Menu
in ,

Tomb Raider: Klişelerle Yoğrulmuş Bir Aksiyon Filmi

1996 yılından bu yana video oyunları ile başlayan serüvenine sinemayı da katarak hayatımızın bir noktasında hep bulunan Tomb Raider son filmi ile karşımızda. Hal böyle olunca bize de izleyip hakkında konuşmak düşer.

1996 yılında video oyunları ile hayatımıza giren Tomb Raider, 2000’li yıllarda Angelina Jolie ile sinema perdesinde boy gösterdi. Filmler veya bilgisayar oyunları ile aranız iyiyse Tomb Raider hayatınızın bir yerinde size dokunmuştur. Bazılarımız için Tomb Raider sadece izlediği bir film veya oynadığı oyundan ibaretken, bazılarımız kendisinin büyük bir hayranı olup ne çıksa tüketmiştir. İşte ben ikinci gruptanım. Daha küçücük çocukken oyunlarıyla tanıştığım Tomb Raider’ı çok sevmiştim ve bütün oyunları, filmleri ve hakkında her şeyi takip edip tüketmiştim. Günümüzde eski oyunları hâlâ tekrar tekrar oynarım. Böyle sevdiğim bir karakterin filmi geldi ve ben bulduğum ilk fırsatta sinemaya koştum. İzledim, önce biraz bekleyip filmi hazmettim, düşündüm ve birkaç kelam etmeye karar verdim.

2013 yılında çıkan Tomb Raider oyununu oynayanlar varsa aranızda şunu söyleyerek başlayayım: Bu film, oyunun sinema perdesine görsel olarak yansıtılmış hali diyebiliriz. Babasının kaybetmesinin üzerinden yedi yıl geçmiş olan Lara Croft, babasının ölümü kabullenmeyip bıraktığı mirası reddeder. Londra’da bisiklet ile kuryelik yapan Lara, bir noktada babasının ölümü kabullenmeye razı gelir. Bu noktada babasının kendisine bıraktığı mesajı alan Lara, bazı bilgilere ulaşır ve onun en son gittiği adaya doğru yola çıkar. Bu adaya vardıktan sonra Lara’nın macerası başlayacaktır. Roar Uthaug‘un yönetmenlik koltuğunda oturduğu filmin senaristliğini Geneva Robertson-Dworet ve Alastair Siddons yapıyor. Kamera karşısında Alicia Vikander (Lara Croft)Dominic West (Lord Richard Croft), Daniel Wu (Lu Ren) ve Walton Goggins (Mathias Vogel) gibi isimler görüyoruz.

Filmden, detaylarına girişmeden bahsedecek olursak; Tomb Raider’ın hikâye ve karakterler odaklanmaktan ziyade görselliğe önem verdiğini söylemek mümkün. Esinlendiği 2013 yapımı oyunda oynadığımız sahneleri neredeyse birebir şekilde aktarılmış halini izliyoruz. Bu durum benim nezdimde keyif verici. Oyunlarına günlerini vermiş, severek oynamış biri olarak farklı bir tat aldım izlerken. Oyunları ile haşır neşir olan, Tomb Raider dünyasını yaşamış olanlar için de bu durumun aynı şekilde olacağını düşünüyorum. Fakat hiç oyunlarını oynamadan, hikâyeye dair bir bilgisi olmadan bu filmi izleyen ve izleyecek seyirciler için durum biraz farklı. Senaryo olarak boş bir film diyebileceğim Tomb Raider’ın güzel yaptığı bu nokta, normal seyirci için pek bir anlam ifade etmeyecektir. Tomb Raider sıradan aksiyon macera filmden öteye geçemezken, klişe bombardımanına tutulmuş bir iki saatten farksız kalıyor. Daha önce bu tür filmleri izlemiş kitleye farklı hiçbir şey sunmuyor. En basitinden Indiana Jones serisini izleyenler, bu senaryoyu daha önce gördüklerini fark edecek ve filmi izlerken neler olacağını tahmin etmek hiç de zor olmayacak. Film hakkında genel kanım böyleyken, gelin bir de detaylara bakalım.

- Reklam -

İlk olarak Lara Croft hakkında konuşalım. Bu noktada tadımın biraz kaçtığını söyleyebilirim. Oyunlarda oynadığım Lara’nın belli düzeyde yansıtılabildiğini düşünürken, duygularında ve tepkilerinde tutarsız bir Lara izlemek beni mutsuz eden nokta oldu. Londra’da kendine güvenen, zeki, cüretkar ve korkmayan bir Lara izliyoruz. Ama hikayede bahsettiğimiz adaya ayak basan Lara inisiyatif almaktan korkan, geri planda kalmayı tercih eden bir karaktere dönüşüyor. Sonra tekrar aynı şekilde değişim gösterip ilk izlediğimiz Lara’ya geri geliyor. Bir hayatta kalma mücadelesi veren Lara’nın güçlerini ve kendini fark etmesini yetersiz bir biçimde seyrediyoruz.

Diğer bir sıkıntı kötü adamımız Matias Vogel. Son zamanlarda izlediğim filmlerin genelinde olduğu gibi bu filmde de tatmin edicilikten uzak bir kötü izliyoruz. Tomb Raider’ın oyundan uyarlama bir film olduğunun ve her şeyin tam anlamı ile aktarılamayacağının da farkındayım. Fakat, sorgusuz ve acımasız bir şekilde iki tane insanı öldürdü diye bir karakteri saf bir kötü olarak gösterme çabası kesin bir başarısızlık ile sonuçlanıyor. Karakteri tanımıyoruz, hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Tek bildiğimiz Vogel’in adadan kurtulup ailesine geri dönmek istemesi. Bu işi neden yapıyor, motivasyonu nedir, böyle kötü birine dönüşmesine ne sebep oldu? Vogel hakkında sorulan bütün sorular cevapsız. Tekdüze, iki boyutlu, herhangi bir derinliği olmayan bir kötü var karşımızda.

Son olarak Lara’nın babası Lord Richard ile olan ilişkisine bakalım. Geçmişten izlediğimiz sahnelerle desteklenen ve bir temel oluşturulan baba-kızın ilişkilerinde karşılaşmaları ile duygusal anlar yaşanıyor. Çok derin ve anlamlı aktarılamamış olsa da filmin güzel noktalarından biriydi. Hatta, Lara’ya dair en iyi olan anlardan biri babasının ölümü kabullenmesi ve o esnada geçen baba-kız diyalogları olduğunu düşünüyorum. Richard Croft doğru ve tadında bir konuma sahipti. Ayrıca yan karakterlere gözümüzü çevirdiğimiz zaman üzerinde konuşmaya ihtiyaç duymadığım, herhangi bir gelişim göstermeyen ve klişeler ile kotarılmış olduklarını görüyoruz.

İzlediğim karakterlerden pek memnun olmamamın aksine, izlediğim oyunculuklardan memnun ayrıldım filmden. Bütün oyuncuların senaryo sınırları içerisinde üstlerine düşeni gayet başarılı sergiledikleri kanaatindeyim. Ama özel olarak Alicia Vikander hakkında konuşmak lazım. Lara Croft’u canlandıracağı belli olduğu zaman çok tepki verilmişti. Alicia’nın kesinlikle Lara rolüne uygun olmadığına dair eleştiriler, güzel olacağını düşünen bana da bir noktada Acaba yanlış mı düşünüyorum? dedirtmişti. Ama sonuç beklediğimden de iyi çıktı. Alicia Vikander, Lara Croft rolüne çok yakışmış. En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar‘ını kazanmış başrolümüz Alicia Vikander’i tebrik etmek lazım. Kendisine verilen Lara Croft rolünün üstesinden gelmeyi başarmış ve yeni Tomb Raider’ın Lara Croft’u olarak kendini kabul ettirmiş.

Biraz da filmdeki klişelerden bahsetmek lazım. Burada ufak tefek spoiler vermem gerekiyor. Çünkü film klişeler üzerine kurulmuş bir senaryoyla sunulmuş. Örneğin Lara’nın kapkaççılar tarafından soyulması ve kovalarken Lu Ren’i bulması. Biraz ileri sararsak, adada Lu Ren ve esirlerin geri dönüş fırsatı varken Lara’yı geride bırakamaması aşırı klişe hareketler. Para için Lara’yı adaya götürmeyi kabul ediyorsun, sonrasında esir düşüp gemini kaybediyorsun ve nasıl oluyor da bu kadar bağlanıp geride bırakamayacak duruma geliyorsun? Aynı zamanda diğer bütün esirlerin de iyilik meleği olup Lu Ren’i yalnız bırakmaması, klişe olan durumu doruklarına çıkartıyor. Kötü adamımız Vogel’in askerlerinin tavırları, tutumları ve bunlar gibi klişeler kaplıyor bütün filmi. Açık konuşmak gerekirse bu kadar klişeyle dolu bir film izlemek, filmden alınan zevki ister istemez baltalıyor.

Bahsettiğim bütün bu kötü taraflarına rağmen ben bu filmden keyif aldım. Bunun tek bir sebebi var: aksiyon sahneleri. Belirttiğim “oyunda oynadığımız sahneleri neredeyse birebir şekilde aktarılmış halini izlememiz”  ve bu sahnelerin gerçekten tatmin edici ve güzel bir şekilde sunulması, filmden mutlu ayrılmamın tek sebebi. Bu duruma benim Tomb Raider sevdam da büyük rol oynuyor olabilir ama sadece aksiyon seven biri de filmden keyif alarak ayrılabilir.

Bütün bu konuştuklarımızın neticesinde filmi tanımlamak gerekir ise klişeler ile dolu, yeni hiçbir şey vadetmeyen, boş bir aksiyon macera filmi diyebiliriz. Maalesef oyundan uyarlama filmlerin başarısızlık kervanına Tomb Raider da eklenmiş bulunmakta. Sadece aksiyon izlemekten keyif alan veya Tomb Raider evreninde bolca vakit geçirmiş biri iseniz, güzel vakit geçirebilirsiniz. Aksi takdirde izlemeye değer bir film olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca, devam Tomb Raider filmlerinin geleceği de kesin artık. Filmin sonunda bunu çok net bir şekilde söylüyorlar. Umarım ki gelecek olan filmde de aynı hataları tekrarlamazlar ve başarılı bir oyundan uyarlama film izleriz.

Emin Özçay

94 yılında hayata gözlerini açan ben, yaşamanın amacını farklı dünyaları keşfetmede buldum. Halihazırda uzatmalı üniversite öğrenciliğine devam ederken, günlük yaşamın rutininden büyülü dünyalarda geçirdiğim zamanlarla kurtulmayı başardım. Çocukluğumda bilgisayar oyunları ve çizgi dizilerle başlayan serüvenim, şu zamanki hayatımın temelini oluşurdu. Keşfettiğim dünyaların büyüsüne kapıldığımdan, bu dünyayı pek sevmiyorum.

Yorum Yap

Exit mobile version