Selja Ahava’nın Timaş Yayınları etiketiyle Türkçede yayımlanan ikinci romanı Böcekleri Seven Kadın, önceki haftalarda raflardaki yerini aldı. Çevirmen Özge Bauer, Fince aslından dilimize kazandırdığı eserlerin çeviri macerasını Kayıp Rıhtım için kaleme aldı.
Böcekleri Seven Kadın – Özge Bauer ile Çevirmenin Çemberi
“Gelecek zaman kipi varoluşun özündedir. Yaşamın anlamına ve bu anlam içindeki kişisel yerimize ilişkin taşıdığımız imajı şekillendirir,” diyen filozof, çevirmen Steiner’in dediğinin aksine Fincede gelecek zaman kipi yoktur. Gelecek zaman, duyulan geçmiş zaman kipi olmayan, söz dizimi olarak Hint-Avrupa dilleri gibi ama morfolojik olarak Fin-Ugor dilleri gibi sondan eklemeli olan, doğası, tarihi bambaşka olan, yüz yıl önce çürütülmüş teorilere inananların aksine Türkçeyle hiçbir akrabalığı olmayan bir dilde çevirdiğiniz şey sadece sözcükler, anlam, yazarın niyeti değildir. Bazen zamanı da ekleri de çevirmelisiniz; bazense doğayı.
Zeytinin yetişmediği bir ülkede nasıl ki zeytin sözcüğü Latinceden alınmışsa Kuzey ülkelerinin doğasına has sözcüklerin karşılığını Akdeniz ülkelerinde konuşulan dilde bulmak zorlu olabiliyor. Benim için Türkçede ağaç ağaçtı, kelebek kelebekti, arı arıydı. Fince gibi az bilinen bir dilde, Fince-Türkçe büyük sözlüğün olmadığı bu dilde türler çoğaldı, anlam kazandı, doğayla bağım güçlendi. Aristoteles; “Sözcükler düşüncelerin, harfler de sözcüklerin imgeleridir,” derken benim de imgelerim sözcükler aracılığıyla doğayla doldu. Bu da elbette Fin yazarlar aracılığıyla, çeviriyle oldu ve toplamda on bir kitap, yaklaşık on sekiz yazar ve şairin çevirilerini yaptım.
Selja Ahava ile Tanışma
Finlandiya’daki edebiyat ajansı Helsinki Literary Agengy’den Urpu Strellman bana Londra Kitap Fuarı’nda Selja Ahava’nın Gökten Düşen Şeyler kitabıyla ilgili görüşmelerin olduğunu söylediğinde heyecanlanmıştım. Her yıl yüzlerce kitap basılırken ve hepsini okumak imkânsızken edebiyat ajansları çevirmen olarak işimi biraz kolaylaştırıyordu açıkçası. Tabii ajansta kitap seçimi yapanların algısıyla sizinkinin örtüşmesi lazım. O yüzden sadece kitabı değil kitabi seçtiğiniz ajansı da iyi seçmeniz gerekebiliyor.
Elbette Urpu’nun kitap hazinesini direkt görmüş edebiyatçı yönüne önceden şahit olmuştum. Bu açıdan da şanslıydım. Bu şahane ajansla çalışan Selja Ahava’nın dili dolambaçsızdı, gösterişten, şatafattan uzaktı, hakikiydi, içtendi. Gabriel García Márquez, Haruki Murakami, Samuel Beckett, Imre Kertészin ile güçlü bağı olan Selja Ahava’nın okuduklarıyla benim de bağım vardı. Bu bağla ben roman yazmamıştım ama yazılmış olanı çevirme umudu vardı.
Londra’dan sonra İstanbul’a da gelen Helsinki Literary Agency artık resmi olarak yayım haklarıyla ilgili olarak anlaşma yapmıştı. Yolum Urpu aracılığıyla Timaş Yayınları’ndan editör Ayşe Tuba Ayman ile kesişti. Böylelikle Selja Ahava’nin Türkçedeki yolculuğu başlamış oldu.
Çeviri bana sıfatlardan hep “sabırlı” olmayı anımsatıyor. Bu süreçte editörünüz de Ayşe Tuba Yaman gibi sabırlıysa, çok yönlüyse, becerikliyse hem stresli hem de keyifli olan bu yolculuk anlamlı hale geliyor. Bana “Çığır açan bir eser” olsun gibi beylik ve çiğ bir yaklaşım yerine benim de sevdiğim hem okur hem de çevirmen olarak bağ kurduğum ve şana değil edebiyata öncelik veren eserler sunması mühimdi.
Finlandiyalı ödüllü yazar Selja Ahava’nın Aristoteles’in Poetika’sından alıntı yaparak başladığı Gökten Düşen Şeyler kitabını çevirdiğimde unutmamaya direnen karakteri Aristoteles’in dramatik kavisine karşı bir duruş gibiydi. Kitabı hem okur gözüyle hem de çevirmen gözüyle okuduğumda bana hatırlattığı ölümü anlamsız bulan Elias Cannetti’nin, hatırlama takıntısı olan Eduardo Galeano’nun eserleriydi. Yazarın kitapta bahsettiği mekânı Finlandiya’da Porvoo şehrinde görmüş olmam eserle olan bağımı daha da güçlendirmiş daha da içine almıştı. Olay örgüsü, yazarın dili, tekniği ya da karakteri bir eserle bağ kurmamda yeterli unsurlar değildi. Aynı zamanda mekânla da zamanla da yazarın okuduklarıyla hatta eserin kaynaklarıyla da bağ kurmalıydım ve öyle de oldu.
Böcekleri Seven Kadın’a Geçiş
Gökten Düşen Şeyler yayımlandıktan sonra editör Ayşe Tuba Ayman bana Selja Ahava’nın diğer kitaplarını da gönderdi. Selja Ahava’nın Böcekleri Seven Kadın romanının raporunu yazarken diğer kitapları bir kenara koyup “İşte sıradaki roman bu olmalı,” diye düşündüm. Bu romanın kaynakları, detayları bambaşkaydı, mekân daha geniş, zaman daha da uzundu. Bir kitabı çevirmeye başlamadan önce okur gözüyle okumak daha önemli. Bu süreç çok zaman alsa da cümleleri demlendirmekte fayda sağlıyor.
Selja Ahava’nın “ovum”, “larva”, “krizalit”, “imago”, “conceptio”, “extinctio” olmak üzere altı bölümden oluşan bu eserindeki böcekleri seven Maria aslında böceklerin metamorfik yaşam döngülerini çizen Alman doğa bilimci Maria Sibylla Merian’ı dolaylı olarak temsil etmektedir. Romandaki karakter de çizgilerin ve böceklerin dönüşümüyle birlikte kendisi de bir dönüşüm yaşar. Bu açıdan “oluşum romanını” temsil etmektedir. Diğer karakter de gerçek hayattan doğa bilimci Isabella Bird (1831–1904), kadınların eğitimini savunan Anna Maria van Schurman (1607–1678), Japonya’da Batı tıbbını uygulayan ilk kadın doktor Kusumoto Iine / Oranda O-Iine (1827–1903), evrim teorisini geliştiren doğa bilimci, biyolog ve jeolog Charles Darwin (1809-1882)’dir.
Bir Kitabı Hissetmek
Leitmotifi “değişim” olan bu kitap Harvard Üniversitesi’nde edebiyat alanında görev yapmış ve aynı zamanda entomoloji bursu almış olan kelebek uzmanı Nabokov’un cümlesiyle başlar. Çevirisi iki yıl süren bu eserde ben de New York’taki Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’ni ziyaret ettim ve kelebeklerin olduğu yerde Nabokov’a rastladım hem de eşim Jared’in tavsiyesi üzerine Texas’ta Armand Bayou Doğa Merkezi’ndeki kelebekleri görmeye gittim. 17. yüzyılda yaşamış ve yüzyıllarca ömrü olan Maria’nın dönüşümünü çevirmen olarak anlamaya çalıştım. Çevirdiğiniz her eseri bir laboratuvarda incelercesine çevirdiğinizde siz de o değişime şahit oluyor, öğreniyor, gelişiyor, bağ kuruyor, anlıyor, üzülüyor, neşeleniyorsunuz. Çevirisi tamamlanmış bir roman da tıpkı kelebek gibidir. Bazıları kelebeğe hayran kalır ya da ondan hoşlanmaz ve kelebekten önceki dönüşümü görmez. Halbuki çevirmen olarak bütün anlam, gizem kelebekten önceki dönüşümde sakladır. Çeviriyi nihayet teslim ettikten sonraki bir diğer keyifli an ise editörlüğünü üstlenmiş olan Gizem Olcay ile yaptığımız kitabın kaynakları ve doğa bilimi hususundaki fikir alışverişleriydi. Sizinle kitabın kaynaklarını sorgulayan bir editörünüz varsa sizden şanslısı yoktur.
Zaman makinesi olmasa da bazen duyularımızla seyahat ederiz. Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nde 110 milyon yıllık balığa dokunduğumda hissettiğim buydu. Böcekleri Seven Kadın romanını da her okuduğunuzda romanın sonsuz bir katmanına rastlayacaksınız. Eserde sadece dönüşüme şahit olmayacaksınız aynı zamanda yaklaşık 300 yıllık bir zaman yolculuğuna çıkacaksınız.
Özge Bauer
Kaynaklar
Steiner, G. (1975). After Babel: Aspects of language and translation. Oxford University Press. Bacon, F. (1880). The Advencament of Learning. (Edit: William Aldis Wright), Oxford Clarendon Press.
Böcekleri Seven Kadın hakkındaki yorumlarınızı bizimle Kayıp Rıhtım Forum üzerinden paylaşabilir, Çevirmenin Çemberi köşesindeki diğer içeriklere buradan ulaşabilirsiniz.
Daha fazlası için bizi Google Haberler üzerinden takip edebilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!