Menu
in ,

Love, Death & Robots: Netflix Animasyonun Kitabını Baştan Yazıyor

David Fincher ve Tim Miller imzalı Love, Death & Robots’u izledik. Övmek için sayfalardaki yerimizi alalım dedik! Netflix’in yeni animasyon dizisini sizler için inceledik!

Animasyonseverlere adeta bir müjde gibi duyurulan ve duyurulduğu günden beri büyük bir heyecanla beklenen Love, Death & Robots dizisi sonunda izleyicilerle buluştu. Yayınlandığı ilk saatlerden itibaren büyük bir coşkuyla karşılanan dizi bence bütün bu coşkuyu fazlasıyla hak ediyor.

Diziyi övmeye neresinden başlasam açıkçası bilemiyorum. Daha ilk bölümünden büyük bir heyecana kapıldım. Diziyi çabuk bitirmeyeyim diye kendime günlük limit koydum ama yine de 2 gün içerisinde bütün bölümleri izlemekten kendimi alıkoyamadım. Her biri birbirinden muhteşem hikayeleri, birbirinden kaliteli animasyonları ile adeta dizi ellerimden kayıp gitti bana da ikinci sezonunu beklemek kaldı.

- Reklam -

Başlayalım

Peki, gelin öncelikle dizinin bir hikayeyi anlatmadaki başarısından bahsedelim. Dizinin en fazla 17 en az 5 dakikalık bölümlerin her dakikasını etkili bir şekilde kullanarak anlattığı hikayeleri size aktarmadaki başarısı gerçekten büyük bir saygıyı hak ediyor. Bölümlerinin bilimkurgu ve fantastik öğeler üzerine kurulması ve çoğunlukla gelecekteki hikayeleri anlatması sebebiyle herkes diziyi Black Mirror’a benzetiyor ama bana göre Love, Death & Robot sürekli bölümlerine anlam yüklemek, size zorlama mesajlar vermek gibi amaçlar gütmemesiyle beraber Black Mirror’un bile üstüne çıkıyor. Dizinin ne sizi teknoloji hakkında uyarmak, ne gelecek hakkında korkutmak ne de politikanın ne kadar kötü bir şey olduğu mesajını vermek gibi bir derdi var. Tek derdi sizi etkilemek ve keyifli dakikalar geçirmenizi sağlamak.

Bu anlamda anlattığı hikayelerin çeşitliliği de bir diğer övgü konusu. Bir bölümde beyin dalgalarıyla kontrol edilen canavarların kafes dövüşleri anlatılırken diğer bölümde kıyamet sonrası bir dünyayı ziyaret eden üç robotun eğlence dolu anlarını ekrana yansıtıyor. Bu bölümlerin arasında, neredeyse hepsini izlemesinin müthiş keyifli olması dışında hiçbir bağ yok. Bakın size tüm samimiyetimle söylüyorum “Sonnie’nin Avantajı”, “3 Robot”, “Şekil Değiştirenler” ve “Gizli Savaş” gibi bölümlerin her biri kendi animasyon dizisi çıksa piyasadaki çoğu animasyon yapımının üstünde yer alırdı. Eh böyle bölümleri bünyesinde barındıran Love, Death & Robots’un şu andaki haliyle çok üst düzey bir animasyon dizisi olduğunu söylememiz abartı olmaz sanırım.

18 bölümünün 18 farklı animasyon ekibinin hazırladığı dizinin gerçekten her bir bölümü ayrı bir sanatsal güzellik. “Aquila Yarığı’nın Ötesinde” gibi bölümlerinde neredeyse gerçek oyuncular olduğuna inandığınız kadar gerçekçi animasyonlardan, “Balık Gecesi” gibi yağlı boya tablosuna benzer sanatsal çalışmalara, Steampunk yapımlardan çizgi filmvari yapımlara kadar değişen animasyon tekniklerini adeta başımı döndürdü mutluluktan.

Dizinin genelini bu kadar övdükten sonra izninizle biraz da en sevdiğimiz bölümler üzerine odaklanmak istiyorum. Yazının bu kısmında küçük küçük spoilerlar olabilir o yüzden bu kısımları bölümleri tek tek bitirdikten sonra okumak isteyebilirsiniz.

Sonnie’nin Avantajı

Açıkçası dizinin böylesine sağlam bir bölüm ile açılış yaparak seyirciyi ekrana kilitlemesi, bu kadar çok konuşulmasının en büyük sebebi bence. Çoğu insanın daha ilk bölümü bu kadar fazla sevmesi diziyi daha çok sahiplenilmesine sebep oldu. Beyin dalgalarıyla canavarları yöneterek yer altında bir kafes dövüşünü anlattığı bölümde animasyonun güzelliği ve anlatılan hikayenin çekiciliği birbirine o kadar uyuyor ki bölümün ne zaman bittiğini gerçekten anlayamıyorsunuz. Özellikle neon renkleri kullanarak yarattığı görsel güzellik insanı kendine çok çabuk hayran bırakıyor. Bölümün gergin havası, tehditvari atmosferi ile sizi içine çekiyor ve göz kırpmanıza bile izin vermiyor.

Üç Robot

Üç Robot kim ne dersin desin dizinin en sevdiğim bölümlerinden biriydi. Üç tane robotun kıyamet sonrasındaki dünyaya turistik bir gezi düzenleyerek insanların sonunun neden böyle olduğunu araştırdığı bölüm bol göndermeli, bol kedili ve bol kahkahalı harika bir bölümdü. Özellikle Siri’nin insanlığa ve onların yaşam biçimlerine yaklaşımları gerçekten çok güzeldi.

Tanık

Son zamanlarda çok meşhur olan “tekrar eden zaman” yapımlarının bir tanesine de biz yer verelim diyen David Fincher ve Tim Miller ikilisi, geçtiğimiz günlerde çıkan ve hepimizin beğenisi toplayan Örümcek Adam: Örümcek Evreninde filminin yapımcılarıyla birlikte çalışmış ve bize hem sanatsal olarak parmak ısırtan hem de beyin yakan harikulade bir iş çıkarmış. Bölümün tek eleştirebileceğimiz yanı cinselliği fazla ve kör göze parmak olarak kullanması olabilir. O dakikaları çıkartıp biraz daha kısa tutabilse bence çok daha fazla beğeni toplayabilirdi.

Aquila Yarığı’nın Ötesi

Tartışmasız en sevdiğim bölümlerden birisi buydu sanırım dizide. Size sürekli “acaba bunlar gerçek insanlar mı?” diye düşündüren muhteşem animasyonu ayrı bütün bölümü tekrar tekrar izlemenize sebep olacak korkutucu sonu ayrı muazzam. “Living in the Shadows” şarkısını gerçekten bütün bölüme harika yedirmişler. Vallahi filmi olsa oturur iki-üç kere izlerim o kadar güzel. Ayrıca bu bölümün Alastair Reynolds’ın kısa bir hikayesinden uyarlandığını da söylemeden geçmeyelim.

Zima Mavisi

Sanıyorum Aquila Yarığı sübjektif olarak en sevdiğim bölüm olsa da objektif olarak en güzel bölümü sona sakladım. Zima Mavisi animasyon tekniğinden başlayarak farklı bir sanat dürtüsüyle yola çıkıldığı çok belli bir bölüm. Hikaye anlatma tarzı ve anlattığı hikaye animasyonuna bu kadar uyamazdı herhalde. Bu bölüm hakkında hem çok fazla şey yazmak hem de hiçbir şey yazmamak istiyorum. Çünkü bölüm net kendi başına bir sanat eseri. Diziyi izlemeyecekseniz bile hatırımız için sadece bu bölümü izleyin.

Doğrusunu söylemek gerekirse Love, Death & Robots animasyon dizilerine olan hasretimize ilaç gibi geldi. Ben diziyi izlerken inanılmaz keyif aldım. Diziyi izlediniz mi yok eğer izlemediyseniz ve izlemeye karar verdiyseniz bitirdikten sonra yorumlarınızı mutlaka bekliyorum.

M. Halit Koçak

1994’te Erzurum’un soğuk bir kış gününde doğan, beyaz saçlarını ailesinden genetik yoluyla alan biri. Daha geçen seneye kadar dünyayı kurtarabileceğini sanan Çevre Mühendisi. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Denize ve denize yazılan bütün şiir, öykü ve hikayelere aşıktır. Bağımsız ve amatör olan bütün yapımlar onun için tutkudur. Onu her yerde ‘’Tavşan’’ diye bulabilirsiniz.

Yorum Yap

Exit mobile version