in ,

Hepsi Kimin Yüzünden?

Tuğçe Isıyel’in ilk kurgu eseri “Benim Yüzümden”, suçluluk duygusu, kuşaklararası travmalar ve duygusal miras kavramlarını ele alıyor. Kitabı, editörü Didem Ünal Demir anlatıyor.

Benim Yüzümden - Tuğçe Isıyel kapak
- Reklam -
- Reklam -

Klinik psikolog, psikoterapist ve yazar Tuğçe Isıyel’i çeşitli gazete ve dergi yazılarından, kitaplarından ve Vedat Günyol Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen denemesi Parçalı Bulutlu’dan tanıyoruz. Geçen günlerde ilk kurgu eseri Benim Yüzümden, Everest Yayınları tarafından yayımlandı. Bu novella, pek çok açıdan dikkate değer bir ilk yapıt.

Kitapta akademisyen bir kadının ayrılık hikâyesi geçmişe gidişlerle anlatılıyor. Birinci tekil şahıs ağzından anlatılan bir iç hesaplaşma, batma ve çıkma öyküsüne tanık oluyoruz. Yazar aslında herkesi bir yerinden yakalamış bir çengelden, “suçluluk hissi”nden ve ilişkilerdeki yansımasından bahsediyor bize. Bu duyguların cinsiyet, yaş ve mevki fark etmeksizin nasıl da nesilden nesile aktarıldığını anlatıyor.

Ana karakterlerin adının hiç geçmediği bu kitapta kadın anlatıcının sesinden onun duygularına ortak olabileceğimiz, özdeşim kurabileceğimiz bir dil gözetmiş Isıyel. Kitapta temel sorular var. Örneğin bir kadın kendi çocukluğunda edindiği duyguların temellerini kendi annesinin ve belki onun da annesinin attığını bilebilir mi? Parmak sallar gibi söylenen “Senin yüzünden”i duymamış olan var mıdır? Peki, “Benim yüzümden,” demeyen?

- Reklam -

“İnsan denilen, dört tarafı geçmişle çevrili etten bir zaman parçası. Hiç bilemezsiniz başkasının geçmiş zaman yazgısının size sıçrayıp sıçramayacağını. Hiç bilemezsiniz bazı şeylerin hiçbir zaman kaybolmayacağını. Hiç bilemezsiniz göz renginizin, burun şeklinizin çocuğunuza geçerken sizin yaşadığınız acıların, suçlulukların da geçip geçmeyeceğini… Hiç bilemezsiniz söylenen bir cümlenin nesilden nesile aktarılan bir mantraya dönüşeceğini:

“‘Benim yüzümden oldu.’”

Suya atılmış bir taşın halkaları gibi büyüyen bazı ortak hislerin ucu nereye kadar varabilir? Bir kalp iç içe geçmiş kaç acı taşıyabilir? Bir koza gibi içinde hangi duyguları büyütebilir? Bu durum cinsiyet rollerine nasıl yansır? Böyle bir ortamda hevesli bir kalp bile magma gibi aniden soğuyabilir mi? Soğurken öylece şekilsiz donup kalabilir mi? Duyguların yay gibi gerilip hatıraları ok gibi sapladığı an tutulup kalır mıyız? İşlerin yolunda gibi göründüğü zamanlarda bile…

Anlatıcının sevgilisinden ayrıldığı an, domino taşları birbiri ardına devrilmeye başlayacaktır:

“Sonra içime müthiş bir köksüzleşme hissi geldi. Sanki bir sardunya kırığıydım ben. Kırıla kırıla çoğalacaktım başka saksılarda da hiçbir zaman yerimi beğenmeyecektim, kuruyup gidiverecektim oralarda buralarda. Ya da bir ağaç olmalıydım ben, kökünden ayrı düşen. Köküyle arasına denizler, yollar, yüksek binalar giren… Artık asla dengede duramıyor, değil fırtına hafif esintilerde bile yere kapaklanıyordum.”

Benim Yüzümden - Tuğçe Isıyel

- Reklam -

Bu kapaklanmaların sebebini hatıralarda buluruz. Bu esnada derin bir aşk acısı çeken karakteri daha yakından tanırız. İlişkideki yerini tanımlamaya çalışan kadın karakter, bu çabasına ilişki boyuncaki halini, ilişkiden beklentilerini ve kendisini tanımlamaya, çeşitli hatırlamalar eşliğinde devam eder. Başkasının davranışlarının sorumluluğunu hep kendi davranışlarında aradığını yavaş yavaş fark eder. Hepsi kendi yüzündendir. Peki soğan zarı gibi kat kat, ince ince açılan suçluluk duygusunun en dibinde, özünde ulaşacağımız nedir?

“Hafıza ne tuhaf bir şey; yeri geliyor insanı koruyor, yeri geliyor insana hücum ediyor. Yeri geliyor en öndekileri gösteriyor, yeri geliyor en arkadakileri. Yeri geliyor bela oluyor, yeri geliyor şifa. Hatırlamanın ve dahi unutmanın sırrına hiçbir zaman erişemeyecek insan canlısı.”

İtiraz etmiş bile olsa ebeveyninin sesi içinde yer eden; onun kendi suçluluk duygusunu devralarak, hayatta “olmak istediği kişi”ye görünmez iplerle teyellenen çocukların da hikâyesi bu. Aşk acısını karşılama şekli de belki buzdağının görünen kısmına dair bir başlangıç aslında. Krizler karşısında karşı durma biçimlerine de bakan Tuğçe Isıyel, tek bir ayrılık acısında uç veren üç neslin hikâyesini aktarıyor. Yüzleşmelerin “fark edişler” ile ödüllendirilmesi halinde, verdiği dertler kadar “şifasını da” barındırdığına işaret ediyor. Bu noktada novellanın, deneyimli bir psikolog olan Isıyel’in yıllara dayanan gözlemlerinden süzülen tespitlerle bezenmiş, edebi diline dair de güçlü bir fikir veren yapıda ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Ezcümle, duya duya “iç ses” edindiğimiz dış sesler ne söyler, kimlerindir o sözler? “Senin yüzünden,” der dış ses. İç ses içselleştirir hemen, benim yüzümden. En çok duyduğumuz, içeride de en çok tekrarlanandır. Yara içeridedir. Hatıralar ve hatırlamalar, tanıdık mutluluklar kadar bilindik acıları da getirir ve bileklerimize görünmez kelepçeler takar. Anlatıda gördüğümüz kadarıyla, zamanla hafiflemez de işin kötüsü… Neticede zamanın derman olmadığı dertler de vardır. Üç bölümden oluşan novellasında, miras gibi aileden devralınan acılara farklı bir açıdan bakıyor Isıyel. Hemen ardından gelen şu soruyu sorduruyor: Peki bunlar nasıl sağalırlar?

Benim Yüzümden; yara, suçluluk, kuşaklararası travma, tanıdık olanı bırakamama izleğinde bir iyileşme öyküsü. İncecik bir kitap ama derin. Yazarın, duyguların izini sürme yolunda çıktığı bu edebi yolculuk, yani “hislere tercüman” bu kitap, okurun zihninde ve kalbinde yankı yapıyor.

Didem Ünal Demir

Konuk Yazar

Siz de Kayıp Rıhtım'da konuk yazar olabilirsiniz!

İletişim: [email protected]

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

The Bear 4. Sezon Fragman

The Bear 4. Sezon Bekleyişi Sonlanıyor: İşte Yeni Sezon Fragmanı

Clash of Clans Animasyon Dizisi - Netflix

Netflix’ten Clash of Clans Dizisi Geliyor