Ozancan Demirışık, geçen yıl yayımlanan Nefes Rivayetleri’nin ortaya çıkış sürecini kaleme aldı. Doğan Kitap etiketiyle yayımlanan kitabın derleyici koltuğunda oturan Demirışık, “Farklı yazarların perspektifinden anlatılan bir ölümsüzlük hikâyesi nasıl ortaya çıktı?” sorusunun cevabını Kayıp Rıhtım okurları için kaleme alıyor.
Ozancan Demirışık, Nefes Rivayetleri’ni Anlatıyor: Ölümsüzlük Öyküsünün İlk Tohumları
2022 yazında, bir öykü derlemesi için beyin fırtınası yaparken, her yazarın ölümsüz bir karakteri anlatacağı, böylece farklı zaman dilimlerinde geçen ölümsüzlük öykülerinden oluşacak, o sırada Çağımızın Ölümsüzü kod adıyla andığım bir konseptte karar kılmıştım. Yazar arkadaşım Gökcan Şahin’e de çıtlatmıştım, hatta o kendi öyküsünü planlamaya başlamıştı bile.
Kısa zaman sonra editör arkadaşım Alican Saygı Ortanca’ya bu konseptle gittiğimde ilk söylediğim, “Her yazar ölümsüz bir karakteri anlatacak,” oldu. Onun cevabı da şuydu: “Peki nasıl biri?”
Aslında aklımda her yazarın kendi ölümsüz karakterini oluşturması vardı ancak cümleyi kuruş biçimimin de etkisiyle Alican’ın tek bir kişiden bahsettiğimi düşünmesi ve böyle bir kitabın ilginç olabileceğini söylemesi beni hem heyecanlandırdı, hem de derin düşüncelere gark etti. Çünkü herkes aynı ölümsüzün öykülerini anlatacaksa, birden fazla yazarla nasıl bir yol izleyecektik? Roman yazarcasına herkesin beraber çalışması pek aklıma yatmıyordu.
Tam da bu sebeple, kitabın iskeletini oluşturan rivayet mantığına ulaştık. Yani böyle biri gerçekten varmış ve hakkında anlatılan efsaneleri bir araya getirmişim gibi bir çatı kuracaktım. Bu da ülkemizde hatta dünyada pek yapılmamış bir şeydi. Zamanında Levent Cantek önderliğinde çeşitli öykü ve çizgi öyküleri yayımlanan Deli Gücük, aklıma gelen en yakın örnek. Amerika’da George R. R. Martin’in yürüttüğü Wild Cards serisi gibi, farklı yazarların aynı evrende geçen öyküler yazdığı seriler de var. FRP çıkışlı ortak evrenlerden de söz edebiliriz. Halbuki benim istediğim, karakteri oluşturduktan sonra yazarların birbirinden habersiz, doğabilecek muhtemel çelişkilerden de kaçınmayarak bu öyküleri kaleme almasıydı. Yani hem biricik hem de birbirine bağlı olacaklardı. Öyküler önüme gelmeye başlayınca nelerle karşılaşacağımı düşündükçe heyecanım katlanarak artıyordu.
Nefes Karakterinin Doğuşu
Burada en kritik nokta, karakteri oluşturmaktı. Birkaç hafta bununla uğraştım. İsmi hayatı çağrıştıran ama bir yandan da günümüzde çok ayrıksı kaçmayacak bir şey olsun istiyordum. Kendisi Göktürk döneminde doğduğu ve ailesi öldükten sonra bir şaman tarafından yetiştirildiği için bana ilham vermesi adına şamanizmle ilgili kavramlara göz gezdirirken son derece tanıdık bir sözcüğe, “nefes”e çarptı gözüm. Hayatı anlatan daha güzel bir sözcük olabilir miydi? Nefes almayı hiç bırakmayacak biri için daha elverişli bir isim bulabilir miydim? Ülkemizde zaten kullanılması da cabası. Bizim Nefes’imizin biyolojik cinsiyeti erkek olmakla beraber, bu isim ülkemizde daha ziyade kadınlara veriliyor.
Yazarlarla Çalışma Süreci
Peki yazarlara Nefes’le ilgili ne kadar detay verecek, ne kadarını onlara bıracaktım? Kısıtlamanın da özgürlüğün de fazlası zarardı. En fazla mesai harcadığım mesele, bu dengeyi oturtmaktı. Nefes’i ortaya çıkarırken, doğduğu bölge ve dönem, genel kişilik özellikleri, hayatında önemli yer tutan Kambur adlı şaman ve farklı bedenlerde yeniden doğarak başka tür bir ölümsüzlüğü yaşayan, gönlünü kaptırdığı Gölge gibi kilit figürler hariç pek fazla detay vermedim. Şu tarihte şu ülkede yer aldı, bu tarihte bunu yaptı gibi somut bilgilerden kaçındım. Çünkü kitabı ilginç kılan, benim hayal ettiğim bu karakteri yazarların nasıl yorumlayacağı, ona neler yaptıracağıydı.
Örneğin ölümsüzlüğü hariç Nefes’in özel bir gücü olsun istemedim. Yüzyıllar boyunca yaşaması yeterince ilginçti ve kitapta tür sınırlaması yoktu, yani Nefes’in ölmemesi hariç hiçbir fantastik unsur içermeyen bir öykü de yazılabilirdi ki yazıldı da. Şimdi dönüp bakınca bu kararımı isabetli buluyorum çünkü özel bir gücü olduğu takdirde pek çok yazar muhtemelen bu gücün kullanılacağı olay örgüleri kuracak, öykülerin benzersizliği azalacaktı. Ayrıca aklımda şu da vardı: Ölümsüz bir karakter, polisiye bir zemine nasıl oturtulur? Kendisi bir süper kahraman gibi olsaydı, tamamen polisiye kalıpları içinde işleyecek öyküler yazmak kolay olmayabilirdi (gerçi kendisini süper kahraman gibi, daha doğrusu vigilante gibi betimleyen bir öykümüz de var – kitap her noktada beni şaşırtmayı başardı).
Efsanelerin farklı versiyonlarının olmasından ilhamla çelişkilere açık olduğumuz için, başka fantastik ve bilimkurgusal öğeler de yer alabileceği gibi, Nefes’in ölümsüzlüğü hariç hiçbir doğaüstü tarafı içermeyen öyküler de okuyabilmeliydik. Bir yazarımız Nefes’e özel bir güç vermek isteyip bu kuralı esnetti ama bunu yapış biçimindeki muğlaklık ve tek olması dolayısıyla bu da gayet güzel işledi.
Yazar Seçimi ve Kitap İsmi
Bir parantezi de kitabın yazarlarını belirleme süreci için açmam lazım. Bu konuda şanslıydım. Pek alışıldık bir konsept olmadığı için, aynı karakterin öykülerini farklı yazarların yorumlayacağı bir kitabı anlatmak başta kolay değildi. Aklına yatmayan veya kendi kalemine uygun bulmayanlar da elbette olmakla beraber, görüştüğüm pek çok yazar konsepti heyecan verici buldu. O sıralar kitap için aklımda Nefes Söylenceleri ismi vardı ama ağızdan kolay çıkmaması, “s” harflerinin üst üste gelmesi gibi sebeplerden içime sinmemişti. Kitapla ilgili ilk görüşmemizde sevgili İsmail Güzelsoy’a bu isimden bahsettiğimde, “Söylence değil de rivayet olsa ya,” dedi. Böylece ağzımdan ilk çıktığı andan itibaren hiç şüphe duymadığım Nefes Rivayetleri ismi ortaya çıktı.
Şu an kitapta gördüğünüz şahane yazar kadrosu belirlendikten sonra da gayet sorunsuz bir yazım süreci geçirdik. Öyküler e-posta kutuma düştüğünde o kadar heyecanlanıyordum ki ilk okuyuşumda bir sürü detayı kaçırıyordum. Ayrıca bazılarındaki plansız paralellikleri görmek harikaydı. Bunları yakalamayı size bırakıyorum, ancak bir karakterin kullandığı mahlasın iki öyküde denk düşmesi, hatta bu durumun iki karakter için farklı öykülerde gerçekleşmesi, en şaşırtıcılarından biriydi.
Yazarlar, öykülerinin hangi dönemde geçeceğini kendileri seçtiği gibi, bunun için benden teyit almalarını bile istemedim. Sadece kitaba biraz daha sonra dahil olan bir yazarımız, öyküsünün hangi dönemde geçeceğiyle ilgili bir tercihim olup olmadığını sorunca, o sırada diğer öykülerin çoğu yazıldığı için, eksikliğini hissettiğim bir zaman dilimini belirttim. Fakat kararın kendisine ait olduğunu açıkça vurguladım. Aklına yatmış olacak ki bu tercihimi dikkate aldı.
Görüştüğüm ama kitaba dahil olamayan bir yazar arkadaşım, “Ya çoğu kişinin öyküsü aynı dönemde geçerse?” diye sormuştu. Aslında gayet makul bir soruydu ancak hayalimdeki Nefes Rivayetleri’ni heyecan verici kılan da bu uçuculuktu. Riskin farkında olduğumu ama çok da endişelenmediğimi söyledim. Bu konuyu hayatın, edebiyatın, insan zihninin rasgeleliğine bırakmış, âdeta zar atmıştım. Kitap tamamlandığında, milattan önce 6. yüzyıldan başlayıp günümüzden trilyonlarca yıl sonrasına kadar uzanan bir skala ortaya çıktı.
Yazarın Kendi Öyküsü: Kan Aktıkça
Kendi öykümden bahsetmem gerekirse… İlk etapta bir Nefes öyküsü yazıp yazmayacağımdan emin değildim. Yıllardır kurmaca bir metin tamamlamamıştım ve bu kitap için önceliğim kendi öyküm değildi. Tabii ister istemez aklıma bazı fikirler geliyordu ama hiçbiri tam anlamıyla kafama yatmıyordu. Derken bir gün, “Nefes ‘adı ölümle anılan’ bir tarihi figürle karşılaşsa nasıl olur?” sorusu aklıma düştü. (Öykümü, Nefes’in kiminle hangi şartlarda karşılaştığını bilmeden okumak istiyorsanız sonraki paragrafa atlayabilirsiniz.)
Bu tarihi figür kim olabilir ve Nefes’le karşılaşması nasıl bir çatışma doğurabilir sorusu beni, Osmanlı’nın son döneminin değerli aydınlarından Beşir Fuat’a götürdü ve “Aha” dedim. Müspet ilimleri takip eden, din dahil doğaüstü hiçbir mefhumu kabul etmeyen (hatta Ahmet Mithat Efendi’den bu konuda azar yiyen), intihar etmekle kalmayıp bir de bunu bilimsel bir deneymişçesine kâğıda döken Beşir Fuat, öleceği gün ölümsüz bir adamla karşılaşsa ne olurdu? Bu öyküyü okumam şarttı ve başkasına yazdıramayacağıma göre kendim yazmalıydım. Böylece “Kan Aktıkça” ortaya çıktı. Bu isim, Beşir Fuat’ın kendi intiharını tasvir ettiği mektuptan alınma.
Diğer öyküleri okuduktan sonra yazılan tek öykü benimkiydi. Konusunu ve olay örgüsünü belirlerken diğer öykülere göre hareket etmemekle beraber, şöyle ilginç bir tarafı vardı: Hayal ettiğim karakterle başka yazarların öykülerinde tanıştım. Nefes’i bir dosyadaki maddi detaylar olmaktan çıkarıp ona ruh üfleyen onlardı. Sonrasında bir Nefes öyküsü yazmak için sıra bana geldi. Çok özel bir yolculuktu.
Kitabın Tamamlanması ve Yayımlanması
İlk tohumları 2022 yazında atılan kitabın tamamlanması aşağı yukarı 2023 sonbaharını buldu. Doğan Kitap’la anlaştık ve Kemal Küçükgedik’in editörlüğü, Ebrahel Lurci’nin kapak illüstrasyonu ve Taylan Polat’ın kapak düzenlemesiyle (ve yazıyı daha da uzatmamak için isimlerini şu an tek tek anamayacağım pek çok kişinin katkısı ve emeğiyle) Nefes Rivayetleri, 2024’ün nisan ayında sanal ve fiziksel raflarda yerini aldı. Yolculuğu da hâlâ sürüyor. Okuyanlardan çok güzel yorumlar aldık ve kitaptaki neredeyse tüm öyküler farklı kişilerin favorisi oldu. Birinin beğenmediği bir bölüme bir başkası bayıldı. Üstelik Nefes Rivayetleri’nin bir nevi roman gibi de okunabilmesinden ötürü, öyküyle arası olmayan bazı okurlara da özellikle cazip geldi.
Kitabı okumadıysanız merakınızı cezbettiğimi, okuduysanız da perde arkasına dair malumatın hoşunuza gittiğini umuyorum.
Belli mi olur, belki önümüzdeki yıllarda bir rivayet derlemesi daha gelir.
Nice ölümsüz öyküde yeniden buluşmak dileğiyle…
Ozancan Demirışık
Nefes Rivayetleri hakkındaki yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilir, daha fazla edebiyat içeriği için bizleri Google News’ten ve WhatsApp’tan takip edebilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!