Menu
in ,

Frostpunk: Post Apokaliptik Bir Buzul Cehenneminde Hayatta Kalmak

This War of Mine ile dikkatleri üzerine çeken 11 bit Studios’un çok beklenen kıyamet sonrası oyunu “Frostpunk”ı, soğuktan buz kesmiş parmaklarımızla anlattık!

İliklerine kadar buz tutmuş bir dünyada hayatta kalmak için ne kadar ileri gidebilirsiniz?

Frostpunk ilk olarak 2016 yılının ağustos ayında 11 bit Studios tarafından duyurulmuştu. This War of Mine hayranları olarak ziyadesiyle heyecanlandık, zira adlarını duyurdukları oyun bir savaş atmosferine sahip olsa (oyun piyasasının %80’i gibi) merkezinde olanlar o savaşı kazanan kahramanlar değil, o savaşta hayatta kalmaya çalışan sıradan vatandaşlardı. Devrim niteliğinde bir oyun olan This War of Mine da kendisinden sonra çıkacak oyunu fazlasıyla merak ettirdi, çünkü beklentilerimiz epey yüksekti. Yaşanan birtakım aksiliklerden ötürü Frostpunk’a söylenen tarihte kavuşamasak da oyun geçtiğimiz hafta dijital mağazalarda yerini aldı. Peki beklediğimize değdi mi? Gelin birlikte inceleyelim.

Frostpunk: İçimizi Isıtan Bir 19. Yüzyıl Hikâyesi

Frostpunk, 1886 yılında yaşanan bir kar fırtınası sonrası büyük şehirleri terk edip hayatta kalmaya çalışan insanların mücadelesini konu alıyor. Ve oyuncu da soğuktan kaçarak hayatta kalmaya çalışan insanlara önderlik eden kişi oluyor. Yetki ve güç, beraberinde sorumluluğu getiriyor.

- Reklam -

Türünün ilk örneği olmakta Frostpunk, öyle ki bir toplulukla hayatta kalmak üzerine olan başka bir oyun yok. Pekalâ şehir inşa ettiğimiz veya devlet yönettiğimiz sayısız oyun oynadık, evet, ama Frostpunk böyle değil. Hayatta kalmak zorundasınız, hayatta kalmak için kaynak toplamaktan teknoloji üretmeye, disiplini sağlamaktan insanlara her sabah kalkıp işe gitmek için bir amaç vermeye kadar sayısız eylemi yerine getirmek zorundasınız. O yüzden Frostpunk’ı Tropico’dan, Cities: Skylines vs. gibi oyunlardan ayıran en önemli özellik (onlarca var fakat en göze çarpanı), o veya bu şekilde kaybedecek olmanız. Bir şekilde yolunu bulup etliye sütlüye karışmadan kendi yağınızda kavrulamıyorsunuz. Yani omlet yapacaksınız ve birkaç yumurta kırmanız gerekiyor, başka yolu yok.

Oynanış ve Mekanikler

Bir ısı jeneratörü etrafına yerleşim yeri kuruyorsunuz, Frostpunk’ın olayı bu en sade hâliyle. Fakat dikkat etmeniz gereken başka parametreler de var. Ekranın alt kısmında iki bar göreceksiniz, biri umut, diğeriyse memnuniyetsizlik. “Herkesi memnun edemezsin.” sözünü eminim hepiniz duymuşsunuzdur. İşte bu söz Frostpunk’ta ete kemiğe bürünüyor. Öyle ki aldığınız her karar bir grup tarafından takdirle karşılanırken diğer grup tarafından eleştiriliyor. Bu sebepten ötürü dengeyi iyi ayarlamalısınız, fakat oyun buna pek imkân vermiyor. Soğuktan şikâyet eden insanları jeneratörü yakmak için kömür toplamaya yolluyorsunuz fakat bu hiçbir zaman yeterli olmuyor, bu sebepten ötürü fazla mesai istiyorsunuz, hop, insanlar size karşı öfkeli. İş gücünüz az, çocukları hafif işlerde çalıştıralım diyorsunuz, kadının teki çıkıp Hababam Sınıfı’ndan Çalışkan Ahmet gibi onların kaleme, okula, okumaya ihtiyacı var diyor. Aynı şey tersi için de geçerli. Çocuklar çalışmasın dediğiniz vakit, “E ne yapacaklar, evde oturup yağan karı mı izleyecekler yani?” diyor birileri.

Kömür, odun, çelik, buhar makinesi, besin ve pişmiş yemek olmak üzere altı kaynak mevcut oyunda. Hepsinin ortak özelliği zor bulunmaları ve çabuk tükenmeleri. İş gücünün çoğunluğunu bir kaynağa aktardığınız vakit diğer kaynaklar yetersiz kalacak ve bu da sonunuzu hazırlayacak. Öyle ki kömüre abandınız, amacınız insanlar yuvalarında sıcak sıcak otursun. Ama bu sefer aç kalacaklar. Hadi yemeği de hâlletiniz bir şekilde, bu sefer de sağlık sorunları baş gösterecek. Bakın tekrar tekrar söylüyorum, bu oyunda kafa rahatlığıyla arkanıza yaslanıp başarılı olmak gibi bir şey yok. Belki yaklaşırsınız, ama o da fitil fitil gelir burnunuzdan.

Kaynakların yanı sıra teknoloji ağacı ve kanun kitabı mevcut oyunda. Teknoloji ağacı, tahmin edeceğiniz üzere kaynak harcayarak muhtelif teknolojileri elde etmekte kullanılıyor. Atölye inşa edip içerisine bina başına beş mühendis koyduktan sonra belirli yükseltmeler yapabiliyorsunuz. Bu yükseltmeler jeneratörün verimliliğinden fabrika kurmaya kadar gidiyor, hâyli yeterli bir çeşitlilik var. Kanun kitabıyla da belirli kanunlar çıkartıyor ve hayatta kalan topluluğu ona göre şekillendiriyorsunuz. Çocuk işçi çalışacak mı yoksa çalışmayacak mı? Ölüler cenazeyle mezarlığa mı gömülecek yoksa bir çukur kazıp hepsini içine mi atacağız? Ağır hastalara nasıl bir tedavi uygulayacağız? Bunlar gibi birçok şeye siz karar vereceksiniz. Bu kararların hiçbirinden geri dönemiyorsunuz. Yani oyunun başındaki insan ihtiyacını karşılamak için çocukları çalıştırırken görece bolluğa eriştikten sonra, “Tamam yahu, siz artık çalışmayın,” diyemiyorsunuz. Tabir caizse incecik bir buz üzerinde yürüyorsunuz.

Belirli bir süreden sonra insanlara bir amaç kazandırmak doğrultusunda yeni kanunlara ve düzenlemelere ihtiyaç duyuluyor oyunda. Bu da kanun kitabına yeni bir sayfa katıyor; amaç. Amaç doğrultusunda insanları disiplin ve düzene teşvik edebilir veya bütünüyle dine yöneltebilirsiniz, tamamıyla sizin tercihinize kalmış. Yalnız bilgilendirmekte fayda var, her seçiminizin bir geri dönüşü olacak.

Frostpunk’ın bana kalırsa en zevkli ve ince işlenmiş kısmı keşif ekipleri. Öyle ki belirli bir noktadan sonra jeneratörün etrafında kurulu yerleşkeden sağa sola keşif ekipleri yollamak durumunda kalıyorsunuz. Tek hayatta kalan grup biz olamayız düşüncesiyle çıktığınız bu yolculuk size kaynak haricinde bambaşka şeyler de getirebiliyor. Bu gelenlerle birlikte yönetici olarak hem sizin, hem de insanların kanı donabiliyor (hâlihazırda soğuk yetmiyormuş gibi), dış dünyadan gelen haberlerle birlikte insanlar arasında hizipleşme ve huzursuzluk başlayabiliyor. Belirtmekte fayda var, keşif olayı sadece sağa sola ekip yollayıp oralarda ne olup bittiğini öğrenmekten ibaret değil, pekalâ karakol kurup kaynak da sağlayabiliyorsunuz kendinize. Hatta bu bir noktadan sonra elzem hâle geliyor.

Liderlik yaptığınız şehirde onlarca insan var, onlarca insan demek, onlarca sorun demek. Oyunu oynarken karşınıza rastgele olaylar çıkacak ilgilenmek zorunda olduğunuz, tıpkı kanunlar gibi bunların da bir geri dönüşü olacak size, umut ve huzursuzluk temelinde. Bir anne, hasta çocuğuyla birlikte karşınıza gelecek ve istihkakından fazla yemek isteyecek. Evladının hastalanmasından endişelenen bir anne kızının işe gitmesini istemeyecek. Bu ve bunun gibi sayısız olay çıkacak karşınıza, bazı olaylarda ikiden fazla seçeneceğiniz de olacak, kalabalığa Allah yarattı demeden girişmek gibi. Zira bir noktadan sonra insanların talepleri artacak ve bu talepler karşılanmadığı vakit canları sıkılacak. Bu sebeptendir ki meydandaki kalabalığa tutamayacağınız sözler vermek yerine yaş meşe odunu vermeniz daha yeğ.

Memnuniyetsizliği kontrol altında tutmak (veya indirmek) ve umudu yükseltmek için belirli enstrümanlar mevcut oyunda. Düzen veya din, neyi seçerseniz seçin, şiddete başvurmak zorunda kalacaksınız. Biri gıda deposundan insanların güç bela toplayarak biriktirdiği yemekleri mi aşırdı? Toplayın meydana, kırbaçlatın, kırbaçlatın ki ibret olsun ve hırsızlara öfkeli olanların öfkesi dinsin.

Hiçbirimiz Mâsum Değiliz

Frostpunk’ta hayatta kalmak için yapılması gerekenleri yapan (veya yaptıran) birini oynuyorsunuz, ama inanın tek “canavar” siz değilsiniz, oyun bu hissiyatı çok rafine bir şekilde size veriyor. Hastalara fazladan yemek verelim de çabuk iyileşsinler dediğiniz vakit halktan birinin, “Yani iyi güzel de, bunca yoklukta gerek var mı, zaten ölecekler,” dediğini duyabiliyorsunuz. Parmakları mosmor hâlde şehre mülteciler geldiği vakit huzursuzluk artıyor, insanlar hep bir ağızdan, “Kendimize zor yetiyoruz, bi’ de bunlar çıktı başımıza,” diyor. İşte bu vakit keşke şu adamı meydanda kırbaçlatabilsem diyorsunuz fakat yerleşkedeki insanlarla direkt olarak iletişime geçemiyorsunuz. Bütünüyle isimlerden ve istatistiklerden ibaretler. İşte Frostpunk’ın inceliği burada ortaya çıkıyor. Bir noktadan sonra insanlara insan değil de hayatta kalma aracı olarak bakıyorsunuz, onlar için, onlara rağmen, onlarla birlikte.

Oyun size, “Ne yap et, hayatta kal,” diyor fakat hepsinden önce şunu soruyor: Bu süreçte kime dönüşeceksin?

Zaten olur da başarılı bir şekilde senaryoyu tamamlarsanız bunların hepsi karşınıza çıkıyor, tıpkı This War of Mine’daki gibi. İşte o an yüzünüze tokat gibi çarpıyor yaptıklarınız ve yaptıklarınızla birlikte dönüştüğünüz varlık.

Artılar & Eksiler

66 saatte 250.000 kopya satan bir oyun Frostpunk, sabırla beklendi, beklediğimize de değdi, bu doğrultuda da çok olumlu yorumlar yapıldı oyun hakkında. Tabii bu demek değildir ki oyunun eksiklikleri mevcut değil.

Frostpunk’ın en ama en büyük eksiği, oyuncu topluluklarının da hep bir ağızdan söylediği gibi sandbox modunun olmaması. Yani belirli bir senaryo dahilinde oynamak zorundasınız oyunu ki bu da farklı sıkıntılara yol açabiliyor. Yeniden oynanabilirlik bunlardan bir tanesi. Frostpunk zaten kendi başına zor bir oyunken bir de senaryo ve belirli amaçlar dahilinde oynandığı vakit bir süre sonra oyuncuyu sıkabilir. Oyun dahilinde seçeneklerinizi fazla esnetemezken bir de işin içine senaryo girince her şey zamanla basmakalıp bir hâl alabilir. Bunu söylemişken üstüne basa basa sizleri uyarayım, eğer ki oyundan zevk almak istiyorsanız sakın ama sakın bir rehbere veya Let’s Play videosuna bakmayın. Başarısız ola ola çözün olayı, aksi takdirde oyunu üç saat oynayıp, “Ee, bu kadar mı yani?” demeniz işten bile değil.

Oyunun optimizasyonu korkunç, ne yazık ki durum böyle. Yani sistem gereksinimlerini karşılayan, hatta gereksinimlerin üzerinde bir bilgisayara sahip olsanız dahi şehir büyüdükçe FPS düşüşleri ve donmalar yaşayacaksınız.

Her ne kadar katılmasam da internette fazla söylendiği için yazmakta fayda görüyorum; kimi oyuncular Frostpunk’ı duygusal bağ kurmak konusunda This War of Mine ile kıyaslıyor. Fakat hatırlamakta fayda var, This of War Mine’da en fazla dört kişiyi yönetirken, Frostpunk’ta bu sayı yüzlerle ifade edilebilecek rakamlara kadar çıkabiliyor. Ve geriye kalan bağ bütünüyle oyuncunun role play yeteneğine ve hayal gücüne kalıyor. Maden çöktü ve gönüllü gerekiyor, o madende çalışanın babam olduğunu düşünüyorum ve ona göre karar veriyorum, sonucu iyi olur, kötü olur, tartışmaya açık. Her şey bir yana, önceden de belirttiğim gibi, hayatta kalmaya o kadar yoğunlaştırıyor ki oyun sizi, bir noktadan sonra her şey, ama her şey istatistik ve araç hâline geliyor, siz de geçen her saniye daha duygusuz hâle geliyorsunuz ve hiçbir ahlâkî/vicdanî yükümlülük hissetmiyorsunuz.

Gel gelelim artılara. Öncelikle Frostpunk türünün ilk örneği, bu sebepten ötürü kocaman bir takdiri hak ediyor. Buna ek olarak ziyadesiyle iyi grafiklere sahip (ki benim için zerre kadar önemli değil), tipi resmen yüzünüze yüzünüze yağıyor oynarken. Çaresizlik ve kıyamet sonrası atmosferi çok ama çok iyi ki bundaki en büyük pay içerik veya oynanışın değil, müziklerin. Bunların yanı sıra Frostpunk’ta, “Oh be, düzeni kurduk,” gibi bir mantık yok. Sürekli bir belirsizlik, sürekli bir zorluk durumu mevcut ki oyunu “bağımlılık yapıcı” durumuna sokan da bu. Termometreler -60 derecede patlayabilir ama ısı çok daha düşük değerlere inip halkın ihtiyaçları dallanıp budaklanınca omuzlarınızdaki yük artıyor.

Son Karar

Parlak grafikli içi boş oyunların sektörü istila ettiği bu dönemde karşımıza çıkan Frostpunk, biz oyun oynamayı seven insanlar için bir lütuf niteliğinde. Hikâyesi doyurucu, oynanışı basit ve ilgi çekici. Buna ek olarak şöyle güzel bir ekibe sahip:

“Evet, genişletme paketleriyle ilgili planlarımız mevcuttu ve şu an %100 olarak eminiz ki bunu yapıyoruz, ücretsiz güncellemeler dahil olmak üzere tabii ki!”

Oyuncuların ihtiyaçlarını dikkate alan bir geliştirici ekip bu dönemde bulunmaz nimet, bilginiz olsun. Bu sebepten ötürü eksiklik olarak bahsettiğim sandbox modu yakın zamanda oyuna eklenebilir.

Destekleyin bu insanları, destekleyin ki gerisi gelsin ve oyun piyasası ucuz dramayı vurucu konu diye oyunculara yediren PS oyunlarına kalmasın.

İhsan Çağatay Boz

1991 yılında geldiğim bu dünyanın mevcut gerçekliğinden hiçbir zaman memnun olmamam hasebiyle oyunların ve kitapların sonsuz dünyasında yaşarken, her şeyi istediğim şekilde bükebildiğim öyküler yazıyorum. Tarih ve felsefenin yanı sıra insanlığın nükleer savaşlar, durdurulamayan virüsler veya kontrolden çıkan yapay zeka ile intihar ettiği veya karanlığa gömüldüğü eserlere de ilgim ve takdirim sonsuz. Son olarak, George Romero ile başlayan zombi sevdam katlanarak devam etmekte.

Yorum Yap

Exit mobile version