in ,

The Matrix Resurrections İncelemesi: Tavşan Deliğine Geri Dönmek

The Matrix Resurrections incelemesi sizlerle. Yıllar sonra izleyiciyle buluşan serinin dördüncü filmi izleyicileri neon yeşili kodların arasından çekip çıkartmayı başarabiliyor mu?

The Matrix Resurrections
- Reklam -

The Matrix Resurrections incelemesi ile karşınızdayız. İlk duyurulduğu tarihten beri merakla beklenen yapımda Keanu Reeves ve Carrie-Anne Moss ikonik rollerine geri dönüyor. Serinin 4. filmi, vizyona girdiği andan itibaren eleştirmenleri ve sinemaseverleri ikiye bölmeyi başardı. Peki, hangi taraf haklı?

1999 yılında izleyici ile buluşan The Matrix filmi bilimkurgu dünyasını derinden sarsmayı başarmıştı. O zamana kadar üzerinde fazlaca durulmayan ve garip bir felsefi soru olan Matrix problemi, gelişen teknoloji ile daha fazla sorulur olmuştu. Wachowski Kardeşler ise bu fikri alıp oldukça başarılı bir şekilde senaryoya aktarmışlar ve sonrasında izleyiciyi sorunun tam orta yerinde bırakmışlardı. İlk filmin getirdiği başarı sonrası iki devam bölümü daha çekilmişti. Ancak bu yapımlar hikâyenin özünden uzaklaştığı gerekçesiyle çeşitli eleştiriler almıştı.

Yönetmenliğini Lana Wachowski’nin yaptığı Resurrections ile seri adeta “yeniden doğdu”. Fakat bu doğum izleyici kitlesini ikiye bölmüş durumda. Bir taraf Matrix filmlerinin felsefi altyapısını barındırması ve bunları biraz daha ileriye taşıması açısından devam filmini başarılı buldu. Diğer taraf ise filmin tamamen mantık hataları ile dolu olduğunu, kurgu-üstü anlatımın başarılı bir şekilde ele alınamadığı konularına değiniyor. Açıkçası eleştirileri bile iki kısma ayırabilmesiyle Lana Wachowski anlatmak istediğini bilinçaltına geçirdiğini hissediyorum. Filmi beğenen ve beğenmeyen çok kişi var; tıpkı seçimler ve zorunluluklar, Neo ve Ajan Smith ya da sıfır ve birler gibi.

- Reklam -

Ancak Lana Wachowski’nin film dışında bile Matrix’i devam ettirebiliyor olması filmin muhteşem bir eser olmasını zorunlu kılmıyor. Büyük fırsatların kaçırıldığı, aksiyon sahnelerinin üzerinde pek çalışılmadığı, senaryonun gereksiz hızlı aktığı gibi kısımlar da  söz konusu. Sanki ilk üç filmi hızlıca tekrar etmeye çalışıyormuş gibi bir his damakta kalıyor.

Yine de uzun ertelemelerin ardından vizyona giren serinin son filmini daha iyi bir şekilde yorumlamak adına gelin bazı alt başlıkları ayrı ayrı inceleyelim.

Önce Hikâye, The Matrix Resurrections Ne Anlatıyor?

Her şeyden önce hikâyenizin çok iyi olmasıyla, hikâyenizi anlatma biçiminizin çok iyi olmasının bambaşka şeyler olduğunu söylememiz gerekiyor. Resurrections’ın takıldığı en büyük engel bu olmuş. Bilgisayar programı içinde yaşadığımızı anlatmaya çalışmak ve bunu insanların gerçekliği kavrama biçimlerine etki edecek düzeyden yapmaya çalışmak muhteşem bir hikâye temeli. Ancak bunu anlatabilmek çok daha farklı bir konu. The Matrix serisinin ilk üç filmi bu aktarımı başarıyla yapmıştı. Ancak dördüncü film, garip bir şekilde, ilerlemiyor.

The Matrix Resurrections yorum

Resurrections sanki şimdiye kadar anlatılan üç filmin sıkıştırılmış versiyonuna benziyor. Seçilmiş kişi gerçek dünya sandığı bir evrende uyanıyor, dışarıdan bir kişi onu buluyor ve kırmızı haplar içiliyor. Böylece kahramanımız Neo gerçek “gerçek dünya”ya uyanıyor. Fakat uyandığında Matrix’te kalmış diğer kişilere üzülüp sisteme geri girerek onları oradan çıkarmaya çalışıyor. Son filmin tek farklı Neo’nun sisteme geri girmesi Zion halkını kurtarmak değil de sevgilisi Trinity’yi kurtarmak oluyor.

Filme karşı en büyük eleştirilerim ise bu noktada başlıyor. Yeniden çekilen filmlerde nostalji adı altında tekrar eden motiflerin kullanılması tembel bir senaryo hazırlığını gösterir. “Ancak aşkımız bizi gerçek dünyaya taşıyabilir” anlatısını 18 yıl sonra ve dördüncü kez ekrana taşıdığınızda seyircinin aynı şekilde empati kurmasını beklemek çok doğru değil. Değişen zamana ayak uydurmak sadece son teknoloji CGI görselleriyle, exomorfik-partikül trasfer edici gibi havalı kelimelerle ya da renk paletini değiştirmekle olmuyor. Anlatımınızı izleyicilerin değişen beklentilerine göre değiştirmeniz gerekiyor.

The Matrix Resurrections: Gözlerinizi Gerçekliğe Yeniden Açın

Neo’nun yaşam kapsülünden çıkışı ve insan tarlalarını görmesi 1999 yılında inanılmaz etkiliydi, fakat 2021 yılında değil. Yine de uyanış temasının altı çizilmek isteniyorsa Neo’nun hisleri üzerinden işlenebilirdi. Ancak Lana Wachowski bu konuda çok daha muhafazakâr davranmış. Üstelik aynı senaryo işleyişini The Matrix gibi sinema sektörü üzerinde etkiler bırakmış ve birçok benzerinin çıktığı bir filmde yapmak izleyiciyi oldukça sıkıyor. Bir noktada “The Matrix olmaya çalışmış filmlere” benzeyen bir film olmuş. Amaç izleticiyi şaşırtmaksa bu The Matrix gibi temeli olan bir anlatıda tekrarlan motifleri kullanmadan da çok rahat yapılabilirdi. Çünkü sihirbazın aynı numarayı ikinci kez yapması gibi izleyici numaraya şaşırmak yerine nasıl yapıldığını anlamaya çalışıyor.

Ayrıca Lana Wachowski’nin kurgu-üstü anlatı üzerinde bu kadar durmaya çalışmasını beyhude bir çaba olarak görüyorum. Christopher Nolan’ın sinemaya taşıdığı “kurgu içinde kurgu” senaryo biçimini Matrix için aynı şekilde uygulamaya çalışması göze batıyor. Nolan’ın bu konuya olan bakış açısı Wachowski’den çok daha dramatik.

The Matrix Resurrections Filminin En İyi Kısmı

Bütün bunlara rağmen filmin en iyi tarafı yine hikâyesi. İnsanlığın programlanmış bir gerçekliğin içinde yaşıyor olduğunu anlatmak izleyiciyi çok güzel afallatıyor. Wachowski bir noktada zihinlere o soru işaretini ekiyor; ya bu dünya gerçek değilse? Zaten ortaya çıkan herhangi bir eserin yapması beklenen şey de bu değil midir? O eseri tüketen kişinin düşünmediği şeyi düşündürebilmek ve farklı bir bakış açısı kazandırabilmek. Şu günlerde eksikliğini çektiğimiz hiçbir şey anlatmayan eserlerin yanında The Matrix Resurrections salondan çıktıktan sonra bile gerçeğin ne olduğunu düşünmenizi istiyor. Bu bile başlı başına anlatının gücünü gösteriyor.

yeni matrix filmi Resurrections

Bunlara ek olarak filmin kader ve özgür irade konusuna hoş dokunuşlar yapıp ilerlemediğini düşünüyorum. Filmin ilk bir saati boyunca yavaş yavaş yükseltilen konu sonlara bir noktaya bağlanmadan yerini aksiyon sekanslarına bırakıyor. Seçilmiş kişilerin Matrix’e tekrar dönmesi, Morpheus’un Neo’yu çıkarırken mavi hapı ilk başta teklif etmemesi, ana karakterimizin olaylar yaşanırken sürekli bir yerlere sürüklenmesi gibi ayrıntılar bulunuyor. Bu durumda Lana Wachowksi, Matrix’in kader örgülerine takılıp kaldığını anlatmaya çalışıyor.

Sinema ve Görsellik

Fragmanlardan sonra en çok merak edilen konulardan biri de filmin renk paletinin daha geniş olmasıydı. İlk üç yapım siyah ve neon yeşili tonlarının ağırlıkta olduğu palete sahipti. Ancak Resurrections filmin son yarım saati haricinde bu paletin dışına çıkma konusunda cesur davranmış. Ve bunun gayet güzel bir izleme keyfi kattığını söylemek gerekiyor. Ayrıca bu tercihin bilgisayar oyunu temasına ve internetin modern çağına daha uygun olduğunu düşünüyorum.

- Reklam -

Resurrections ilk Matrix filminin görsel yeniliklerini ileri taşımaktan da uzak bir performans sergiliyor. Yavaş çekim sahneler, yumrukla parçalanan beton destekler, mermilerin arkasında bıraktığı şok dalgaları daha önce gördüğümüz ve defalarca izlediğimiz motifler. Yine de filmin geneline yayılmış oldukça keyifli kamera açıları olduğunu da söylemek gerekiyor.

The Matrix Resurrections görseller

Aksiyon sahneleri ise koreografi açısından çağının gerisinde kalıyor. Özellikle Neo’nun serbest kaldıktan sonra tekrar Matrix’e döndüğünde Merovingian ve Ajan Smith ile karşılaştığı sahne sizi ekranda tutamıyor. Seçilmiş Kişi sistemin içine tekrar girdiğinde bir şeylerin olmasını bekliyorsunuz ama tek bulduğunuz Neo’nun yaşlı bir Jedi ustası olduğunu öğrenmek oluyor. Üstelik en son üçüncü filmin sonunda epik bir atmosferde gördüğümüz ikilinin kavgası bu kadar yavan olmamalıydı. Belki de dövüş sahnelerine kafalara lavabo ile vurma sekansının konulması pek iyi bir fikir değildir.

Karakterler ve Gelişim

The Matrix Resurrections filminde Keanu Reeves, Carrie-Anne Moss ve Jada Pinkett Smith
gibi tanıdık oyuncular yer alırken Laurence Fishburne ve Hugo Weaving gibi aranan karakterler ise kadroda yok. Yapım hikâye içinde bunlara tatmin edici cevaplar verebiliyor. Morpheus’un ölmüş olmasına rağmen program sayesinde farklı bir görünüş seçerek gerçek (Yahya Abdul-Mateen II) dünyaya aktarılması, Analist’in (Neil Patrick Harris) yeni Matrix için ajanların görünüşlerini değiştirmesi gibi açıklamalar yapıyor. Hikâyeye yeni karakterlerin ekleniyor olması ya da mevcut olanların farklı oyuncular tarafından canlandırılıyor olması büyük bir problem oluşturmuyor. Görünüşlerin yeniden düzenlenebildiği Matrix evrenindeyiz, cinsiyetler ve renkler tamamen önemsiz. Hatta bir noktada Matrix’e cinsiyet değiştirerek giren karakterin olmasını bile bekledim.

The Matrix 4 yorum

Ancak karakterlerin tanıtılması ve motivasyonlarının seyirciye aktarılması noktasında bazı pürüzler olduğunu söylemek gerekiyor. Senaryonun hızlı akmasından dolayı karakterleri tanımakta zorluk çekiyoruz. Gemimizin yeni kaptanı Bugs (Jessica Henwick), operatörümüz Seq (Toby Onwumere) ya da Neologist Berg (Brian J. Smith) gibi kahramanların üzerinde duramıyoruz. Bu da sempati duyabileceğiniz bir karakter bulmanızı zorlaştırıyor.

The Matrix Resurrections Hakkında Son Sözler

The Matrix Resurrections beklentilerinizin ne düzeyde olduğuna göre farklılaşan bir yapım. İlk filmlerin sormak istediği soruları biraz daha ileriye taşıyarak, gerçekliğin ne olduğunu düşündürmesi açısından başarılı bir yapım olmuş. Kader ve özgür irade, ikilikler ve farklılıklar konularına doğru noktalardan değiniyor. Sinemanın yapmayı hedeflediği şeyi başarıyla taşıyıp korkusuzca sorularını soruyor. Salondan çıktıktan sonra bile etkisini devam ettiriyor.

Ancak bu fikri beyaz perdeye taşımak konusunda göze batan problemler var. İlk üç filmin yavaşça ve yedirerek anlattığı fikir nedense tek bir filmde toparlanmaya çalışılmış. Bu da maalesef bazı kısımların gözden kaçmasına sebep oluyor. Ayrıca filmin sürekli eskiyi hatırlatmaya çalışması bazı noktalarda öykünün ilerlemesini engelliyor. Meta anlatımın yüzeysel kalması sormaya çalışılan soruların daha derinden etki etmesinin önüne geçiyor.

matrix 4 konusu

Sonuç olarak The Matrix Resurrections seyircinin duygusal tarafına etki etmeye çalışan bir film olmuş. Tekrar eden motiflerle bezeli eser garip bir şekilde neredeyse kendisinin parodisi olmayı başarmış. Sormak istediği sorular oldukça etkili fakat bunu beyaz perdeye aktarmak konusunda zayıf.

Yine de ilk filmin ortaya koyduğu mirası devam ettirme konusunda oldukça iddialı. Sizi düşünmeye ve algınızı değiştirmeye zorluyor. Görsellik konusunda renk paletini genişletmek dışında sizi inanılmaz etkileyen bir şey yok. Zaten böyle bir beklentiyi de en başından beri ortaya koymamışlardı. Dolayısıyla The Matrix Resurrections yapacak bir şey bulamadığınız bir cumartesi akşamına, hafif nostalji hissi katarak izleyebileceğiniz filmler arasında üst sıralarda yer alıyor.

“Wake up!”

Siz The Matrix Resurrections filmi hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum ve eleştirilerinizi Kayıp Rıhtım Forum adresinden bizimle paylaşabilirsiniz.

Oğuzhan Açıkalın

Gedikli bir çizgi roman geek’i olmasam da beyaz sayfalara doluşmuş renkli resimleri her zaman ilgiyle takip ettim. Çünkü resimlerin ve kelimelerin bizi olduğumuzdan daha iyi bir yere taşıyacağına inanıyorum. Kısa kısa hikâyeler yazıyorum, edebiyatın her türlüsüne ilgi duysam da bilimkurgu konusunda kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

7 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Pardus Pardus dedi ki:

    İncelemede anlatılanların neredeyse tamamına katılıyorum. Beklentilerimi karşılayamasa da kötü de değildi. 6,5/10.

  2. Avatar for Howl Howl dedi ki:

    Hala etkisinden çıkamadım. Neden yani?

  3. Avatar for Eco Eco dedi ki:

    “Hatta bir noktada Matrix’e cinsiyet değiştirerek giren karakterin olmasını bile bekledim.”
    İlk filmde Switch’in gerçek dünya ve matrix’teki cinsiyeti farklı olacaktı. Warner Bros istememiş.

    "Switch was originally meant to change genders upon entering the Matrix , which coined their name “Switch”. In the real world, Switch would be male, and in the Matrix , Switch would be female - a very clever and critical point of the ‘residual self-image’ idea. When actress Belinda McClory auditioned for the role, she was going for only half the role - Switch’s Matrix form.

    Warner Brothers made the decision to cut this and give Switch one form for both environments."

  4. Avatar for silence silence dedi ki:

    Fast and Furious 9 ile yarışıyor bildiğim kadarıyla. Hangisi daha kötü gibi bir durum var ortada.

  5. Avatar for OgiWanKenobi OgiWanKenobi dedi ki:

    Evet böyle bir konunun olduğunu ben de okumuştum ve oldukça ilginç bulmuştum. Zira Wachowski kardeşlerin trans görünürlüğüne bu kadar dikkat etmesinin bir göstergesi olduğunu da düşünüyorum. Hatta Neo’nun Trinity’i erkek sandığı sahne ile ilgili de bazı söylentiler dolaşmıştı zamanında
    Yine de Warner Bros’un Lana Wachowski’ye bu filmde karışmamasına rağmen böyle bir sahneyi neden yapmadığını hala anlamıyorum. Filmin sonunda kör göze parmak bir trans görünürlüğü çalışmasını yapmak yerine bunu sinema sanatının parçası olarak gösterebilirdi. Keşke öyle yapsaydı.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

2 cevap daha var.

Bir Sakarya Savaşı Gazisinin Hatıraları - Musa Kâzım Sakarya

Musa Kâzım Sakarya’nın Hatıralarını İçeren “Bir Sakarya Savaşı Gazisinin Hatıraları” Raflardaki Yerini Aldı

Galata Canavarı: Yeni Cem Yılmaz Filmi

Cem Yılmaz Yeni Filmi “Galata Canavarı” ile Geliyor: Yahşi Batı’nın Devamı Olabilir