in ,

Mtsenskli Lady Macbeth: Müstehcen ve Karmaşık Bir Eser mi?

Nikolay Leskov’un Dedalus Kitap aracılığıyla dilimize tekrar kazandırılan “Mtsenskli Lady Macbeth” isimli eserini inceledik.

Mtsenskli Lady Macbeth - İnceleme
- Reklam -
- Reklam -

26 Ocak 1936, Moskova sokakları eksinin altındaki soğuklukla ürperiyordu. Bu ve benzeri, hatta çok daha soğuk havalara dahi 300 yıldır maruz kalan Moskova Akademi Müzik Tiyatrosu ise her zaman olduğu gibi dimdik ayaktaydı. Soğuk rüzgarlara dayanamayıp yıkılan Sovyetler Birliği’nin ‘Koba’ lakaplı (Gürcü dilinde ‘Çivi’ anlamına gelir), en tartışmalı lideri tiyatro binasına girdi, koltuğa yerleşti, dönemin en popüler operalarından biri icra edildi ve sanat için üzücü, insanlık içinse utanç verici bir durum vuku buldu; Josef Stalin, Nikolay Leskov’un öyküsünden uyarlanan operayı dolaylı yoldan yasakladı. İktidar yanlıları da eseri hemen yaftaladı: Müstehcen ve karmaşık…

Stalin haklı mıydı? Bir öykünün konusu, karmaşık olması bir yana, müstehcen olabilir mi? Ya da soruyu şu şekilde sormalıyız: Bir sanat eseri müstehcen olabilir mi?

Bu soruların cevaplarını hep birlikte arayacağız; lakin ondan önce ilk olarak operaya uyarlanan, 1856 yılında F.M. Dostoyevski’nin dergisi Epoch’ta yayınlanan ve  son olarak Dedalus Kitap aracılığıyla Rusça aslından dilimize çevrilen Mtsenkli Lady Macbeth isimli öyküyü etraflıca incelememiz gerekiyor.

- Reklam -

Katerina ve Hâletiruhiyesi

Çok sonraları Mtsenkli Lady Macbeth diye anılacak olan Katerina Lvovna neşeli, şen şakrak ve alımlı bir genç kadındır. Tüccar ve dul bir adam olan Zinovıy Borisıç kendisine talip olunca bundan daha iyi bir eş bulamayacağını düşünüp onunla evlenir.

lady macbethTüccarın güzel bir malikanesi ve işlettiği bir değirmeni vardır. Çok istemesine rağmen ilk karısından çocuğu olmamıştır. Gelin görün ki ikinci karısı olan Katerina’dan da olmaz. Katerina bu duruma çok üzülür. Zaten evlendiği günden beri eski neşesi de kalmamıştır. “Bir çocuğum olsaydı bu kadar yalnız kalmazdım,” diye düşünür. Onu ne 50 yaşındaki kocası ne de 80 yaşındaki kayınpederi anlar.

Evliliklerinin altıncı yılına geldiklerinde Zinovıy’ın işlettiği değirmen çöker. Tüccar, değirmeni tamir ettirmek için işçiler tutar. Fakat değirmenin yeri çok uzaktadır ve işçilerin başında durması gerekir. Dolayısıyla eşini ve babasını malikane çalışanlarına emanet edip gider. Bu çalışanlar arasında işe yeni giren, yakışıklı ve kadın düşkünü Sergey de bulunur.

Sergey can sıkıntısı ve yalnızlıktan dem vurarak Katerina’ya yanaşır. Akabinde sevgili olurlar ve Katerina aşkın etkisiyle neşeli ruh haline geri bürünür. Tabii bu haller kısa sürer ve entrikalar başlar. Aldatmalar, aldanmalar, cinayetler, boğmalar, boğulmalar, zehirlemeler, yakalanıp paçayı kurtarmalar, falanlar filanlar…

Nesneler ve Devinimler

“Bizim buralarda bazen öyle kişilerle karşılaşırsın ki görüşmenin üzerinden ne kadar geçerse geçsin için titremeden anımsayamazsın.”

Shakespeare’in Macbeth oyununu duymayan yoktur. Lady Macbeth o eserde çevirdiği bir entrika sonucunca kralı soğukkanlı bir şekilde öldürür ve böylelikle kocasının kral olmasını sağlar. Tabii entrikanın olmazsa olmazı dramatik bir sonla da oyun biter.

Nikolay Leskov ise incelememize konu olan bu öyküsüne Mtsenskli Lady Macbeth ismini seçerek entrikalar merkezinde bir kadın ve onun dramatik sonu hususunda yazacağını okuyucuya en başta söylüyor; yukarıda yazdığım ilk cümleyle de bu hususu destekliyor.

İlk paragrafı okuduğumuzda sanatsal bir oyunla karşılaşıyoruz. Öznel bir anlatım kullanılarak başlayan öykü ikinci paragrafta yerini nesnel anlatıma bırakıyor. Bu sanatsal oyunu sinema sektörü de çok kullanır: Bir karakter kamera önünde görünür; başından geçen korkunç, üzücü, romantik veya eğlenceli bir olaydan bahseder; ekran bulanıklaşır; kamera açısı baştaki karakterden bağımsızlaşır ve hikâye daha geniş (nesnel) anlatımla anlatılmaya devam eder.

Ayrıca hikâyede gereksiz hiçbir cümle, paragraf, bölüm, karakter, nesne ve benzeri unsur bulunmadığını söylemeliyim. Herhangi bir nesneyi dahi çıkarsak bütünlüğünü yok etmiş oluyoruz. Kaldı ki nesneler eserin devinimleriyle birleşiyor. Bu birleşmeyi biraz daha açıklamam gerektiğine inanıyorum.

“… sessiz ve ıssızdı, ikonlar önündeki kandiller ışıldardı, evin hiçbir köşesinden ne bir canlının ne de bir insanın soluğu duyulurdu…”

Hatırlarsanız Katerina’nın canı sıkıldığından bahsetmiştim. Bunun sebebi evlilik ve dolayısıyla da kocası oluyor. Katerina can sıkıntısını bize anlatırken yukarıda yazdığım kandil betimlemesi veriliyor ve ilerleyen bölümlerde de bu sıkıntı ortadan kaldırılırken nesne olarak kandil kullanılıyor. Yani yazar okuyucunun bilinçaltında kandil nesnesiyle öykünün yalnızlık devinimlerini birleştiriyor. Aynı şekilde ay çekirdeği kabuğu nesnesi ile eğlence ve aldatma; yün kemer ve yün çorap ile aldatmanın ifşa olması ve aldatılmanın anlaşılması devinimleri birleştiriliyor.

Öykü, geçtiğimiz yıl William Oldroyd tarafından yönetilen “Lady Macbeth” ismiyle sinemaya da uyarlandı. Opera uyarlamasının başarısından ziyadesiyle uzak, vasatın bile altında bir uyarlama olmuş diyebilirim; öznel/nesnel anlatım yerine kilisedeki dini bir ayinle açılışı, kandil yerine soba demirimsi bir alet kullanılması, dramatik yerine anlamsız bir sonla bitmesi…

Gerçeklik ve Müstehcenlik

Mtsensk, orijinal adı Mtsenskovo olan bir kasabadır ve Rusya’nın batısındaki Oryol şehrinde bulunur. Gerçek bir kasabadır. Peki, anlatılan öykü gerçekten yaşanmış mı?

Bu soruyu ünlü eleştirmen ve yazar Vladimir Nabokov, “Gerçekten yaşanmış mı diye sormayın, ne olur,” diyerek cevaplıyor ve karakterlerin zihinlerde, kitabın ise gerçekte varlığını sürdürdüğünü anlatıyor. Katerina’nın gerçek olduğuna inanmamız, onun roman karakteri vasfını elinden almamızla olur. Bu aynı zamanda eseri yok saymamız demektir. Böyle düşünürsek yazarın hem emeklerine hem de varlığı yadsınamaz bir gerçek olan kitabın sanatsal yönlerine haksızlık etmiş oluruz.

- Reklam -

Yani demem o ki, zihinlerimizde bulunan bir kadın, öykü yahut sanatsal bir öge ne kadar müstehcen olabilir? Sanatçıyı yargılayıp hapse atacak kadar müstehcen olabilir mi? Hiç sanmıyorum. Ancak bu mevzu sadece Rusya’yla de sınırlı değildir; Amerika’da da (1001 Gece Masalları), Fransa’da da (Madam Bovary) yaşanmıştır. Eserleri müstehcen bulmuşlar, sanatçıları yargılamışlar, sanatları yasaklamışlar, düşüncelere prangalar vurmuşlar…

Belirsiz Bir Ritüel

Dedalus Kitap tarafından yayınlanan eserde bir öykü daha bulunuyor: “Şeytan Kovma”. Evet, bu hikâye inceleme yazımızın ortasında aniden beliriverdi; çünkü yayınevi de bunun hakkında ne ön kapakta ne arka kapakta ne de tanıtım yazısında bilgi vermiş. Konusu ise kısaca şöyle:

İlya Fedoseyeviç, Moskova’nın belki de en çok saygı duyulan, korkulan ve hürmet edilen kişisidir. Kız kardeşi ise fakir ama gururlu biriyle evlenip aileden kopmuştur. Bir gün yeğeni kapısına gelir, kendini tanıtır ve öğrenci olduğunu söyler. Tabii annesinin selamını vererek yardım da ister.

İlya’nınsa akşamki yemek için hazırlık yapması gerekir. Yeğenini yanına alır ve Moskova sokaklarına çıkar. En ünlü restoranlardan birine gider ve 3 saat içinde tüm menüden 100 kişilik hazırlanmasını ister. Ayrıca kendi davetlilerinden başkasını istemediğini belirtir. Mevcut müşterilerin de derhal kovulmasını söyler.

Yemek saati geldiğindeyse yeğeniyle birlikte davetlileri karşılar. Sonra restoranın kapıları kapanır. Artık ne kimse dışarı çıkabilir ne de içeri girebilir. Ritüel başlar. İçkiler, tabaklar, sandalyeler havada uçuşur, cezalar, tutuklular, kurtarılanlar, paralar, vesaire…

Şeytan Çıkarmadan Ziyadesiyle Uzağız

“Bu ayin yalnızca Moskova’da görülebilir ve ancak özel bir davetle ve himaye altında.”

Yazar yine başlık ve ilk cümleyle temayı okuyucuya öykünün başında hissettiriyor. Hani bildiğimiz filmlerdeki şeytan çıkarma olmadığını dikkatinizi çekmek isterim. Yazar, başlık olsun yukarıda yazdığım ilk cümle olsun bize daha kutsal ve özel bir ayinle Şeytan kovma ritüelini ana tema alınacağını söylüyor.

Ayrıca öyküyü İlya’nın yeğeninden (birinci tekil şahıs anlatımı) dinliyoruz. Sadece onun izlenimlerini ve bildiklerini öğrenebiliyoruz. Onun içsel dünyasının ritüelden nasıl etkilendiği ve bu etki sonucu değişiminin nasıl şekillendiği kısmi olarak tanık oluyoruz. Bu konuyu biraz daha açmam gerektiğine inanıyorum.

Gerçek hayatta olduğu gibi kurgusal bir karakteri etkileyen üç şey olduğu söylenir: kalıtım, çevre ve bilinmeyen X faktörü. Tabii yazarlar eserlerinde bu faktörleri denetlerler, yönetirler ve uygularlar. Bu faktörler yönünden İlya’nın yeğenini değerlendirelim.

Dayısının dini lider ve yol gösterici olmasıyla (kalıtım yönünden aile bağları) ve dinsel törenin kutsal ve özel olmasıyla (çevre yönünden karakterin yaşadığı) gayet etkileyiciydi. Anlatıcının dinin etkisiyle değişen duyguları ve düşünceleri (bilinmeyen X faktörü) ise yetersiz kalmış diyebilirim. Öyküyü hem kaliteli yapan hem de çökmesine sebep olan kısım genelde bu X faktörüdür.

Yazar eserinde karakterine hülyalı, yani hayalle gerçeği karıştırır ve olayları net hatırlamaz bir hal eklemiş. Bunun sonucunda ise merak ögesini sürekli canlı tutarak hikâyeyi kaliteli bir pozisyona getiriyor. Aynı zamanda bu ruh hali sayesinde umarsız bir üniversite öğrencisiyken dini bütün bir mürit olmasındaki değişim ise tam olarak okuyucuya aktarılamıyor. Bu da öykünün çökmesine ve kalitesinin düşmesine sebep oluyor.

Çeviri ve Editörlük

Leskov, üslubunda edebiyatın tüm nimetlerini kullanan bir yazar: Öykülerini ‘ve’ yerine ‘çift nokta’, ‘noktalı virgül’ ve benzeri işaretleri kullanarak zenginleştiriyor. Çevirmenimiz Uğur Büke’nin ise bu zengin metni Rusça aslından başarılı bir şekilde çevirdiğini düşünüyorum.

Editörlüğünde ise tek eksik daha önceden söylediğim ikinci öykünün ön kapak veya arka kapakta isminin verilmemesi. Her ne kadar fazladan bir hikâye ‘hayır’ diyemesem de bunun yerine yazar hakkında veya yaşadığı dönem hakkında bir makale eklenseymiş daha güzel olurdu diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. Yayın yönetmenliğinde Sedat Demir, yayına hazırlayanlarda Baran Güzel ile Emre Yaman ve düzeltide M. Murtaza Özeren gayet başarılı bir çalışmayı okuyucuya sunuyor. Barış Şehri ise günümüzde popüler olan ve sıkça karşılaştığımız yumuşak renkleri ve zarif çizimleri yoğun bir tasarımla birleştirerek güzel bir kapak ortaya koymuş.

Sonuç olarak ilk öyküyü çok başarılı ve ikincisini ise idare eder bulduğumu söyleyebilirim. Özellikle Rus klasikleri okurlarına değil yeni yeni yazı yazmaya başlayanlara da önerebileceğim bir eser okuduğumu düşünüyorum.

Mustafa İzmirli

1986 Kırcaali doğumluyum. Kırcaali, İzmir, Ankara ve Bolu gibi bir yol haritam oldu. Bu yolculukta Veteriner Hekim oldum ve çalışmaya başladım. Evlendim ve şeker mi şeker kızım dünyaya geldi. Aynı zamanda bilimkurgu ve fantastik eserler arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir yolculuğum var. Çok sevdiğim eşim ve biricik kızım Asu ile günümü gün ederken edebiyatın gel-git etkisiyle kendimi Kayıp Rıhtım'da buldum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

felaketzedeler evi ust

Küba Edebiyatı’nın Kült Eserlerinden “Felaketzedeler Evi” Yayınlandı

quentin tarantino star trek

Söylenti: Quentin Tarantino Bir Star Trek Filmi Çekebilir