Elif Derviş, Bilgi Yayınevi etiketiyle kısa süre önce yayımlanan yeni öykü kitabı Hadiseler Cereyan Ederken’in ortaya çıkış sürecini Kayıp Rıhtım için anlattı.
Çok uzun yıllardır yazı-çiziyle uğraştığım halde bir yerlere yazdıklarımı yollama cesaretini bulduğumda kırk iki yaşındaydım. Çok değil, bundan beş yıl önce, adını sanını hiç duymadığım bir yarışmaya iki öykü yolladım. Yirmili yaşlarımda yazdığım, o sırada bana artık ne konu ne üslup anlamında yakın olan öyküler. Bir beklentim olmadığı halde dereceye girdiğimdeyse duygularımın karıştığını hatırlıyorum: bir yandan -elbette- mutlu olmuştum (nihayetinde kabuğunu kırıp dünyaya açılmak ve bir tür kabul görmek değil miydi amaç), ama diğer yandan, yazın dünyasına artık beni temsil etmediğini düşündüğüm gençlik dönemi öyküleriyle giriş yapmak huzursuz etmişti.
Hadiseler Cereyan Ederken: Elif Derviş İlk Öykü Kitabının Çıkış Sürecini Anlatıyor
Bu yazının çıkış noktası olan ilk öykü kitabım Hadiseler Cereyan Ederken, son dört-beş yılda yazdığım öykülerden oluşan bir derleme. Kitaptaki on beş öykünün on üçü 2020-2022 aralığında yazıldı; kalan iki öykünün de biri 2019’a diğeri 2023’e ait. Yani kırk yaş öncesine ait hiçbir şey yok. Bu, tam da yukarıda anlattığım sebepten, bilinçli bir tercih. Yıllardır oturtamadığım yazma rutinimi nihayet bulabilmek, sadakatle haftanın her günü sabahın erken saatlerinde herkes uyurken kalkıp yazmak ve bunun için “ilham gelmesini” beklememek, ne yazmak istediğim kadar neleri artık yazmak istemediğime de içtenlikle bakabilmek benim için büyük ve kıymetli bir adımdı. Geriye dönüp hayal kırıklıklarıma bakmaktan, keşke ve ama ile başlayan cümlelerle vakit kaybetmektense, zaman içinde dönüştüğüm kişinin kaleminden çıkanlara yer açmayı tercih ettim.
Tabii kitabın çıktığı şu sıralar itibariyle, bu öyküleri yazan kişi de değişti, dönüştü ve bir sonraki kitapta kim bilir neleri tamamen bırakmış, neleri farklı şekilde yapmaya başlamış olacak, göreceğiz.
Yazmaya ne kadar erken başladığınız, edebî donanımınızın ne olduğu gibi unsurlar yazma sürecinde çok da belirleyici olmayabiliyormuş, yıllar içinde onu gördüm. Gerçekten ne yapmak istediğini bulmak, onu nasıl yapacağını keşfetmek ve bu keşiflerini kendin dışındaki insanlarla paylaşmak hem zaman alıyor hem de hayatın diğer alanlarında olduğundan çok daha farklı türden bir cesaret gerektiriyor. Kendinizle çok açık, hatta bazen acıtan bir yüzleşme süreci. Bolca sabır, özgüvenin zedelendiği yerleri tespit edip onarım için gereken zamanı, emeği vermek.
Yazamadığım, belki de yazmamak için bilmeden direndiğim uzun süreç, nihayetinde bana kendimle ilgili çok fazla açılımla birlikte geldi. Örneğin, gençliğimde yazdığım fazlasıyla gerçekçi, acılı hayatlarla dolu, öksüz çocukları, hayat kadınlarını, yani bir nevi içinde olmadığımdan anlayamadığım türden acıları anlatma girişiminde bulunduğum öyküler, destek yerine köstek olan birtakım dış seslerle de birleşince yazma sürecimi baltalamış meğer. Çocukken korktuğum şeyleri uçuş kaçış hayallerle bezeyip öyküleştirir, gerçeği fantastiğe dönüştürüp içimden atardım. Çocukluk bitip de hayata atılınca, bir dönem memleket haberlerini fazlaca -uykularımı kaçıracak kadar- takip etmenin de sonucunda zihin hayal gücünün o serbest hallerinden uzaklaşmış, özgür çocuk aklım katı gerçekler ve kurallarla kuşatılmış, dünyanın dertlerinden başka bir şeye çalışmaz olmuş. Kendi kendimi kapana kıstırmış, sonra da beni buraya kapattılar diye öfkeyle dönüp durmuşum kafesimin içinde.
Bunu fark ettiğimde kaybettiğim zamana hayıflanmak yerine, önümde açılan, ilerisinde ne olduğunu göremesem de bana büyük heyecan veren yepyeni bir yola diktim gözlerimi. Bu kitapta okuyacağınız bazı öykülere olduğu kadar, iki yıl önce yayımlanan ilk romanım Uyuşma’ya da çokça yansıdı bu heyecan. Üstünde çalışmak istediğim ağır konuları, yazma sürecinin kendisinden keyif alıp yeni şeyler keşfetmemi sağlayacak şekilde, bazen görece fantastik, bazen okur tarafından büyülü veya gerçeküstü diye tanımlanan, bazen de komik unsurlardan faydalandığım yeni bir alan: çok sevdiğim özgürce yazma/yaratma hali.
Edebiyat ve Sanat İnsanı Sarsmalı mı?
Kurgusal bir yapıtı tamamlamak her şekilde zorlayıcı. İnsanın sabrını sınayan, süre uzadıkça sosyal ilişkilerini etkileyen, kendinizle fazla zaman geçirmekten iyice içe kapanmaya başlayabildiğiniz son derece meşakkatli bir süreç. Ama yaptığınız işe inanıyor ve tüm yorgunluğunuza rağmen hâlihazırda devam eden hayat gailesi içinde olasılıkla hiç para kazanmayacağınız, belki de çok az kişiye ulaşacak bir şey için vakit ve enerji ayırmaya ısrarla devam ediyorsanız, o şey size bir şekilde keyif veriyor, olduğunuz hale yeni anlamlar katıyor demektir. İşte o zaman ayırdığınız vakte de değiyor, yorgunluğunuza da, sosyal hayatınızdan yaptığınız fedakârlıklara da.
Gençken dilimden düşmeyen, neden ve nereden edindiğimi hatırlamadığım bir düsturum vardı: “Edebiyat, sanat dediğin insanı sarsmalı.” Elbette sarsabilir, ama bu yazan kişinin tarzı, yetkinliği ve konu ettiği meseleler kadar okuyanın ne yaşadığına, okuduğundan ne anladığına da bağlı değil midir? İlle de sarsmalıyım diye yazmak neden? Belki de sen güldürmeye çalışırken, okuyan ağlayacak; okuma anında sen yazan kişi olarak orada değilsin ki artık. Gençken kendimi içine soktuğum o daracık kafesin ve yazıda tercih ettiğim toplumsal gerçekçi yaklaşımın beni ne kadar sıktığını, hatta sanatın hiçbir dalında olmaması gerektiğini düşündüğüm didaktik, mesaj verme kaygılı bir yola ittiğini görünce soğumuşum herhalde yazmaktan. Halbuki hayatın içinden de olsa tamamen size ait dünyalar yaratmak, içinizde yoğurduğunuz şeye istediğiniz şekli verip hoşunuza gitmezse tekrar tekrar bozabilmek -hatta bazen tamamen çöpe atmak- ne güzel bir özgürlükmüş.
Hadiseler Cereyan Ederken: Herhangi Bir Kalıba Girmeyen Öyküler
Hadiseler Cereyan Ederken’de yer alan on beş öykü, son beş yılda deneye yanıla yazdıklarımın içinden seçtiklerim. Tek bir tema etrafında toplanmayan, farklı şeyler denediğim ve yazarken keyif aldığım, belli bir çerçeveye/türe/kalıba sokma çabasıyla kendimi germediğim öyküler. Açıkçası tek bir temayı ele alan öyküler aynı dosyada yer aldığında, çok ustaca tasarlanıp düzenlenmemişse, benim okuma keyfim kaçıyor, zira tüm kitapta aynı öykünün farklı hallerini tekrar tekrar okuyormuşum hissi uyanıyor.
Tam da bu sebepten, Hadiseler Cereyan Ederken’de fantastik unsurlar içeren tuhaf ve/veya karanlık öyküler de bulacaksınız, çocukluğa, yaşlılığa, kayıplara, geçmişe ilişkin iç hesaplaşmalara yer veren, kendince hüzünlü veya komik, ama öyle olmak için özel bir çaba sarf etmeyen, hayatın son derece içinden öyküler de. Kitabın açılışını yapan “Kesik Eller”, dosyanın tek polisiyesi, yazarken en çok eğlendiklerimden. “Kuyu tepetaklak, insan tepetaklak,” sözleriyle biten ve belki de kitap boyunca çeşitli düzlemlerde cereyan eden hadiseler neticesinde tepetaklak olan hayatları, insanları, ruh hallerini temsil eden “Aynalı Kuyu” ise son öykü ve yazarken beni o kuyunun dibine çekenlerden.
Peki sevgili okur, hadiseler cereyan ederken siz neredeydiniz?
Ve daha önemlisi, her şey olup bittikten sonra, şimdi neredesiniz?
Elif Derviş
Hadiseler Cereyan Ederken | KÜNYE
Editör: Murat Çelik
Kapak: Candan İşcan
Son okuma: Bekir Tekkaya
Sayfa düzeni: Didem Kestek
Sayfa Sayısı: 104
Çıkış Tarihi: 26 Ağustos 2024
Kitabın ilk sayfalarını içeren ön okuması için buraya tıklamanız yeterli.
Hadiseler Cereyan Ederken hakkındaki yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum‘da paylaşabilir, bizleri Google News’ten takip edebilirsiniz.
Sitemizdeki diğer yazar maceralarına ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!