Gökcan Şahin, kısa süre önce yayımlanan yeni bilimkurgu romanı Enceladus Kıyameti‘nin ortaya çıkış sürecini Kayıp Rıhtım için anlattı.
Merhaba Kayıp Rıhtım’ın güzide okurları. Burada olduğunuza göre bolca okuyor, düşünüyor, merak ediyor ve keşfetmeyi seviyorsunuz. O halde geçtiğimiz günlerde İthaki’nin Pangea serisinden yayımlanan bu bilimkurgu romanım size de hitap ediyor olabilir. 184 sayfadan ibaret olması yanıltmasın, Enceladus Kıyameti büyük bir hikâye anlatıyor ve bunu sürükleyici bir serüvene yedirerek yapıyor.
Romanı tek şekilde ifade etmek zor çünkü bu bir uzay operası, bir politik kurgu, bir sosyolojik çözümleme, bir toplum eleştirisi, bir uzaylı anlatısı ve daha birçok şey… Kalemime aşina olanların bileceği üzere kompakt ve yüksek tempolu yazmayı seviyorum. Görünüşe göre bu çizgimi bozmadım. (Zaten istesem de pek bozamıyorum, o ayrı mesele.)
Gelelim esas soruya: “Neden bu kitabı alıp okuyalım?” Çünkü dediğim gibi biz düşünen, merak eden ve keşfetmeyi seven insanlarız. “E tamam da ne anlatıyor bu eser?” Haklısınız, lafı gevelemeyelim. Malumunuz bilimkurgunun temel temalarından biri uzay yolculuklarıdır. Jules Verne’ün Dünya’dan Ay’a eserinden Isaac Asimov’un Vakıf’ına, Frank Herbert’ün Dune’undan Dan Simmons’ın Hyperion’ına, Arthur C. Clarke’ın 2001’inden son dönemin en iyilerinden Expanse’a kadar uzay yolculukları bilimkurgu edebiyatının köşe taşlarından olmuştur.
Ülkemizde bu tür yeni yeni kuluçkasından çıkıyor ve yetkin uzay yolculuğu maceraları, o benzersiz atmosferi hissedeceğimiz eserler henüz yaygın değil. Ben de birçok yazar gibi kendim okumak isteyeceğim kitaplar kaleme alıyorum ve dolayısıyla ilk amacım ciddi olduğu kadar lezzetli, olabildiğince bilime yaslanan ve yerel motifler barındıran (tabii gerçekçi bir dozajda) bir uzay macerası oluşturmaktı.
Enceladus Kıyameti Fikri Nasıl Doğdu?
Hikâyenin fikirsel temellerinden biri ‘Dünya’daki yaşamın rekabet temelli evrimine karşın, bir yerlerde bambaşka yollardan geçmiş akıllı canlılar olabilir mi?’ sorusuydu. Bilimsel literatürü takip edenler mutlaka duymuştur; Satürn’ün ufak beyaz uydusu Enceladus, barındırdığı gayzerler ve iç okyanus sayesinde yaşam oluşturmaya elverişlidir. Henüz gerçekte orada bir yaşam izi bulamamış olsak da, bizden daha farklı bir evrimleşme yöntemiyle medeniyet kurmayı başarmış canlılar için Enceladus’un çok uygun bir yuva olacağını düşündüm.
Dünyadaki evrim, ilk tek hücrelilerden başlayarak bir hayatta kalma mücadelesine dayanır. Uyum sağlayanlar hayatta kalır ve genetik materyalini sonraki nesillere aktarmayı başarırlar. İnsan beynindeki sinir hücreleri bile aslında birbirini iteklemeye, kendine yer açmaya çalışır örneğin. Yani bizim gerçekliğimizde her şey rekabettir. Peki ya Enceladus’ta böyle değilse? Farklı bireylerin birbirine zarar vermesi için milyarlarca yıldır hiçbir sebep olmadıysa? Beslenmek için başka canlıları yemeleri gerekmediyse, kaynak rekabetine girmedilerse, sadece rastgele mutasyonlar sayesinde zekâ sahibi oldularsa? Biz insanlar oradaki bu aşırı nahif canlılara karşı (bilerek ya da bilmeyerek çoğu zaman yaptığımız gibi) bir soykırım uygularsak bize nasıl karşılık verirlerdi?
Romanda bunun gibi birçok farklı fikir yatıyor. Karmaşık olay örgüleri barındıran, bol katmanlı, okuru düşündürüp dikkatini test eden, nihayetinde entelektüel haz oluşturmaya yönelik hikâyeler anlatmayı seviyorum ve bu kitapta da Satürn’ün her bir uydusunda farklı dinamikler, çatışmalar görülüyor. Birinde mükemmel insanlardan oluşan bir toplumsal ütopya yaşanırken diğerinde halk birbirinden nefret eden iki parçaya bölünmüş örneğin. Ya da birinde depresyon salgını varken diğerinde bir şirket daha fazla kâr için katliam yapabiliyor.
Enceladus Kıyameti’nin Oluşum Süreci
Biraz da kitabın oluşum sürecinden bahsedip sohbetimizi noktalayalım.
İlk fikir tohumlarının atılmasıyla okura ulaşması arasında yedi koca sene var aslında. İlk olarak o dönem Altın Kitaplar’dan yayımlanan beş yazarlı Yüksek Doz Gelecek seçkisi için bulduğum fikirlerden biriydi. Her birimiz Güneş Sistemi’ndeki bir gezegen hakkında novella yazacaktık ve ben Satürn’ü seçmiştim. Dolayısıyla Satürn’e bolca kafa patlatıyordum. Fokurdayan fikir baloncukları içinden o kitap için “Karavanlar Çağı”nı seçmiştim ama “Enceladus Kıyameti” de zihnimde bir yer bulup serpilmeye devam etti.
Nihayetinde değişti, dönüştü, 2024 baharında Pangea Kitaplığı’ndan okurla buluştu. Vaziyet böyle. Bakalım bu kitap Türk bilimkurgusunu bir adım daha ileri götürmeye muktedir olacak mı? Ve bir gün insanlık olarak Enceladus’ta gerçekten yaşamın izlerini bulabilecek miyiz?
Gökcan Şahin
Enceladus Kıyameti hakkındaki yorumlarınızı bizimle Kayıp Rıhtım Forum üzerinden paylaşabilir, ayrıca bizleri Google News’ten takip edebilirsiniz. Sitemizdeki diğer yazar maceralarına ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!