in ,

N. Can Kantarcı, İdük’ün Ortaya Çıkış Hikâyesini Anlatıyor

N. Can Kantarcı, İthaki Yayınları etiketiyle yayımlanan “İdük” adlı kitabının ortaya çıkış sürecini Kayıp Rıhtım okurları için kaleme aldı.

İdük - N. Can Kantarcı | Yazarının Kaleminden
- Reklam -
- Reklam -

Editör ve çevirmen kimlikleriyle tanınan N. Can Kantarcı’nın İdük adlı bilimkurgu türündeki kitabı, 2024 yılında İthaki Yayınları etiketiyle raflardaki yerini almıştı.

“Sadece içimizde beliren bir kutluluk değil, aynı zamanda bambaşka bir dünyanın kapısını aralamak isteyen bir hayalin tohumu,” cümlesiyle tanıtılan İdük, İstanbul Boğazı’nda aniden beliren ve gizemli bir varlık olan İdük etrafında gelişen olayları taşlamalı bir bilimkurgu öyküsü olarak anlatıyor.

Kantarcı, bilimkurgu novellasının yazım sürecini ve ilham kaynaklarını tüm detaylarıyla Yazarının Kaleminden köşemizde paylaştı.

- Reklam -

N. Can Kantarcı’dan “İdük” Üzerine

İDÜK’ün hikâyesi, çevirmen ve akademisyen arkadaşım Kadir Yiğit Us’un beni İBB Yayınları’nın yapacağı bir İstanbul Öyküleri – Bilimkurgu seçkisi için tavsiye etmesiyle ve Ahmet Bozkurt’un da bu vesileyle bana açtığı bir telefonla başladı.

Başladı diyorum ama aslında öykünün ortaya çıkışı daha da geriye gidiyor; hem de öykü değil, bir dizi projesi olarak.

İstanbul sularında yükselen fallik bir cisim ve bunun üzerimizdeki maddi ve manevi etkileri üzerine bir şey yazmak fikri bundan yıllar önce aklıma geldiğinde, bunu fantastik bir dizi tretmanı olarak yazmaya başlamıştım. O dönem bir gün bir dizi senaryosu yazabileceğime dair fantezilerim vardı.

Daha sonra bu yazdıklarımı pandemi döneminde, üçüncü uzun metraj filmi Son Çıkış’ın senaryosunu yazdığım yönetmen arkadaşım Ramin Matin’le paylaştım. Onun da ilgisini çekti ve bunu nasıl görselleştirebiliriz diye üstüne beraber de kafa patlatmaya başladık. Ama yine bir noktada – yine pandeminin de etkisiyle sanırım – tıkandık kaldık.

Ama benim içimde o cisim yükselmeye ve tekinsizce durmaya devam ediyordu. Dünyası bir şekilde, çok kuvvetli olmasa da, yaşamaya devam ediyordu.

Öykünün Çıkış Noktası

Ahmet Bozkurt benden seçki için öykü istediğinde, kelime sınırı sordum ve aldığım yanıt beni çok rahatlattı. Dilediğimce yazabilirdim. Ama asıl sorun burada başladı: bu zamana kadar bir dizi projesi, görsel bir şey olarak kafamda canlandırdığım bu projeyi bir öykü formatına nasıl getirecek, dünyasını öykünün araçlarıyla nasıl anlatacaktım?

İdük - N. Can Kantarcı

İstanbul’un Marmara Denizi açıklarında, Kadıköy ile Tarihi Yarımada arasında kalan bir yerde sulardan yükseliveren bu cisim, herkesi ilgilendiren bir şeydi. O yüzden de kendimi birinci tekil şahıs anlatıcıyla sınırlandırmak istemedim. Ama sonuçta bu bir öyküydü ve bir sınıra ister istemez ihtiyacım vardı. Birinci tekil şahısla sınırlandırmayacaksam, nasıl bir anlatıcıyla çerçeve kuracak ve içini dolduracaktım?

Zihnimde yavaş yavaş bir şeyler belirmeye başladı. Bu ülkede yaşanan şeyler, herkesi ilgilendirse de, “günün” sonunda biz nasıl anlatılarla karşı karşıya kalıyorduk? Belli bir ideolojinin süzgecinden geçirilmiş, her tarafı törpülenen ve can sıkıcılıklarından arındırılmış anlatılarla. Elimdeki hikâyenin doğası gereği, ben de İDÜK’ü böyle bir anlatıcının, resmi bir rapor şeklinde yazılmış bir metinmişçesine kaleme almayı tercih ettim.

Bu tercihin bazı yönlerden elimi kısıtlarken, bazı yönlerden de – tam da rapor olduğu için – farklı olanaklar sunduğunu gördüm. Evet, doğrudan bir birinci tekil şahıs anlatıcının insanı o dünyaya çekişi olmayacaktı ama İDÜK ihtiyacı bu değildi belki de. Tıpkı her gün tanık olduğumuz o tarafgir yaklaşımla olan bitenler aktarılırken, bir yandan da rapor içinde farklı şahısların kendi anlatılarını barındırabilirdi.

Rapor tumturaklı bir dille kentte yaşananları anlatırken, İDÜK’ün etkilediği şahısları, grupları da kısa ya da uzun anlatılarla okuyucuya aktarıyordu. Rapor ilerledikçe, İDÜK’ün görünen etkilerinin dışında, birtakım farklı tesirlerinin de olduğu yavaş yavaş hissettiriliyor, bir noktadan sonra da ayyuka çıkıyordu. İDÜK’ü sözde araştırması için kurulan Yabancı Cisim Dairesi’nin aslında işini nasıl savsakladığını biz kademe kademe görürken, Serbest Radikaller olarak bilinen bir grubun bu işin peşini bırakmamasına, bu sefer de ilgili otoritelerin bu araştırmacı yaklaşımı nasıl cezalandırmaya kalktığına tanık oluyorduk.

İdük’te Zorlayan Taraflar

İDÜK’ü yazarken en zorlandığım şeyin, bu tuhaf resmiyetteki rapor dilini hem okuyucuyu zorlayacak ama bir yandan da ilgisini cezbedecek bir şekilde sürdürme çabasının kalite kontrolü olduğunu söyleyebilirim sanırım. Çünkü olayların akışını dikkati çok dağıtmadan vermem gerekirken, tam da raporun o ağdalı, tarafgir, örtücü ve örtülü dilinin de okurun gözüne çarpmasını, hatta retinasını kaşımasını istiyordum. Sanırım bunu büyük ölçüde kotardığımı hissediyorum.

- Reklam -

Üslubu ve genel çerçeveyi kurarken yaşadığım zorlanma, raporun içine katılan birinci tekil şahıs anlatıcıların hikâyelerinde ise – en azından benim için – bir keyfe dönüştü. Boğaz’da her sabah balığa çıkan bir balıkçının İDÜK hakkında ne düşündüğünü ya da bir yönetmen kadının karşılaştığı o yoğun zorbalık yüzünden ne hâllere düştüğünü, kimlerin onun yanında olduğunu ve kimlerin olmadığını aktarmak, yaşanan hamilelik üzerinden yetkililerin nasıl sanrılara kendini kaptırdığını aktarmak hüzünlü bir keyif verdi bana.

Böylece, ortaya – açıkçası çok da farkında olmadan – oldukça uzun bir öykü çıktı. İBB’nin seçkisi yayımlandığında, İDÜK’ün seçkinin tam ortasında kallavi bir yer kapladığını gördüm. Meğer bunu tek gören ben değilmişim.

N. Can Kantarcı

Yayıneviyle İletişim

İDÜK yayımlandıktan birkaç yıl sonra, o dönem İthaki Yayınları’nın Yayın Yönetmeni Alican Saygı Ortanca, benimle iletişime geçti ve İDÜK’ü tek başına, bir “novella” olarak basmak istediklerini söylediğinde elbette çok heyecanlandım. Alican’la yıllardır arkadaş olsak da, çevirilerim dışında beraber çalışmışlığımız olmamıştı. Tuhaftır, sözleşmeyi o görevini sürdürürken imzalamış olduk ama sonra ayrıldı ve aslında yine beraber çalışamamış olduk. Buraya hayıflanma emojisi lütfen.

Alican’la çalışamamış olsak da, İDÜK projesini ondan teslim alan Merve Çay ile çalışmak, bu kitabın büyük şansı oldu. Merve yayına hazırlanması sırasında metni didik didik okudu, güçlü ve zayıf yönlerini çok nazikçe belirtti ve hangi kısımlara nasıl iyileştirmeler yapılabileceğini büyük bir sabırla gösterdi. Onunla hikâyeyi yeniden ele alırken kafamda beliren “ek” kısmı da, yine kendisinin yazarını rahat ettirmesi ve kafasını açması sayesindedir.

Ve başa dönelim: o “ek” yazıldıktan sonra, ta en başta bu hikâyenin yazılmasına vesile olan Kadir Yiğit Us müthiş bir okuma ve kapsamlı bir ele alma gerçekleştirdi ve ekin “eklik” hakkını her türlü büyülü tumturaklı dokunuşuyla ve kaynakçasıyla verdi.

Son Olarak

Gördüğünüz gibi, bu metinde çok insanın emeği var. Her metin böyle elbette ama İDÜK’ün ne idüğü belirli olmasının bir sebebi de, bu öykünün öyküsündeki farklı kahramanların kendine has katkıları.

Ve evet, İDÜK kendine has bir metin. Bunu illa olumlu anlamda söylemiyorum. Herkese hitap etmeyebilir, çünkü bilindik anlamda bir olay örgüsü, akışı aslında kasıtlı olarak sunmuyor okura. Çünkü bugün – ve her gün – bize sunulan anlatılar da derli toplu değil, tutarlı değil, anlamak ve anlaşmak üzerine değil. Tam da bu yüzden, İDÜK de okurla başta pek anlaşmak ister gibi gözükmeyebilir.

Ama öyle düşünmeyin. O nesnenin tüm İstanbul’a gölgesini düşüren tetrahedrazonik varlığına bir kere tanık olunca, akıbetini ve akıbetimizi merak edeceksiniz.

N. Can Kantarcı

İlginizi Çekebilir: Tepemizdeki Gölge| Yazarının Kaleminden


N. Can Kantarcı’nın İdük eseri hakkındaki yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilir, daha fazla edebiyat içeriği için bizleri Google News’ten takip edebilirsiniz.

Konuk Yazar

Siz de Kayıp Rıhtım'da konuk yazar olabilirsiniz!

İletişim: [email protected]

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Janet McTeer - Profesör Minerva McGonagall - Harry Potter Dizisi

Janet McTeer, HBO’nun Harry Potter Dizisinde Minerva McGonagall Rolünü Canlandırabilir

Justin Lin - Keanu Reeves - BRZRKR Film

Justin Lin, Keanu Reeves’in Yeni Filmi BRZRKR’ı Yönetecek