in ,

Londra: Kişileşmiş Şehirler Rehberi

Mütevazı bir Londra rehberi. Hangi müzelere gitmeli, nerelerde dolaşmalı, neleri deneyimlemeli… Fevkalade kişisel bir gezi yazısı sizlerle.

Londra Şehir Rehberi
- Reklam -
- Reklam -

İngiltere’nin başkenti Londra taraflarına yolunuz düşerse hangi caddelerde dolaşmalı, hangi müzeleri gezmeli, hangi ulaşım ağını kullanmalısınız? Yazarımız Ayşegül Yalvaç, Londra seyahati sonrası izlenimlerini özel fotoğraflar eşliğinde aktarıyor.


Kişileşmiş şehirler tıpkı bir insan misali, bağlanacağınız, konuşacağınız, seveceğiniz ve hatta şiirler, şarkılar yazacağınız şehirlerdir. Başka bir ifadeyle duygularla bağlantı kurabileceğiniz şehirlerdir.

Dünyada bu şehirlerden kaç tane vardır? Aslında cevap herkes için farklıdır. Ben kendimce bir şehrin duygulardan köprülerle iletişime açık ya da kapalı olduğunu hislerim rehberliğinde anlıyorum. Fakat çok bariz bir özellik var, buna sahip şehirlerin kişileştiğine kolaylıkla emin oluyorum.

- Reklam -

Mesela Londra kişileşmiş bir şehirdir. İstanbul keza öyle. Bu yaşıma kadar kaç şehir gezdiğimi biliyorum ama kişileştiğine emin olduğum şimdi bu ikisi var. Zira bana göre kişileşmiş şehirler insanları çağırırlar.

londra gorsel 2

Mesela birden İstanbul’u gezme arzusu büyümeye başlar içinizde veya hiçbir neden yokken o sene içinde Londra’ya gideceğinizi hissedersiniz.

Kişileşmiş şehirler insanlara mesajlar gönderirler. Bir filmin en alakasız yerinde birden mekân oluverirler. Bir şehrin ortasında kocaman bir billboard’dan sizi selamlarlar. Bazen bir hikâyeden çıkar karşına bazense bir şarkının içinden. Bir dönem bunlar peşpeşe gelir. O zaman bilirsiniz ki Londra sizi çağırıyor. Ve hesapta olmayan planlar çıkar ortaya. Siz planlamazsınız. Zaten kim plan yaparak yaşar hâlâ? Myke Tyson bile, “Herkes suratının ortasına yumruk yiyene kadar bir planı vardır,” demişken. Bir sürpriz seyahat çıkar o yılın ajandasının içinden. Ama Noel zamanı olur ama bir bayram tatili. Sonra Londra’ya giderseniz.

londra sehri fotograf

Buraya kadar gerçekle hayali karıştırdım, biraz espriyle sosladım yazıyı. Çünkü Londra herkesin sevdiği bir şehir değildir. Gri tonlarını, ıslaklığı ve serinliği sevmeyenler Londra’yı sevmeyebilir. Kimileri de gri gökyüzüne, kırmızı kiremit evlerine, koşturan bulutlarına ve dengesiz yağışlarına rağmen bayılır. Ama herkesin gönlünde küçük de olsa bir Londra sempatisi vardır. Çünkü Londra deyince Sherlock’tur, denizciliktir, Greenwich’tir, Tolkien’dir, BBC’dir ve daha sayamadığım, hayatımıza girip, zihnimizde kayda değer yer işgal etmiş pek çok ilgi uyandıran şeydir. The Beatles deyince bile birçoklarının aklına Liverpool değil de Londra gelir. Ob-La-Di, Ob-La-Da ile serinlikte ve siyahlıkta şenlenmenin mümkün olduğunu kanıtlar Londra.

Hava Durumuna Bakmanın Nafile Olduğu Bir Şehir: Londra

Bu şehirde hava durumuna bakmak nafiledir. Adeta koşarak hareket eder bulutlar. Bulutların hareketini, hem de koşuşturması başını kaldırınca gözlerinle gördüğün anlar olur. Hava güzelse gökyüzü pastel bir mavidir burada ve hava kötüyken de iç karartan bir griden ziyade, pastel bir griye benzer.

Bir anda beyaz ve hızlı bulutların gökyüzünü kapattığı gibi bir anda güneş de doğabilir Londra’da. Birden yağmur yağar o şehirde. Gündüz başka, öğlen başka, akşam bambaşka olabilir ama alıştırır bu haline. Alıştıkça seversiniz Londra’yı.

Londra

Ben bu şehre “ağlak yüzlü şehir” derdim bir zamanlar. Bir yandan Londra’yı duygusal ve derin düşünen insanlara benzetirim. Yüzünde her an ağlayacakmış gibi nemli bir hal ve derin düşüncelere gark etmiş bir ciddiyette soğuk ve gri. Fakat yüzü gizler yapacaklarını ve hatta içinden geçenleri. O gri haller hemen yağmur yağacak anlamına gelmez. Hüzünlü de değildir belki o kadar, acı biriktirmez. Ama çok acıyı saklar içinde ve beklenmedik anlarda bulutlardan boşaltır hıçkıra hıçkıra ağlayan bir insanın göz yaşları misali.

Bu şehre tek seferlik ziyaretle, içindeki her şeyi görmek zordur. Tekrar ziyaretleri gerekir. Kişileşmiş olduğundan çağırır ziyaretçileri zaten.

londra sehir ingiltere

Kimi semtlerinin hikâyesi vardır. Elephant and Castle’ın üç ayrı hikâyesini duydum. Metrosu efsaneleşir bilim, teknoloji, keşif kanallarında. Dedikleri kadar vardır, Thames’in altından geçer, sizi şehrin bir ucundan bir ucuna taşır. Ölmeden önce muhakkak görülmeli mi bu şehir? Bu sorunun cevabı göreceli. Gri tonlarını sevmeyen görmezse çok kayıp yaşamaz. Ama Doğa Tarihi Müzesi? Bilim Müzesi? Greenwich? Meşhur British Müzesi. Baker Street’i de mi görmeden huzurlu uyuyacaksınız?

Aslında sözü uzatmadan Londra’da gezisinde yapılacakları yazayım. Zira muhakkak görülmesi gereken yerleri zaten her yerde bulacaksınız. Ben gitmişken gözden kaçmaması gerekenleri yazacağım.

Londra Gezisinde Görülmesi Gereken Yerler

London Underground

Londra Metro

Dünyadaki en eski ve en yoğun raylı sistem ağı olduğunu biliyorum -yanılıyor olabilirim. Uyarı olarak, “inenlere öncelik tanıyınız” vb. tarzda “medeni ol” mesajı veren uyarılardan ziyade “aman dikkatli ol” tarzında “please mind the gap: lütfen boşluğa dikkat edin” uyarılarına rastlarsınız. Kimi istasyonlarda, metro ve istasyon platformu arasındaki boşluk geniştir. Zaten siz inmeye çalışırken kimse “ayakta kalırım” korkusu ile üstünüze basmaya çalışmıyor.

İş çıkış saatlerinde, bazı hatlarda yoğunluk dolayısıyla trenlerde kalabalık olabiliyor. Fakat pandemi zamanı bu yoğunluğa rastlanmadım. Ayrıca Londra metrosunun bana gizemli gelen bazı yönleri de var. Bakın gitmişken bunu gözünüzden kaçırmayın: Central Line’dan metroya bindiğiniz zaman, Tottenham Court Road ve Holborn arasında boş bir istasyon göreceksiniz. Dikkatli bakın oradan geçerken. Hiçbir zaman orada yolcu yok, oraya metro da gelmiyor. Hep öyle ıssız, boş ve gizemli mi? Yoksa hep bana mı denk geldi? Bilmiyorum. Bu arada, metro o istasyonda tabii ki durmuyor, bu nedenle de ilginç.

Elephant and Castle’a da sürekli eski trenler geliyor. Londra’nın bir ucundan, diğer ucuna, kısa sürede ve kolayca yapılabilen aktarmalarla ulaşmak mümkün. Kara yoluna hiçbir zaman ihtiyaç duymuyorsunuz. Aktarmalarda abartılı uzun mesafeler gibi sorunlar da yok. Londra 1-4 zone arasında geçerli, günlük seyahat kartı satın almak hesaplı olur. Bu kartı kırmızı otobüslere binmek için de kullanabilirsiniz. Oyster Card edinebilir, onunla da seyahat edebilirsiniz. Tek kullanımlık bilet almak pek akıl kârı değildir.

Buckingham Sarayı

Buckingham Sarayı

Kraliyet ailesinin resmi ikametgâhı ve başlıca çalışma alanı. Hemen bitişiğinde Queen’s Gallery vardır. Kraliyet ailesinin koleksiyonları burada sergilenir. Bahçesi Londra’nın en büyük özel bahçesidir. Hemen aynında St. James Park ve yakınlarında St. John’s Garden var. Gelmişken buralarda biraz dinlenerek ve yeşilliğin keyfini çıkararak zaman geçirebilirsiniz.

- Reklam -

Covent Garden

Covent Garden

Birçokları tarafından Londra’dan en sevilen semtlerinden biri. Cıvıl cıvıl, şıkır şıkır, ışıl ışıl bir semt. Eğer yolunuz Londra’ya düşerse bu civarda kalın. Westminster, Lambert ya da bir Waterloo yine seçenekleriniz arasında bulunsun ama gelmişken oralardan zaten geçeceksiniz ve Covent Garden’ın kendine has olduğunu fark edeceksiniz.

Ob-la-di ob-la-da

İngiltere’yi biraz daha canlandıran şarkı.

YouTube video

Ben bir sunum izlerken, “siyah ya da gri bir ülkeyiz ama…” diye başlayan cümlelerin ardında, arka planda çalıyordu bu eğlenceli The Beatles şarkısı. Belki bazı şeyler tanıdık gelince daha sempatik ve sıcak bakıyor insan, kim bilir? Öyleyse bu da gezerken dinlenecekler tavsiyesi olsun.

Elephant and Castle

Bol miktarda Türk ve Hintli ile karşılaşabileceğiniz bir Londra semti. Pazarını gezmenizi tavsiye ederim. Zira orijinal çantalar ve şapkalar bulabilirsiniz. Baharatlar da var. Ancak bu güzergâha ulaşım için koydukları metrolar çok eski. Bir de semtin isminin benim dinlediğim 3 hikâyesi var fakat hikâyelerinin 5’ten fazla olduğunu söylediler.

Tesco

Vakti zamanında İngilizlerin önünde kişneyerek protesto ettiği marketler zincirinin adı. At eti satıyorlardı. Et dışında bir ihtiyacınız olursa diye yazdım buraya sonuçta hâlâ kapanmadı. Karnınızı doyuracak bir şeyler için Mark & Spencer Simple Food’a gidip Yunan Salatası alabilirsiniz. Bu bizim çoban salatası aslında. Ama peynirli. Onu da oturup, bir şeyler okurken veya etrafı izlerken Hyde Park’ta veya Kensigton Gardens’ta yiyerek dinlenin.

London Eye

London Eye

Milenyum tekerliği de denilen devasa dönme dolap. Böyle bir şey dünyanın herhangi bir şehrine, belli bir yatırım yapılarak, inşa edilebilir. O yüzden abartılmış bir turist çekici dönme dolap diyebiliriz. Thames Nehri kıyısında bulunur. 135 metre uzunluğunda ve 120 metre çapında olduğunu söylüyorlar. Bunun bir benzerini Liverpool’da da görmüştüm. Ancak İngiltere’de, hatta Avrupa kıtasında en yüksek dönme dolap London Eye’mış. London Eye’dan bütün Londra’yı tepeden görmek mümkün.

Jubilee Gardens

London Eye ve London Auqarium yanında, Thames Nehri’nin güney kıyısında, küçük bir alanı kaplayan, Kraliçe II. Elizabeth’in 25. yıldönümünü kutlamak için 1977’de oluşturulmuş küçük bir alandır. Charring Cross, Westminster, Waterloo metro istasyonlarından ulaşılabilir diye hatırlıyorum.

Müzeler

Doğal Tarih Müzesi, Bilim Müzesi ve Victoria Albert Müzesi aynı semtte. Üçü de South Kensington semtinde yer alıyor. Bu gezginler için büyük bir kolaylık olsa da koca bir gün bu müzelerin hepsini gezmeye yetmeyecek. Yetse bile yorucu olacaktır. Başka bir ifade ile müzelere gitmeden önce hangi salonların gezileceğini planlamak iyi olacaktır.

British Museum ise tüm bunlardan ayrı bir yerde. Bloomsbury bölgesinde bulunuyor. Artık müzeye giriş yapmadan önce, internet üzerinden biletinizi ayarlayıp rezervasyon yapmanız gerekli. İngiltere’de birçok müze girişi ücretsizdir. British Museum’e 5 pound bağış yapabilirsiniz.

Doğa Tarihi Müzesi

Londra Doğa Tarihi Müzesi

Londra’da, South Kensington’da, Victoria Albert Müzesi ile bilim müzesine yürüme mesafesinde Doğal Tarih Müzesi. Giriş ücretsiz ve yığılma da yok. En azından hem Noel zamanı hem de hafta sonu ziyaret etmeme rağmen bana serbest hali denk gelmişti. Kısa bir süre sırada bekleyip girmiştim içeri. İçerisi de kalabalık değil. Hemen girişte sizi devasa bir Rex iskeleti karşılıyor. Türünü, sınıfını bilemiyorum, bir dinozor iskeleti. Giriş koridorunun sonunda merdivenlerin bitiminde ise bir Charles Darwin heykeli mevcut. Resmini çektiğiniz zaman fotoğraf makineniz “biri göz mü kırptı?” diyebilir Charles Darvin’in gözünü yuvarlak içine alarak, paniklemeyin, gizemli bir müzedesiniz neticede. Milyon yıllık insanlık tarihine şahit olmak kadar şaşırtmamalı en azından.

Bilim Müzesi

Londra Bilim Müzesi

Giriş ücretsiz. Muhtemelen Londra’daki hemen hemen tüm müzelere giriş ücretsiz. Sindire sindire gezmek isteyen yine tek seferde gezemez diye düşünüyorum. Tek seferde gezmek isteyen 2–3 saat ayırmalı. Bu şekilde biraz olsun sindirilebilir.

South Kensington metro istasyonu, müzeye en yakın istasyon. Müzede bilimle ilgili aklınıza gelebilecek her şeyi göreceksiniz.

Bunlara ek olarak Hyde Park’a elbette gidin. Parlemento, Westminister Abbey ve Big Ben’i görün ama Big Ben 3 yıldır tadilatta. Picadilly Circus ve Oxfor Circus’u gezin. Trafalgar Meydanı’nda zaman geçirin. Sherlock Holmes Müzesi’ne uğrayın. Kule Köprü ve Londra Kulesi’ni de görmeden dönmeyin tabii ki.

Siz de Londra hakkında gezi önerilerinizi Kayıp Rıhtım Forum’da bizimle paylaşabilirsiniz.


* J.R.R. Tolkien’in Peşinde Oxford

Kapak fotoğrafı: A&E Television Networks, 2009. Diğer fotoğraflar Ayşegül Yalvaç’a aittir.

Ayşegül Yalvaç

Çevre mühendisiyim. Yeşilist'te İklim Değişikliği Hakkında Her Şey yazı dizisinin yanı sıra çevre konularında farkındalık uyandıran birçok makale kaleme aldım. Bilimkurgu Kulübü'nde öykü ve makaleler yazdım. "Sev Beni" adlı öyküm İLKYAZ'da yer buldu. "Bir İstanbul Efsanesi" adlı ekolojik kurgu ve fantazya türündeki romanım 2022 yılında Antares Yayınları tarafından yayımlandı.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

The Mandalorian 2. sezon fragman

The Mandalorian 2. Sezon Tanıtım Fragmanı: Daha Fazla Aksiyona Hazır Olun!

The Boys 2. Sezon İncelemesi

The Boys 2. Sezon İncelemesi: Karakter Odaklı Süper Kahraman Hikâyesi