in ,

Ölümcül Takip (Chugyeogja) İncelemesi: Güney Kore Sineması, Medyatik Seri Katillere Karşı

Ölümcül Takip (Chugyeogja) incelemesi sizlerle. Güney Kore sineması çıkışlı aksiyon ve suç filmi, bilindik senaryo klişelerini altüst eden farklılıklara imza atıyor.

ölümcül takip Chugyeogja inceleme
- Reklam -
- Reklam -

Ölümcül Takip (Chugyeogja, The Chaser) incelemesi ile karşınızdayız. Na Hong-jin’in yönetmenliğini üstlendiği yapım, 2008 yılında vizyona girmişti.

Hollywood’dan alışılan senaryo klişelerine bir tür tepki gibi ilerleyen film, seyirciyi finale kadar rahatsız etmeyi başarıyor. Peki bu “rahatsızlık” kötü bir anlam taşıyor mu? Gelin, Güney Kore sinemasının ilginç örneklerinden olan yapımın detaylarına, farklı örnekler de katarak birlikte göz atalım bakalım.

Ölümcül Takip – Chugyeogja: Beklentileri Aşmak

Beklentiyi karşılamak üzere kurulu bir senaryo düzeni. Beklentiyi yüksek tutmak adına da bir oyuncu kadrosu. Yüzlerce plandan sonra ise onulmaz bir rahatlama isteği. Sabahın ilk sigarası gibi rahatlatıcı, çok yorucu bir günün ardından huzurlu ve mutlu uyuma isteği gibi: Ana karakterle zaruri olarak özdeşleştirilmiş ve kronolojik anlatıdan çıkamayan seyirciyi net ve mutlu bir sona sürükleyen filmografiler.

- Reklam -

Chugyeokja Ölümcül Takip

Baş kahraman, dedektif Hercule Poirot ya da Sherlock Holmes gibi özel birtakım zekâ ile donatılmış karakterler yeryüzüne genel izleyiciyi nasıl bir zekâ ile donatıldığına ikna etmek üzere gönderilmiştir. Buradaki yeryüzü filmde oluşturulan dünyadır. Karakter bir anti kahraman da olsa, kaidelere bağlı, kravatını eksik etmeyen “janti” bir tipleme de olsa, seyirci açısından bu çok da önemli olmayabilir. Asıl önemli olan şey, onlarca kurbandan sonra filmin son sekanslarına gelindiğinde son kurbanın, yani esas oğlan ya da esas kızın, kurtularak dedektife şükran borçlu olması.

Burada dikkatimi çeken ise bekleneni vermek ve izleyicinin konfor alanından çıkmasını gerektirmeden vasat üstü bir seri katil – dedektif öyküsü sunmak. Buraya kadar her şey normal gözüküyor. Fakat ya konfor alanından çıkmamızı gerektiren bir şeyler sunulursa? Yani beklenenin aksine işler yapılırsa, o zaman neler olur? Asıl filme ve bakış açısına geçmeden önce birtakım detaylara kısaca değinmekte fayda var.

Filmlerin Söylediği

the chaser Chugyeokja inceleme

Yazıya konu olan filmimiz Hong-Jin Na tarafından 2008 yılında yapılmış olan Chugyeokja. Türkçeye Ölümcül Takip olarak çevrilmiş ve uluslararası pazara The Chaser adıyla sunulmuş. Film o kadar alışık olmayan bir kurgu, ritim ve akışa sahip ki 125 dakika gibi normal bir süreye sahip olsa da bu kadar uzun süren başka bir film hatırlamıyorum.

Söylenilmesi gereken en önemli husus bu filmde yaşanan olaylara ve karakterlere karşı tahammül seviyemizin zaman geçtikçe diplere inmesi. Amerikan sinemasından ya da başka bir deyişle ana akım sinemadan farklı olarak Chugyeokja, beklentileri o kadar karşılamıyor ki yaklaşık iki saatlik film süresi sinir harbine dönüşmek için fırsat kolluyor. Beklentilerden söz ederken elbette bir filmden beklenen teknik ve estetik yönleri kastetmiyorum. Beklentiden kastım yukarıda kısaca değindiğim gibi konfor alanında bir olay örgüsü. 2008 yapımı bu Güney Kore filmi alışık olduğumuz her ne var ise bunları vermemekte kararlı. Filmin gereğinden uzun sürmesi de bunu destekliyor. Henüz hikâyenin başında, olması gereken finali aklında kuran seyirci 125 dakika boyunca bunun gerçekleşmesini beklediği için sabırsızlanıyor ve film tam anlamıyla zihinsel bir sıkıntıya dönüşüyor.

Tipik olarak alışageldiğimiz seri katil ve dâhi dedektif filmlerinden sıyrılarak gayet muntazam biçimde kotarılan bu yapımda bu iki klişe tiplemeler de yerle yeksan edilmiş durumda. Örneğin Thomas Harris’in romanından uyarlanan ve Jonathan Demme tarafından çekilen Kuzuların Sessizliği filmini efsane yapan şey nedir? Anthony Hopkins’in canlandırdığı dâhi ve kana susamış Hannibal Lecter karakterinin -filmin kalitesinden bağımsız olarak- oldukça çekici biçimde sunulması. Bunun birçok parametresi olmakla birlikte kanaatimce temel faktörleri fazla zeki, karizmatik, sıra dışı olması ve Antony Hopkins’in sağlam oyunculuğudur. Keza sinemayı özellikle izleten, kitabı özellikle okutan şey “kötü olan”dır.

the chaser değerlendirmesi

2013 çıkışlı Hannibal dizisindeki Hannibal Lecter karakterini canlandıran İsveçli aktör Mads Mikkelsen’in de Hopkins’ten aşağı kalır yanı yok. Yine karşımızda ne istediğini bilen, şeytani zekâsı ile büyüleyen yamyam bir seri katil var. Seksi ve zeki olmasının getirdiği özgüven ile cinayet işledikçe ve daha da sapkınlaştıkça çekiciliğini artırıyor.

Diğer bir başarılı örnek de Christian Bale’in canlandırdığı Amerikan Sapığı’dır. 2000 senesinde Mary Harron tarafından yönetilen filmin ana karakteri kendinden sonraki milenyum sineması için neredeyse bir arketip oluşturdu. Kariyer sahibi, iyi giyinen ve iyi kazanan, çekici olduğu kadar da psikopat bir katil olan -her ne kadar zihninde olsa da- Patrick Bateman çevresi ve seyirci tarafından ilgiyi üzerine topladı.

ölümcül Takip Chugyeogja - eleştiri

- Reklam -

Polisiye yapımlara oldukça müsait coğrafyası ile İskandinav dizi sektörü de bu klişelere eğimli. Sorunlu bir geçmişe, travmalara sahip dedektifler (örneğin Kurt Wallender) oldukça çetrefilli davaları çözmek üzere ekranlarda boy gösterir. Ekseriyetle ayrıksı yani sıradan bir insan “olamayan” baş kahramanlarımız sorunlu yönleri, karizmaları ve zekâları ile bu kaliteli yapımları aslında klişeleştirmektedir.

Bu yapımlar eğlenceli, kaliteli ve teknik açıdan iyi kotarılmış işler olsa da karakterler üç aşağı beş yukarı ikiz vaziyettedirler. İstisnai yapımlar elbette var ancak genel tablo bize bu tiplerin kazandırdığını öne sürüyor. Daha birçok farklı açıdan inceleyebileceğimiz bu tabloyu yalnızca karakterler ile sınırlandırmak istedim. Bu yüzden asıl meselemize, yani Ölümcül Takip filmini diğerlerinden ayıran noktalara gelebiliriz.

İzleyicinin Beklediği

Ölümcül Takip filmindeki ana kahraman Yoon-seok Kim (Joong-ho Eom) polislikten atılmış bir kadın taciri. Film, kontrolündeki bazı kadınların ortadan kaybolması sonrasında şüphelenmeye başlayan Kim’in harekete geçmesiyle başlıyor.

Kadınları işkenceyle öldüren ve gömen, iktidarsız bir seri katil ile karşı karşıyayız. Fakat katil ne seksi, ne karizmatik, ne de çekici. Kelimenin tam anlamıyla insanlıktan çıkmış cani bir psikopat. Katilin peşine düşen kadın tüccarı polis, adamı bulup karakola götürür. İşin ilginç kısmı ise bundan sonra gelişiyor.

Tipik bir “katil kim?” filminden farklı boyutlarda evrimleşen yapımda, katilin bu kadınları satmadığını ve öldürdüğünü itiraf edilir. Daha filmin başında böyle bir gelişmeyle karşılaşan seyirci sonraki süreç konusunda meraka kapılır. Filmin bitmesine yaklaşık 90 dakika varken bu film bize ne anlatabilir? Doğrudan söylemek isterim ki filmdeki tüm polis teşkilatı gereğinden fazla liyakatsiz. Katilin itiraf etmesine rağmen, bürokrasi, süreci öylesine zorlaştırmakta ki; seri katilin bir seri katil olduğuna yalnızca seyirci ikna oluyor: Sinir harbinin birinci maddesi.

Bürokrasi süreci ve polis teşkilatının liyakatsizliği bir araya gelince katilin katil olduğunu ispatlamak bir kabir azabına dönüşüyor. İzleyici 90 dakika boyunca kırtasiyecilikle boğuşmaktan davayı çözemeyen beceriksiz polislerin ve bunların arasında kaybolan kadınını bulmaya çalışan -ki katilden başka kafası çalışan tek karakter- Yoon-Seok’u izliyor.

ölümcül takip the chaser inceleme

Bulunması gerekenin bulunamaması izleyiciyi konfor alanından çıkartıyor. Çünkü dâhi dedektiflere alışan seyirci neredeyse beş dakikada bir karakterlere küfrediyor: Bunu nasıl anlamazsın! Katilin tutuklanmayıp salıverilmesi, yanı başında kilit altında tutulan kadının dağ başında aranması, en az 12 kadını işkence ile öldürmüş bir seri katilden çok valinin üzerine canlı yayında dışkı fırlatan adama odaklanan bürokrasi…

Ölümcül Takip düzensiz bir düzen üzerine inşa edilmiş. Hiçbir gelişme beklenen ve olması gereken anda değil. Gerek karakterler, gerek senaryo, gerekse filmin arka planını oluşturan Kore bürokrasisi, tüm klasik polisiye klişelerini yıkıp geçmekte. Sanatsal bir kaygıdan çok salt realiteyi vurgulaması ve bunu da hakiki bir gerçeklikle sunması, iyi bir sinematografi ile birleşince alışık olduğumuz tüm klişelerden filmi kökünden sıyırıyor. Başarılı karakterler ve mutlu sonların aksine, tümüyle çuvallayan bir grup insanın öyküsü bu film.

Üzerine söylenecek sayfalar dolusu malzeme olmasına rağmen Chugyeogja hakkında küçük bir giriş ve genel bir tablo çizmek istedim. Çünkü burada filmin sonucu değil süreci önemli. Klasik anlatılardan sıkılan seyirciye ilaç niteliğinde gelecek yapım, birçok açıdan Cinayet Günlüğü (Salinui chueok) ile de benzer özelliklere sahip.

Ölümcül Takip – Chugyeogja filmi hakkında sizin yorum ve eleştirileriniz neler? Görüşlerinizi Kayıp Rıhtım Forum üzerinden bizlerle paylaşabilirsiniz.

Özdemir Karabulut

Anadolu Üniversitesi Tarih Bölümü mezunuyum. Uğraşım okuryazarlık. Özellikle korku içeriklerine inanılmaz bir zaafım var; 80’ler ve 90’lar sineması özel ilgi alanım. Poe'nun mezarlığında uyanmaktan korkan bir ruh, Lovecraft'ın dehlizlerinde münzevi, King'in tasvir ettiği kasabalarda bir akvaryum balığıyım.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Obi-Wan Kenobi biseksüel

Yeni Star Wars Romanı, Obi-Wan Kenobi’nin Cinsel Kimliğini Biseksüel Olarak Güncellemiş Olabilir

Britney Spears kağıt krizi kitap

Kâğıt Krizi Britney Spears’ı da Etkiledi: Ünlü Müzisyen, Kitabını Yayımlatmakta Güçlük Çekiyor