Menu
in ,

Yeni Diziciliğe Teorik Bir Bakış

Son yıllarda dizi piyasasının büyük değişim geçirdiği malum. Her gün yeni örnekleriyle hepimizi şaşırtmaya ve ilgi toplamaya devam eden dizi dünyasındaki bu değişimleri medya gurusu Marshall Mcluhan’ın tezleri bağlamında inceledik.

Dünya çapında televizyon yayıncılığının yeni bir boyut kazandığı ve buna mukabil olarak televizyon yapımlarının da ziyadesiyle kabuk değiştirdiği sanıyoruz ki tartışılmaz bir gerçektir. Game of Thrones gibi oyunun kurallarını bozup baştan yazan bir yapımın ardından dizi konsepti büyük oranda değişti. Bundan seneler önce Lost‘un ilk uyarılarını verdiği evrim bugün doruk noktasına ulaşmış halde. Son birkaç yılda ortaya çıkan yeni platformlar, yeni yöntemler dizilerin biçim ve içeriğini de ziyadesiyle etkiliyor.

Son iki üç yıl içerisinde başlayan ve kısa zamanda geniş bir takipçi kitlesi edinen bazı diziler, bahsettiğimiz bu yeni dizi yapım modelinin birtakım ayırt edici niteliklerini bize açık bir şekilde sunuyor; Westworld, Legion, BoJack Horseman, Dark, True Detective, Rick and Morty, Castle Rock gibi yapımlar bugüne kadar kitlelerin takip edip sevdiğinden çok daha farklı deneyimler sunarak geniş birer izleyici kitlesi edinmeyi başardı. Sanıyoruz öncelikle bu tip dizilerin neyi geçmişteki örneklerinden farklı yaptıklarına değinmek gerek.

İlk başta şunu belirtmeli; yukarıda adını saydığımız tüm bu diziler gereksiz açıklamalardan kaçınıyor. Bu durum zaten karmaşık olan senaryoları ile birleşince yapımlar herkes tarafından anlaşılması güç bir hâl alıyor. Bu durum televizyon yapımcılığının en durgun zekaya hitap ederek, en anlaşılır şekilde hikaye anlatma ilkesine tümden aykırı, fakat ilginç bir şekilde ziyadesiyle güç anlaşılan bu yapımlar kendilerine büyük izleyici kitleleri topluyor.

- Reklam -

Yukarıda bahsettiğimiz yapımların bir diğer ortak özelliği mekân zaman bütünlüğü ilkesini kökünden sarsmaları. Birbirine geçen hikayeler, lineer öykü anlatımının alt üst edilmesi, paralel evrenler, zaman yolculuğu ve benzeri yollar yardımıyla öykünün ve gerçekliğin giriftleştirilmesi, sezon sonuna dek tam olarak anlaşılamayan zaman mekan karmaşaları bu dizilerin her birinde az ya da çok kendisine yer buluyor. Yine anlatılan öyküyü anlamayı zorlaştıran bu yapıya sahip yapımlar kendilerine bu bilmeceyi çözmeye hazır ve hatta hevesli bir izleyici kitlesi yaratıyorlar.

Sanatsal görsellik ve özen bu tip yapımların bir başka ortak yönü olarak karşımıza çıkıyor. Westworld‘de sinema işçiliği ile kurulmuş sahneler, Legion‘da özel efektlerin psikolojik halleri yansıtmak üzere çok etkili bir şekilde kullanılması, Dark‘ın öykünün temasına müthiş derecede uyumlu bir şekilde simetriyi ön planda tutan bir sinematografiye sahip olması, Rick and Morty ve Bojack Horseman‘ın çizimlerindeki özen ve ince göndermeler yapımları kült mertebesine yerleştiren etmenlerin başında yer alıyor.

Bahsettiğimiz tüm bu unsurların yanı sıra bu tip yapımları izleyicinin gözünde muteber kılan, kült mertebesine oturtan en temel unsur zannediyoruz ki edebi ve felsefi doluluktur. Klasik televizyon yayıncılığının eğlenceyi ön plana alan, kafa boşaltmaya yönelik, hatta çoğu kimse tarafından düşünmeyi engellediği iddia edilen yapısı bu dizilerde kırılmıştır. Bilincin yapısından, insanın varoluşsal problemlerine kadar birçok değişik alanda gayet kayda değer laflar eden bu yapımlar, ettikleri lafların arka planında büyük klasiklerde daha yeni dönem sanat eserlerine kadar birçok klasiği kullanarak anlatıkları konuyu daha sanatsal hâle getirmekteler.

Peki tüm bunların iletişim kuramcısı ve medya gurusu olarak tanımlanan Marshall Mcluhan ve onun teorileri ile ne alakası var?

Çağının önde gelen kuramcılarından sayılan ve 21. yüzyılın kültürel ortamında büyük izler bırakan Mcluhan’ın temel kuramlarından biri, “Araç mesajdır,” cümlesi ile özetlenmektedir. Mcluhan’a göre mesaj sadece iletmek istediğimiz şey değildir; mesajı iletme yolumuz, yani bu mesajı iletirken kullandığımız araç da yapısı gereği bir mesaj içermektedir. Bundan dolayı aynı olay örgüsünün roman, sinema, tiyatro yahut bilgisayar oyunu şeklinde aktarılması, yani içeriğin aktarımında kullanılan aracın değiştirilmesi ortaya farklı mesajların çıkmasına yol açmaktadır. İçeriğin aktarılmasında kullanılan araçlar içeriğin ulaşılabilirliğini, limitlerini, yapısını etkilemekte ve aynı içerik farklı araçlarla ile tekrar tekrar ortaya kondukça başka mesajlar da içermektedir.

Tahmin edilebileceği üzere bu teori medyanın her türünü olduğu gibi televizyon yayıncılığını ve sinemayı da ilgilendirmektedir. Kadife Karanlık isimli derleme kitabında Mcluhan’ın sinema televizyon yayıncılığına dair görüşleri şu şekilde aktarılmaktadır:
“McLuhan ve Powers televizyonun sinema üzerindeki etkilerini de incelemeye almaktadırlar. 1931’den 1945’e kadar Hollywood film stüdyoları, kitlesel izleyiciye kilitlenmişti. Eğitimli insanlar da dahil olmak üzere herkes sinemaya gidiyordu ve film senaryoları, buna bağlı olarak, orantılı bir miktar edebiyat da içeriyordu. Ama kitlesel bir medyumun karakteristiklerini daha da geliştiren televizyon ortaya çıkar çıkmaz, filmler, izleyicinin düzeyine göre uzmanlaştılar. Sanat filmi sonradan ortaya çıktı. Disney filmleri, ergenlik öncesine uyum sağladı vs. Başka bir deyişle yazılım donanımı, o güne kadar yaptığından daha yoğun bir biçimde çeşitlenmeye başladı. Yazılım donanımı çeşitliliğinde nihai sonuç, özel hattır. İlke, televizyonla da uyum göstermektedir. Primetime, kitlesel izleyici için tasarlanmıştır; ama kablo, kitlesel kullanımı parçalamak için tasarlanmıştır. Gerçekten de günümüzde IBM gibi bilgisayar şirketleri sürekli olarak yeni yazılım donanımları geliştirmektedirler.”
Neredeyse her evde bulunan ve ücretsiz izlenen televizyon, hedef kitle olarak olabilecek en geniş aralığı belirlemiştir bu yüzden de klasik televizyon yayıncılığı izleyicinin dikkatini devamlı üzerinde tutmaya yönelik, fazla kafa yormayı gerektirmeyen, çoğu zaman epizodik ve her hafta süreklilik sağlamak zorunluluğundan dolayı düşük prodüksiyonlu yapımlardan ibaret olmuştur. Bu hafif yayıncılık karasal yayın ağında bulunan kanallarda hâlâ büyük oranda devam etmektedir fakat son yıllarda ortaya çıkan birtakım gelişmeler Mcluhan’ın terminolojisiyle bu alana yeni “araçlar” eklemiştir ve bu araçlar aktarılan şeyin içeriğinde büyük değişikliklere sebep olmuştur.

Bahsettiğimiz bu araçlar tahmin edebileceğiniz üzere paralı kanallar ve Netflix, Hulu, Amazon vb. internet hizmetleridir. Hizmete ulaşmak için klasik televizyon yayıncılığının aksine bir meblağ ödemeyi gerektiren bu tür sistemler dizi yayıncılığının yeni bir yol almasına sebep olmuştur. Bu yeni hizmet satın alma pratiği ve internetin özgürlükçü yapısı; yapımcıları, senaristleri ve yönetmenleri daha cesur, daha ayrıksı, daha özgün işler yapmaya sevk etmektedir. Bu cesur, ayrıksı ve özgün işler kendilerine özgü bir izleyici kitlesi edindikçe de bu tür platformlarda ve hatta klasik televizyon yayıncılığı yapan karasal yayın platformlarında dahi bu tip işler daha kolay kabul görür hale gelmekte, bu yeni araçların etkisiyle dizi yayıncılığı günden güne değişmektedir.

Dizi yayını değiştiren bir başka etken de prodüksiyon gelirlerinin reklam firmalarından değil bizzat bu prodüksiyonları izlemek isteyen seyircilerden karşılanıyor olmasıdır. Bu durum bu tür platformlara daha geniş hareket alanları sağlamakta, daha deneysel işlerin ortaya çıkması yolunda cesaret vermektedir.

Özellikle Netflix örneğinde gördüğümüz üzere dizilerin “arkası yarın” mantığında yapımlar olmaktan çıkıp tüm sezonuyla aynı anda gösterime giren yapımlar olabilmesi de klasik dizi kurgusunu değiştirmekte, dizilerin çok uzun ve çok dönemeçli birer sinema filmi formatına dönüşmesini sağlamaktadır. Dizi türünün kurgu yapısındaki bu tür değişiklikler ilerleyen süreçte türün başkalaşmasına, daha farklı tekniklerle, daha alışılmadık yöntemlerle öykülerinde anlatılabilmesine zemin hazırlayabilir.

Özetlemek gerekirse; özellikle bilimkurgu, fantastik, korku vb. alanlarda HBO gibi kablolu televizyon kanallarında ve Netflix benzeri internet yayın platformlarında sanatsal, felsefi ve fikrî yönü daha derinleştirilmiş, sinematografi bağlamında gelişmiş, teknik ve kurgu bakımından deneysel işler görmeye devam edecek gibiyiz. İnternetin ve kablolu yayın sistemlerinin sağladığı yeni imkanlar ve araçlar, dizi formatını nereye doğru sürükler bilemiyoruz.

Siz bu yenilikçi dizilerden memnun musunuz? Bu tarz şeyleri daha fazla görmek, izlemek ister misiniz bilmek isteriz.

Uğur Uçkıran

1991 yılında Manisa'da doğdu, Ege Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı okudu. Halen orada yüksek lisans yapıyor. Öyküler yazdı, öyküler yayınladı. Bilgisayarında iki öykü kitabı dosyası var. Bir ayağı Arthur C. Clarke'ta bir ayağı Ahmet H. Tanpınar'da. Bir gözü Tarkovski'de Bergman'da bir gözü Christopher Nolan'da.

Yorum Yap

Exit mobile version