm kadar kendi kanımı da döktüm ziyadesiyle. Eğer içimizde insanları yönetme hakkı olan biri varsa, Crom adına, o benim! Kendinizi nasıl benden üstün sayarsınız?…”

Aynı şekilde, Xaltotun’un büyüsü sonucunda Nemedia orduları, çadırında hasta yatan Conan’ın zırhlı şövalyeleri ve piyadelerini bozguna uğrattığında, yanındaki hizmetkar Conan’a, “Savaş yitirildi! Kraliyet kanından birine yakışan vakarla teslim olmak asaletin yarısıdır.” dediğinde de kralın cevabı, aristokrasinin tüm unvanlarını bir kenara buruşturup atar:

“Bende kraliyet kanı falan yok,” diye homurdandı Conan. “Ben bir barbarım ve bir demircinin oğluyum.”

Howard – Tolkien karşıtlığını anlatacak benzeri bir sürü örnek bulabilirsiniz. Bunu aynı zamanda Büyük Britanya İmparatorluğu veya Birleşik Krallık aristokrat geleneğinin karşısına, Amerikan tarzının konulması olarak da okuyabilirsiniz.

Conan’ın kim olduğu veya kim olmadığı, sadece fantazinin karşıt uçtaki kökü, tamamen farklı bir ağaç ve onun dalları üzerinden anlaşılacak bir olgu değildir.

Hour of Dragon

Howard’ın tek Conan romanı Hour of Dragon’un bu bağlamda “Fatih Conan” olarak tanımlanması da karakteri tam olarak anlamamış yorumcuların talihsiz bir girişimidir. Zira Conan kral olduktan sonraki tüm savaşlarını “Kendisinin olanı korumak için” yapmış, emperyalist girişimlerden sakınmıştır. Oysa aynı kitapta Conan ve Trocero arasında geçen bir diyalog, Conan’ın “Fatih”ten, bir imparatorluk heveslisinden veya emperyalistten başka her şey olduğunu gösterir.

“Biliyorum. Ancak koşullar tüm krallıkların birbiriyle savaşan prenslikler halinde bölündüğü zamanki gibi değil. Dükalık ve bağımsız şehir devletleri günleri mazide kaldı, imparatorluk günleri geliyor. Hükümdarlar emperyalist rüyalar görüyor, güç sadece birlik olmakta yatıyor.”

“O zaman Zingara ile Poitain’i birleştirelim,” diye akıl yürüttü Trocero. “Yarım düzine prens birbirine karşı savaşıyor ve ülke iç savaşlarla bölünmüş durumda. Onu eyalet eyalet fetheder, mülkünüze katarız Sonra Zingaralıların yardımıyla Argos ve Ophir’i yeneriz. Bir imparatorluk kurarız-”

Conan yeniden başını salladı. “Bırak imparatorluk düşünü başkası kursun. Ben sadece benim olanı korumak istiyorum. Kan ve ateşle bağlanmış bir imparatorluğu yönetmeye hiç gönlüm yok. Bir tahtı tebaasının yardımıyla ele geçirip onların rızasıyla yönetmek başka şey, yabancı bir krallığa boyun eğdirmek ve onu korku ile yönetmek başka. Başka bir Valerius olmak istemem. Hayır, Trocero. Ben tüm Aquilonia’yı yöneteceğim yahut bundan böyle hiçbir şeyi yönetmeyeceğim.”

conan the barbarian arnold

Neden Böyle?

Aslında Conan hakkındaki genel algının, Howard’ın yazdığı bu satırlarla çeliştiğine şüphe yok. Peki neden böyle oluyor? Önde gelen Howard uzmanlarından Dale Rippke, Conan’ın Tao’su makalesinde Howard öykülerinin hacmini kat be kat aşan pastiş malzemenin bundan sorumlu olduğunu savunuyor.

Bu kargaşanın başlıca büyük sorumlusu, Howard’ın 1936’da intiharından bu yana Conan Saga’sına eklenmiş olan taklit malzemesinin bolluğudur. L. Sprague De Camp ve Lin Carter tarafından sunulan ilk taklit öyküler, tüm müteakip çalışmaların havasını belirler, zira Howard’ın kendi öyküleriyle eşit olacak denli Conan Mitos’unun içine karışmıştır onlar. De Camp/Carter öyküleri, Conan’ın ‘Kahramanca’ niteliklerini (Kadınlara yönelik “Kaba Şövalyeliği” gibi) vurgulayıp, daha nahoş cephelerini minimize etmiş, kendi steril versiyonlarını sunmak suretiyle Howard vizyonundan uzaklaşmıştır. İkili, Conan’ı Howard’ın dürtüsel barbarından daha akıllı bir varlık olarak sunma eğilimindedir aynı zamanda…

Neredeyse her açıdan en büyük sorumlu Marvel Comics’tir. Marvel’in Conan versiyonu, Howard’ın tasavvurundan neredeyse tamamen farklı bir karakterdir. Hayli garip şekilde, biraz da Marvel Comics’in, Çizgi Roman Kavramı’nın bir üyesi olmasının dayatmasıyla gündeme gelmiştir bu; Conan’ı pozitif bir rol modeli olarak sunmak zorunda kalmışlardı. Bu da yazar Roy Thomas’ın Howard’ın tasavvurunun iplerini bir parça sıkması ve Conan’ı hizaya sokmasıyla sağlandı. (2)

Rippke’nin yazısında anlattığı gerçeğin hatırı sayılır bir bölümünü anlatıyor. Tuhaftır, Conan’ın ve Howard’ın Paulus’u olarak onu dünyaya tanıtan De Camp, karakterde ve arka planda belirgin bir çarpıklığın nedenine dönüşüyor. Hyboria çağı için, “Böyle bir dünyada erkekler güçlü, kadınlar güzel, yaşam maceralı, problemlerse basittir. Kimse vergi gelirleri, evsizler meselesi veya sosyal sağlık hizmetlerinden söz etmez,” diyor. Belki Conan’ın Aquilonia’da vergilerin diğer tüm ülkelerden düşük olduğunu söylediği Kızıl Kale öyküsü, yiyecekle dolu dükkanlara yaslanarak ölen insanlardan dem vurulan Kara Yabancı öyküsü bunun tam olarak böyle olmadığını gösteriyor. Problemler de hiç de basit değildir, basit olan Hyboria medeniyetini anlamaya çalışsa da onu reddeden Conan’ın o problemleri çözme biçimidir:

“Mitra müridleri Hyboria ulusları arasında ezici şekilde çoğunluktaydı ama Asura dini resmi yasaklar ve halkın düşmanlığına rağmen devam etmişti. Conan’a, sürekli tütsü dumanları yükselen, üstünde ürkütücü kafası perili gölgelerde sallanıp duran büyük, çöreklenmiş yılan önünde kaçırılan insanların kurban edildiği kara mihrapların bulunduğu gizli tapınaklara dair karanlık öyküler anlatılmıştı.

Zulüm, Asura müritlerinin tapınaklarını kurnazca sanatlarla gizlenmesine ve ayinlerini karanlıkla örtmesine yol açmış, bu gizlilik ise daha büyük kuşku ve kötülük öykülerine yol açmıştı.

Ancak bir barbarın engin hoşgörüsüydü Conan’ınki; Asura müritlerine zulmü reddetmiş, karşılarında delil sayılmayacak söylenti ve ithamlardan iyi bir şahitlik bulunmadığından halkın da zulmetmesine izin vermemişti. “Onlar kara büyücüler olsalar,” demişti. “Tacizlerinize katlanırlar mıydı? Değillerse, bunda bir kötülük yok. Crom’un iblisleri! Bırakın insanlar diledikleri tanrıya ibadet etsin.” (Ejderin Saati)

Conan’ı anlatan üç filmin birbirinden farklı tarihsel arka planlara sahip olması işi daha da karıştırıyor. Karakterin nasıl biri olduğu konusunda en ufak bir şüphesi olmasa da bizzat Howard’ın kendisi ve Weird Tales editörü Farnsworth Wright’in de karakterin yanlış anlaşılmasında bilerek olmasa da bir miktar rolü vardır.

Barbar Conan Howard

Weird Tales dergisi, Howard’ın sağlığında çeşitli sayılarda Conan öykülerini kapak resmi yapmıştır. Bu kapak resimlerinin hepsinde dönemine göre hayli kıt giysili güzel kadınlarla resmedilmiş olması tesadüf değildir. Conan öykülerinin ilk dönem okurları, pazuları sağlam, uzun boylu yakışıklı, yarı çıplak kahramanlar hayal ediyordu ve henüz anti kahraman tanımlamasını içselleştirmeye hazır değillerdi. Biraz da Wright’in yönlendirmesiyle içinde kadın unsuru bulunan öyküler —Ay ışığında gölgeler, Bir Cadı Doğuyor, Kara Adamın Havuzu, Kara Dev, Demir İblis gibi —bu okur ve yayınevi taleplerinin baskısı nedeniyle yazılmıştır.

Bugün başyapıt olarak kabul edilen Conan öyküleri arasında kadın unsuru nadiren baskın bir rol oynar ve bu öykülerdeki kadınlar da yukarıda sayılanlar gibi çekingen tipler değil, kılıçlı kadınlardır. Kara Kıyıların Kraliçesi Belit, Kızıl Kardeşlik’ten Valeria ve nispeten zindanının anahtarlarını getirip eline bir bıçak tutuşturan Zenobia. Rippke’nin belirttiği üzere pastiş öykülerde karaktere “Kaba bir centilmenlik” eklenmesiyle en baştaki yanlış anlaşılma daha da vurgulanmış olur ki bir noktadan sonra karakter, en başta akla hayale gelmeyen “handiyse dünyada kötülüğü ezmeye yollanmış, zayıfların koruyucusu, garip gureba babası —ve kadın ile içki düşkünü— bir süper kahraman” haline dönüşür.

Eh işte, söylenmek istenen, pastiş öyküler, çizgi roman uyarlamaları ve sinema filmlerinin Conan’ının Howard’a ait karakter ile örtüşmeyen nitelikler taşıdığıdır… Conan, endüstriyel süreçlerin dönüştürdüğü düzgün fizikli, yakışıklı, her kız babasının damadı olarak görmeye hazır olacağı —ve Conan öncesi ve sonrasındaki birçok fantastik serinin ortak unsuru olan—efendi barbar değildir. O halde Howard’ın yarattığı asıl Conan kimdir?

conan the barbarian

Alfa Erkeği

Howard’ın Conan’ın ne olduğunu, nasıl bir konsepti temsil ettiğini net olarak bildiğine şüphe etmeye hacet yok. Zira Conan öyküleri —şu anda yayınlanmış olan iki ciltte ve sonra yayınlanacak üçüncü ciltte de anlaşılacağı üzere— çeşitli maceralara atılan muğlak bir karakteri değil, net olarak tanımlanabilir bir karakteri anlatır.

Bunu anlamak için Howard’ın Conan’ı anlattığı bazı pasajları gözden geçirelim:

“Yalnızca bir vahşi değil, vahşetin bir parçası, hayatın evcilleştirilemez unsurlarından biriydi o. Damarlarında bir kurt sürüsünün kanı dolaşıyor; beyninde kuzey gecesinin kasvetli derinlikleri gizleniyor, yüreği yanan ormanların ateşiyle atıyordu.” (Kara Dev: Conan Cilt 1)

”Barbar için kendisi, diğer insanlar ve hayvanlar arasında Valeria’nın bildiği anlamda önemli bir varoluş farkı yoktu. Aşağıdaki canavar kendisinden sadece fiziksel açıdan farklı bir yaşam biçimiydi o kadar. Ona da kendisininkine benzer nitelikler atfediyor, gazabında kendi öfkesinin benzerini görüyordu; kükreyiş ve böğürüşü ise onun küfürlerinin sürüngen eşdeğeriydi sadece. Tüm vahşi şeylerle, hatta ejderlerle bir akrabalık hissettiğinden, hayvanın vahşetini izlerken Valeria’nın üstüne çöken mide bulandırıcı dehşeti yaşaması imkânsızdı.” (Kızıl Çiviler: Conan Cilt 2)

Gwahlur Mücevherleri öyküsünde şu ifadelerle anlatıyor:

“Sahip olduğu kadarıyla kurnazlığının, daha çetrefilli kavimlerle temas sonucu elde edildiğinin ve Beklenmedik bir vakıayla gafil avlandığında içgüdüsel olarak kendi huyuna geri döndüğünün” ifade edilmesi, Conan’ın uygar insan ile temel bir varoluş farkı ile tasarımlandığını gösteriyor. Buna işaret eden başka bir pasaj da Kılıçdaki Anka’da “Tasarlanmış ya da ölçülü bir şey yoktu hareketlerinde. Ya tam bir dinginlik—bronz bir heykel gibi kıpırtısız—halindeydi, ya da hareket halinde; aşırı gergin sinirlerin sarsak çabukluğuyla değil, sadece izlemeye çalışanın bakışını bulandıran kedi gibi bir çeviklikle hareket ediyordu.”

Zamboula’da Gölgeler öyküsünde ise, “Uygar insanların yaptığı gibi uyuşuk, mahmur, aptal halde uyanmadı. Uykusunu bölen sesi anında tanıyarak bir anda, dupduru bir zihinle uyandı,” ifadeleriyle Conan’ı bizim bildiğimiz modern insandan farklı bir varlık olarak tanımlıyor Howard.

Bu vurgu Kara Nehrin Ardında öyküsünde daha da netleşiyor:

- Reklam -

“Cimmerialı dünyanın büyük şehirlerinde yıllar geçirmiş, uygarlığın hükümdarlarıyla yürümüş olabilirdi; hatta bir gün vahşi hevesine erişebilir, uygar bir ulusa kral olarak hükmedebilirdi; daha tuhaf şeyler de olmuştu. Oysa bu onu daha az barbar yapmazdı. Sadece hayatın yalın esaslarıyla ilgiliydi o. Ufak tefek, içten şeylerin sıcak samimiyeti, uygar insanların yaşamlarının çoğunu kaplayan tatlı saçmalıklar anlamsızdı onun için. Kaderin bir cilvesi bekçi köpekleriyle koşmaya mecbur bıraktı diye bir kurt, daha az kurt olmaz.”

Conan WolvesAlıntılar çoğaltılabilir. Barbar ile kastın, bir köken sorunu olmadığı, modern/uygar insan diye tanımlanabilecek varlığın tam karşısında konumlanmış, doğada, doğadaki diğer varlıklarla eşit koşullar altında yetişmiş, kendini diğer doğal varlıklardan üstün veya zayıf görmeyen bir varlık olduğu, Conan öykülerinin hepsinin arka planına sinmiş bir gerçektir. Conan kültür veya sosyal yaşamın ürünü değil, tamamen soğuk Cimmeria tepelerindeki faunanın bir parçasıdır o kadar.

Dale Rippke, Conan’ın öykülerdeki varoluş biçimini bir kurt sürüsünün Alfa Erkeği olarak tanımlar. Koruması altına aldıkları için her türlü riske atılır, girdiği her sosyal ortamda mutlaka liderliğe oynar. Teslim olmak alfa kurdu için ölüm anlamına geldiğinden, Conan tüm öykü bütünü içinde hiç teslim olmaz. Sürüsünün üyeleri arasından kendine bir kadın seçebilir filan. Bu bakımdan, Conan öyküleri, Doğada, doğa kurallarıyla yaşayan vahşi insan ve kentlerde, sosyal ve kültürel kuralların cenderesinde kalmış uygar insanı karşı karşıya getirir.

Modernizm Eleştirisi

Kara Yabancı öyküsünde Conan’ın ağzından çıkan şu cümleler bir medeniyet ve modernizm eleştirisi değil de nedir?

“Ülkemde de kimi zaman kıtlık olur ama halk sadece ülkede hiçbir biçimde yiyecek bulunmadığında aç kalır. Oysa uygar memleketlerde başkaları açlıktan ölürken, tokluktan hastalanan insanlar gördüm. Evet. Yiyecek dolu ambar ve dükkânların duvarlarına yaslanarak açlıktan ölüp giden insanlar gördüm.”

Conan öykülerinin insanların açlık da dahil bir sürü yoklukla karşı karşıya kaldığı Amerikan Büyük Bunalım yıllarında, petrol yüzünden hızla büyüyen ve hızla küçülen bir Teksas kasabasında yazıldığını bilmem hatırlatmaya gerek var mıdır?

Conan

Kara Kıyıların Kraliçesi’nde, kaçışının öyküsünü anlatırken toplumsal kuralların bir vahşi, bir barbara nasıl göründüğünü anlatıyor. Kurallara uymanın doğru olanı yapmaktan daha önemli olduğu sofistike toplumların hicvedildiği bir modernizm eleştirisidir bu:

“Delikanlının dostum olduğunu, onu ele veremeyeceğimi söyleyerek cevap verdim. Bunun üzerine hâkim öfkelenip devletle topluma karşı görevlerim ve bir sürü anlamadığım ıvır zıvırdan dem vurarak dostumun nereye kaçtığını söylememi emretti. Bu kez de ben kızmaya başladım zira halimi izah etmiştim.

“Öfkemi dizginleyip kendimi tuttum ama hâkim bağıra çağıra mahkemeye hakaret ettiğimi söyleyip arkadaşımı ele verene dek çürümem için bir zindanın dibine atılmamı emretti. Böylece hepsinin delirdiğine kanaat getirip kılıcımı çektiğim gibi hâkimin kafasını yardım.”

Burada aktarılan örneklerin sayısı şaşırtıcı miktarlara dek artırılabilir. Belirtildiği üzere elde kılıç palas pandıras, hipnotik bir aksiyon hızıyla devam eden öykülerin arkaplanında ayan beyan belli olan bir düşünce tarzıdır bu. Howard bunu bilinçli olarak yapmaktadır.

Howard Philips Lovecraft’a yazdığı bir mektupta, “Öykülerde çürüyen kavimlerin kullanılması pek işime gelmiyor, çünkü o yozlaşmanın nedeni böyle kavimlerde öyle yaygın ki, kurguda bile bir motif ve bir gerçek olarak görmezden gelinemiyor. Eğer kurguda herhangi bir gerçeklik iddiası varsa tabii,” diyor. Ve Kızıl Çiviler öyküsünde bu yozlaşmış kavimlerden birini kullandığını söylüyor. Yani karakterlerin ve davranış biçimlerinin tesadüfi olduğunu düşüncesini bir kenara bırakmak için sahiden sağlam nedenler var.

Howard, tarafsız değildir. Conan uygar bir dünyada yolunu bulmaya çalışan bir vahşidir. Conan öyküleri de dahil olmak üzere çoğu kez vahşiler, kendilerinden daha uygar olanlara galebe çalarlar. Howard, bu denklemde vahşilerden yanadır. Bu yüzden Kara Nehrin Ardında öyküsünün son paragrafında şu ifadeler yer alır:

“Barbarlık insanlığın doğal hâlidir, Uygarlık doğa dışıdır. Koşulların bir cilvesidir ve Barbarlık nihayetinde muzaffer olmalıdır.”

Conan öykülerinin derlendiği çevirilerimizin ikincisinin mottosu da buradan gelir. Conan’ı anlatırken Howard çeşitli dolaylamalar kullanıyor. Conan için kullanılan şu ifadeler, aynı zamanda, Howard’ın medeniyetin kabalığına, hoyratlığına ve kuralsızlığına karşı barbarlığın berraklığı ve insaniliğini anlatır gibidir:

“Cimmerialı etrafa bakındı; bu yorumu selamlayan alaycı kahkahaların kükreyişinden utanmıştı. Bunda eğlenecek bir şey görmüyordu ve uygarlığın kabalığını anlamak için fazla toydu. Uygar insanlar vahşilerden kabadır, çünkü kafatasları kırılmadan, öylesine incitici olabilirler.” (Fil Kulesi)

“Cimmerialı durakladı. Korkmuyordu ama işleyişleri onun için fazla şaşırtıcı ve gizemli gelen uygar ağ ve sistem emareleriyle karşı karşıya kaldığında, bir barbarın her zaman olduğu gibi hafiften şaşkındı.” (Kasedeki Tanrı)

“Uygarlığın insanlara aşıladığı otoriteye korku veya saygı duymazdı. Ha kral, ha dilenci; hepsi birdi onun için.” (Evdeki Haydutlar)

“Kolay gülüyordu, öfkesi de çabuk ve müthişti. İştahlı bir yiğitti ve sert içki onun için bir tutku ve zayıflıktı. Çoğu bakımdan bir çocuk gibi saftı; uygarlığın safsatalarına yabancı, doğal bir zekâsı vardı; hakları söz konusu olduğunda kıskanç ve aç bir kaplan kadar tehlikeliydi.” (Kara Kıyıların Kraliçesi)

conan mahmud asrar

Kalıp Kıyafet Eleştirisi

Conan öyküleri Türkçeye daha önce karakteri tüm boyutlarıyla ele alabileceğimiz şekilde çevrilmediğinden farkına varılmayan ayrıntılar bunlar. Yanılgılar düzelecekse, şu zaman diliminden sonra düzelecek.

Bu yanılgılardan biri de çizgi roman kahramanı Conan’ın giydiği post meselesidir. Öykülerin hiçbirinde Conan ayı postu veya herhangi bir türden post giymez. Genelde çıplak da değildir. Sadece kavgalarda yırtılan gömleğini çıkarıp attığı gençlik öyküleri ve kırsalda Pictlerden kaçtığı Kara Yabancı öyküsünde böyle görürüz Conan’ı. Dikkat çekilmesi gereken olgu, “Ayı postu değil sadece bir peştamal” giydiği hallerin gece vakti el ayak çekildikten sonra (Fil Kulesi, Evdeki Hırsızlar, Kasedeki Tanrı) veya vahşi kırsallarda ve kendisi gibi çıplak Pictler tarafından kovalandığı anlar (Alacakaranlık Xuthal ve Kara Yabancı) ile onlar arasında yaşadığı dönemler (Kayıp Kadınlar Vadisi) olmasıdır.

Conan

Bunun dışında Conan, yaşadığı ülkenin, içinde bulunduğu kültürün imkanlar dahilindeki en şık giysileri ile donatılmıştır.

İsterseniz, şu metinlerdeki kıyafetlerin, çizgi romandaki Conan’ın giydikleriyle ne kadar farklı olduğunu siz değerlendirin.

“Birçok memleketi gezip tozduğu üstünden başından belli oluyordu. Boynuzlu miğferi altın saçlı Nordheim Æsirlerinin giydiklerindendi; Zırh yeleği ve baldır zırhları en iyi Koth işçiliğiydi, kollarını ve bacaklarını saran hoş örgü zırh Nemedia’dandı; belindeki muhteşem bir Aquilonia kılıcıydı ve göz kamaştırıcı kızıl pelerini Ophir dışında bir yerde dokunmuş olamazdı. (Kara Kıyıların Kraliçesi)

“Eli, zırhlı omuzlarına özensizce atılan kızıl pelerinin altından çıkan uzun kabzanın üstünde, Yasmela’ya bakarak durdu. Meşale ışığı baldır zırhı ve miğfer çeliğinde donuk donuk parladı. (Kara Dev)

“Başına kırmızı bir eşarp bağlanmış, alev rengi bol ipek pantolonu, aynı zamanda sahtiyan bir kındaki palayı taşıyan enli kuşakla tutturulmuştu. Yaldız işlemeli deri çizmeleri, denizciden ziyade bir süvari olduğunu getiriyordu akla; oysa kayığını da ustaca yönetiyordu. Ardına dek açık ak ipekten gömleği, güneşte yanmış, geniş, kaslı göğsünü sergiliyordu. (Demir İblis)

“Yasmina dün gece gözünden kaçan bazı detayları fark etti. Giysileri hırpani değil, temizdi. İşlemeli kındaki bıçağını taşıyan geniş Bakhariot kemeri bir prens giysisine bile yakışırdı. Gömleğinin altında kaliteli bir Turan örgü zırhının ışıltısı vardı. (Kara Çemberin Halkı)

“(Valeria’nın) Yumuşak deriden cırtlak renkli, konçlu çizmeleri neredeyse dizine dek çıkıyor; düşük boyunlu, geniş yakalı, geniş yenli ipek gömleği de kostümünü tamamlıyordu. Biçimli kalçasının bir tarafında düz, iki ağızlı bir kılıç, diğer tarafında ise uzun bir kama taşıyordu. Kızıl satenden bir şeritle bağlı, dağınık altın saçları, omuz hizasından düz kesilmişti… (Conan’ın) Kuşak yerine giydiği enli deri kemer hariç kılığı kadınınkiyle aynıydı. Enli bir kılıçla bir hançer sarkıyordu o kemerden.” (Kızıl Çiviler)

“Yabancı, kendisininkilere benzer çizme ve kısa pantolon giyiyordu ama pantolonu ipek yerine deridendi. Gömlek yerine koyu renkli, yensiz, örgü bir zırh giyiyordu; kara yelesinin üstüne bir tolga yerleştirilmişti. (Kara Nehrin Ardında)

Conan Çizgi Roman

Conan hakkında algısal düzlemdeki yanılgıların hepsini düzeltmek maalesef artık pek mümkün değil. Ama hiç değilse Hyboria çağının hemen hemen tüm dilleri yanında, Türkçe dilini —bilmem bu dilin Hyboria çağı muadilleri olan Turan veya Hyrkania lisanı mı demeli— konuşmaya başladığı bugünlerde, en azından bizim ülkemizde bunun farkına varılabileceği düşüncesi çekici geliyor insana.

İlk iki cilt Gece Kitaplığı tarafından yayınlandıktan sonra Conan’ı anlamak için daha fazla veri var elimizde. Üçüncü ciltle birlikte daha fazla veriye sahip olacağız. Zaten Conan öykülerini Türkçe olarak yayınlamak da onu anlamak için atılması gereken ilk adım değil midir?


Kaynakça:

(1) Dmr Books, Was Tolkien a Robert E. Howard Fan?

(2) Dale Rippke: Why everything you think you know about Conan is probably wrong? /REHupa/The Robert E. Howard United Press Association. / Bu deneme ilk olarak REHupa #199, Haziran 2006’da yayınlanmıştır


* Çevirmenin Çemberi: Conan

Barbar Conan: Kara Dev | Robert E. Howard

Conan Unconquered: Fethedilmenin Dayanılmaz Ağırlığı

Hüseyin Aksakal

1968 Karadeniz Ereğli doğumluyum. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Çeşitli yerel televizyon dergi ve gazetelerde muhabirlik, köşe yazarlığı, yöneticilik yaptım. Halen Karadeniz Ereğli'de gazetecilik mesleğini sürdürmekteyim. 2010 yılından bu yana amatör olarak çeviri yapıyorum. Şu ana 3 cilt Conan, Kull ve Bran Mak Morn olmak üzere beş kitabım Gece Kitaplığı'ndan yayımlandı. Yarım asrı geçen ömrüm boyunca sanki asıl işim buymuş gibi okudum. Çeviri eylemini en derin okuma biçimi, yazarların hayat tecrübesi ve düşüncelerine erişim aracı olarak benimsiyorum.

4 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for magicalbronze magicalbronze dedi ki:

    Bu yazı Forum’da bulunan arkadaşların dikkatinden kaçmasın isterim. Bir solukta okutuyor ve gerçek Conan hakkında güzel bilgiler içeriyor :slight_smile:

  2. Avatar for kahveisteyen kahveisteyen dedi ki:

    Son derece güzel bir yazı olmuş ama kullandığınız ilk resim paylaşırken de kabak gibi çıkıyor ve metinde anlatılmak istenen karakterle hiç bağdaşmıyor. Conan yine çoğu kişinin anladığı yaratık parçalayan kaslı oyun karakteri olmuş.

  3. Avatar for EmrecanDogan EmrecanDogan dedi ki:

    3 yıl sonrasından geliyorum; Robert E. Howard’ın Kılıç ve Büyü türüyle Tolkien’in Epik Fantezisi iki karşıt uç ama bu karşıtlığı sağlayan Howard’ın yanlış anlaşılan Conan’ı değil de Camp-Carter gibi yazarların yarattığı karakterler. Tolkien’in anlatısının aristokratik bir fantazya olduğu görüşünüze katılmıyorum çünkü Tolkien’in kendisi bile aristokrat aileden gelmiyorken bu düzeni savunması mümkün değil. Çünkü kandan gelen asalete inansa ya da öyle bir dünya olsa bir yetim ve öksüz olarak başladığı hayatında İngiliz Dili ve Edebiyatı profesörü olamazdı. Howard ile Tolkien bence aynı şeyi anlatıyor ama tamamen farklı yollardan.

    Kaderin bir cilvesi bekçi köpekleriyle koşmaya mecbur bıraktı diye bir kurt, daha az kurt olmaz.

    Howard’ın kaleme aldığı bu cümle Tolkien’in Yolgezer mevzusunu haklı çıkarmıyor mu? Kılıç kullanmayı bilmeyen birisi değil Aragorn ya da hiçbir şey yapmadan oturduğu hâlde tahtını istemiyor. Ölülerden kurduğu orduyla savaşıyor, Hobbitleri korumak için kılıç üşürüp uzun yollara katlanıyor. Cellatlara emirnâme gönderip, kanun-u kâdim gereği kardeşinin katlini emreden padişah gibi almıyor tahtını cenk ederek alıyor. Kaldı ki hikayenin kahramanı olan Hobbitler o kadar da soylu kimseler değil. Samwise bir kalfa,hizmetli olarak başladığı hikâyeyi Shire Başkanı olarak bitiriyor ve Tanrılar Diyarı Valinor’a gidiyor.

    Tolkien ve Howard karşıtlığı haksızlığa nasıl tepki verildiğinde saklı bence. Ortada bir haksızlık, adaletsizlik var. Howard bu haksızlığa kaba kuvvet, kılıçla karşı çıkıyor, Tolkien ise bilgelikle üstesinden geliyor. Çünkü herkes bilir ki uygarlığı yıkıp yerine barbarlık geldiğinde herkesin hakkı gözeteceğinden emin olamazsınız ama uygar bir dünyada bunu yasaların gözeteceğinden emin olup, takibini yapabilirsiniz.

    Bu bakımdan Tolkien ile Howard arasındaki o karşıtlık esasında birbiriyle kavga içermiyor. Hatta bu karşıtlık bizim edebiyatımızda yer alan Halk Edebiyatı ile Divan Edebiyatı başlıkları altında iki kola ayrılmış olan Klasik Türk Edebiyatına benziyor ve birlikte yürüyorlar. Çünkü aynı şeyi anlatıyorlar. Umut, adalet, iyilik ve hak tanırlık gibi.

    Yazınız müthiş derecede detaylı ama arkadaşlara ben de katılıyorum yazının anlatmak istediği Conan, kullanılan görsellerle çelişiyor. Tabii ki nette başka tasvir bulmak zor, o da bir sorun.

  4. Avatar for Tombaz Tombaz dedi ki:

    Resimler konusundaki eleştirinize -benim tercihim değildi onlar- katılıyorum. Howard-Tolkien karşıtlığı, modern fantezide İngiliz-Amerikan tarzlarının karşıtlığı şeklinde okunmalı. Binlerce yıllık Aristokrat geleneğini özümsemiş bir toplumun ferdinin yazdığı ile aristokrasiyi ta kuruluşundan itibaren reddeden bir toplumun ferdinin yazdıkları şeklinde de düşünülebilir. Hobbitler, alegorik olarak iki dünya savaşında kendi toplum düzenlerini savunmak için cepheye koşan sıradan insanları temsil ederler. Farklı şeyler de söylenebilir ama temel itibarıyla yanlış olana karşı doğru ve makul olanı koyan yapıları bakımından karşıtlıktan söz etmek mümkün değil. Ne hikmetse, öykülerinde zencileri hep beyazların gerisine koyan Howard, kimi eleştirmenler tarafından ırkçılıkla–doğu toplumlarına bakışıyla da oryantalist olmakla-- suçlanmıştır. O dönemin genel havası içinde başka türlü olması şaşırtıcı değildir. Kossina ve Childe gibi genel kabul gören tarihçiler dahi antropolojik farklılıkların farklı gelişmişlik düzeylerine işaret ettiğini savunurdu o tarihlerde. Tüm kötü kavimlerin "Doğu"ya atfedildiği Tolkien’in oryantalizminin eleştiri konusu olmaması dikkat çekicidir. Muhtemelen yazarın ortaya koyduğu müthiş eserin, böylesi bir sorgulamayı saygısızlık olarak göstermesi yüzündendir. Değerlendirmeniz için teşekkürlerimi sunarım.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

batman christopher nolan oyun

Christopher Nolan’ın Batman Üçlemesi Neredeyse Oyun Olacakmış!

Timaş Dünya Edebiyatı Çekiliş

ÇEKİLİŞ: Timaş Yayınları Dünya Edebiyatı Seti