Menu
in ,

Maniac: Televizyon Tarihinden Bir Karışık Kaset

Netflix’in nostalji kokan sıra dışı yeni mini dizisi “Maniac”ı sizler için inceledik.

Netflix’in yeni dizisi “Maniac” zihinsel problemleri olan iki insanın hayatının ilaç deneylerinde garip bir şekilde kesişmesini anlatan bir yapım. Dizi, alternatif bir evrenin 1980’lerinde geçiyor. İlk bakışta bilimkurguyla süslenmiş bir şekilde yapay zeka, insan beyni ve mutluluk hakkında sorular soruyor gibi görünse de bunlar sadece dizinin dış kabuğunu oluşturuyor. İçeride çok farklı, çok özel bir yapım Maniac…

Karmakarışık Ama Uyumlu

Dizimiz, şizofreni tanısı konulmuş Owen Milgrim (Jonah Hill) ve geçmişinde büyük trajediler yaşamış olan Annie Landsberg (Emma Stone) karakterlerine odaklanırken yönetmen koltuğunda True Detective’den tanıdığımız Cary Joji Fukunaga oturuyor. Senarist odasında da bulunan Fukunaga’nın yanında The Leftovers ve Bridge gibi yapımlardan tanıdık gelen Patrick Somerville ve kendisini Mr. Robot’tan hatırladığımız Amelia Gray gibi isimler de bulunuyor.

Başlıkta dikkatinizi çekmiş olabilecek bir benzetmeyle geldim bugün karşınıza, bir karışık kaset… Bir karışık kaset, genellikle sevdiğiniz veya değer verdiğiniz birisi adına hazırlanan bir kasettir. İçerisine hoşunuza giden ve karşınızdakinin hoşuna gidecek şarkılar bulundurur. Günümüzde eskimiş, kullanılmayan bir terimdir. Nostaljidir. Duygusal açıdan ise çok değerlidirler. İlk bakışta içerisinde anlamsız gelen bir sıralamada, birbirleriyle ortak noktaları yok denecek kadar az olan şarkılar barındıran bir kasetten ibarettir. Dinlemeye başladığınız anda bu değişir; öyle özel bir sırada, öyle özel bir melodiyle gelmeye başlar ki bu şarkılar sizlerin içinizde uzun zamandır uyumakta olan bazı hisleri uyandırır. Mutlu eder. Maniac tam anlamıyla bu tanıma uyan bir dizi; ilk bakışta güzel ancak bir uyum içerisinde olmayan, karmaşık görünen, çok farklı şeyi barındıran bir dizi ancak, izlemeye başladığımız anda her şey o kadar uyumlu, o kadar harika geliyor ki… Uzun zamandır uyuyan hislerimiz uyanıyor.

- Reklam -

1980’lerin atmosferinde iliklerimize kadar nostalji hissederken, etraflarındaki dünyayla tamamen uyumsuz iki karakter gözlerimize çarpan ilk şeyler oluyor dizide. Bu karakterleri oynarken Jonah Hill’in ve Emma Stone’un her anlamda kariyerlerinde büyük bir adım attıklarını söylemek yanlış olmaz sanıyorum. Bu arada, söylemeden geçmeyelim: Bu cümleden sonrası dizinin finaline kadar sürprizbozan (spoiler) içerebilme tehlikesindedir. Bunu bilerek okumaya devam edebilirsiniz veya koşarak diziyi açıp geri gelebilirsiniz. Size kalmış.

Biz karakterimiz Owen’ı tanımaya başlarken, o işinden kovuluyor. Kısaca Owen, onu bu dünyaya bağlayan tek şeyi de kaybediyor. Kopukluğun ortasında, kendisiyle baş etmeye çalışırken Owen’ın ailesiyle olan garip ve gergin iletişimini, ilişkisini görüyoruz. Ailesi ondan, mahkemede kardeşi adına yalancı tanıklık yapmasını istiyor. Bu zaten genel anlamda rahatsız hisseden Owen’ı daha da rahatsız bir duruma sokmaya başlıyor. Yetmiyormuş gibi; Owen uzun zamandır ara ara gördüğü gerçek olmayan kardeşiyle, kendisinin bir kahraman olduğuyla ve dünyayı kurtaracağıyla alakalı bir konuşma geçiriyor. Anlayacağınız üzere hayatının kötü bir dönemini yaşamakta Owen. İşte tam bu dönemdeyken gördüğü bir reklamda, bir ilaç firmasını fark ediyor. Denenmekte olan, çok fazla şey yapabildiğini iddia eden bir ilaç gözüne çarpıyor…

Annie ise, A harfi şeklinde olan bir ilaca bağımlılığıyla gösteriyor kendisini bizlere. Bir grup gençle beraber kalan, işsiz olan Annie’nin geçmişi tatlı bir geçmiş değil. Küçüklüğünde psikolojik rahatsızlıkları olan annesinin çekip gitmesi onu derinden etkilemiş. Babasının depresyona girmesi üzerine kız kardeşine kendisi bakmaya çalışmış, onun arkasını kollamış ancak seneler önce kız kardeşiyle birlikte bir gezideyken bazı olaylar ve Annie’nin davranışları olarak yorumlanabilecek şeyler iki kardeşin arabasının kaza yapmasıyla sonuçlanmış. Annie kazayı fiziksel bir yara almadan atlatmayı başarırken, kardeşi hayatını kaybetmiş. O zamandan beri yaşanan her şey için de kendisini suçlamış. Bağımlısı olup aşırı kullandığı bu ilaçlarının bitmesi problemlerini arttırmaya başlarken ilacı tekrar bulma çabasına girişiyor. İlacın, deneysel bir ürün olduğunu ve firmanın testlerini hâlâ devam ettirdiğini öğrendiğindeyse yapması gerekeni kafasına yerleştiriyor. Bir şekilde, ne yapıp edip, o teste girmesi lazım…

Haplar, Rüyalar ve Duygular

Testler başladığında ve konu ilerlediğinde, dizinin bizlere belli ettiğinden çok daha fazlasını anlattığını fark ediyoruz. Testler üç hap üzerinden hareket ederken dizi bizlere konunun altında işlenen metinlerin, ilk bakışta alakasız gelen yapay zeka, insan beyni ve mutluluktan ibaret olmadığını, hepsini bir araya getiren başka bir şey olduğunu söylemeye başlıyor. Bu ne mi? İnsan duyguları. Nefret, sinir, mutluluk, rahatlık, üzüntü, depresyon… Dizi bu duyguların hepsine teker teker bir karakter gibi davranarak onları uzun bir incelemeye alıyor.

Her hap karakterlerimizi farklı bir rüyaya yerleştirirken dizi de bu rüyaların içerisinde bir şekilde birbirlerini bulmaya devam eden Annie ve Owen’ı ele almaya başlıyor. Duyguların derinliklerine iniyor, teker teker tüm duyguların ne olduğunu sormaya başlıyor. Annie ve Owen’ın üzerinden “anlaşılma” hissinin ne demek olduğuna değiniyor. Arkadaşlığın anlamına giriyor, sevginin ne demek olduğunu hatırlatıyor. Altını çizmekte büyük bir fayda var, aşkın veya romantik bir sevginin değil, sadece sevginin. Daha sonra da, Owen ve Annie üzerinden ikisine de ayrı olarak işlediği tek duygu olarak depresyonu ele alıyor. Depresyonun farklı çeşitlerini, ne anlam ifade ettiklerini söylüyor bizlere. Bu sırada ailevi değerlere, ailenin insan hayatındaki etkisine değiniyor. Doğru olanı yapmanın ne demek olduğunu gösteriyor.

Daha sonra karakter incelemeyi çok sevdiği belli olan dizimiz, bu soruları yan karakterlerimize yansıtmaya başlıyor.Annesiyle arasındaki ilişkisinde sert problemleri olan Dr. James Mantleray (Justin Theroux) ve annesi Dr. Greta Mantleray (Sally Field) üzerinden nefret, sinir ve sevgi duygularına girerken ailesel problemleri ele alarak hareket ediyor yine. Ardından gelen James Mantleray’ın Azumi Fujita’yla(Sonoya Mizuno) birlikte yarattığı yapay zeka “GRTA” veya “Gerty” (Sally Field) ile de ana duygulara bir giriş yapmayı unutmayarak, Azumi ve Gerty’nin yani bir şekilde mucit ile icadı arasındaki sessiz bağı gösteriyor. Hızlı bir şekilde Fujita ve James üzerinden ilişkilere küçük ve kısa bir bakış atıyor.

Dizi bahsini ettiği her konuya bu duygular kadar derin ve net bir şekilde inmiyor tabii ki, ancak ben burada kendimi şu soruyu sorarken buluyorum: Bir karışık kaset içerdiği her şarkıya derinlemesine iner mi? Her konuya uzun bir şekilde değinir mi? Yoksa anlamlı parçalar halinde gelerek bizlere bir his mi verir? Sanırım demeye çalıştığım şeyi anladınız.

Toparlamam gerekirse, önceden dediğim gibi, Maniac tam anlamıyla karışık kaset edasında ilerleyen bir dizi. Bir sonraki parçanın ne olacağını kestiremeden izliyor, anlam veremediğiniz alt metinlere bakarken garip bir şekilde uyum sağlayan melodiyi duyuyorsunuz. Her şey bitmeye başlarken, dizinin başından beri hissettiğiniz nostaljiye dalıyorsunuz. Merkezinde yer alan insan duygularını belki bir önceki güne göre daha iyi anladığınızı düşünüyorsunuz. Sonra imgesel sahneleriyle, neredeyse kusursuz senaryosuyla, harika çekimleriyle, göster ancak asla söyleme kuralını bir yapı taşı olarak kullanmasıyla ve en önemlisi de kusursuz oyunculuğuyla bu diziyi rafa kaldırırken kalbinizde kendisine büyük bir yer ayırıyorsunuz. En azından ben öyle yapıyorum.

İyi seyirler…

Umur Işık

1998 Tokat doğumlu. Çocukluğundan beri sinemaya düşkün, edebiyata biraz çekingen yaklaşan birisi olmuştur. Edebiyatla olan ilişkisini son yıllarda aşırı bir şekilde azaltmıştır. Türü, tarih veya felsefe olmayan bir kitap okuyalı ne kadar olduğunu kendisi bile hatırlamıyordur. Bunun sebebi ise artık içinden gelen ruhani bir yaşlanmışlık hissetmesidir. Yazılım Mühendisliğinde gerçirdiği iki sene içerisinde kendisini o kulvardan fırlatıp Tiyatro Eleştirmenliğine yerleştirmeyi başarmıştır. Bu aralarda bir çevirmen olarak çeşitli yerlerde uzun sürelerce çalışmıştır. Şimdilerde film yazıyor, çekmeye çalışıyor. O sırada da buraya uğrayıp incelemeler yazıyor.

Yorum Yap

Exit mobile version