in ,

Zaman Hırsızı: Clive Barker’dan Mit ve Masallarla Dolu Bir Serüven

Ülkemizde “Kan Kitapları” ile adından sıkça bahsettiren, fantastik-gerilim türünün usta isimlerinden Clive Barker’ın “Zaman Hırsızı” adlı eserini sizler için inceledik.

Zaman Hırsızı - Clive Barker - İnceleme
- Reklam -
- Reklam -

Tiyatro oyunu yazarı, korku ve fantazi türünde roman ve öykü yazarı, ressam, film yapımcısı, senarist, yönetmen, oyun tasarımcısı… Kısacası, niyeti “hikâye” anlatmaksa, türlü sanat dalından faydalanmasını bilen bir sanatçı Clive Barker.

Ülkemizde ilk üç cildi yayınlanan altı ciltlik öykü derlemesi Kan Kitapları serisiyle adını duyuran Clive Barker, korku ve fantazi alanında kendine özel yer edinmiş bir yazar. Hikâyelerinin genel çatısını korku, modern fantazi ve şehir fantazisini aynı potada eriterek oluşturur. Hikâyesinin merkezine dinmeyen haz arayışının, ebediyet tutkusunun veya da her ikisinin karışımıyla ortaya çıkan kötücüllüğü ve yaşayanların dünyasına saçılan dehşeti yerleştirir. Yaşamı olduğu gibi kabul eden ile sadece ve sadece var olabilmek için yaşamın sınırlarını zorlayan arasındaki zıtlaşmayı/çatışmayı kullanarak devinim sağlar. Klasik iyi-kötü karşıtlığını modern zamanlara uydurur. Ahlaki kalıplar ve klişeler, yeri geldi mi zıtlaşabilen duyular ve duygular gibi pek çok olgu arasında bağlılaşımlarda (korelasyon) bulunurken, sonucu groteskimsi estetikte sunar.

Bahsettiğim noktalar, yazarın tarzı ve hikâyeciliği hakkında oldukça üstünkörü bilgiler elbette. Barker yazımının epik fantazi-korkuculuğundaki modern-klasik kökenleri örnekleyerek çözümleyebilmek daha açıklayıcı olacaktır. İşte, yazının da konusu olan Zaman Hırsızı, bu örnekleme için biçilmiş kaftan. Barker’ın çocuklar ve genç-yetişkinlere yönelik kaleme aldığı roman, özetlemeye çalıştıklarımı yalın ve kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya seriyor.

- Reklam -

“Büyük gri canavar Şubat, Harvey Swick’i canlı canlı yutmuştu. Bu boğucu ayın midesine gömülmüş olan Harvey, soğuk kıvrımlar arasında Paskalya’ya çıkış yolunu bulup bulamayacağı konusunda endişeliydi.”

Zaman Hırsızı İncelemesi

Roman, eğlenceli tatil günlerini düşleyerek şubat ayını kendi için daha da bunaltıcı yapan, on yaşındaki Harvey Swick ile başlar. Can sıkıntısı ve eğlenceli günlerin hayaliyle kendi kendini boğarken, odasının penceresinden içeri davetsiz bir misafir giriverir. Kendini Rictus olarak tanıtan bu davetsiz misafir, Harvey’e bir teklif sunar. Davetsiz misafir çocuğu, çok eğleneceğini düşündüğü bir yere davet eder. Ziyaretçinin dediğine göre patronu, Harvey’i ağırlamak istemektedir. Üstelik davet edildiği yer çok da uzak değildir. Bu davete karşılık Harvey’in aklına türlü sorular üşüşür. Lakin Rictus ince bir kurnazlık gösterisiyle daha fazla soru sormasına engel olur. Sıkıcı şubat ayından usanan Harvey, fazla uzatmadan daveti kabul eder. Rictus’la çıktığı minik yolculuk sonrasında, nerede olduğunu kestiremediği Oyun Evi’ne varır. Orada, başka çocuklar ve patronun diğer hizmetkârlarıyla tanışır. Ortama hemen adapte olan Harvey, zamanla ev sahibinin hoşuna gitmeyecek meraka ve kuşkuya kapılacak, nerede olduğu meçhul evin gizemlerini kavramaya çalışacaktır.

“Gözyaşların çok tatlı çocuğum. Sen de öylesin. Şimdi dışarıya, aydınlığa çık ve keyfine bak. Dışarıda güneş var. Ve inan bana, sonsuza dek orada kalamaz.”

Zaman Hirsizi Clive BarkerZaman Hırsızı, mit ve masallardan alışılagelen çizgide ilerliyor. Ana kahraman bir sebeple manevi doğrulardan, yani hakikat yolundan uzaklaşır. Bu uzaklaşma bildiği gerçekliğin de dışına çıkmasına sebep olur. Hem fiziki hem de felsefi manada, dünyevi hazların ve yanılsamaların ayartıcı tuzaklarıyla dolu bir yolculuğa çıkar. Bu esnada hakikatin karşıtı habis güçlerle karşılaşır. Hakikat yoluna geri dönüşünün engellenmesi, habis güçlerden birine dönüştürülmesi veya doğrudan yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Yanılsamalar ve tuzaklarla aklı ve ruhu ele geçirmeye çalışılırken, zihnen ve bedenen karşı koymaya çabalar. Bu esnada, ayrı düştüğü hakikatin değerlerine daha sıkı sarılır ve erdemlerini daha iyi kavrar. Elde ettiği bilgi ve yeni farkındalık vesilesiyle kötülüğe karşı daha etkin ve bilgece mücadele verir. Ve sonunda, ardında dize getirdiği habis güçleri bırakarak, hayatı ve erdemleri daha iyi kavramış biçimde kendi gerçekliğine geri döner.

Romanda bu prensiplerden bekleneceği üzere oldukça klasik bir serüven sunuluyor. Özel olmazsa klasik serüvenin başlayamayacağı kahraman, kahramanın iyi kalpli yardımcıları, kötü gücün korkunç yardımcıları, talihin bahtsızlık sonucu serüvene atılan kahramandan yana olması vb. alışılagelen pek çok klasik durum romanda mevcut. Romanın kendine haslığı da, kökenlerine ters düşmeyecek biçimde, iyi-kötü karşıtlığını farklı bir noktadan ele almasından ileri geliyor.

Felsefi Ayrım

Buradaki kilit nokta, Clive Barker’ın iyileri ile kötüleri -ya da lanetlileri- arasındaki felsefi ayrım. İyi, doğum ve ölüm arasındaki süre zarfında, tüm olumlu ve olumsuz yönleriyle anlamlanarak, mutlak bir dengeyi temsil eden hayatın parçasıdır. Kötü -ya da lanetli-, hayatın dengesine aykırı biçimde, belli hazlara yönelen ve yöneldiği hazları ebediyen sürdürebilmek namına ölümün kutsal sınırlarını bile çiğnemeyi göze alan ya da istemeden almak zorunda kalandır. İyi, hayatın kutsal kurallarına riayet ederek ömrünü tamamlayabilendir. Kötüler veya lanetlenmişler, her faninin arzusu olan ebediyete bile ulaşsalar hayatın kurallarına kısa devre yaptırmanın yollarını arayarak, yaşayanları avlamaya ya da onlardan faydalanmaya çalışarak var olabilendir.

Hemen fark edileceği gibi, sonsuz yaşam ve haz için ölümün ötesinden bile gelebilme teması pek çok mitsel, masalsal ve söylencesel varlıkla örtüşüyor. Akla hemen gulyabani, hortlak, obur ve vampir gibi ölümden dönüp yaşayanların hayat gücünden beslenen avcılar geliyor. Barker’ın kötücül varlıklarının doğuş ve biçimleniş hikâyeleriyle avlanma biçimleri farklı da olsa, özleri o varlıklarla aynı mantıkta; dengeye karşı çık, bunun için yaşamı yenmeye çalış ve var olabilmek için yaşayana musallat ol.

Yaşayan ile yaşamayan çatışması, “haz” kavramının da sürece katılımıyla Clive Barker’ın iyi ile kötü ayrımında felsefi bir tartışma noktasına çekiliyor. Taraflar, hazzın akışkanlığı ve tarafların hazla ilişkisi üzerinden, hayatın ve lanetli hayat ötesinin temsilcilerine dönüşüyor. Bu yaklaşım çerçevesinde, hayatın dengesi, sadece tek bir şeyden, sınırsız ve sonsuz biçimde haz duyulmasını uygun görmez. Çünkü hayatın olabilmesi, devamlılığı ve zenginliği, her şeyin uygun ölçüde deneyimlenmesiyle mümkündür. Hazsa doğası gereği hayat için gerekli olan dengeyi bozmaya çok müsaittir. Olumlu veya olumsuz her şeyden haz alınabildiğinden ötürü haz akışkandır. Hazzı ne olursa olsun sürdürme itkisi onu ayartıcı ve bağımlılık yapıcı kılar. Bu özellikleriyle haz, insanın hayatla bağını koparmasına sebebiyet verecek kadar güçlüdür. Belli hazların olduğu yerler, asıl hayatın dışında, yaşayanların ayak basmaması gereken diyarlardır ve fenalıklarda oralarda kol gezer. Bu tür hazzın pençesine kapılan kiş, ya kötülüğün avı haline gelir ya da kötülüğün kendisine dönüşür. Haz türlü türlü biçme girebildiğinden, hayat dengesinde yeri olmayanın başa bela olması çok kolaydır. Olağan gelebilecek her fikir, her duygu ya da her söz, denge bozucu hazza kapı aralayabilir çünkü. Hayat dengesi bozuma uğrar uğramaz, kötülük harekete geçer. Ölümü kabullenmeme kötülüğe davetiye çıkartabilir; haksız yere canına kıyılan birinin intikam arzusu, onu bir umacıya dönüştürebilir.

“Ortaya çık!” diye bağırdı Harvey. “Bir hırsız neye benzer, görmek istiyorum.”

- Reklam -

“Çocuk!” dedi Hood. “Cennetime acı getirdin. Yazıklar olsun!”

Clive Barker
Clive Barker

İşte, Zaman Hırsızı’nın Harvey Swick’inin iyi ana kahraman, Hood’unun ana kötü olmasının kökenleri buralara dayanıyor. Bir anlığına sadece anlık hazlara odaklanan Harvey, hayatın istenmeyen yönleri uğramasın diye bilinen zamandan ve gerçeklikten kopartılarak, misafirlerine sadece ve sadece arzuladıklarını sunan Hood’un diyarında kapana kısılır. Harvey, haz peşinden sürüklenerek başını belaya sokandır. Hood, sonsuz hazzını sürdürmek için belanın ta kendisine dönüşendir. Harvey, hakikate, geride bıraktığı asıl gerçekliğe bağlıdır. Hood, kendi yarattığı yanılsamaya, asıl gerçeklik karşısında ne yere, ne hükme sahip farazi bir dünyaya bağlıdır. Harvey, duygu ve deneyimlerin zamanı gelince tecrübe edilmesiyle birikip zenginleşen hayattan güç alır. Hood, hayatın doluluğunu pas geçerek, belli başlı duygu ve deneyimlerin peşi sıra tekrarlanmasıyla değersizleşen hiçlikten güç alır.

Bu ve bunun gibi kutuplaşmaların yanı sıra, ikilinin ölüm ile hayatı temsil ettikleri bir alt katman daha var. Ama sanılacağının aksine, iyinin ölümü, kötünün hayatı temsillendirdiği bir katman bu. Harvey, olumlu veya olumsuz olsun her şeyin bir sonu olduğunu idrak ederek hayatı her yönüyle kucaklayan rolünde. Hood, sadece olumluya yönelerek yaşamak için yaşamayı hedeflediğinden hayatı dışlayan rolünde.

Bunun tezahürü Harvey’in klasik kahramanlarınkini andıran yolculuğunda gözlenebilir. Klasik anlatıda, kahraman sıradan hayatından, yani kendi gerçekliğinden kopar, yeni bir bilinç kazanmasını sağlayacak gerçeküstünün diyarına uğrar. Romanda da bu oluyor; klasik çatıda değişiklik yok. Hakikati kavrayacak bilince kendi gerçekliğine dönüşünde elde etmesi ve elde ettiği hakikat gücünü, gerçeküstünün diyarına taşımasıysa, klasik yapıyı prensipte bozmadan bir nevi ters yüz edilmiştir. Klasik kalıpta, öteki diyardan dönen kahraman evine aydınlanarak gelir, aydınlanmayı evinde yaşayıp öte diyarla mücadele etmeye dönmez. Çünkü alışılagelen yapıda, irfan ve gücü öte diyarda mücadele ederek kazanmış olması gerekir. Romandaki öte diyarın işlevi, yoksunluğudur. Ev ve civarı, sadece arzulanan, haz duyulan şeylerden oluşur; hayatı hayat yapan karşıtlıklara ve denge unsurlarına sahip değildir.

Ana kahraman Harvey, orada çektiği yoksunluk sayesinde, kendi gerçekliğinin önemini kavrayabilir, o sayede farkında olmadığı irfana ve güce kavuşur. Romanın ikinci yarısından itibaren, Harvey’in öte diyara ve yanılsamalarına açtığı savaş altmetne uygundur. Harvey’in hünerlerini, şu ana kadar özetlemeye çalıştığım kökenlerle değerlendirince, “klasik serüven” diyerek kesip atılabilecek her ayrıntının altının aslında dolu olduğu anlaşılıyor. Bu açıdan roman için, insanın hayatı ıskalamasına sebebiyet veren yanılsamacı ve kötücül tarafıyla mücadelesi yorumunda bulunulabilir.

Bu ve bunun gibi pek çok ayrıntı, romanı, hayatı olduğu gibi yaşamanın saadeti ve erdemi hakkında modern-masala dönüştürmektedir.

Baskı Hakkında

Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan kitabın İngilizceden çevirisi Bahadır Argönül’e, redaksiyonu Müren Beykan’a ait. Bu iki konuda bir sıkıntıyla karşılaşmadım. Dikkatimi çeken tek şey, bir iki sayfanın sonunda cümle bitmediği için, sonraki sayfanın başında kaldığı yerden devam edeceği yerde, cümleye en başından başlanmış. Tabii elimdeki kopyası dördüncü basıma ait. Kitabın 23. baskıya ulaştığı dikkate alındığında, belki bu minik kusur giderilmiştir. O konuda hakkında herhangi bir bilgim yok.

Kitapta Barker’a ait çizimler mevcut. Her bölümün başında, gelecek bölüm hakkında merak uyandırıcı ipuçları veren tasvirler mevcut. Heyecanı canlı tutmak için hoş bir yöntem. Özellikle ilk 100 sayfada tam olarak neler döndüğü hakkında minik ipuçları vererek, geriye kalan bölümlerde olacaklara hazırlayan roman için iyi takviye olmuş.

“Zaman Hırsızı” Hakkında Son Sözler

Çocuk ve genç-yetişkin romanı için bu bahsettiklerimin ağır konular olduğu düşünülebilir. Tam aksine, her yaştan insanın haz peşinden giderken hayatı ıskalamasının ve hem kendine hem de başkalarına zarar veren birine dönüşebilme olasılığının, anlatısal felsefedeki özetidir bu. İnsanların en azından bu ana fikri kavraması elzemdir, kanımca. Clive Barker da belki farkında belki değil, unutulmaması için farklı biçimlerde tekrar ve tekrar anlatılagelmiş öğüdü Zaman Hırsızı‘nda bir kez daha anlatıvermiş.

Cemalettin Sipahioğlu

1986 İstanbul doğumlu. Bilimkurgu, korku ve fantastiği uzun süre televizyondan takip edebilmiştir. Ailesinden habersiz aldığı ucuz VCD oynatıcıyı saklayıp, onlar yokken kullanarak, bu konularda film açıklarını kapatmaya çalışmıştır. Edebiyata sonradan bulaşması; bilgisizliği; bilgisizlik de, "Raftaydı ve ben onu alıp okumadım zamanında." pişmanlıkları getirmiştir. Lem ile Küvette Bulunan Günce'yle tanışması; okumaya yeni başlayan biri için hem talih, hem de talihsizlik olmuştur. Film, kitap, animasyon, çizgi roman olsun; kendi sınırlı bilgisiyle, eserleri iç dinamikleri içinde değerlendirmeye çalışır.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

moon knight ust2

Problemli Kahraman “Moon Knight”ın Dizisi Gelebilir

baskabiryer 2 a ust

“Başkabiryer” İkinci Sayısıyla Devam Ediyor